⚔️ 2

1739 Words
En yüksek locanın önünde diz çökmüş halde duran adam, gördüğüm en hürmetli hareketlerle yerden kalkıp yanımıza doğru gelmeye başladı. Onun attığı adımlara paralel olarak eşlik eden kalbim, etraftaki sesleri duymamı engellemeden kontrolü elime aldım. Adam yanımıza gelip başıyla bizi onayladıktan sonra locadaki yerine geri dönmek üzere arkasını döndüğünde gözüm ensesindeki dövmeye takılmıştı. Dayımdan başka birinde ilk kez gördüğüm bu dövmeyi ben de ensemde bulundurmak için buradaydım. Dayımla beraber merdivenleri çıkarken her merdivende heyecanımın bir parçasını bırakmıştım. Oldukça geniş tahtın üzerinde iki çıplak kadın, ortalarına aldıkları adamın ilgisini çekmek için türlü hallere girerken adam çoktan gözlerini dayıma dikmişti bile. Tahtın hemen dibinde ise biri daha vardı. İhtişamlı bedeninde yarı düğmeleri açık bir gömlek vardı. Altındaki koyu renk kot pantolon kaliteli olmasının yanı sıra oldukça yıpranmış görünüyordu. Yüzünün yarısı ışığın azlığından dolayı görünmese de, görünen yerleri içimdeki fahişeyi uyandırmaya yeterdi eminim. Ateş pisliğinin sesi bu büyüyü bozmasaydı. Tahtında öne doğru eğilmişti. Bakışlarında gerçek bir şaşkınlık vardı. "Demek bu kadar zaman sonra buradasın." Ateş'in dayıma kilitlenmiş gözleri ve gözlerinin yeşilinde ki çirkinliğe kilitlenmiş ben. Bermudayı tamamlamıştık. Dayım yüzüne her zamanki alaycı gülüşünü takındı. "Özlem duygusu insana olmayacak şeyleri yaptırıyor." derken sahte ve teatral hareketlerle Ateş'in önünde eğildi. Ateş'in kalın sesinden çıkan kahkaha bütün tüylerimi havaya dikti. Adam en az elli yaşında olmasına rağmen böyle fit ve bakımlı kalabilmesi, en baba mafya adamlarının bile gözümdeki değerini sıfırlamaya yetmişti. Dayım olduğu gibi durmaya devam ederken ben, dayıma yaslandığımı ve küçük, korkak bir kız çocuğu gibi davrandığımı fark edince yavaşça dayımdan uzaklaştım. Sırtımı dikleştirip aldığım kıyafetlerin havasına uyarak bedenimi ortaya çıkardım. Bu hareketim Ateş'in dikkatini çekti. Tahtın yanında duran gizemli adamın bakışları da bana döndüğünde içimdeki heyecan yine kendini gösterdi. "Bu güzellik de özür hediyen mi?" Baya alıcı gibi baktı ya bana. Fazla tiksindirici. Benden eşya gibi bahsetmelerini bir kenara atarak bakışlarımı gizemli adamdan ayırdım. Ateş'in gözlerinin içine bakarken küçük bir tebessümü de esirgemedim. "Evet. Çok akıllı bir kız. İşine yarayacağını düşünüyorum." Derken dayım elini belime attı. Ateş beni süzdükten sonra tahtına iyice yayıldı. Elini yanındaki çıplak bedenlerden birinin beline dayıma nispet ediyormuşcasına doladıktan sonra bir bacağını diğerinin üzerine attı. Pek beğenmemiş gibi burnunu havaya kaldırarak konuştu."Neler becerebiliyor bir bakalım." Dayım bu tavrına gülerken ben, yumruk atmamak için parmaklarımı avucumda toplayıp sıktım. "İyi bir suikastçi. Silah kullanmada üzerine geçebilen bir kişi daha görmedim." Derken dayım, bir yandan belimdeki elini uyarırcasına sıktı. Ben burada yokmuşum gibi konuşuyorlardı. Bu saygısızlığın hesabını sormak hoşuma gidecek olamasına rağmen konuşma işini dayım üstlendiği için rahattım. Tek yapmam gereken aptal bir görüntü vermemekti. Bunu yapmak ise Ateş'i öldürmek istedikçe zor oluyordu. Birde şu koruma kılıklı gizemli bakışları olan adam vardı. Yüzünün tamamını görmek için meraklanmadan