İnsan beklentilerinin kurbanıdır aslında. Her adım attığımız işte kendi hayallerimizi gerçeklerin önüne koyarak beklenti içine gireriz. Bu da bizi düşünmediğimiz ya da hesaba katmadığımız ihtimaller yüzünden hüsrana sürükler. Oysa insan beklentilerini oluştururken etken unsurları göz önünde bulundursa hüsran yerine mutlak zafere ulaşabilir. Ne yazık ki bu insanın kendi zayıflığının ve kibrinin bir ürünüdür.
Ne kadar güçlü, imkanı olan bir adam olsam da beklentilerimin içine açık bir kapı bırakmayı ihmal etmemeye özen göstermişimdir. Hayallerim ve kendi doğrularımın üzerine bir dünya kurmayışım beni şu anki ben yapan asıl unsurdur. Bu yüzden kendi kurgularımı bir kenara bırakıp elimdeki gerçeklere odaklanmam gerektiği gerçeği ile elimdeki dosyaları tekrar karıştırmaya başlamıştım.
Gün geceye ulaşmış ve akşam vardiyası için dönüşüm vakti gelmişti. Bu arada hala kafamı meşgul eden soruların verdiği yorgunlukla masama oturup elimdeki bilgilerin üzerinden geçtim. Bu adamın bu işleri tek başına yapmadığı aşikardı, cinayetler gerçekten nedenleri olan zanlı adayları tarafından işlendiyse diyerek dosyalardaki zanlı sorgularına göz atmaya karar verdim. Ancak bu da çıkmaz yola sapmama neden oldu. Çünkü zanlı adaylarının hepsinin cinayet saati için makul ve şahitlere dayanan bahaneleri vardı.
Bu arada çalan telefonum ile başımı dosyalardan kaldırdım. Telefonda Doğan binbaşının adını görünce gülümsemeden edemedim.
" Adil, işin uzun mu?"
" Doğrusunu istersen Doğan daha yeni başladım."
Karşı taraftan hafif bir gülme sesi geldi ve ardından Doğan'ın tok sesi kulaklarıma vurdu.
" Anlaşıldı, sen bir müddet merkezde ikamet edeceksin."
Söylediklerinin haklılığı ile iç çektiğimde Doğan sözlerine devam etti.
" İlyas'a senin için bir kaç günlük eşya hazırlamasını söyleyeyim istersen. Oraya uğrayacağım gelirken getiririm."
" Bana bu iyiliği yaparsan çok makbule geçer aslında."
Doğan beni onayladıktan sonra telefonu kapattığında benim için bazen de benim yerime bu kadar çabalaması gülümsememe neden oldu. Ama onun bu davranışı ile aklıma küçükken okuduğum Sherlock Holmes kitaplarından biri gelince gülüşüm yüzümde soldu. Pek çok polisiye klasiğinde yer alan ve yazarların kullandığı hatırladığım klişenin yaratıcısı Arthur Conan Doyles'un Moriarty karakteriydi. Moriarty suçları işlemek konusundaki dehasını satan ve bundan tatmin olan sıra dışı bir karakterdi. Daha sonrasında pek çok kitaba ve filme ilham olan bu karakter bir cinayetten kurtulmak için, kendi durumunda olan bir başkası ile öldürecekleri kişiyi takas etmeleri üzerine kurulu bir planı uzun zaman önce suç romanlarının klişeleri arasına yerleştirmişti.
Bu klişe sadece suç temalı romanlarda değil sık olmasa da gerçek hayatta da kullanılmış bir durumdu. Hatta beş yıl önce buna benzer bir davayı gazetelerden okuduğumu hatırlıyordum. Ama bunu bilmek beni daha karmaşık olayların tam ortasına atmıştı. Kafamdakileri şekillendirebilmek için masamdaki bilgisayarın başına geçtim. Kenan savcının bana gönderdiği dava dosyalarını masa üstüne açtım ve telefonuma ulaşarak yardımcım Suat'ı aradım. Telefonu beklediğimden geç açan Suat'ın nefes nefese oluşu ile endişelendim.
" Hayırdır Suat, bir sorun mu var?"
" Baş komiserim bu gün getirilen adam kaçtı."
Söylediği şeyin mantıksızlığı ile dudaklarımdan "Nasıl?" sorusu çıkarken Suat'ın verdiği cevap daha da şaşırmama neden oldu.
