bc

Yeşil Beyaz

book_age18+
118
FOLLOW
1K
READ
reincarnation/transmigration
drama
office/work place
childhood crush
like
intro-logo
Blurb

Onların hikayeleri yeşil ve beyazdı.Yeşilin en koyu tonuydu Giray.Beyazın en saf haliydi Mican.Her zaman ölümün kıyısındalar onlar. Ölümlerin yaşandığı iki yer ;hastaneler ve dağlar.

chap-preview
Free preview
Yaşam
Mican evden koşarak çıktı. Geç kalmıştı genç kız hastaneye. Tek derdi insanlara yardım edebilmekti. Sınırın diğer tarafında savaş vardı bundan dolayı sokaklardan tut hiçbir yer güvenli gelmiyordu ona göre. Hatta çalıştığı hastanesi bile. Korksa da, ölüm ensesinde soğuk nefesini hissettirse de insanlara yardım etmekten geri kalmayacaktı. Gece masada uyuya kaldı notlarını tekrar ederken. Ne kadar yorulursa yorulsun asla pes etmeyecekti. Uzmanlığını aldığında ailesinin yanına gidip mutluluğunu paylaşacaktı. Babası istemiyordu kızının Ceylanpınar'da çalışmasını. Zarar görecek diye ödü kopuyordu. Babası da Şanlıurfa'daydı. Aynı yerlerde çalışıyorlardı aslında. Babası Albaydı, kızı ise asistan doktordu. Babası ona Mican ismini vermişti. Çok severdi babası Ahmet Kaya'dan Mican türküsünü dinlemeyi. Sırf bu türkü sayesinde kızının kulağına bu ismi fısıldamıştı. Şanlıurfa Ceylanpınar İlçe Devlet Hastanesinde çalışıyordu Mican. Hızlı adımlarla hastaneye girecekken bir el onu durdurdu. Arkasını döndüğünde yaralı bir asker gördü karşısında. Sınırın öte tarafında ölüm vardı, kan vardı, hüzün vardı ve bu asker ölüm gibi bakıyordu. Yeşilin rengi birisine bu kadar mı yakışırdı? Her ne kadar gücünü yitirmemiş olsa da suratı bembeyazdı. Genç asker gücünün son demlerindeyken konuşmaya başladı. "Sen misin Azrail'im?" askerin şuuru açık olsa da halüsinasyon görüyordu. Karşısındaki genç kızı Azrail'i olarak görmesi de bu yüzdendi. Oysaki kız doktordu. Onun işi hayat kurtarmaktı. Genç kız askerin bu sözüne afallasa da bir şey diyemedi. Dili lal olmuş gibiydi. Ardından büyük bir gürültü koptu ve ona zarar gelmemesi adına üstüne kapandı. Onun için hekimlik andındaki 'hasta ve toplumun sağlını baş görev sayacağıma' ibaresi bu demekti. Bu ani patlamayla yer yerinden oynadıktan sonra ortalık yangın yerine dönmüştü. Genç doktor hemen toparlanıp yerde şuursuzca yatan askerin nabzına baktı, varla yok arasındaydı. Güç bela duyuluyordu. Göz kapaklarını açtı ve göz bebeklerine baktı. Ardından koluna baktı kırılmıştı. "Kahretsin" diye mırıldandı genç doktor. Genç kız kendi söylediğini duyamıyordu patlama yüzünden. Ona göre ortalıkta sessizlik hakim olmuştu ama öyle değildi. Bağıranlar, çağıranlar, ağlayanlar vardı. Şimdi ortalıkta bir koşuşturma başladı. Genç kız bir anda bağırdı kendi sesini duyamasa da. "Yardım edin sedye getirin çabuk!" diye çırpındı ince sesiyle. Genç adamın kanı ellerine bulaşmıştı, titreyen ellerine baktı. Hayatında ilk defa yakınında bomba patlamıştı ve korkmamak istiyordu ama vücudu ona engel olurcasına titriyordu. Genç adam onu şoka girmesini bir nevi de olsa önlemişti. Mican'ın aklı bas bas bağırıyordu 'şimdi olmaz askere yardım etmelisin, onun sana ihtiyacı var!'. Düşünce denizinde boğulmak üzereydi. Ardından yanına sedye getirdiler. Mican'ın doktor arkadaşı Murat sayesinde sedyeye aldılar askeri. Murat bir şeyler söylese de kız duyamıyordu ve geçici sağırlık esir almıştı Mican'ı. "Duyamıyorum seni Murat. Yüksek sesle konuş." dedi genç kız bağırarak. Her ne kadar yüksek sesle konuşsa da duyamazdı. Çınlama vardı kulağında. Ortalık zaten yangın yeriydi. Hemen hastayı acile aldılar. Murat acile gelen başka hastalarla ilgilenmek adına genç doktorun yanından ayrıldı. Hızla askerin kıyafetlerinden kurtuldu ve geniş göğsünü açtı. Hızlıca tespit yaptı. Dört kurşun almıştı. İkisi karaciğere yakındı diğeriyse karın boşluğundaydı. Biride omzundaydı. Heyecandan kaynaklı vücudunda gezinen adrenalinden ötürü kendinden ağır olan askeri yüzüstü çevirip çıkış yeri var mı diye kontrol edebildi daha ağır olmasına karşın. "Kahretsin" diye mırıldandı tekrardan. Artık sesini az da olsa duyabiliyordu. Çınlama etkisini kaybediyordu. Askeri sırt üstü çevirdi. Kafasını kaldırıp hemşireye seslenmeyi düşündü ama acil o kadar kalabalıktı ki.Yine de seslendi umutla. "Hemşire hanım hastayı tomografiye alıyoruz." Dediğinde acilde koşuşturan hemşirelerden biri onu duydu ve yardımına koştu. "Anlaşıldı doktor hanım." Diyerek onayladı. Hastanın tomografi sonucuna bakarken Murat geldi. Genç doktor o kadar dalmıştı ki ekrandaki görüntüye. "Acil ameliyata alınması lazım." diye mırıldandı. Bugün kötü bir güne uyandığı sabah farkına varmıştı. O geç kalmazdı. Uyandığında fire vermişti bir kere. Kabul etmesi gerekirse çok hızlı bir şekilde yaşıyordu hayatı belki de doktor olmasından dolayı olabilirdi. Zaman öyle hızlı akıp gidiyordu ki akışına bırakabilmişti sadece. "Mican, doktor yetersizliğinden sen yapacaksın bu ameliyatı." Dediğinde Mican başını korku ve şaşkınlık ile kaldırdı. Duyabiliyorum diye düşünüp acaba yanlış mı duydum diye mi de düşünmeye başladı. Şaka yapıyor olmalı. Kesinlikle şakaydı. Gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Sen kafayı mı yedin Murat ben daha asistanım ne ameliyatı?" diye gülümsedi. Tamam, ameliyatlara girmek için can atıyordu. Tüm asistanlar isterdi bunu fakat kendi başına ameliyat yapmak demek hastanın hayatı senin ellerinde demekti. Eğer ölürse bu vicdan azabı ile nasıl yaşardı? Aklı sürekli 'asistanken yaptığın için' diye kuruntular üretip onu daha da sıkıntıya sokmaz mıydı? Bencilce düşünmek yerine mantıklı olmayı seçiyordu Mican. Büyük bir çıkmaza girmişti farkında olmadan. "Doktor yok Mican kim yapacak? Bırakalım da ölsün o zaman." Dediğinde sağlam bir yumruk yemiş gibi hissetti. Gözlerini şaşkınlıkla açtı. Omuzlarına büyük bir yük binmişti. Ne yapacağım? Diye düşünüyordu. Olmaz, ölemezdi! Hastalar ölmemeliydi. İntern iken hastanede mavi kod verildiğinde arkadaşı ile izlemek için alt kata indiklerinde doktorlar internlerin gelmesine izin vermediğinden dolayı kapıda kalmıştı. Ama arkadaşı verilen ilaçların çöpünü tutmak ile görevlendirildiğinde kolundan tutup içeri sokmuştu Mican'ı. Damdan düşer gibi hissetmişti. Monitörde dümdüz çizgiyle uzun süre bakışmış o ses kulaklarından gitmemişti iki gün boyunca. Yapılan kalp masajında istemsizce gözleri dolmuş dişlerini sıkmıştı. O zaman uzaktan izlediği ölümü bu sefer kendi elleriyle hastayı ölüme götürürse ne yapardı? "Olmaz" diye çırpındı Mican. "Ameliyatı sen yapıyorsun o zaman." Diye konuştu Murat. Onun yapabileceğini biliyordu, Mican dik başlılık ile hiçbir asistanın yapamadığı şeyleri yaptığında yanındaydı Murat. Ona güvenmesi bu yüzdendi. Murat bir keresinde yanındayken hastanın kalbini durdurup gerekli işlemi yaptıktan sonra yeniden çalıştırmıştı ama yanında uzman bir doktor vardı. peki ya şimdi ameliyata girerse ne olacaktı? "Offf" diye sızlandı. Başını elleri arasına aldı. "Ya hasta masada kalırsa?" diye seslice düşündü. "Ben seni biliyorum Mican başaracaksın, hem ameliyata geç de olsa bende dahil olacağım." Dediğinde içi biraz olsun rahatlamıştı ama büyük çoğunluğu o yaparken nasıl iyi olabilirdi ki? Korkuyordu ve bundan dolayı titriyordu. Küçüklüğüne dönmek istiyordu dertsiz tasasız olduğu zamana. Genç kızın içi içini yiyordu. Ya ölürse diye düşünüyordu, tamam her ameliyatta bu risk oranı var ama daha o bir asistandı. Yere oturup hüngür hüngür ağlamak istiyordu. Bu ağır yükün altından nasıl kalkacaktı? Bu sırada Mican'ın iç sesi olaya dahil oldu 'tabi ki de başararak' dedi onu cesaretlendirmesi amacıyla. Dudakları arasından zor da olsa o kelimeler döküldü. "Hemşire hanım nazogastrik tüp getirir misiniz lütfen. Hastayı ameliyata alıyoruz." Micanhızlı ama dikkatli bir şekilde nazogastrik tüpüyle hastanın midesine indi ve dikkatlice mideyi yıkadı. Eline giydiği muayene eldivenlerini bir çırpıda çıkardı ve attı. Formasını giydi, saçını topladı, kepini taktı. Ellerini çabuk ama dikkatli bir şekilde yıkadı. Ellerini kurulayarak dua eder gibi yukarıda tutarak ameliyathaneye girdi. Önce hemşirelerin yardımıyla steril gömlek giydi ardından steril eldivenlerini taktı. Delicesine korkuyordu eline herhangi bir cerrahi aleti almaktan. Ameliyat masasının yanına geldi. Hastanın sol kolunu alçıya almışlardı. Ameliyata başladığı anda elleri titrememeliydi ama titriyordu. Derin bir nefes alıp havayı bir kaç saniye ciğerlerinde tutu ardından dışarı üfledi. Artık titremiyordu. Korkmamalısın Mican diye kendini uyardı. "Bistüri." diye istedi Mican. İçinden 'Allah'ım yüzümü kara çıkarma' diyerek yalvardı. Ardından eline verilen bistüriyle açtı hastayı. Üç kurşun buradaydı. Yani önce karaciğere girecek oradaki iki kurşunu temizleyip daha sonra karın boşluğuna geçecekti. Karaciğerdeki kurşunları temizledikten sonra batın bölgesindeki kurşuna geçti, onu da kazasız belasız bir şekilde çıkarttı. Tam her şey düzeldi diyecekken anestezi uzmanının sesi bu dengeli anı bozdu. "Doktor hanım hastanın nabzı ve tansiyonu yükseldi." Dediğinde içini telaş kapladı. Tansiyonu yükselmişti! Fakat sakin olmalıydı telaşa kapılırsa işte o zaman her şey biterdi. "İki miligram dizopramid verin." Dediğinde dudaklarını yemeye başladı. İçinden 'normale dön' diye dua etmeye başladı. Ölemezdi,Mican'ın elinde ölemezdi. Buna izin vermeyecekti. Kararlıydı genç doktor. İlacın verilmesini beklerken ameliyathanede Azrail dolaşmaya başlamıştı. "Hastanın kalbi durdu." Dediği anda büyük bir şoka uğradı. Kalbi durmuştu, tekrar çalıştırmalıydı. O kalp çalışmalıydı. "Kahretsin." diyerek sızlandı başı kesinlikle belaya girecekti. Belki meslekten ihraç bile edilebilirdi. Ondan önemlisi hasta ölecekti. "Beş miligram adrenalin ve atropin verin." Diye tereddütle konuştu. Yaptıklarından dolayı değildi bu tereddüt. Ölümü mü tercih edecekti yoksa yaşayacak mıydı? Onun için mühim olan konu buydu. Yaşamalısın diye düşündü. Genç adamın göğsüne yaklaştı ve yeşil bezi yere attı. "Kalp masajına başlıyorum." Diyerek uyardı. Sağ elini sol elinin parmakları arasına kitleyip parmaklarını kapattı. Kalp masajına başlamıştı. O kadar fazla güç uyguluyordu ki yorulmuştu. Ameliyat hemşiresi kalp masajına devam ederken gözü monitöre takıldı. 