edemiyordum. Bir müddet sessizlik oldu. Ateş bir süre kumaşımı ölçüp biçti. "Tarikata girmek kendi isteği mi?" Bu sorunun muhatabının ben olduğumu algıladığımda Ateş'in gözlerine bakıp en sakin sesimi kullandım. "Evet efendim." Elini keçi sakalında gezdirdi. Sakalıyla oynarken bile çekici olamayan bu adamın beni kabul etmesi tabi ki hemen olacak bir şey değildi. Gözüne girmem için işe yaramam ve yapabildiklerimi göstermem gerekti. "Peki. Birkaç gün misafirim ol. Sesinin ne kadar çıktığını anlayalım." Derken hala emin olmadığı belli olan bakışlarla bakıyordu. Derin bir nefes çekme işini merdivenlerin sonuna sakladım. Dayım tek dizinin üstünde yere çöktüğünde ben de onun yaptığını taklit ederek Ateş'in önünde eğildim. Ayağa kalkıp gitmek üzereyken Ateş'in sözleriyle yine durmak zorunda kaldım. Sesinde nabız ölçen bir hava vardı. "Seninle aynı odada kalmasında sakınca olmaz sanırım." Yine dayımla ikisinin arasında dönmeye başlayan konuşma bana yönelmediği için sessizliğe devam ettim. "Uzun zamandır birlikteyiz, ayrı bir yere gerek yok." Sevgili olma yalanımız tamamen kimsenin bana, beni rahatsız edecek kadar yakın olmaması içindi. Fakat oda meselesinde de çok işe yaramıştı. Tekrar başımızla hürmetimizi gösterdikten sonra merdivenlerden inmeye başladık. Son kez gizemli adamı görebilmek için dikkat çekmeden tahtın yanına baktığımda ise gözüme sadece zifiri karanlık çalındı. Merdivenlerden çıkarken bıraktığım heyecan parçalarını inerken geri toplayıp şehvetli kalabalığa karıştım. Geldiğimiz insanların arasından geçerken aralarına katılma isteğim, yaşadığım rahatlıkla biraz daha artmıştı. Durumumuzun değerlendirilmesi için odamıza gitmemiz gerekti. Ama yine de yanlarından geçtiğimiz çıplak bedenlerin tenlerinden yayılan ısı içimde aralarına girip dans etme, dokunma isteğini uyandırıyordu. Geldiğimiz kapıdan çıkıp tekrar ihtişamlı salona dahil olduğumuzda yalnız değildik. Tahtın yanında duran bay yeşil göz önünü tamamen iliklediği gömleğiyle bizi bekliyordu. "Tolga amca." Dedi elini dayıma uzatarak. Sesinin güzelliği kulaklarıma bayram ettirdi. Söylediği kelimeleri dudaklarında yakalayıp tekrar tekrar dinleme isteğim oluştu. Bunun sebebini az önce içinden çıktığım ambiansdan olduğunu umuyordum. Dayım uzatılan ele karşılık verdi. "Kavin, Nasılsın?" Hiç bir duygusu olmayan kelimeleri sıralamaya devam etti. "Gördüğün gibi. Sen odanın kapısını açarken kız benimle kalsın. Üzerini aramam gerek." Dayımın 'tamam' sözüne benim 'Tabi ki' sözüm eşlik etti. Dayım bana bakıp göz kırptıktan sonra yanımdan uzaklaştı. Adının Kavin olduğunu öğrendiğim adamsa beni kolumdan tutup dayımın gittiği yolun tersine çevirdi. Daha konuşmama fırsat vermeden elleriyle göğüslerimi yoklamaya başladı. Şaşkınlığımı dışarı vurmadan her gün böyle detaylı bir aramaya tabi tutuluyormuşum gibi davranmaya çalıştım. Göğüslerimle işi bittiğinde eli kadınlığıma ve kalcama oradan da ayaklarıma gitti. Önümde eğilmiş halde ayakabılarımın içine bile baktıktan sonra ayağa kalkıp arkamdaki bir noktayı işaret etti. Arkama döndüğümde ise tepedeki odaların birine kadar uzanan bir merdiven gördüm. Tekrar önüme döndüğümde o iri cüsse bir anda ve sessizce ortadan kaybolmuştu. Şaşkınca etrafta bir iz ararken dayımın sesiyle pes ettim. Topukluların tepesinde durmaktan yorulmuş olduğumdan ayakkabıları elime alıp gizemli bir şekilde ortaya çıkan merdivenleri tırmanmaya başladım. Dayım odanın ortasında duran yatağa yayılmış beni bekliyordu. Odaya girip kapıyı kapatmamın ardından dayım kapının yanına gidip, elini hemen kapının yanında duran oyuğa soktu. "Şu son on dakikayı bana açıklamaya ne dersin?" Ayakkabıları bir yana kendimi bir yana attım. Dayım tekrar yattığı yere dönerken yorgunluğu yürümesinden anlaşılıyordu. "İçeriden uyuşturucu çarpma ihtimaline karşı üzerini aradı. Bunu ben kapıyı açarken yaptı çünkü henüz odalara giriş sistemini çözmeni istemiyorlar." Sesi yorgun ve uykusuzdu. Gözlerimi devirdi. "Sanki bilmiyormuşum gibi." Mırıldanmadan edemedim. "Peki o kimdi? Ateş'in yanında duran da oydu." Dayım gittikçe kısılan sesiyle konuştu. "O, Ateş'in tek veliahtı." Geldiğimden beri yaşadığım en büyük şaşkınlık işte buydu. Aslında çok şaşırmamam gerekti. Bakışları, tavırları ve hatta etrafa yaydığı güç kokan aura bile onun oğlu olduğunun imzası gibiydi. Hükmedici tavırların babadan oğula geçmiş olduğu belliydi. Sadece Ateş'in oğlunun bu kadar etkileyici bir adam olacağını düşünmemiştim.   " Ateş'in oğlunu daha farklı biri olarak bekliyordum." Çift kişilik yatağın bir ucuna ben diğer ucuna dayım yayılmıştı. İkimiz de yaşadığımız stresin yorgunluğunu atmaya çalışıyorduk. Dayım da benimle aynı kanıda olmalıydı ki 'hımm' diye mırıldandı. "Aslında ölmüş olması gerekirdi." Yıllardır kullanılmamasına rağmen hala iyi görünen tavanda geziyordu gözlerim. "Sebep?" Dayım yatakta doğrulduktan sonra ayağındaki postalları çıkarmaya başladı. Zor bir şeyler anlatacak olsa gerek cümleye başlamak diline ağır geliyor gibiydi. "Annesi Ateş'i aldatmakla suçlandığı için katledildi. Ateş çocuğun piç olduğunu söyleyip duruyordu. Babalık testini yaptırdığı dönemlerde ben seni alıp kaçmıştım." Hikayenin heyecanıyla ben de yattığım yerden doğruldum. Bana bu kadar bilgi vermemişti bu konuyla ilgili. "Vay canına. Kadın çok cesurmuş. Yani lideri aldatmak." derken bacaklarımı karınımda toplamıştım. Dayım üzgün mü, kırgın mı anlamadığım bakışlarla yan profilden yüzüme baktı. "Aslında kadının kimseyi aldattığı yoktu." dedi sert ve kızgın bir sesle. "Ateş tek bir kadına bağlı kalmamak için bunu iddia etti. O zamanlar yirmili yaşlarında olan bir genci de Elisa'nın günahkarı yaptı. Çocuk için kullanıp işi bitince de ortadan kaldırdı anlayacağın." Yüreğimde ince bir sızı nefesimi kesti. Kadının, hayatın damarlarında akarken yaşadığı zorluklar coğrafya ya da din, dil, ırk gözetmiyordu. Ailemin ölümünü ilk kez dinlerken yaşadığım duyguları anımsadım. Tarikatta istediğin kişiyle ilişkiye girebilirdin. Fakat çocuk için evlenmek şarttı ve bir kez evlendiğinde bir daha ayrılmak yoktu. Bundan dolayı evlenenlerin sayısı oldukça azdı. Kalbimin üzerine adının Elisa olduğunu öğrendiğim kadın için üç kez vurdum. Dayım da benimle beraber tekrarladı hareketi. Daha sonra dayım duş almak için banyoya girdi. Elisa'nın hikayesi ciğerlerim için fırsat olmuştu bana da. Canın istediği için sigara içmenin verdiği hazzın yanında, canın acıdığı için sigara içmek en iyisiydi. Yaktığım sigaranın dumanı ciğerlerimi dağlarken yatağın başlığına yaslandım. Dayımın eski odasında duruyordum. Saçımdaki topuzu bozup saçlarımı serbest bıraktım. Başımdaki gevşeme sigara ile birlikte