" Baş komiserim adam sorguda kalp krizi geçirmiş. Ambulansla hastaneye giderken kaçmış."
Sinirle bir nefes versem de sakinliğimi korumaya çalışıp telefonu kapattım. Bu adamın yakalanışı ve diğer her şeyin bir oyun olduğunun farkındaydım ama bu beklemediğim bir gelişmeydi. Ama bu olay bir yandan da şüphelerimi haklı çıkarmış ve bana zaman kazandırmıştı. O sırada bilgisayar ekranında beliren dosyalardaki şüphelilerin listesi ile sorularımın birinin cevabına ulaşmıştım.
Maktül: Mustafa Karlı
Şüpheli: Sami Haksever
Mustafa Karlı'nın şahidi olduğu kavgada ölen Hakki Haksever'in abisi. Mesleği ambulans şoförü.
Şimdi taşlar yerine oturuyordu ama ne yazık ki bunu ispatlayacak delillerim olmadan hiç bir şey yapamıyordum. Her şey bir yana emniyette benim teorimi destekleyip davayı yeniden açacak kadar gözü kara biri olmadığı gerçeğini de unutmamak gerekiyordu. Düşüncelerim kapımın çalınması ile bölündüğünde bakışlarımı kapıya yöneltip "Girin" dedim. Kapıdan giren Doğan ile yüzümde bir tebessüm oluştu.
" Zor bir dava ve kendini kaptırmış bir Adil her zamanki gibi."
Sözleri ve varlığı ile yüzümdeki tebessüm kocaman bir gülümsemeye dönüştü.
" Doğan zamanlaman harika uzun ve zorlu bir kaç günün ilkinde beni destekleyecek biri olduğunu bilmek harika."
Doğan elindeki çanta ile odaya girdikten sonra çantayı odanın köşesindeki koltuğa bırakıp yanıma geldi. Kollarını açtığında ben de ona karşılık vererek kısaca sarıldıktan sonra bakışlarını yüzüme sabitleyip:
"Berbat görünüyorsun." dediğinde gözlerimi devirdim. Elimi sırtına atıp masanın önündeki koltuklara yönlendirdiğimde beni ikiletmedi. O oturduktan sonra sabit telefondan ikimize de kahve söylediğimde sen iflah olmazsın şeklinde başını sağa sola salladı.
" Daha yemek yemediğine bahse girebilirim ama sen kahve söylüyorsun. Biraz canının kıymetini bil Adil."
Yıllardır pek çok dava da birlikte çalışmamızın ve birbirimize verdiğimiz değerin getirisi olarak beni çok iyi tanıyordu. Onun desteği her zaman için benim adıma çok değerliydi.
" Merak etme Doğan, canıma değer veriyorum ama bazı özel durumlar nedeniyle biraz bedenen ve zihnen zorlanmaktan da şikayetçi değilim."
Doğan, bana bakıp gülümsedi. İşini bir hakkın yapan ve aklı normal insanlara göre sıra dışı çalışan biri olsam da bazen farklı bakış açılarına ben de ihtiyaç duyuyordum. Doğan da bu konuda en büyük destekçimdi.
" Dışarısı savaş alanı gibi, önemli bir olay mı var yoksa?"
" Aslında bu gün tutuklanan zanlı sorgu odasından kaçmayı başarmış. Bütün emniyet bu işin peşinde, o nedenle etraf fazlasıyla karışık."
Doğan'ın kaşları çatılırken sözleri tam bir askerden beklendiği gibi sertti.
" Emniyetten, bu kadar polisin içinde bir zanlı nasıl kaçabiliyor? Burası yol geçen hanımı da rahatlıkla çıkıp gidebiliyor bu adam."
Bazı insanlar bazı yaşamlar ya da meslekler için yaratılmışlardır. Doğan bu tanıma tam olarak uyan bir adamdı. Asker olarak doğmuş ve yaşamının her alanında askerliğin disiplin ve düzenini taşıyan biriydi. Onun için polisin içinde birinin kaçabilmesi zeka işi değil kurumun açığıydı. Nitekim ki haksız da sayılmazdı ama bana göre Bülent denen adamın zekasını da bu konuda hafife almamak gerekiyordu.
" Haklısın ama adam rahatsızlanınca prosedür uygulanıp ambulans çağırılmış, zaten firar da ambulans da gerçekleşmiş."
" Polisin bu kadar ihtiyatsız davranması affedilemez."
" Haklısın ama öngörülemeyen durumlar sık gerçekleşmiyor."
Bu arada çalan kapı ile konuşmamız bölündü. "Girin" komutunu verdiğimde açılan kapıdan genç memurlarımızdan Ayşegül, bir elinde kahvelerimiz bir elinde sarı bir dosya ile girdi. Bu durum kaşlarımın çatılmasına neden oldu.
" Ayşegül hanım, kahve ikramı sizin göreviniz değil. Görevliler işlerini mi aksatıyorlar yoksa size karşı mobing mi uygulanıyor?"
Ayşegül, benim ekibimde bir memurdu ve ben her zaman ekibimdekilerin güvenliğine çok ihtimam gösterirdim.
" Hayır baş komiserim iki konuda da yanılıyorsunuz. Ben zaten dosya getirmek için gelecektim, Ahmet abiyi de kapıda görünce kahveleri de getireyim dedim."
Başımla Ayşegül'ü onayladığımda önce kahveleri ikram edip ardından elindeki dosyayı masama bıraktı.
" Şu kayıp yüzbaşının evinde yapılan adli tıp ekibinin inceleme dosyası. Evde kayıp olan bazı eşyaların listesi de mevcut baş komiserim. Parmak izlerinden ne yazık ki bir sonuç elde edilememiş ama kayıp eşyaların ilginizi çekeceğini düşünüyorum."
" Eşya listesi için referans olarak kimden yardım alınmış?"
"Yüzbaşı taşınırken kullanılan taşıma şirketi tüm eşyaların listesine sahipmiş. Yerleştirmeyi de kendileri yaptıkları için detaylı bir bilgi verebilmişler."
" Anladım Ayşegül, çıkabilirsin ama bu gece buradayız. Çıkınca ekibin kalanını da toparla, iki saat içinde toplantı yapacağım. Ve bu dava kapanana kadar burada olduğumuzu da söylemeyi unutma."
" Emredersiniz baş komiserim."
Ayşegül selam verip çıkarken Doğan tek kaşını kaldırıp bana dudak kenarından bir tebessüm bahşetti.
" Bu senin yardımcının dikkatini çeken genç memur değil mi? Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum."
Ben de Doğan gibi kaşlarımı havalandırdım. Ayşegül ekibe trafik polisliğinden geçmişti. 165 cm boylarında , kumral koyu renk saçları olan hoş bir kızdı. Ama en önemlisi kıvrak bir zekası ve disiplinli bir yapısı vardı. Suat da hoş bir adamdı, 185 cm boyunda , zayıf ama fit bir gençti. İlk karşılaşmalarında Ayşegül'den etkilenmiş olsa da geçen sekiz ay boyunca sadece görünüşü değil kişiliği ile de kıza aşık olmuştu. Ama gel gör ki Suat, ne kadar iyi bir komiser olsa da iş ilişkilere gelince önceliği mesleği olduğundan batırıyordu. Bu yüzden de kıza karşı doğru düzgün bir hamle yapmamış, kendi çapında platonik takılıyordu. Doğan'a döndüğümde sorusuna cevap beklediğini fark edip rahatça koltuğuma yaslandım.
" Evet, doğru hatırlıyorsun da bu tek taraflı bir ilgi değil. Ve iki iş kolik saf aşığın biraz iteklenmeye ihtiyaçları var. Neyse o sonraki konu, kalıp dava dosyalarına bakar mısın yoksa dinlenmeye mi gideceksin."
Doğan derin bir iç çekip:
" Maalesef Adil, benimde elimde seninki kadar karışık bir grup iş var. Bir iki görüşme yaptıktan sonra ben de üsse dönüp bir kaç gün çalışacağım. Bu yüzden eşyalarımı hazırlamıştım zaten." dedi ve ayaklandı.
" Bir gelişme olursa bana ulaşırsın. Söylememe gerek yok sanıyorum ama yine de söyleyeceğim. Bir şeye ihtiyacın olursa beni mutlaka arıyorsun."
" Teşekkürler Doğan ve endişelenme adamını bulacağız."
Doğan ile vedalaşıp masama döndüğümde elime yüzbaşının dosyasını alıp incelemeye başladım. Kayıp eşya listesine geldiğimde derin bir iç çektim. İşler şimdi bambaşka bir boyut alıyordu.