'hadi hadi' diyordu içinden. Hemşirenin bırakması üzerine tekrar Mican devraldı ve kalbi ritme sokmaya çalıştı. Kalp ventriküler taşikardiye girmeden defi uygulayamazdı. iki dakikanın ardından ritim geldi ve şok uygulayarak normal ritime çevirdi. Hastayı döndürmüştü. Bunu yapabilmişti! "Tamam, şimdi omzundaki kurşunu çıkartacağız ardından iç kanama gelişmemesi için gözetim altında tutacağız." Diyerek derin bir nefes aldı. Ölüyordu heyecandan! Eldivenleri bir çırpıda çıkarıp attı ameliyathaneden çıktı. Yüzündeki maskeyi koparırcasına çıkardı. Bu ameliyatı başarıyla atlatmıştı. Ve yanında herhangi bir uzman doktorda yoktu, sözde Murat ameliyata girecekti. Ellerini yıkayıp ameliyathaneden çıktı. Üzerinde yeşil ameliyathane önlüğü ile yere çöktü ve bacaklarını kendine çekti. Ne yapmıştı orada öyle? Hastayı döndürmüştü. Önce gözlerinden yaşlar döküldü ardından gülümsedi ve şimdi de kahkaha atmaya başlamıştı. Ameliyathane önünde bekleyen hasta yakınları ters ters baktı ama bir şey de diyemedi. Gülümseyerek yerinden kalktı ve üzerini değiştirmek üzere soyunma odasına gitti. Üzerini değiştirip acile indiğinde eskisine nazaran ortalık daha sakindi. Şimdi Murat'ı bulabilirdi. Kıymet hemşire yanına yaklaştı. "Doktor hanım başhekim size çağırıyormuş gelmenizi söyledi." Ben nerede hata yaptım diye düşünerek başhekimin odasına gitti kapısını çaldı ve içeri girdi. Genelde hata yapan asistan doktorları ya da ameliyatlar hakkında konuşmak amacıyla uzman doktorlar giderdi. Galiba hata yaptım diye düşündü. "Hocam beni çağırmışsınız." Diye gözlerini büyüterek sordu. "Gel bakalım bir tansiyonumu ölç." Koskoca hastanede onu tansiyonumu ölç diye çağırmamıştı elbette, mutlaka bir sebebi vardı. Hemen eline tansiyon aletini aldı. Steteskopu kulağına taktı ardından puvarıyüz seksene kadar sıktı. Nabzı duydu. "On ikiyesekiz hocam." "Tamam, geç karşıma otur bakalım kızım."Hiçbir asistan doktor oturmazdı normalde ve bu yüzden şaşkındı. Elindekileri masaya yavaşça koyup yerine otururken dikkat kesilmişti. "Aferin kızım çok iyi bir iş başardın. O askerin hayatını kurtardın. Bilmiyorsundur belki bende ameliyattaydım. Zaten buralar şu dönemde sıcak bölge. Uzun lafın kısası seni tebrik etmeye çağırdım." Bu cümle ile derin bir nefes aldı. Bu kadar panik yapmam normal değil diye düşündü. Bugün o kadar fazla stres yapmıştı ki her şeye heyecanlanan biri olup çıkmıştı. "Sağolun hocam. Sizin de dediğiniz gibi burası sıcak bölge bana ihtiyacı olan olur..." diye kalkmak istedi. "Tamam, git bakalım." Diye gülümsedi başhekim. Oturduğu koltuktan kalktı ve kapıyı açıp çıktı. Başhekim biliyordu ki çok iyi bir doktor olacaktı Mican. Bunu şimdiden belli etmişti. Mican acildeki hastalarla ilgilenirken ameliyat ettiği asker yoğun bakıma alınmış uyanması