⚔️ 3

1897 Words
Banyo ortalama büyüklükte, duvarlarında koyu kahve fayansların olduğu sıradan bir banyoydu. içeri girdim ve küçük aynalı dolabın karşısında buldum kendimi. Aynanın karşısında gülen gözlerimi gördüğümde, içimde yanan ateşin kızıllarını kapatamamıştı gülmelerim ve kahkahalarım. Yarın başıma geleceklere odaklanmamı sağlamıştı kızıllığın verdiği hırs. Sonra aynanın önünden ayrılıp kendimi aklımdaki planla beraber duşun altına bıraktım. Yarın herkesi, özellikle Ateş ve Kavin'i etkilemem gerekti. Elimden geleni yapmalıydım. Kendime olan güvenim sonsuz olsa da, tarikatta olan herkesin bu tarikatı ayakta tutmak için yaptığı fedakarlıkların, benim içimdeki tarikatı yıkma arzusunun verdiği güçten daha fazla olması olasılığı beni küçük düşürebilirdi. Her ne olursa olsun, yapılan işte fedakarlık ve tutku varsa dünyanın en pis işi olsa bile sevmeden yapılan iş gibi karşılık vermezdi. Benim içimdeki intikam arzusu, bu tarikata yapılan fedakarlıkların önüne geçebilecek miydi? İşte en korkusuz anlarımda bile beni şüpheye düşürecek soru buydu. Duştan çıkıp üzerime dayımın benim için hazırladığı kıyafetleri giyerken gülümsedim.Böyle ayrıntıları asla atlamazdı. Saat oldukça geç olmasına rağmen içimdeki heyecan uyumama engel olacağa benziyordu. Dayım koltuğun üzerinde gelişi güzel serilmiş çarşafların arasında çoktan uykuya dalmıştı. Oldukça dar kapıyı yavaşça açıp elimde sigara ve çakmakla balkona çıktım. Kapısı kadar dar olan balkon temiz havayı içime çekmem için yeterli büyüklükteydi. Fazlasıyla karanlık ve ıssız bir ormana bakan balkon, arayıp da bulamayacağım huzuru sağlamıştı. Yaktığım sigaradan uzunca çektiğim nefes, duman olarak dışarı çıkıp, sert esen rüzgarla beraber hala ıslak olan saçlarıma karıştı. Giydiğim askılı badi ve eşofman yaz ayı olmasına rağmen ormanın korkutuculuğunu fısıldayan rüzgara karşı üşümeme sebep oluyordu. Balkonda biraz daha öne çıkıp etrafa bakındım. Dümdüz duvar üzerinde içinde bulunduğum balkonla aynı büyüklükte olan sayısız balkondan başka bir şey görünmüyordu. Kilometrelerce uzunlukta olan duvar bana, ayın ışığıyla beraber karamsar bir tabloyu andırmıştı. Yerime dönüp kendimi sigaramı bitirmeye verdim. Son külü döküp izmariti attım. Tarikatta ilk gecemi geçireceğim odaya geri girdim. Yatağa kendimi bıraktığımda sabah olmak üzereydi. Ben de kendime düşünme fırsatı vermeden uykuya daldım. * * * * * Dayımın odada çıkardığı sesler yüzünden uyanmak zorunda kaldım. Üzerini giymiş silahını beline yerleştiriyordu. Sonra bir anda başımda belirdi. "Bu tembellikle kendini kanıtlayabilecek misin?" Daha tam ayılamadan dayımın sorusunu es geçip sarsak adımlarla banyonun yolunu bulmaya çalıştım. Yüzümü yıkadıktan sonra dün giydiğimden farklı olarak bugün uzun siyah bir kot ve siyah bir bluz giydim. Verecekleri görevin hamur açmak olmayacağını tahmin ediyordum. Gizli bir işe giderken giyilmesi en uygun kıyafetler bunlar olur diye düşündüm. Buradaki kadınların moda anlayışı ile alakasız olan bu kıyafetler eşliğinde odadan çıktım. Dün gece olabildiğine boş olan ihtişamlı salon bugün orta katlarda olan odamızın yüksekliğinden bakılınca bile oldukça dolu görünüyordu. Duvarların siyah