GİRİŞ

885 Words
1820 İngiltere Kırsal Kesim Brayden Shaw Hunt, kaç dakikadır dikildiğini bilmediği aynanın karşısında artık bedeninden silinmeyeceğini bildiği derin yara izine bakarken tiksintiyle yüzünü ekşitti. Elleri titreyerek yanağına gittiği zaman alnından başlayıp çenesinin hemen üzerinde son bulan yaranın üzerine korkarak dokundu. Gözleri daha da aşağılara indiği zaman sonrasında almış olduğu göğsünde bulunan derin çirkin kesikler ve geç müdahale sonucu kabuk bağlayan yaralarını görerek gözlerini ifadesizce aynanın üzerinde gezdirdi. Hayatı bu tarz darbelere maruz kalmakla geçmişti.Yüzünde ki yarayı en yakın arkadaşının mutluluğunu sağlamaya çalışırken kazanmıştı.Göğsünde ki kesiklerin ise çok başka bir hikayesi vardı ve bilmeyi çok istemesine rağmen onlarla ilgili bir şey hatırlamıyordu.Tek bildiği o yaraların daha sonra oluştuğuydu. Hergün sahip olduğu zenginliğin ve kendisine yüklenen ünvanın ağırlığı altında şehrin dışında bulunan evinde yalnız bir yaşam sürüyordu. Sadece bir uşak ve bir hizmetçiyle hayatını devam ettirirken nadiren odasının karanlığından çıkıyordu. Tam bir yıl önce diye düşündü, sosyetenin heyecanla aranılan adamı ve her kadının yanında görmeyi arzuladığı biriydi. Küçüklüğünden beri yurtdışındaydı ve babasının kendisine bıraktığı işleri büyütmek ve yönetmekle meşguldü.Ayrıca yine yurtdışında kendisini bekleyen ve evlenmeyi asla düşünmediği bir nişanlısı vardı.Annesinin isteğiyle nişanlandığı leydi yıllardır başına bela olmuştu. Bu yakışıklılığının farkında olan Brayden'in ise bu hayatta istemediği tek şey evlenmekti. Hayatının sonuna kadar bekar kalabilirdi. Birden fazla metresiyle mutluyken sadece bir kadınla evlenip hayatını ona bağlamak istemiyordu. Şimdi düşündüğünde ise bunların hepsinin geride kaldığını farketti. Geçirdiği kazadan sonra çirkinleşen yüzüne kendisinin bile bakmaya tahammülü yoktu. Nişanlısı bile kendisini gördüğünde korkuyla gözlerini açmış ve bu nişanın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını söylemişti. Brayden'a göre zaten bu nişanın gerçekleşmesi bir sorun olurdu. O yüzden giden kızın arkasından hiç bir şey hissetmeden bakmış ve kadınların sadece dış görünüşe önem veren iğrenç birer varlık olduklarını farketmişti. Hayatından herkesi çıkartan Brayden kadınları ise bir daha hayatına sokmamaya o gün yemin etmişti. O kazadan sonra bir süre boyunca yatakta kalmıştı, iyileşmesi çok uzun sürse de gözlerini açmayı nihayet başarmıştı. Kendisine endişeyle bakan doktoru gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini biliyordu. En yakın dostuna endişeyle bakarak ne olduğunu sormuştu cevap alamadığı için daha da öfkelenirken bu seferde sesini yükselterek Tanrı aşkına neler oluyor James bir şeyler söyle diye bağırmıştı. James dostuna yüzünün derin bir çizikle kaplandığını ve o yaranın da müdahale etmekte geç kaldıkları için çok kötü bir şekilde kabuk bağladığını nasıl söyleyebilirdi ki.Arkadaşının bu durumu nasıl karşılayacağını tahmin edebiliyordu. Brayden herkesi yanından gönderecek ve kimseyle görüşmemeyi tercih edecekti. Düşündüğü gibi de olmuştu. Brayden ayağa kalktığı ilk gün bir ayna isteyerek yüzüne bakmış ve gözleri acıyla parlarken herkes dışarı diye bağırmıştı. Odayı terkedenlerin ardından kendisiyle konuşmak için bekleyen James'a dönmüş ve Sende James demişti. James arkadaşının şu an nasıl hissettiğini anladığı için dediğini sorgulamadan peki