bedenime huzur vermişti. Oda oldukça eski olmasına rağmen son derece kullanışlıydı. Aynalı bir masa, oldukça rahat görünen bir köşe takımı, antika değerine girmeye az kalmış bir müzik seti ve hali hazırda antika olan bir pikap. Sonra bir de yaşanmışlıklar. Yaşanmamışlıklar. İnsanın karma bir üçüncü el ile geriye gidip olacak olanları düzeltesi geliyordu. Fakat kimsenin böyle bir eli olmadığı için yanlışları düzeltmek geleceğe kalıyordu. Geleceğe ve talihe. Gözüm tekrar aynaya değdiğinde aklıma alnımın ortasındaki damga geldi. Parmaklarımdaki sigaranın külünü komidinin üzerinde duran küllüğe döktükten sonra yataktan kalkıp aynanın önüne gittim. Açık saçlarımdaki dalgaların kapattığı alnımı açığa çıkarıp ize baktım. Tarikatın amblemi alnımın ortasındaydı. Ciğer gibi bir görüntü beklerken oldukça hoş görünen siyah 'ae' şekli hoşuma bile gitmişti. Yinede insan yüzünü dağlamaları oldukça can sıkıcıydı. Odanın içini amaçsızca dolaşırken pencerenin olduğu yerde duyduğum tıkırtıyla dayımın duşa girmeden önce yatağa bıraktığı silahıma sarılmam bir olmuştu. Sağ elimde tuttuğum silahla temkinli adımlar atarak pencereye yaklaştım. Perdeyi hafifçe aralayıp sesin sebebini bulmaya çalışırken camın diğer tarafında neredeyse yarım metre büyüklüğünde ki baykuşla göz göze geldim. Silahı tuttuğum elimi indirip diğer elimle camı açtım. Baykuş ağzındaki zarfı açılan camdan içeri atıp devasa kanatlarıyla uzaklaşırken, şaşkınlıktan olduğum yerde bir müddet kalakaldım. Biraz önce baykuşla gönderilen bir zarf almıştım. Neredeydim böyle, fantastik bir filmde mi? Şoku atlatınca kahkahalarım arasında camı kapatıp yere düşen zarfı elime aldım. Duştan çıkan dayım neye güldüğümü anlamadığından biraz önce benim yüzümde olan ifadeyle bana bakıyordu. "Neye gülüyorsun?" Derken 'delirdin mi?' der gibiydi. Kahkahalarıma ara verme çabası içinde dayımı cevaplamaya çalışıyordum. "Dumbledore biraz önce bana bir zarf yolladı. Okula neden gelmediğimi merak etti sanırım." Elimdeki zarfı dayıma doğru sallarken kendime hakim olamıyordum. Gözlerimden yaş gelene kadar gülmek uzun zamandır yapmadığım bir şeydi. Dayım elimdeki zarfı alıp bana delirmişim gibi bakarken, korkuyla yere attığım sigarayı yerden alıp yataktaki yerime yayıldım. Kahkahalarımın hızı kesilse de hala içten içe gülüyordum. Dayım zarfı açıp okuduktan sonra koltuğa oturdu. Üzerine eşofmanlarını alalade giymiş olduğu belliydi. "Ateş iyi dinlenmeni yarın sabah da yanına gitmeni istiyormuş." Sesi hem keyifli hem de alaylıydı. "İlk görev yarın yani." Derken benim sesim de dayımın ki kadar alaylıydı. Dayım başını salladıktan sonra koltuğa uzandı. Küçük katılmalarımın arasında geldiğimden beri en çok merak ettiğim ilk üç konu sırasında ilk yeri alan soruyu dayıma sordum. "Cidden baykuşlarla mı haberleşiyorsunuz? " Dayım da benimle birlikte gülmeye başladığında kahkahalarım geri gelmişti. " Aslında hayır. Yani bu tarz haberleri veliaht ulaştırır. Kavin sanırım olayı daha sansasyonel hale getirmek istemiş. Ya da biraz şov olsun istemiş de olabilir." Bu kuşu Kavin'nin göndermiş olması gülme krizime hiç yardımcı olmamıştı. Biten sigaramı küllükte söndürdükten sonra sarsak hareketlerle banyoya ilerledim. Duş sırası bendeydi. Belki sıcak su kahkaha krizimi de alırdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD