Uçağın tekerlekleri İstanbul'a indiğinde, Ece artık Paris'teki yorgun sekreter değil, Rüzgar Aksel'in yeni nişanlısı idi. Havaalanının özel çıkışında onları bekleyen lüks araç, Ece'yi, Melis'in ulaşamayacağı, basından tamamen izole edilmiş, Boğaz manzaralı bir yalıya götürdü. Burası, Ece'nin yeni hapishanesi ve aynı zamanda lüks sığınağıydı.
Eve varır varmaz Rüzgar'ın ilk emri, Ece'nin Ozan'ın bulunduğu hastaneye gitmesi oldu. Rüzgar, Ece'ye avukatının ismini ve güvenlik kodlarını verdi. "Avukatım seni bekliyor. Ozan'ın dosyalarının mühürlendiğinden ve Melis'in hiçbir şekilde bilgi sızdıramayacağından emin ol. Senin tek odak noktan Ozan olmalı."
Ece, yalıdan ayrılırken bileğindeki gümüş bileziği, boynundaki kolyeyi ve parmağındaki göz kamaştırıcı nişan yüzüğünü kontrol etti. Artık bu takılar, Ece'nin Rüzgar'a olan borcunun simgeleri değil, aynı zamanda Holding'in geleceğini güvence altına alan yasal zincirlerdi.
Hastanede, Rüzgar'ın avukatı Ece'yi büyük bir ciddiyetle karşıladı. Avukat, Ozan'ın dosyalarının artık özel bir mühürle korunduğunu ve hastane yönetiminin herhangi bir bilgi sızdırması durumunda ağır hukuki sonuçlarla karşılaşacağını garanti etti. Ece, bu resmi güvence karşısında derin bir nefes aldı; Rüzgar, sözünü tutmuştu.
Ozan'ı görmeye gittiğinde, Ozan'ın yüzündeki iyileşme belirtileri Ece'ye umut verdi. Ozan, Ece'nin parmağındaki yeni yüzüğü hemen fark etti.
"Abla, o yüzük de ne?" diye sordu Ozan, şaşkınlıkla. "Ne zaman nişanlandın?"
Ece'nin boğazı düğümlendi. Rüzgar'ın talimatına uyarak, büyük bir yalan söylemek zorunda kaldı. "Ah, bu mu? Rüzgar Bey... iş anlaşmaları için bir jest yaptı. Çok büyük bir anlaşma imzaladık, biliyorsun. Bu, sadece... gösteriş için."
Ozan, Ece'nin açıklamasına ikna olmuşa benzemiyordu ama daha fazla üstelemedi. Ece, kardeşini bu tehlikeli yalanın içine çekmekten nefret ediyordu. Odan ayrılırken, Rüzgar'ın onu yalan söylemeye zorlayan bu kontrol mekanizmasından iğrendi.
Yalıya döndüğünde Rüzgar, Ece'yi çalışma odasında bekliyordu. Ece, Rüzgar'a Ozan'ın güvende olduğunu söyledi.
"Güzel," dedi Rüzgar, yüzünde memnuniyet vardı. "Şimdi, Melis'in bir sonraki hamlesine hazırlanmalıyız. Yönetim kurulu, bizi sürekli takip edecek. Her şeyin doğal görünmesi gerekiyor."
Rüzgar, Ece'ye yaklaştı, aralarındaki mesafe aniden kapandı. "Nişanlı rolünü sadece dışarıda oynamak yetmez, Ece. Yönetim kurulundaki fısıltılar, bizim aramızdaki güçlü bir bağın varlığıyla susturulabilir."
Ece'nin gözleri, Rüzgar'ın gözleriyle buluştu. Rüzgar'ın bu sözlerinin nereye vardığını anladı. Rüzgar, Ece'nin sadece ticari bir piyon değil, aynı zamanda kişisel bir mülk olarak görülmesini istiyordu.
Rüzgar, Ece'nin nişan yüzüklü elini tuttu ve öptü. "Bu gece, bu yalıda, Melis'in tehditlerinin ve Holding'in baskısının bizi birbirimize ne kadar yakınlaştırdığını göreceksin."
Rüzgar, Ece'nin direncini tamamen kırmak ve ona olan sahipliğini pekiştirmek istiyordu. Ece, Rüzgar'ın otoritesine karşı koyamadı. Yalıdaki bu ilk gece, sadece yasal bir anlaşmanın değil, Rüzgar'ın Ece'ye olan yeni ve daha tehlikeli bağının başlangıcıydı. Rüzgar, Ece'nin omuzlarına taktığı nişanlılık rolünün ağırlığını, tutkunun en yoğun anlarıyla birleştirerek kaldırmayı teklif etti.
Ece'nin kalbi, Rüzgar'ın dokunuşlarıyla hem korku hem de karşı konulmaz bir arzuyla atıyordu. Rüzgar'ın bu kadar kişisel ve savunmasız bir bağ kurma ihtiyacı, Ece'nin vicdanını zorluyordu. Kapılar kapandı, ışıklar söndü. Dışarıda Boğaz'ın suları parlıyordu, içeride ise Rüzgar'ın kontrolü ve Ece'nin teslimiyeti, yeni bir anlaşmanın şartlarını yazıyordu.
Karanlık, yalıyı ve içerideki sırları sardığında, Rüzgar, Ece'yi kollarına aldı. Yoğun anların ardından Rüzgar'ın sesi huzurluydu.
"Bu bağ, ne Melis ne de Turan Bey tarafından koparılabilir," dedi Rüzgar, Ece'nin saçlarına doğru fısıldayarak. "Sen benim sığınağımsın, Ece. Ve ben, kimsenin sığınağımı tehdit etmesine izin vermem."
Ece, Rüzgar'ın bu sahiplenici sözlerini dinlerken, bu nişanlılık oyununun artık geri dönülemez bir yola girdiğini anladı. Rüzgar'ın onu koruma dürtüsü, Ece'nin kalbindeki borçluluk duygusunu yavaş yavaş gerçek bir duyguya dönüştürüyordu.
Sabah, Ece uyandığında Rüzgar'ın yanında olmadığını gördü. Pencereden Boğaz'ın serin sularını izlerken, masada Rüzgar'dan bir not buldu:
"Basın toplantısı düzenliyorum. Nişanımızı resmen ilan edeceğiz. Hazırlan. Bu, Melis'in sonunu getirecek hamlemiz."
Ece, yatağın yanındaki komodinin üzerinde duran nişan yüzüğüne baktı. Artık bir rol oynamıyordu; Ece, Rüzgar Aksel'in yeni nişanlısıydı, Holding'in ticari güvencesi ve Melis'in intikamının bedeliydi. Yüzüğün soğuk parıltısı, Ece'nin hayatının kontrolünün tamamen Rüzgar'a geçtiğinin en açık kanıtıydı.
Yalıdaki yaşam, beklediğinden daha izoleydi. Ece, Rüzgar'ın talimatıyla dış dünya ile temasını tamamen kesmişti. Rüzgar, sadece özel şoför ve korumalarla dışarı çıkmasına izin veriyordu; o da sadece Ozan'ı hastanede ziyaret etmek için. Ece, bu lüks kafeste, Rüzgar'ın hem koruması hem de esiri gibi hissediyordu.
O gün öğleden sonra, Rüzgar kısa bir süre için yalıya geldi. Üzerinde yine keskin, resmi bir takım elbise vardı. Ece, ona yaklaştı ve uzun süredir aklını kurcalayan bir soruyu sordu.
"Ozan kaç yaşında, Rüzgar? Hiç sormadınız."
Rüzgar, ciddiyetle Ece'ye baktı. "Ozan yirmi iki yaşında. Henüz üniversiteyi bitiremedi, değil mi?"
Ece başını salladı. "Evet. Üniversite son sınıftaydı. Bütün hayalleri vardı."
Rüzgar, "Biliyorum," dedi yumuşak bir sesle. "Dosyalarını inceledim. Ameliyat masraflarını ödediğimde, sadece bir hayat kurtarmadım, aynı zamanda bir geleceği de güvence altına aldım. Melis'in bunu tehdit etme cüretini bu yüzden affedemiyorum." Rüzgar'ın Ozan'a gösterdiği bu nadir ilgi, Ece'ye Rüzgar'ın sadece kendi çıkarlarını düşünmediğini gösteriyordu.
Ece, Rüzgar'ın yumuşayan anını fırsat bilerek, merak ettiği bir diğer konuya değindi. "Peki benim ailem? Hiç ailemden bahsetmedim, değil mi? Merak etmiyor musun ?"
Rüzgar, gözlerinde hafif bir hüzünle, "Hayır. Sadece Ozan'ın varlığını biliyorum," dedi.
Ece, Boğaz'ın manzarasına bakarak derin bir iç çekti. "Annem ve babam... Ozan küçükken bir trafik kazasında kaybettik onları. Hayatımızdaki tek dayanağımız, anneannemizdi. O da Ozan hastalandıktan kısa süre sonra vefat etti. Bizim kimsemiz kalmadı. Ozan'ın hastalığı başladığında, elimizdeki her şeyi kaybetmiştik. Bu yüzden... bu borç ve bu anlaşma, bizim için tek çareydi."
Rüzgar, Ece'nin anlattıklarını büyük bir dikkatle dinledi. Ece'nin bu kadar zor bir geçmişten gelip, kardeşini kurtarmak için kendisini feda etme gücünü, Rüzgar'ın gözünde Ece'ye duyduğu saygıyı ve sahiplenme arzusunu daha da artırdı.
Rüzgar, Ece'ye yaklaştı ve parmağındaki nişan yüzüğünü tuttu. "Artık kimsesiz değilsin, Ece. Sen benim himayemdesin. Benim hayatıma girdin, ve benim korumam altındasın. Senin geçmişin, benim geçmişim oldu. Ozan'ın geleceği, benim sorumluluğumda."
Rüzgar, Ece'nin çenesini kaldırdı ve gözlerine baktı. "Unutma, o borç, sana ödenmesi gereken bir bedeldi. Sen, bana en büyük sadakati gösterdin. Ve ben, sadakatin bedelini ödemekten çekinmem."
Rüzgar'ın bu sözleri, Ece'nin kalbindeki suçluluk duygusunu hafifletti. Belki de bu, sadece bir borç anlaşması değil, Rüzgar'ın Ece'ye sunduğu yeni, zoraki bir aile idi. Akşamki basın toplantısı için hazırlıklar başlarken, Ece aynada kendine baktı. Gözlerinde ne korku ne de pişmanlık vardı; sadece Rüzgar Aksel'in nişanlısı olmanın getirdiği tehlikeli bir kararlılık parlıyordu.