demişti fakat Brayden kendisini bir yıl boyunca kapalı kapıların arkasına saklamış ve karanlık odalar tek sığınağı olmuştu. O zamandan beri neredeyse kimseyle görüşmeyen Brayden için hayat bitmişti. Kendisini umursamıyor ve öleceği günü bekliyordu. Tanrının varlığına inanmayan bir adamken ölmek için dua edeceği kimin aklına gelirdi. Düşüncelerinden sıyrıldı ve aynadan kendisine bakan tanınmayacak halde ki yüzünü inceledi. Uzun boyu geniş omuzları ve açık kahverengi saçlarıyla mükemmel bir görünüşe sahipti ve derin gri gözleriyle gerçekten yakışıklı sayılabilecek bir adamdı. Eskiden öyleydim diye geçirdi içinden. Şimdi ise bir hiç. Yüzüne bakan birinin korkup kaçacağı kadar iğrenç dokunmak isteyen birinin de tiksinebileceği kadar kötü bir yaraya sahipti. Öfkesine hakim olamayarak önünde durduğu cama yumruğunu geçirdiğinde kırılan cam parçalarına ve elinde ki kesiklere aldırış etmeyerek dolabına yürüdü ve gömleğini eline alarak giyinmeye çalıştı. İçeriye giren yaşlı uşak gördükleri karşısında endişeyle lordum iyi misiniz diye bağırırken her gün olan bu tarz şeylere de bir türlü alışamamıştı. Brayden her gün olduğu gibi yaşlı adama cevap vermeden elinin üzerinde ki kanı bir havluyla temizledi. Bunun anlamı doktora ya da herhangi bir müdahaleye gerek yok demekti. Uşak bu hareketi anlayarak yavaşça odadan çıktı. Brayden ise yine sessizliğe ve içinde karanlığa gömülerek kıyafetlerini giyindi. Saat akşam vaktiydi ve Brayden hava kararınca çıkmayı kendisine bir görev edinmişti. Hava karardığında kimse yüzünü görmüyor ya da kendisini tanımıyordu. Yine de evi şehrin çok dışında olduğu için öyle kalabalık yerlere gitmiyordu. Evinin önünde ki tepeden aşağıya bakıyor ve saatlerce okyanusun sularını izliyor tanrının kendisini mahkum ettiği kaderi sorguluyor bazen de lanetler yağdırarak zaman geçiriyordu. Her zaman ki gibi ulaştığı tepenin üzerinde bulduğu bir kayalığa oturarak denizin karanlık sularını izlemeye başladı. Buralardan kaçıp gitmeyi çok istese de kendisini götürecek gemilere binmeye cesareti dahi yoktu. Saatler geçtikçe Brayden içinde ki sıkıntıyla eve dönmeye karar verdi. Havanın soğukluğuna aldırış etmese de dışarıda yapacak bir işi olmadığından eve dönecek ve yine sanatını kullanacaktı. Odalara kapanmışken elinden gelen tek şeyi yapmaya çalışıyordu. Aslında uzun zamandır eline almadığı fırçalar ve boyalar onun tek dayanağı olmuştu. Her gece eve döndüğünde aynı deniz manzarasını tuvaline işliyordu. Bir gün o resmin içinde bir şeyler değişecekti ve O şey Brayden'in hayatının bir daha eskisi gibi olmamasını sağlayacaktı. Sadece bundan Brayden'in haberi yoktu. Ayağa kalkarak üzerini düzeltti. Duruşu sağlamlaşınca gitmek üzere arkasını döndü. Bir anlık şaşkınlıkla ne gördüğünü anlamaya çalışarak hızlıca başını çevirdi. Bir şeyler görmüştü. Denizin içinde çırpınan bir şeyler bir hareket ya da başka bir şey. Ne olduğunu anlamaya çalışırken parlak sarı bir şey ayın yansımasında gözlerini alarak hafifçe gözlerini kırpıştırmasına sebep oldu. Tanrım diye fısıldarken o şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Denizin yüzeyi pürüzsüz bir şekilde dalgalanırken gözlerinin yansıma yaptığını düşündü. Beyninde canlandırdığı şeyleri resmetmişti sanki. Bir kaç dakika daha durgun denize baktıktan sonra hareket görmeyerek arkasını döndü ve ışıkları yanan evine doğru yürümeye başladı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD