Betül Yılmaz
Alarmın çalan sesiyle uyanıp gözlerimi araladım. Annem sağolsun, iki gündür içimden geçti desem yeridir. Yorgunluktan nasıl yatıp nasıl uyanıyorum anlamıyordum.
Önce temizlik, ardından ikram hazırlığı yaptık. Mahalleden arkadaşlarını ve yeni taşınan komşumuzu davet etmişti annem.
Sabah namazını kılıp uyumak için tekarar yatağıma geçtim. Herşeyin hazır olduğunu ve birde bugün yorulacağımı da eklersem biraz daha dinlenmeye hakkım vardı. Göz kapaklarım iki günün yorgunluğuna daha fazla dayanamayıp yavaşça kapandı.
"Kızım, hadi kalk artık. Misafirlerimiz gelir birazdan"
Gözlerimi aralayıp duvardaki saate baktım. Saat çoktan 10'u geçmişti.
" Sultan'ım iki gündür resmen içimden geçtin. Hayır yani, duvar silmek nedir? Altı üstü mahalleden arkadaşların gelecek"
Dememle birlikte annem, çevik bi hareketle terliğini ayağından alıp bana fırlattı.
O anki refleksle yatağın öbür tarafına resmen uçtum.
" Bordo bereliler de kimmiş " dememle gülmeye başladık aynı anda
" Hadi kızım, üzerini giy gel hemen! "
" Tamam, Sultan'ım" deyip bir öpücük gönderdim anneme.
Annem mutfağa geçti. Ben de yüzümü yıkayıp akşamdan hazırladığım kıyafetleri giymeye başladım.
Taş rengi elbisem ve kahverengi eşarbımla sade ama şık bir kombin yapmıştım.
Elbise vücut hatlarımı belli ediyordu ama kadınlar arasında olduğum için rahattım.
Mutfağa geçtim annem çayı çoktan koymuştu. Ben de son hazırlıkları tamamladım.
İlk gelen misafir Zeynep teyzeydi. Annemle salona geçtiler. Ardından diğer misafirler de bir bir gelmeye başladı. En son zil çaldığında kapıyı ben açtım.
Karşımda kumral saçlı, yaşına göre oldukça genç ve fit bir kadın duruyordu. Deyim yerindeyse taş gibi bi kadındı. Yanında ise sanki onun gençliğine bakıyormuşum hissi veren benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir kız vardı.
"Hoşgeldiniz" dedim gülümseyerek ve içeriye davet ettim.
Onlar da tebessümle karşılık verip içeriye geçtiler.
Kadınlar kısa bir tanışma faslından sonra kendi aralarında sohbete daldılar. Ben de çay ikramına başladım. Duygu da bana yardım ediyordu. Ben çayları servis ederken sehpalara ikramlıkları dağıtmıştı Duygu.
Annem ve arkadaşları kanepelerde, ben ve duygu ise masada yerimizi almıştık. Hem sohbet ediyor hem de ikramlıkların tadına bakıyorduk.
Duyguyla yaşıtmışız. Cana yakın, içten biriydi Duygu. Kumral saçları, kahverengi gözleri ve bembeyaz teniyle gerçekten Duru bir güzelliği vardı. Annesine inanılmaz benziyordu. Böylesi bir gen aktarımını ilk defa görüyordum.
Bu yıl üniversiteye başlayacağını söyledi. Üstelik aynı bölümdeymişiz. İkimizde buna çok sevinmiştik. Yalnız olmadığımızı bilmek ikimizi de rahatlatmıştı. Telefon numaralarımızı birbirimizle paylaşıp haberleşmek üzere anlaştık.
Çaylar, ikramlar, kahve faslı derken gün bitti.
Bulaşıkları da hallettikten sonra salona geçtim. Annem ve Zeynep teyze hala sohbet ediyorlardı.
" Sultan'ım, benden bu kadar. Vallahi çok yoruldum. Müsadenle artık odama geçeyim"
" Tamam kızım, dinlen sen. "
Başımı sallayıp odama geçtim. Rahat birşeyler giyip aklıma gelenle cama yöneldim.
Odam bahçe tarafına ve haliyle karşı eve bakıyordu. Taha'nın odasının camına göz gezdirdim görür müyüm diye ama her zamanki gibi elim boş döndüm.
Yatağa uzanıp kulaklığımı taktım. Müzik listemden bir kaç müzik seçip dinlemeye başladım. Dinledikçe gözlerime bi ağırlık çöktü ve uyumaya karar verdim. Uykuya hayır diyemiyordum hiç. Kulaklığımı çıkartıp yandaki komoninin üzerine bıraktım ve o eşsiz rüyalarıma bıraktım kendimi.
-------
Bahçede...
Son sıcak günlerin tadını çıkarmak için kahvemi ve kitabımı alıp ıhlamur ağacının altına geçtim. Hafif bir esinti vardı. Yaz bitiminin verdiği o ılık belki biraz sıcak olan rüzgar, ufak ufak yüzümü okşuyordu. Ihlamur ağacının yaprakları arasından süzülen güneş ışıkları kitabımın üzerine düşüyordu.
Dışarıdan, okul başlamadan son kez oyunlarını hevesle oynayıp bağrışan çocukların sesi geliyordu.
Başkasının rahatsız olacağı ama benim alıştığım, benimsediğim bu sesleri dış dünyama itip kitabımı okumaya başladım.
Bir süre okuduktan sonra telefonumun titremesiyle başımı kitabımdan kaldırıp telefonu elime aldım.
Ekrana baktığımda Duygu'dan mesaj vardı.
# Şimdi biz yarın resmen üniversiteli mi oluyoruz? #
# 😱📚🥳😍🫣 #
Bir sürü emoji eklemişti sonraki mesajında. Gülümsedim.
# Bilmem kaçıncı kez evet arkadaşım 😂 😂😂 #
Yazıp bir kaç gülen surat gönderdim.
# Ya çok heyecanlıyım ben! #
# Farkındayım canım, heyecanlı olduğunun 😂 #
# Kızım sendeki bu rahatlıkta kimsede yok yani! #
# O neyse de... Sabah birlikte gideceğiz değil mi? Ayrı gitmeyelim... #
# Birlikte gidelim, ayrı gitmeyelim tabiki. #
# O zaman sabah görüşürüz. #
# Görüşürüz canım 😘 #
Telefonu masaya bıraktım ve kitabıma geri döndüm. Ihlamur ağacının altında kendi halimde vakit geçirmek bana iyi geliyordu. Burada geçirdiğim her dakika içime huzur dolduruyordu.
Küçük ama ailemle birlikte anılarımızın olduğu ruhen büyük bir bahçemiz vardı.
Bu ev, bize dedemden kalmıştı. Babam tek çocuk olduğu için dedem bize bırakmış.
Ben küçükken babam dikmişti bu ıhlamur ağacını. Zamanla büyüdü, dalları tüm bahçeyi kapladı. Altına masa ve sandalye atmıştı babam, 'Betül ders çalışsın kitap okuyup vakit geçirsin, eve kapanmasın' demişti. Sonradan annem demişti bana bunları.
Yaz günlerinde burada vakit geçiriyorduk. Kahvaltıları ve akşam yemeklerini bazen burada yerdik.
Kardeşim de ben de o sıcak aile bağlarını hep hissederdik.
--------------
Ertesi sabah...
Hazır olan kahvaltı masasından hızlıca birşeyler atıştırrken telefonum çaldı.
" Ben çıkıyorum, hazır mısın?" diye sordu Duygu.
" Hazırım canım. Ben de çıkıyorum şimdi. "
Hızlıca çantamı alıp dış kapıya yönelirken mutfakta olan anneme seslendim;
" Sultan'ım, ben çıkıyorum! "
" Tamam kızım, dikkat edin! "
" Ederiz. Hadi Allah'a emanet ol. "
" Sen de kızım. "
Ayakkabılarımı giyerken anahtarımı çantama attım. Tam dışarıya çıkmıştım ki bahçe kapısından Duygu'nun sesi geldi:
" Kızım hadisene! İlk günden geç mi kalalım istiyorsun? "
"Yetişiriz, merak etme" diyerek yanına geçtim. Yanında ilk taşındıkları gün kek verdiğim çocukta vardı.
" Sendeki bu rahatlık beni öldürecek. Abim Oğuz." dedi ve bizi tanıştırdı.
" Abim de bizim okulda. Hatta aynı fakültedeyiz. Bugün ilk gün olunca benimle birlikte gitmek istedi. Senin için sorun olmaz değil mi?"
" Yok canım, sorun değil. Memnum oldum bu arada" dedim tebessüm ederek.
" Memnun oldum Betül. " dedi Oğuz. " Duygu senden bahsetti. Onun adına çok sevindim. Aynı fakültede olsak da tek başına olmayacağını bilmek beni rahatlattı."
" Ben de çok sevindim Duygu'yla aynı bölümde olduğuma" dedim gülümseyerek.
" Hadi artık geç kalacağız, gidelim mi?" diyen Duygu'nun koluna girdim başımı sallayıp.
Biz önde Oğuz ardımızda otobüs durağına yürüdük.
-------
Yol uzun sürmemişti. Kayıt sırasında okulun yerini zaten öğrenmiştik.
Oğuz da bizim fakültede olduğu için onu da takip ederek duyuru panosunu bulduk. Derrslerin olacağı salonu öğrendik. Sınıfa göz attıktan sonra vakitimiz olduğu için kahve içmeyi düşündüp kantine geçtik.
" Oğuz! "
Arkamızdan sesin geldiği tarafa döndük aynı anda. Sarı saçlı renkli gözlü bir kız yanımız gelip Oğuz'la tokalaştı.
" Selam, nasılsın? Uzun zaman oldu?"
Sanki biz orda yokmuşuz gibi sadece Oğuz'a bakarak konuşmuştu. Gözleri Oğuz'a kilitlenmiş gibiydi.
" İyi Merve, sen nasılsın?"
" İyiyim ben de. Bizimkiler her zamanki yerde. Sen de gelsene? "
" Kardeşimin bugün ilk günü. Derse kadar yanında olmak istiyorum aslında "
" Abi, bizlik bir sıkıntı yok. Gidebilirsin"
" Emin misin? Kalabilirim istersen"
Oğuz'un da pek gitmeye niyeti yoktu sanırım ama Duygu git deyince bir şey diyemedi gibi.
" Yok abi, zaten Betül'le birlikteyiz. Ne olabilir ki? Abartmasan mı acaba? "
O sırada Merve bakışlarını Duygu'dan çekip bana yöneltti. Suratında tiksintiyle karışık küçümseyici bir ifade vardı.
" Tamam o zaman. Birşey olursa beni ararsın. "
" Tamam abi, git hadi. "
" Çıkışta görüşürüz o zaman. "
" Görüşürüz. "
Giden ikilinin arkalarından bakarken Duygu bana yaklaşıp;
" Bu Merve'yi hiç sevmedim. Laubali ve gıcığın tekine benziyor."
" Tanımıyorum ama ben de pek ısınamadım. Neyse, hadi kahvemizi alalım. "
" Sen geç, ben alırım. "
" Taşıyabilecek misin? Yardım edeyim istersen. "
" Yok yok, iki kahve altı üstü. Getiririm. "
" Peki o zaman"
Duygu kahveleri almaya gitmişti. Ben de kantinde uygun bi masa aramaya başladım.
Tam birini seçmiştim ki arkamdan Duygu'nun sesi yükseldi;
" Ya dağdan mı indin? Dikkat etsene! "
" Asıl sen ettiğin kelimelere dikkat et bence. " dedi çocuk.
Hızlıca yanlarına yürüdüm, olaya müdehale etmek istedim.
" Ne varmış dediğimde? Hem bana çarpıyorsun hemde üste çıkmaya çalışıyorsun! "
Duygu'yu gözden geçirdim. Neyse ki ciddi bir şey olmamıştı.
" Duygu canım, sakin mi olsan? Yeniden alırız kahveyi. Mühim değil "
" Kahve mühim değil, ama bu dağdan inme benden özür dilesin Betül " dedi kollarını birbirine bağlayarak.
" Hâlâ ağzı bozuk konuşuyor. Kızım ben değil sen bana çarptın. Asıl özür dilemesi gereken sensin bence. "
" Hiç özür falan dilemeyeceğim. Suçunu kabul edip sen dile. "
" Suçlu olduğumu düşünmüyorum. Dilemeyeceğim. "
" Bende dilemiyorum. "
Bakışlarım ikisi arasında gidip geldi. Duygu'yu az çok tanıyordum, geri adım atmazdı. Karşısındaki çocukta bi o kadar inattı sanırım. Onunda geri adım atacağı yoktu. Bu işe son veren ben olmalıydım yoksa kantitin ortasında daha fazla rezil olacaktık. Bu kadar rezil olduğumuz yetmezmiş gibi.
" Tamam! İkiniz de dilemeyin. Ama artık buna bi son verin, rezil oluyoruz! "
Duygu'yu yanıma çektim.
" Kusura bakmayın, dersimiz başlayacak. Yaşananlar için özür dilerim. İyi günler "
Deyip Duygu'yu çekiştirerek dersin olduğu salona götürmeye karar verip ordan hızlıca uzaklaştırdım.
" Bi yerin yandı mı iyi misin canım?"
" İyiyim Betül. Biraz elim yandı sadece ama büyük değil"
Hâlâ deminki çocuğa sinirliydi.
" Kızım elin yandı madem neden vakit kaybediyorsun? Çocukla inatlaşıp sinir ediyorsun? Eline soğuk su tutalım bari lavaboda. "
" O dağdan inme benden özür dileyecekti. Neden karışıyorsun ki? Çok sinir oldum daha ilk günden şu olana bak. "
Lavaboda eline soğuk su tutup kahve gelen yerleri temizledik.
Duygu biraz sakinleşmişti ama içten içe hala sinirli olduğunu seziyordum.
Saate baktığımda derse az kalmıştı. Sınıfa geçip kendimize uygun bir sıraya oturduk.
Bugün ilk gün olduğu için tanışma faslı vardı. Hocalar kendini tanıtıp yıl boyunca işlenecek konularla ilgili bilgi verdi. Sınıftaki herkes biraz heyecanlı biraz da tedirgin duruyordu.
Sonraki derse bir saat ara vardı. Bu sırada yemek yiyip biraz soluklandık. Sabah içemediğimiz kahveyi bu kez içmeyi başarmıştık. Ben biraz kendime gelmiştim ama Duygu hâlâ homurdanıyordu. Hâlâ sabahki çocuğa sinirli olduğunu tahmin etmek zor değildi.
" Sıradaki ders amfideymiş. hadi geçelim mi? " diye sordu.
" Geçelim canım. "
Amfiyi bulduk. Yine orta sıralardan bir yere geçtik. Öğrenciler yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Bazıları bizim sınıftan değildi. Sabahtan beri olan derslerde görmediğimiz kişiler geliyordu. Bazıları gruplar halinde bazıları yalnız başına gelmişti.
Duygu bana doğru eğilerek fısıldadı:
"Abim bahsetmişti. Bazı derslerin hocaları çok zormuş. O yüzden bu dersleri geçen az oluyormuş. Kalanlar da seneye tekrar aynı dersi almak zorunda kalıyormuş. Sanırım bu dersin hocası zorlayacak bizi baksana kocaman amfi doldu resmen. "
Tam o sırada kapıdan içeri giren kişiyle bir gülme isteği geldi ama kendimi tuttum.
Duygu'yu dürtüp kapıyı işaret ettim.
" İnanmıyorum. " dedi Duygu.
Sabahki siniri geri gelmişti sanki çocuğu görünce. Çocukta bizi fark etmişti.
Sinsi bir sırıtmayla bizden tarafa gelip bir ön sıraya orturdu.
Sonra arkasını dönüp alaycı bir şekilde;
" Sen de mi burdasın katır inatlı? "
Ben gülmemek için kendimi zor tuttum.
Duygu'yu düşünemiyorum. Şu an suratı kıpkırmızı kesildi resmen sinirden.
" Bende burdayım, dağdan inme. "
O sırada hocanın gelmesine içten içe sevinmiştim yoksa sabahki tartışma yeniden alevlenecek, daha da büyüyeceğe benziyordu.
Herkes toparlanıp derse odaklandı.
Daha ilk günden ders yapmıştı hoca. Bu yıl nasıl geçecekti bilmiyorum.
Ders bitti ve herkes ayaklanmaya başladı. Biz de toparlanıyorduk.
Duygunun telefonu çaldı. Oğuz gelmiş kapının önünde bizi bekliyordu.
Amfiden çıkınca gördüğümüzle günün ikinci şokunu yaşamıştı Duygu. Dağdan inme dediği çocuk abisiyle tokalaşıp sohbet etmeye başlamıştı.
" Galiba senin dağdan inme abinin arkadaşı" dedim kıkırdayarak.
" Birincisi, evet galiba arkadaşlar. İkincisi, nereden benim oluyor acaba bu dağdan inme? "
" Kızma canım, lafın gelişi demiştim ben onu" deyip tekrar kıkırdadığım sırada o tarafa geçmek için hareketlendik.
" Selam" dedi Duygu. Geldiğimizi belli etmek istedi.
Bize dönen ikiliden Oğuz, arkadaşına bizi tanıttı.
" Alp, kız kardeşim Duygu" deyip duyguyu gösterdi ardından " Betül, mahalleden komşumuz" diyerek beni gösterdi.
" Memnun oldum" deyip duyguya elini uzattı o sırada Alp.
Ben hem bu durumdan hem zevk alıyordum hem de ne olacağını dört gözle bekliyordum içten içe.
" Bende memnun oldum "
Duygu, imalı bir şekilde söylemişti bunu. Alp'in havadaki elini sıkıp tokalaştı. Bana dönüp elini uzattı Alp " memnun oldum Betül " dedi ama ben sadece baş selamı verip karşılık verdim.
Hava da gerilim kokuyordu resmen. Oğuz olmasa duygu çocuğu boğacak gibi duruyordu. Oğuz'un sabahki olaydan haberi olmadığı için anlamsız bakışlar atıyordu ikisi arasında.
" Siz daha önce tanıştınız sanırım?" diye ortaya bıraktı soruyu Oğuz .
İkisi birbirine içten içe gıcık olup bakarken soruyu bile duymamışlardı. Aralarında sessiz bir savaş var gibiydi.
Onlar yerine ben konuştum;
" Sabah kantinde tanıştık diyelim ama ismen şu an tanışıyoruz"
Oğuzkisini de tanıyordu. Gülümseyerek başını iki yana salladı.
" Sabahki tanışma tatsız olmuş anlaşılan."
" Birazcık " dedim hafif bir tebessümle.
" Kardeşim görüşürüz tekrar " deyip Oğuz'la tokalaştı Alp.
Bize de baş selamı verip yanımızdan ayrıldı. Biz ise yapacak başka bir işimiz olmadığı için eve gitmeye karar verip okuldan çıktık.
------------
Kapıyı açarken derin bir nefes aldım. Günün yorgunluğu omuzlarıma iyice çökmüştü.
" Sultan'ım, ben geldim" diye seslendim içeriye girerken.
" Mutfaktayım kızım, hoş geldin "
" Hoş buldum" dedim mutfaktaki sandalyeye kendimi bırakırken.
" Nasıldı ilk gününüz?" diye sordu annem, tezgahın önünde bir yandan yemekle uğraşırken.
" Güzel ama çok yorucuydu. Üniversite ortamı çok farklıymış. Genelde tanışma faslı vardı, hocalar dersler hakkında bilgi verdi. Tabi daha ilk günden ders işleyen hoca da oldu."
" Daha ilk günden mi?"
" Evet Sultan'ım. Hoca profesörmüş, çok sıkı birisi. Geçen senelerden kalan öğrenciler bile vardı derste. Amfi tıklım tıklımdı. İşimiz zor olacak gibi. " deyip ofladım.
" Üstesinden gelirsiniz merak etme " deyip gülümsedi annem içten bir şekilde.
" İnşallah Sultan'ım. Ben odama geçeyim, üzerimi değiştireyim, biraz kendime geleyim."
" Tamam kızım, hadi dinlen biraz. "
" Kolay gelsin Sultan'ım" deyip annemi öpüp odama attım kendimi.
Odamın kapısını kapatır kapatmaz üzerimdekileri çıkardım. Rahat bir şeyler giyip yatağa uzandım.
Gözümün önünden olanlar film şeridi gibi geçti.
Dersler, hocalar, Duygu ve Alp'in tartışması, üzerinde bir de Alp'in Oğuz'un arkadaşı çıkması....
İşler iyice karıştı ilk günden. Duygu ve Alp'le işim vardı. Allah'tan tek bir derste denk geleceklerdi yoksa dört yıl nasıl geçerdi?