olması, herkesin yüzünde istemsiz bir ciddiyete sebep olmuş gibiydi. Altın sarısı olan her şey ise sadece Ateş'i anımsatıyordu. İnsanlar dün akşam günah çukurlarında yüzenler kendileri değilmiş gibi oldukça disiplinliydi. Herkes kıyafetlerinde benim gibi siyahın esrarına sığınmıştı. Tüm bu kalabalığın önünde ise yerden on merdiven kadar yüksekte Kavin ve Ateş duruyordu. Dayımın hızlı adımlarına arkasından eşlik ettim. Kimse bakışlarını bile oynatmıyordu. Ateş ve Kavin'in önüne geldiğimizde hürmetle selamımızı verdikten sonra biz de sıraya girmek için geri dönmüştük ki Ateş'in sesiyle durduk. "Adım ne demiştin?" Bana sorduğunu düşündüğüm sorudan sonra -ki kimse üstüne alınmamıştı- arkamı dönüp dayımın öğrettiği gibi adımı söylemek için tek dizimin üzerinde yere çöktüm. "İs efendim." Dedim. Sadece ayakkabılarını gördüğüm adamın tekrar sesi geldi kulağıma. "Bugün veliahtımın gurubuyla beraber çıkacağın görevden güzel sonuçlarla dönmeni bekliyorum." Beklemediğim bir anda aldığım görevi kabul ettiğimi göstermek için diğer dizimi de kırıp yere tamamen çöktüm. Bu formaliteleri öğrenirken yapmanın bu kadar gurur incitici olacağını düşünmemiştim. Yerden kalkıp dayıma baktığımda çoktan arkasını dönmüş kendi yerine gidiyordu. Kabul işleminin bittiğini Ateş'in tüm guruplarla konuşmaya başlamasından anladım. Ateş gurup başkanları ile iş bölümü yaparken Kavin'in bakışlarını fark etmemle ben de ona döndüm. Başıyla ters yöne doğru işaret verdi. Ben de arkasından yürümeye başladım. Görev için dahil olduğum gurup bu salonda değildi demek ki. Salonun şimdiye kadar hiç fark etmediğim bir kapısından geçip küçük bir odaya girdik.Kavin burada durup bakışlarını bana çevirdi. "Dahil olacağın gurup suikast mangası. Suikastçılar bu akşam göreve gidecekler." Dedikten sonra bu odanın da içinden başka bir odaya geçiş yaptık. Bu yapının mimarisini çözmek benim için hiç de kolay olmayacaktı. Bu odada da gördüğüm kadarıyla her türlü silah mevcuttu. Kullanacağım silahları ben mi seçecektim hiçbir fikrim yoktu. Ama sonra Kavin'in beni odada bırakıp gitmesiyle ne yapmam gerektiği belli olmuştu. Burada her şey duvara sabitlenmiş masaların üzerinde dizili duruyordu. Odada ki tek dolabı açıp baktığımda kıyafet, maske gibi ayrıntılara ayrıldığını gördüm. Temiz olduklarını tahmin ettiğim maskelerden bir tanesini yüzüme geçirip rahatlığından emin oldum. Gece görüş gözlükleri bulundurmaları bile ne kadar profesyonel olduklarını gösteriyordu. Maskeyi kıvırıp başımda şapka haline getirdim. Artık silahlarla ilgilenmeye başladım. Daha abartılı ve teknolojik silahlar yerine suikastçının rahatı ve ismi gereği kullandığı silahlara yöneldim. İlk dikkatimi ninja yıldızları çekti. Bu mükemmel aletlerden bir kaç tanesini bacağıma bağladığım küçük cebin içine attım. Daha sonra bir kaç tane daha bulundurmanın zarar vermeyeceğine karar verip üç tanesini daha diğerlerinin yanına ekledim. Şimdi artık diğer bıçaklarımı seçmem gerekliydi. Aklım ahşap masanın üzerinde duran katanalara gitse de bu gece için bu güzellikleri kullanamazdım. Kunailerin olduğu bölümden oldukça sivri uçlu görünen bir çifti alıp ninja yıldızlarına eşlik etmesi için cebe koydum. Belimde duran kendi silahım için ek mermi de aldığımda hazırdım. Artık tamamlanan silahlarımla arkamı dönmüştüm ki kapıda aynı anda bir adam belirdi. Beni götürmek için gelmiş olsa gerekti. Odadan çıkarken içeri girdiğim halin aksine oldukça doluydum. İki çeşit silah almış olmam fazla cesur dursa da aslında bu işte ne kadar iyi olduğumu göstermek içindi. Gurubun yanına ilerlerken sert ve güçlü görünmek adına daha dik yürüdüm. Loş ışığın çevrelediği küçük bir masanın başında toplanmış olan gurup, önlerinde serilmiş olan perşomenden gözlerini ayırmıyordu. Herkesin ayakta olduğu yerde oturan tek kişi Kavin'di. Yanlarına vardığımda geldiğimi fark etmeleri zaman almıştı. "Gölge adımlar başarılı." Dedi ince bir ses. Kimin konuştuğunu anlamak için masanın etrafında göz gezdirdim. Suikastçı olmaya oldukça uygun fiziğe sahip bir kız kendinden emin duruşuyla iddiasını gösteriyordu. "Masaya gel. Baskın yerinin kör noktalarını inceliyoruz." Dedi gaibden biri. Bu sesin sarı saçları ve yeşil gözleri, siyah kıyafetin asil göstermesine gerek duymayan yüz hatları vardı. Yanına vardıktan sonra başımla selam verip başında durdukları plana göz gezdirdim. Oldukça net biçimde belli olan kör noktalar zaten belirlenmiş ve işaretlenmişti. Belirli noktaları aklıma kazımak için tam olarak önümde duran plana odaklandım. Bana verecekleri görev için nerede durmamı isteyeceklerini kestirmeye çalışıyordum. "E6 noktası senin bölgen." Kavin'in sesi tüylerimi diken diken ederken konsantremi bozmamak adına bahsettiği yeri bulmaya çalıştım. Kenarlarda olmasını umduğum E6 noktası ise en hararetli bölgeydi. "İşi bitiren ben olacağım." Dedim fakat aslında soru sormak istememiştim. Ama ayarlayamadığım tonlamam, sorumu saklamayı tercih etmişti ki bu duruma daha salak görünmemi engellediği için minnettardım. Kavin beni başıyla onayladıktan sonra masadan kalktı. "Fazla vaktimiz kalmadı. Yarım saat sonra ormanın önünde olun." Tüm gurup aldığı emrin kabulü için yumruğunu başının yanına getirdiğinde fazla beklemeden aynı hareketi ben de tekrarladım. Kavin kapıdan çıkıp giderken arkasından bu cüsseyle nasıl suikastçılık yapacağını düşünüyordum. Kapıdan geçmek için bile eğilmek zorunda kalıyordu. Gurup tekrar planın yanına döndüğünde onlara katılıp herkesin konumunu öğrenmeye çalıştım. "Şah A4'te bekleyip son gözcülüğü yapacak." Dedi yanında durduğum sarışın suikastçı. Şah'ın kim olduğunu görmek için başımı kaldırdığımda göz göze geldiğim esmer, kirli sakalın çevrelediği yüzü ve kahverengi gözleriyle bana bakan kişi başını hafifçe salladı. Gurupla tanışma merasimim bundan daha az resmi olmadığı için rahatlamıştım. "Pi E5'te seni kolluyor olacak." Bu kez de mavi gözleriyle kendini gösteren esmer ve hayli uzun boylu olan suikastçı kendini belli etti. Açıkçası beni kollama işi bu güçlü adama verildiği için oldukça memnun oldum. "Kaya A3'te Şah'ı kollarken Hera ve ben yani Sem kapılardaki adamları halledeceğiz." Kaya'da kendini tanıtmak için çevik görünen bedenini gösterirken Hera'nın kim olduğunu gösterme ihtiyacı yoktu. Plan oldukça netti. Son olarak ne yapmam gerektiğini öğrenmem lazımdı. "Yapmam gereken ne?" Dedim. Sesim onlar kadar güçlü çıksın