bekleniyordu ve ara ara kontrol ediyordu. Sabaha kadar acil yaralılarla dolup taşmış bazısına yetişmiş bazısına yetişememişti. Otuz altı saat vardiyasının bitimine daha çok vardı ve bugün olanlardan sonra da eve gidip de rahatça dinlenebileceğini zannetmiyordu. Eve gitmez burada bir sedyenin üzerine kıvrılır yatar, iki saat uyur tekrar çalışmaya başlardı.Kıymet hemşire beline kadar gelen uzun örgülü saçını savurarak Mican'ın yanına geldi. "Doktor hanım Murat hoca sizi çağırıyor, sizin ameliyat ettiğiniz hastanın odasında." Diyerek nerede olduğunu söylediğinde hemen oraya gitmek için hareketlendi. "Tamam, Kıymet hemşire gidiyorum." Kartını okutup yoğun bakım ünitesine girdi ve ara ara kontrol ettiği hastanın yattığı odaya doğru hızla ilerledi. Küçük saçları önüne düştüğünde çabucak kulağının arkasına attı ve odaya girdi. Monitörün sesi kulaklarına çalındı. Mutluluk yüzüne işlemişti. Genç asker her ne kadar uyusa da hayattaydı ve elbette uyanacaktı. Çeşitli duygular yaşamıştı bugün ama umutla ayağa kalkmasını biliyordu. Keşke dünyada savaş olmasa herkes mutlu olsa diye düşündü. Polyanna tarafı konuşmaya başlamıştı. Belki de bu asker yaralanmaz birçok insan acı çekmezdi diye düşündü. Sınırın diğer tarafında insanlar acı çekiyordu ve bu onun gülümseyen yüzüne gölge gibi düşüyordu. "Hocam ameliyat başarılı geçti. Hastamızın şu an için tüm değerleri normal. Her iki saatte bir kontrol ediyorum. Ameliyatta sizin de bulunmanızı isterdim ama olmadı. Yapabildim hocam, başarabildim." Diye sevinçle konuştu. Uyuyan hasta da olsa hasta vardı ve arkadaşı gibi gördüğü hocasına sarılmak istese de yapamazdı. "Ben zaten buna tüm kalbimle inanıyordum Mican. Delicesine korkuyordun ama bu korku ile başa çıkıp hastayı kurtardın ne diyebilirim ki?" diye gülümseyerek baktı. Tüm kalbi mutluluk ile dolmuştu. Bazen mutlu olup çevresindeki insanları mutlu etmeliydi. Mutlu olmak için iyi bir nedeni vardı. Sağlıklıydı daha ne olsundu? Murat monitörden yaşamsal değerlerini kaydedip odadan çıkarken Mican'a seslendi. "Her iki saatte bir vitallerini istiyorum." Diyerek oradan ayrıldı. "Anlaşıldı hocam." Diyerek gülümsedi. Murat odadan çıktığında yüzünde maskesi olan siyah saçları dağınık askere baktı. "Yaşayacağını biliyordum. Beni yarı yolda bırakmayacağını biliyordum." Diye gülümseyip herhangi bir aksaklık olmaması için tekrardan kontrol edip yoğun bakımdan ayrıldı. Yoğun bakımdan çıktığında elleri ile gözlerini ovuşturdu mesaisi nasıl bitti hatırlamıyordu bile. Düşündüğü gibi hayatı çok hızlı yaşıyordu. Ayakları bodrum katta olan bozuk yataklara gittiğinde saçlarını açarak sessiz olan bodrumda uykuya daldı. *** Uyanmak için kafasından aşağıya soğuk su dökse iyi olabilirdi zira o sıkıntılı mesaiden sonra bardak bardak kahve içse anca uyanabilirdi. Eli telefonuna gitmişti, saati gördüğü gibi yerinden koşarak kalkıp üst katlara çıkarken asansörü beklerse daha da geç kalabileceğini düşündü. Yoğun bakım katına çıktığı gibi hastanın odasına geldiğinde saatlik vitallerin alınmış olduğunu görünce kaşlarını çattı. Yanına hemşire geldiğinde Mican başını kaldırdı. "Sizin bodrum kattaki yataklardan birinde uyuduğunuzu görünce biz kontrol ettik sakin olun." Deyince o anda hemşireye sarılmak istedi. Mahcubiyetle baktığında hemşire elini omzuna attı. "Öyle bakmayın ama doktor hanım." Dediğinde minnetle gülümsedi. "Çok teşekkür ederim." Dediğinde hemşire gülümseyerek ayrılırken yoğun bakımda çalışan stajyer hemşirelerden biri yanına gelmiş hasta ile ilgilenirken sorular soruyordu. "Bu ameliyatı siz yapmışsınız doktor hanım. Hem de asistan olmanıza rağmen tek başınıza yapmışsınız. Tebrik ederim. Sizi asiste etmeyi çok isterim." Dediğinde kahkaha atmıştı. "Uzman doktor değilim unutma." Derken başka hastalarla da ilgilenmeye başlamışlardı. "Eğer doktor olacak olsaydım sizi idolüm olarak seçebilirdim ama maalesef." Dediğinde gülümsedi. En fazla on sekiz yaşında olan stajyer kız ondan beklenilmeyecek özgüvende konuşuyordu. "Bak sen." Diyerek gülümsedi Mican. "Doktor hanım beni yanlış anlamayın size sempati beslediğim için böyleyim." Derken gülümsüyordu. Bu stajyerde neyin nesiydi böyle? "Ne yanlış anlaması?" diyerek gülümsedi. "Nil? Hastaya şu ilacı nasıl verecektik?" diye sordu bir erkek sesi. Başka bir stajyer olmalıydı. "Geliyorum Can." Diyerek doktorMican'ın yanından ayrıldığında ardında gülümseyen bir asistan doktor bırakmıştı. Aradan yirmi dört saat geçmiş inatla eve gitmeyi reddetmişti Mican. Hasta uyanana kadar eve gidemem diyerek dayanmaya çalışıyordu. Hemşire yanına gelip hastanın uyandığını söylerken bu haberi duyan stajyerler neşe ile Mican'a baktılar. Adının Can olduğunu öğrendiği stajyer 'ben demiştim kızım Mican doktor bir efsane tamam mı?' derken Nil suratını asmış 'sanki ben demedim!' diye köpürüyordu. Gülümseyerek onlara bakarken hasta normal odaya alındı. *** Mican hastayı servise indirdiği gibi yapılacak işlerini halledip hızlı bir şekilde Murat'ın yanına gitti. Murat hastayla konuşuyordu. O hastanın gözlerini yeniden görmek istiyordu. Yeşil askeri kamuflajının içinde ve ona bakan yeşil gözleriyle... Sen neler düşünüyorsun diye kendi kendine hayıflandı zihninin bir tarafı. Ben bir doktorum ve hastalarım ile bu kadar samimi olmamam gerek diye düşündü.En azından düşüncelerinde bile. Sadece gözleri güzeldi ona göre. Bir de saçları, bir de kaşları, bir de derken başını sağa sola salladı. Murat Mican'ın geldiğini görünce gülümsedi. "Evet, asistan doktorumuzda geldi." "Evet, geldim hocam. Benden istediğiniz nedir?" diyerek gülümsedi. Beyaz önlüğü ile tam bir doktor havasındaydı Mican. Bunu genç adam da fark etmişti. "Biraz bekle."Murat ne yapması gerektiğini ve ne yapmaması gerektiğini anlatırken Mican'da dikkatle dinliyordu. "Bak zor bir ameliyat geçirdin en az bir hafta izinlisin, kolun zaten alçıda. Yaraların ve dikişlerin var ve zorlamak yok." Diyerek klasik her hastaya yaptığı bilgilendirmeden yaptı. "Anladım. Bir şey sorabilir miyim?" diye kaşlarını çattı genç adam."Tabi." Diyerek yanıtladı Murat hastasını. "Beni doktorMican ameliyat etmiş. Kendisine teşekkür ettiğimi söyler misiniz?" diye cılız sesiyle konuştu. Ameliyat onu yormuş olmalıydı. Fakat şimdi onu iyi bir şekilde olduğunu görmek Mican'ı mutlu etmeye yetiyordu. "Kendin söyleyebilirsin." Diye öneride bulundu Murat. "Anlamadım." Diyerek kaşlarını çattı. Mican yanaklarındaki eti ısırırken neden söyledin diye gözleri ile Murat'a soru soruyordu. "Karşında ya." Diye gülümsediğinde Mican ona ters ters baktı. Bu sırada Murat Mican'a dönüp konuşmaya başladı. "Mican hastanın diğer kolundan damar yolu aç. Serumunu yenile bin cc izolen dengeli gitsin içine parol kat. Geçmiş olsun." Diyerek çıktı odadan. "Anlaşıldı hocam." Murat odayı terk ettiğinde Giray'ın şaşkın bakışları Mican'ın üzerinde geziniyordu. Mican kullanacağı malzemeleri hazırlarken odayı mutlak bir sessizlik esir almıştı. Savaş sonrası sessizlikte denilebilir. Tuhaf bir gerginlik vardı ortamda. Mican eldivenleri giydi ve damar yolu açmak için gerekli olan malzemeleri çıkardı. Sonrasında genç adamın büyük elini kavradığında tekrardan şaşırdı Giray. "Elimi neden tutuyorsun?" diye kaşlarını çatarak sordu. "Damar yolu açacağım." Diye kibarca yanıtladı genç doktor. "Başka amacın yok yani." Diye kaşlarını kaldırdı. "Ne olabilir ki?" diye şüphe ile gülümsedi ve işine koyuldu. Eline bir eldiven alıp bileğin gerisine bağladı. "Elinizi yumruk yapar mısınız?" Giray elini yumruk yaptı. Giray kızı izlediğinde işini dikkatle yapan genç ama hırslı bir doktor gördü. Bir damar yolu açmada bile bu kadar ciddiyetle yapıyorsa ameliyat yaparken ki halini düşünemedi bir an. Alkole sürdüğü pamuğu alıp elinin üstünü sildi. Giray'a tuhaf gelen küçük iğneyi alıp hastanın eline yaklaştı. Damarın içine girip iğneyi çıkardı. Flasterle sabitledi üzerine tarih atarken serumu yeniledi. Eldiveni çıkarıp atarken genç adamın gözlerinin üstünde olduğunu fark etti ve konuşmaya başladı asker. "Doktor Mican sensin yani?" diye şüphe dolu sesi ile sordu. Hastanın sesinde soru sorma tınısı vardı. "Evet." Diye yanıtladı. "Ama doktor Murat sen gelince asistan doktor dedi." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sizin ameliyatınıza girmek zorundaydım. Başka doktor yoktu. Aslında hiçbir asistan doktor böyle kendisi ameliyata girmez, giremez. Ama uzmanlığımı almama az kaldı. Yine de bu bir neden değil ama sonuçta bizler için önemli olan hastanın sağlığı. Her ne kadar bunun için ceza alabilecek de olsam." Diyerek cesaretle konuştu. Kızın bu konuşması genç subayın hoşuna gitmişti. Hayatı boyunca cesaretli insanları sevmişti. "Giray." diye konuştu. Hayatımı kurtarıyor ama adımla hitap edemiyor diye düşündü ve gülümsedi. "Anlamadım." Diye kaşlarını kaldırdı. Akıllı olabilirdi ama Giray'a göre fazla saftı. "Adım. Giray." Diye tekrarladı. "Memnun oldum. Mican." Diyerek kendini tanıttı. "Hemşireler Mican deyince erkek sandım." "Anladım. Tekrar geçmiş olsun." Diyerek konuyu fazla uzatmadan odadan çıkmak istedi. Konu başka yöne sapabilirdi. Daha önce bunu defalarca yaşamıştı. Kısa kesmek her yönden iyiydi. Tam kapıya yönelmişti ki genç adam tekrar konuşamaya başladı. "Üsteğmen Giray." Diyerek rütbesini söyledi. Hastaya dönüp iki parmağını alnına getirip asker selamı verdi Mican. "Geçmiş olsun Üsteğmen Giray." Diyerek odadan gülümseyerek çıktı. İnsan hayatı kurtarmış olmanın sarhoşluğunu yaşıyordu. Yaşam yüce bir olaydı. Anlatımı tarifsiz, yaşanılması gereken bir duyguydu. Yaşatmak ise apayrı bir şeydi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
519.1K
bc

HÜKÜM

read
222.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
1.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook