Takip Ediliyoruz

2008 Words
Uyandığımda saat çoktan 10 olmuştu. Bana kalsa akşama kadar uyuyabilirdim ama bir an önce işe koyulmalıydım. Uyku sorunlardan kaçmanın bir yolu değildi. Öyleydi, ama ben genelde bu yola baş vurmazdım.  Yorganımı üzerimden hışımla atarken başımın dönmesini umursamadan hızla yataktan kalktım. Bir yandan esneme hareketleri yaparken bir yandan da perdeleri açmaya çalışıyordum. Koyu kırmızı perdelerimi iki yana açıp tülün altından evimizin arka bahçesine baktım. Hafiften yağan kar yerleri beyazlatmaya başlamıştı. Esma buna bayılacaktı, karın hastasıydı ama benim için kar sadece baş belasıydı.  Somurtarak arkamı döndüm ve odamdaki banyoya gittim. Burası küçük ama kullanışlı bir banyoydu. Yine siyahlara bezeli bu banyo da evin diğer odaları gibi benim tasarımımdı. Evim genel olarak siyah, gri ve nadiren beyaz renklerdeyken Esma'nın odası tek boynuzlu at kusmuğu gibi rengarenkti. Lavabonun önünde durup kendime baktım. Açık kahve gözlerimin akı kanlanmıştı, gözlerimin altında siyah halkalar oluşmuş beni bahtsız biz bedevi gibi gösteriyordu. Yüzüme oranla iri ve kırmızı dudaklarım her zamanki gibi çatlaklarla doluydu, soğuk havayla iyice beyazlayan tenim de işin içine girdiğinde tam bir hortlağa benzemiştim. Belli etmesem de bu hayat beni yoruyordu. Buz gibi suyu tereddütsüz bir şekilde yüzüme çarparken uykum tamamen açılmıştı.  Kardeşim beni sıradan bir bilgisayar mühendisi sanıyordu. Neden gece vardiyalarına kaldığımı ve nerede çalıştığımı tam olarak ona açıklayamamıştım, o da üstelemiyordu zaten. Aslında iyiliğini düşündüğüm herkes öyle düşünüyordu, ve tabi polisler. Hiç çalışmadığım bir şirkette çalışıyor gözükmek benim için hiç de zor değildi. Bu hayatı ben seçmemiştim, zorla seçtirmişlerdi.  Hayat normalken, -ben on on beş yaşlarındayken yani- sıkıcı olduğunu ve aksiyon istediğimi düşünürdüm, şimdi ise hiç istemediğim kadar aksiyon vardı hayatımda. Keşke, diyordum, keşke eski günlere dönebilsem ve bunların hiçbiri yaşanmamış olsa.  Banyodan çıkarken içinde bazı belgelerimin olduğu çanta şimşek gibi aklıma düşmüştü. Aşağı kata bırakmış olduğum çantayı almak için hareketlendim. Ev hayatım bile kaos içindeydi.  "İşte burdasın." kapının yanındaki çantayı aldım. Ben dünkü paraları ne yapmıştım sahi. Koşar adım banyoya gidip kirlilerin içindeki kıyafetlerimin cebine baktım. Buradaydı. Bu kadar dalgın olup pantolonu banyodan almadan odama gidecek kadar ne düşünüyordum ben? Esma bunları bulsa kötü olabilirdi.  Çantayı ve paraları yanıma alarak banyonun yanındaki pek kullanmadığımız misafir odasına girdim. Eve misafir gelmediğinden aslında hiç kullanmıyorduk demek daha doğru olurdu.  Küçük ve kasvetli bir odaydı, penceresi yoktu çünkü merdiven altına denk geliyordu. Yatak duvara dayalı duruyordu, hemen önünde küçük bir dolap vardı. Esma gibi bir kardeşiniz olunca o dolap hiç kullanmadığımız eşyalar ile dolu olurdu. Öyleydi de. Ama bu odanın benim için bambaşka bir rolü vardı. Elimdeki çantayı yatağın yanındaki komodine bıraktım. Aslında duvara sabit gibi görünen yatak başlığının gayet ortadaki vidalarını yavaşça söktüm, başlığı fazla oynatmadan yatağın üzerine indirdim. Duvarda kenarından ufak bir parça çıkmış olan duvar kağıdını yeteri kadar indirip küçük ama içi geniş kasaya baktım. Bu odanın benim için önemli olmasının nedeni işte karşımda duruyordu. Bu evdeki birçok şey gibi bunu da özel yaptırmıştım. Şifreyi girmek üzere elimi kasaya uzattım. Tam o anda çalan kapı irkilmeme sebep olurken aniden dondum ve duvardaki küçük saate baktım. Esma evin her odasına saat koymamı takıntı olarak tanımlıyordu ama bence değildi. Saat 10:35 Esma gelmiş olamaz.  Odadan çıkarken silahımı neden uzakta bıraktığım hakkında kendime küfrediyordum. Kapıya doğru ilerlerken tekrar zil çaldı. Delikten baktığımda gördüğüm postacı her zamanki postacı değildi. -Kim o? -Ben Ahmet Yıldız. Bu mahallenin yeni postacısıyım.  Bu işte yeni olduğu her halinden belli olan postacı elinde bir kutu tutuyordu. Kapıyı açıp imzalamam gereken kağıdı alırken genç postacıya baktım. Yeni tıraş olmuş ve oldukça heyecanlıydı. İşini severek yapanları hiçbir zaman anlamamıştım.  Postacının tebessümüne karşılık vermeden imzayı attım ve bana uzattığı kutuyu alarak içeri girdim. Benim soğuk tepkime aldırmadan tekrar gülümsedi ve "İyi günler hanımefendi!" diyerek uzaklaştı. Ben mi!? İçimden duyduğum hitaba gülerek kapıyı kapattım ve kilitledim. Kutu elimdeyken kalakalmıştım. İçinde ne olabileceğine dair türlü bilgiler kafamda dolanırken kutuyu sallamamaya çalışarak salondaki yemek masasının üzerine koydum. Dışında yazan bilgileri okuduğumda gerginlikle güldüm. Tarzol markasından başka bir sipariş daha.  Esma beni batıracaktı.  Kendi kendime söylenirken yarım kalan işimi bitirmek üzere kasanın yanına döndüm. Bu gün içimde tuhaf bir his vardı. Odayı kolaçan edip benden başka birinin girip girmediğini kontrol ederken bunun bir kuruntu olmasını diledim.  Şifreyi girdim. Benim için en önemli tarihlerin karmasından oluşuyordu ve kurduğum bilgisayar sistemi ile şifrenin kırılması imkansızdı. Paraları içine koymadan önce benim için bu evden daha değerli olan bilgisayarımı kasadan çıkardım. Ardından paraları içine koyarak kasayı kapattım. Kilidin kapanma sesini dinledikten sonra -bu genelde yaptığım ama neden yaptığımı bilmediğim bir şeydi. Sanırım Esma takıntılı olma konusunda biraz haklı olabilir.- duvar kağıdını özenle kapattım ve yatak başlığını yerine taktım.  Bilgisayarı alıp hızlı adımlarla odama döndüm. Makyaj masasındaki ıvır zıvırları elimin tersiyle kenara itip bilgisayarımı masaya koydum. Bilgisayarımı açar açmaz gözüme bir şeyler çarpmıştı. Biri bilgisayarıma girmeye çalışmıştı. Hem de benim bilgisayarıma ha? Tabi ki başarılı olamamıştı ama bu başarısız deneme bile öfkelenmem için yeterliydi. . Sakin ol Derin, acemi hacerımızı daha sonra bulabilirsin. Şimdi şu bilgileri araştıralım. Dün buluştuğum adamların bana telgraf göndermesini beklemeyecektim. Onların belgeleri arasından bana gönderecekleri dosyaları bulmak benim için çocuk oyuncağıydı. Ve bam!  "İSİM: Arda Yılmaz  ŞİRKET: Yılmaz holding Bekar, 28 yaşında, annesinden ayrı evde yaşıyor, parke ve silah ticareti yapıyor? vs. BAĞLANTI: ... " bundan sonrasında bazı parazitler bilgi akışını engelliyordu. Bir de Şuna bakalım. İşte babasından normal bir şekilde devraldığı şirketi karanlık sulara çeken bir hayırlı evlat daha. Hesabını boşaltmam ya da şirketi batırmam için gerekli her bilgiye sahip olsam da banka hesabına bir türlü giremiyordum. "Kolay iş" Kendi oluşturduğum yazılımın, halk arasında virüs deniyordu, anında yapabileceği bir işlemdi. Virüsü banka bilgisayarına yükledim. Veriler hızla önüme akarken bir şey akışı engelledi. Ya da biri. "Bu nasıl olabilir?"  İmkansız! Bu virüsü aşabilen tek dosya Arda Yılmaz'a aitti. Elimle alnımı ovuşturdum. Diğer insanların hesaplarını rahat bırakıp bilgisayarı kapattım. Herkesin dediğinin aksine çok da dahi bir hacker olmadığımı biliyordum ama daha önce işime kimse burnunu sokmamıştı. Bu gün gerçekten garip şeyler oluyordu. Bilgisayarı yanıma bırakıp biraz esnemek için gerildim. Ellerimi de çıtlattıktan sonra saate baktım. Esma'nın gelmesine bir saat vardı. Zaman bazen gerçekten de bizden bağımsız olarak hızlı geçiyordu. Görevin aksaması umurumda bile değildi ama bu adamlarla daha işim bitmediğinden onların elemanıymışım gibi davranacaktım. Bilgisayarı tekrar kucağıma aldım. Telefon numarasını asla vermezlerdi, aman ne kötü haber. Aslında havalı bir giriş olsun istiyordum. Daha önce de patron denen adamın bilgisayarına girmiş olduğumdan kolayca ekranları birbirine bağladım ve onun bilgisayarına girmiş oldum. Artık benim ekranım onun ekranıydı.  "Ah hadi ama..." Böyle bir adamın ekran resminin köpek ile beraber çekilmiş bir resminin olacağını kim tahmin ederdi. Adamın aksine köpek oldukça güzeldi.  Yüzüme yeni ve sahte bir gülümseme ekleyip ekran fotoğrafı üzerine küçük bir not bıraktım. -Görevde aksama oldu iş uzayacak.  Not: köpeği sevdim. D. Hacker Tamam düşündüğüm kadar iyi değildi ama zaten o adamlar üzerindeki etkim yeterince fazlaydı. Benim için çocuk oyuncağı olan şeyler onlar için karışık harf ve rakamlar olunca böyle oluyordu. Bilgisayarı kapatıp yatağın yanındaki masaya bıraktım.  Yatağı toplarken duyduğum kapı zili acele etmemi haykırıyordu ve yapacağım çok iş vardı. Bilgisayarı kapıp salona koştum ve orta sehpaya bıraktım. Televizyonu açıp kapıya koştum.  Ne olurdu gerçekten bilgisayar mühendisi olsaydım? -On saattir seni bekliyorum. Dondum burada. -Geldim işte Esma'cım ne bu acelen. Nefes nefese kaldığımı belli etmemeye çalışarak gülümsüyordum. Esma ayakkabılarını çıkarırken içeri doğru yürüdüm.  -Açlıktan ölüyorum ve yemeğin hazır olmasını umuyorum. -Ah öyle mi? Ben de öyle umuyorum ama ne yazık ki umduğun gibi değil. Şu an şaşkın ve komik bir yüz ile karşı karşıyayım. Gerçekten açıkmış olmalıydı. Aslında ben de açtım ve bunu ancak şu an karnımın feryatlarından anlayabiliyordum. -İçeri girersin diye kapıyı açık bıraktım, ben yemek hazırlamaya gidiyorum. Ben mutfağa giderken o da peşimden geliyordu. Arkamı döndüm ve "Git giyin. ellerini yıkamayı da unutma." dedim. Bir şey demeden gözlerini devirdi ve banyoya gitti. Dolaptan dünden kalmış peynirli makarna ve meyve suyunu çıkardım. Makarnayı ocağa koyup masayı hazırlamaya başladım. Aslında iyi bir aşçıydım ama yemek pişirmek için hiç vaktim olmazdı. Küçüklüğümde yemek işleriyle çok ilgilenirdim. Eğer tüm bunlar olmasaydı sanırım bir pastane açmayı düşünürdüm.  Daha fazla düşünmeden ısınan makarnayı servis ettim ve bardaklara meyve sularını doldurdum. "Yemek hazır!" üzerindeki pijamalar ve tüylü terlikler ile merdivenleri indi ve yerine oturdu.  Tabaklara uzun uzun baktıktan sonra her neyse anlamında kafasını salladı ve çatalına uzandı. Onu izlemeyi kesip ben de yemeye başladım.  -Gerçekten aç olmalısın. Biraz yavaş ol ve arada bir nefes almayı dene.  Her ne kadar dünyada değer verdiğim tek kişi o olsa onunla uğraşmaktan vazgeçemezdim.  -Ha ha, sen kendi tabağına bak bir tek yalamadığın kalmış.  Bu gün Esma'nın normalden daha asabi olması beni şaşırtıyordu. Yine de cümleyi dalga geçerek söylemişti. Bu iyiydi , biz böyle anlaşırdık işte birbirimizi sever ama pek belli etmezdik. Ama her zaman birbirimizin yanındaydık. İkimizin de tabağı bitmişti. Sofrayı topladıktan sonra televizyon izlemek için koltuklara kurulmuştuk, en azından Esma öyleydi ben film seçiyordum.  -Buralarda bir yerlerde olması lazım.  Saat öğlenin üçü olduğundan haliyle izleyecek bir şey de yoktu. Kadın programları, cinayet programları, kaynana gelin yarışmaları... Kanallar arasında gezinirken yine içime bir huzursuzluk düşmüştü ama bunu Esma'ya söyleyemezdim. Normal bir abla kardeş ilişkimiz olsun isterdim. sorunlarımızı birbirimize anlatmayı, onları beraber çözmeye çalışmayı... Ama bu pek mümkün değildi, istesem de yapamazdım ve zaten ona yeterince yalan söylemiştim. Daha fazla yalan istemiyordum.   Esma.. içine kapanık bir çocuktu, bu onu tanıdığım küçüklüğünden beri böyleydi ve o olay, ikimizin de ailelerini yok etmişti. Esma'yı sahiplendiğinde daha beş yaşındaydı.  Yaşananlar, onu daha fazla kendi dünyasına itmişti. Bunu hatırlamam düşüncelerimi bile durgunlaştırırken henüz bulmuş olduğum film kanalını kapattım.   -Ne oldu hani film izleyecektik? -Düşündüm de neden sinemaya gitmek yerine evde oturalım?  Onunla ilgilenme yolu bu değildi ama gözlerindeki mutluluk için bunu yapardım.  -Bu nereden çıktı şimdi.  Ona üzümünü ye bağını sorma bakışları atıp konuştum -Bu filmlerin hepsini izledik, vizyonda da güzel filmler olduğunu gördüm. Ama, gelmek istemiyorsan o başka.. -Tamam tamam hemen hazırlanıyorum.  Heyecanla odasına koştu. İşte onu mutlu etmek bu kadar kolayken, neden her şey bu kadar zor ki?  Evin içindeki koşuşturmasını izlemeyi bırakıp ben de odama gittim.  *** -Korku filmine ne dersin? Şu taraftaki beyaz yüzlerden iyi olduğu anlaşılıyor.  Göz ucuyla sinema salonlarının olduğu yeri gösterdim. İnsanlar yüzlerinde korku dolu ifadelerle birbirine sarılmış, salondan çıkıyordu.  -Hayatta olmaz kafayı mı yedin?  Güldüm. Onu korkutmak gibi bir niyetim yoktu, bu film gerçekten iyiydi. Benim aksime Esma korku filmlerini kaldıramazdı. -Hadi animasyona gidelim bu film çok güzel.  Tek kaşımı kaldırıp kardeşime döndüm  -Sen öyle diyorsan. -Hadi ama bu hafta güzel bir şey yok. Baksana çok şirinler.  Afişteki hayvanları gösterip onlardan daha sevimli bir şekilde gülümseyen bu yüzü reddedemezdim  -Animasyona biri öğrenci iki bilet.   Salonun ortasındaki koltuklarımıza geçerken montumu çıkardım ve oturdum. Film başlamadan önceki reklamları bıkkınlık ile izlerken içeri giren bir adam dikkatimi çekti. Deri ceketi ve yapılı olan siyahi adam birinin korumasına benziyordu ama tek başınaydı. Hemen arkamızdaki sıraya doğru ilerliyordu. Bu oldukça garipti. Yanında kimse yoktu ve onun gibi bir adamın bu filme kendi isteğiyle geldiğini söylemek zordu. Yani elbette her yetişkin animasyon izleyebilirdi ama bu adamdan başka amaçlar seziyordum. Haklı olduğumu bilseydim işler o yönde ilerlemezdi... Onun da bana baktığını görünce kaşlarımı çatarak önüme döndüm. Film başlamıştı.  Adam arkada oturduğu için onu görememem sinir bozucuydu. Filim sonunda bittiğinde Esma halinden memnun görünüyordu. Gerginlikten filmden hiçbir şey anlamamıştım.  Esma Tuvalete gittiğinde ben duvara yaslanmış çevreyi izliyordum.  Sinemada gördüğüm tuhaf adam hala bana bakıyordu. Onu fark ettiğimi anladığında arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Bu herif kesinlikle beni izliyordu. Aptal gibi yanıma silahımı almamıştım. Etrafı daha dikkatle incelediğimde başka şüpheli insanların da olduğunu gördüm. Hemen önümdeki dükkanın girişinde yine iri yapılı bir adam dikiliyordu. Adamı resmen göz hapsine alarak düzgün fiziğini ve dağınık kumral saçlarını incelerken daha önce onu nerede gördüğümü çıkartmaya çalışıyordum ki Esma gelip makineli tüfek edasıyla konuşmaya başladı. -Bak, bir şeyler alacağız ne olursa. Kırk yılda bir geldik AVM den bir şey almadan gitmem. Zaten ev her yere uzak alış veriş yapmadan bırakmam. Umarım yanında paran vardır çünkü hepsini... Daha da konuşacağını anlayınca sözünü kesmek zorunda kalmıştım. Bu kızın aklına ne zaman ne geleceği belli olmuyordu.  -Tamam, şampiyon. İstediğini alabilirsin.  Onun onca lafına karşılık bunu dememle şaşırmış gibiydi. İtiraz için ağzını açtığında dediğim şeyi kavradı ve açık ağızla gülümsedi.  Şaşırması gayet doğaldı. Alış verişten nefret ederdim. Fazlasıyla.  -Fikrimi değiştirmede acele et.  Gülümsedi ve ilk gördüğü mağazaya girdi bense gülümsemiyordum. Takip ediliyorduk. Bu adamlar acemi değildi. Belki çocuk filmine tek başına giren o adam acemiydi ama diğerini neredeyse fark etmeyecektim.  Aksiyon yine başlıyor gibiydi. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD