Tam bu sırada, restoranın kapısı açıldı. Melis Aksel, nefes nefese, gözleri öfkeyle parlayarak içeri girdi. Melis, Ece ve Rüzgar'ı yan yana görünce, yüzündeki öfke yerini soğuk, hesapçı bir ifadeye bıraktı. Melis, restorana tek başına gelmemişti; yanında Turan Bey'in eski ve güçlü bir avukatı vardı.
Melis, masalarına yaklaştı. "Güzel bir öğle yemeği," dedi, sesi zehirli bir tatlılıkla doluydu. "Ama ne yazık ki, ticari hayatınızdaki sorunlar iştahınızı kaçıracak, Rüzgar."
Melis, masaya kalın bir dosya attı. Avukat hemen söz aldı: "Melis Hanım, babasının ticari anlaşması gereği, Bay Aksel'in Holding'deki hisselerinin yönetim hakkını geçici olarak devraldı. Bu, sizin yetki açıklamanızın geçersiz olduğu anlamına gelir, Sayın Kalkan."
Bu, Melis'in asıl karşı hamlesiydi: Rüzgar'ın gücünü ticari olarak kilitlemek. Rüzgar, yerinden bile kıpırdamadı, ancak gözlerindeki tehlike düzeyi katlanmıştı.
"Melis'in bu hamlesi, Holding'e karşı açılmış bir savaştır," dedi Rüzgar, Ece'nin elini daha sıkı tutarak. "Ve Ece, benim tüm vekaletimle, bu savaşı ben yokken de yönetecek güce sahiptir."
Melis alaycı bir şekilde güldü. "Bir sekreterin vekaleti mi? Güldürme beni, Rüzgar. Ozan Kalkan'ın ameliyat borcunu ödedin, hepsi bu. Herkes biliyor ki, bu kadın parayla satın alınmış bir borçludur."
Melis'in bu açık ifşaatı, masadaki iş ortaklarını şok etti. Ece'nin yüzü bembeyaz oldu, ancak Rüzgar'ın elindeki baskı, Ece'ye dik durması gerektiğini hatırlattı.
Rüzgar, Melis'in gözlerinin içine baktı ve son darbeyi vurdu. "Borçlu, evet. Ama aramızdaki anlaşma sadece Ozan'ın borcunu ödemekle ilgili değil, Melis. O, benim için her şeyi feda etti. Ve bu yüzük, onun fedakarlığının ve benim hayatımdaki kalıcı yerinin bir işaretidir."
Rüzgar, Melis'e meydan okuyarak Ece'ye döndü. Herkesin önünde, Ece'nin elini dudaklarına götürdü ve uzun, sahiplenici bir öpücük bıraktı. Bu, sadece bir sevgi gösterisi değil, aynı zamanda Melis'in planını tamamen boşa çıkaran bir savaş eylemiydi.
"Şimdi git, Melis," dedi Rüzgar, sesi buz gibiydi. "Benim işim de, kadınım da, sana ait değil."
Melis, yenilginin ve öfkenin verdiği acıyla restorandan ayrıldı. Ece, Melis'in yarattığı bu tehdit ortamında, Rüzgar'ın onu koruma dürtüsünün, anlaşmanın çok ötesine geçtiğini bir kez daha fark etti. Paris, artık savaş meydanlarıydı.
Melis, yenilginin ve öfkenin verdiği acıyla restorandan ayrıldı. Ece, Melis'in yarattığı bu tehdit ortamında, Rüzgar'ın onu koruma dürtüsünün, anlaşmanın çok ötesine geçtiğini bir kez daha fark etti. Paris, artık savaş meydanlarıydı. Rüzgar, masadaki gerginliği dağıtmak için Parisli iş ortaklarına profesyonel bir gülümsemeyle döndü.
"Gördüğünüz gibi, bazı ailevi meseleler iş hayatına da yansıyabiliyor. Ancak Holding'in geleceği, Bayan Kalkan'ın elindeki vekaletle güvence altındadır."
İş ortakları, Rüzgar'ın soğukkanlılığı karşısında ikna olmuş gibi görünse de, Ece, fısıltıların ve şüpheci bakışların devam ettiğini biliyordu. Rüzgar, Ece'ye döndü, yüzündeki profesyonel maske yerini hemen yorgun ve gergin bir ifadeye bıraktı.
"Şimdi gitmeliyiz," dedi Rüzgar, alçak bir sesle. "Melis'in hamlesine karşı hemen bir hukuki cevap hazırlamamız gerekiyor. Artık ofisimiz burası."
Restorandan ayrılırken Ece, Melis'in bıraktığı dosyanın ağırlığını üzerinde hissetti. Melis, Ece'nin borçlu olduğunu ifşa ederek, Ece'nin sadece Rüzgar'ın metresi değil, aynı zamanda satın alınmış zayıf noktası olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Rüzgar'ın Ece'yi ticari danışman olarak göstermesi, bu zayıflığı kapatmanın tek yoluydu.
Otele döndüklerinde Rüzgar, Ece'ye bir kâğıt tomarı uzattı. Bunlar, Melis'in hisse devri hamlesini engellemek için hazırlanması gereken acil hukuki evraklardı.
"Bunu okumanı ve hemen imzalamanı istiyorum," dedi Rüzgar. "Bu, Melis'in babasının eski ortaklarıyla yaptığı anlaşmayı geçersiz kılacak bir vekalettir. Holding'in geleceği buna bağlı."
Ece, dosyayı okudu. Belge, Rüzgar'ın kendisine, Holding yönetim kurulundaki oylama haklarının büyük bir kısmını devrettiğini gösteriyordu. Bu, Rüzgar'ın Ece'ye olan güveninin (ya da kontrolünün) boyutunu kanıtlıyordu. Ece, sadece bir sekreterdi, şimdi ise milyarlarca dolarlık bir şirketin kaderini belirleyecek bir yetkiye sahip oluyordu.
"Ama ben... ben hukukçu değilim," diye itiraz etti Ece, sesi titriyordu. "Bana bu kadar büyük bir sorumluluk yükleyemezsiniz."
Rüzgar, Ece'nin ellerini tuttu. "Yüklüyorum. Çünkü sen, Ece, benden başka kimseye itaat etmeyeceksin. Bu, benim Melis'e karşı aldığım tek kişisel güvencedir. Melis, bana ihanet etti; sen ise borçlusun. Borçlunun sadakati, karının sevgisinden daha değerlidir."
Ece, bu soğuk ve acımasız mantık karşısında ezildi. Rüzgar, Ece'nin borcunu, onu şirketinin en tepesine yerleştirmek için kullanıyordu. Ece, Rüzgar'ın gözlerinin içine baktı ve kalbindeki tüm vicdan azabını bastırarak kalemi aldı.Ece, vekaletnameyi imzaladıktan sonra, Rüzgar'ın yüzünde hafif bir rahatlama belirdi. Rüzgar, Ece'nin elini tuttu ve imzaladığı belgeyi öptü, sanki bu eylem Ece'nin artık tamamen ona ait olduğunun yeminini eder gibiydi.
"Şimdi, Ece," dedi Rüzgar, odanın ışıklarını karartırken. "Bu tehlikeli günün stresini atmalıyız. Melis'in tehdidi bizi ne kadar sıkıştırırsa, bizim bağımız o kadar güçlenir."
Rüzgar, Ece'yi Eyfel Kulesi manzaralı pencerenin önüne çekti. Paris'in akşam ışıkları, odayı yumuşak bir parıltıyla dolduruyordu. Rüzgar, Ece'nin boynundaki gümüş kolyeyi nazikçe tuttu.
"Bu takılar, artık Holding'in geleceğini de taşıyor," diye fısıldadı Rüzgar. "Ve ben, bu yükü seninle paylaşmak istiyorum. Sen benim en değerli varlığımsın, Ece. Sadece fiziksel olarak değil, her anlamda."
Rüzgar'ın sözleri, Ece'nin içinde bir umut kıvılcımı yaktı. Belki de bu anlaşma, gerçekten bir güce, bir sevgiye dönüşüyordu. Ancak Ece, Rüzgar'ın bu sözleri sadece Melis'i yenmek için mi söylediğini yoksa gerçekten Ece'ye karşı bir şeyler hissetmeye mi başladığını çözemiyordu.
Ece, Rüzgar'ın kollarının arasında, pencere önündeki o büyülü anda, geçmişteki tüm acılarını unuttu. Rüzgar, Ece'nin yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Yarın, Melis'e cevabımızı göndereceğiz. Ama bu gece," dedi Rüzgar, sesi şehvetli bir ton almıştı. "Bu gece, sadece Paris, biz ve aramızdaki ateş var. Sen, benim için verilen savaşın en güzel ödülüsün."
Rüzgar, Ece'yi kendine çekti. Bu temas, bir emir değil, bir ihtiyaçtı. Rüzgar'ın güce ve Ece'nin teslimiyete olan ihtiyacıydı. Ece, Rüzgar'ın kollarının arasında kendini güvende ve aynı zamanda yasaklanmış hissediyordu. O an, Ece, Rüzgar'ın gözlerinde sadece kontrol değil, aynı zamanda derin bir yalnızlık da gördü. Ve Ece, o yalnızlığı dolduran tek kişi olduğunu biliyordu. Paris'in gizemi, onların en büyük sırrına şahit oluyordu.
Ece, Rüzgar'ın kollarının arasında, pencere önündeki o büyülü anda, geçmişteki tüm acılarını unuttu. Rüzgar, Ece'nin yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Yarın, Melis'e cevabımızı göndereceğiz. Ama bu gece," dedi Rüzgar, sesi şehvetli bir ton almıştı. "Bu gece, sadece Paris, biz ve aramızdaki ateş var. Sen, benim için verilen savaşın en güzel ödülüsün." Rüzgar'ın tutkusu, Ece'nin Ozan hakkındaki endişelerini bile geçici olarak susturuyordu.
Rüzgar, Ece'yi kendine çekti. Bu temas, bir emir değil, bir ihtiyaçtı. Rüzgar'ın güce ve Ece'nin teslimiyete olan ihtiyacıydı. Ece, Rüzgar'ın kollarının arasında kendini güvende ve aynı zamanda yasaklanmış hissediyordu. O an, Ece, Rüzgar'ın gözlerinde sadece kontrol değil, aynı zamanda derin bir yalnızlık da gördü. Ve Ece, o yalnızlığı dolduran tek kişi olduğunu biliyordu. Paris'in gizemi, onların en büyük sırrına şahit oluyordu.
Rüzgar, Ece'yi yavaşça bıraktı ve ciddi bir ifadeyle masadaki dosyaları işaret etti. "Melis, Turan Bey'in hisseleriyle oynamaya çalışırken, Holding'in temelini sarsacağını bilmiyor. Babası, bana karşı onu her zaman bir piyon olarak kullandı. Ve Melis, bu rolü oynamayı kabul etti."
Ece, Rüzgar'ın sözlerini dinlerken, Melis'e karşı duyduğu öfkenin azaldığını hissetti. Melis de, tıpkı Ece gibi, bir anlaşmanın kurbanı mıydı? Melis'in intikam duygusu, babasının manipülasyonundan mı kaynaklanıyordu? Bu düşünce, Ece'nin vicdan azabını yeniden alevlendirdi.
Ece, Rüzgar'a dönerek, "Melis Hanım'a bu kadar sert davranmak zorunda mıyız? O da... o da sizin annenizden kalma takıları gördüğünde incindi."
Rüzgar'ın yüzü aniden buz kesti. "O, incindiği için değil, kontrolü kaybettiği için sinirlendi. O takılar, Melis'in sahip olamadığı geçmişi ve geleceği temsil ediyor. Melis, her zaman Holding'in geleceği ve benim karım olacağını sanıyordu. Şimdi sen varsın."
Rüzgar, Ece'ye döndü ve parmağındaki elmas yüzüğü gösterdi. "Unutma, Ece. Bizim anlaşmamız, Ozan'ın hayatına mal olabilecek bir tehdit altında. Vicdan muhasebesi yapma lüksümüz yok. Melis, bize savaş açtı. Ve ben, savaşa giren düşmanıma merhamet etmem. Sen, benim yanımda durarak, sadece kardeşini değil, aynı zamanda benim tek güvenimi de koruyorsun."
Ece, Rüzgar'ın bu son sözleriyle sarsıldı. Rüzgar'ın Ece'ye olan ihtiyacı, artık sadece fiziksel değil, stratejik ve duygusal bir bağlılığa dönüşmüştü. Bu, Ece'nin bu tehlikeli oyunda geri çekilemeyeceği anlamına geliyordu. Ece, başını salladı, Rüzgar'ın kurallarını kabul ettiğini belli etti. Paris'teki gece, Melis'in ihanetine karşı Rüzgar'ın nihai zaferini mühürleyecekti.