diye çabalıyordum annesini taklit edip büyüdüm ben diyen çocuklar gibi. "Görevin ne yapman gerektiğini anlamak zaten." Sorumu yanıtlayan yine Sem olmuştu. Hal böyle iken her şeye karşı hazır olmalıydım. Herkesin adını aklımda tutmak için yaptıkları her harekette kim olduklarını içimden tekrar ediyordum. Kapıya yönelip içeriyi havayla dolduran Şah kapının önünde beklemeye başladı. Ardından Hera ve Pi'de yanına gittiğinde ben de yanlarında ilerledim. Ben çıkarken Kaya masadaki parşömeni, orada olduğunu fark etmediğim şöminenin içine atıp ateşe vermişti. Sem masanın tepesindeki lambayı söndürdükten sonra Kaya ile beraber odadan çıktı. Tüm gurupla birlikte aralarından ilerlerken bu odaya girmeden önce ordu sistemini hatırlamamı sağlayan kalabalık ortalıkta yoktu. Etraftaki bir kaç kişi dışında sessizlik oldukça hakimdi. Geceleri buranın bu denli sessiz olması garip olsa da bugünün özelliği buydu. Haftalık olarak yapılması gereken görevler haftanın iki gününde yapılır, diğer günler ise planlamalar, ayinler ve tatil ile geçerdi. Dayımın sayesinde edindiğim bu bilgiler içinde bir de bu sistemin 100 yılı aşkındır hiç değişmemiş olması vardı. Ormanın girişi denilen yer, içeri girmek için dayımla giriş yaptığımız kapıdan daha kolay bulunabilir ve daha çok oksijen bulunduran bir yoldan geçerek ulaştığımız noktaydı. Biraz sonra yanımıza iki araç gelmişti. Mat siyahla kaplanmış iki jaguar kalp atışlarımı kulaklarımda hissetmeme neden olmuştu. Arabaların güzelliklerinden kendimi almak istemesem de tüm gurubun iki arabaya bölünmesiyle ben de önde duran araca yöneldim. Kavin'in sürücü koltuğunda oturduğu arabada benden başka bir de Sem vardı. İlk gün arka koltukta tek olduğum için oldukça memnundum. Diğer arabada Pi, Hera, Kaya ve Şah vardı. Yolculuk boyunca arabanın içinde çalan Korn-Word up şarkısı ise sanki suikaste değil de gece turuna çıkmışız gibi hissettiriyordu. Yol boyunca kimsenin konuşmaması bir yandan işime gelse de güvenlerini kazanamadıkça benim yanımda tek kelime etmeyeceklerini hatırlamamı sağlıyordu. Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından üç metrelik uzun duvarların bulunduğu bir yerde durduk. Oldukça sessiz adımlarla arabalardan inip istemsiz olduğunu sandığım bir daire oluşturduk. "Æsir için sağ kalın." dedi Kavin. Sonra Şah, sürücüsü olduğu arabanın bagajından çıkardığı merdiveni açarak uzun duvara yasladı. İlk olarak Hera ardından Pi merdivene tırmanırken heyecandan yerinden çıkacak olan kalbimin sesini kendi içimde bastırmaya çalıştım. Kavin ve ben dışında herkes tırmanma işini bitirirken kimin önce çıkması gerektiğini düşünüyordum. "Ben buradayım." Kavin'in kalacağını anladıktan sonra hazır halde başımda duran maskemi yüzüme indirip son hazırlıklarımı tamamladım. Hızlı ve hafif adımlarla merdivenleri çıkarken bunun ilk işim olmadığını kendime telkin edip duruyordum. Duvarın üstüne ulaştığımda kimin çıkardığını fark etmediğim, kısa bir demire bağlı olan ipe tutunarak duvarın diğer tarafına iniş yaptım. İlk olarak Şah A4'teki yerine gitti. Görev yerine varması ve korumaları etkisiz hale getirmesi için sadece 5 dakikası vardı. Hızla geçen dakikaların sonunda Kaya, Şah'ın açtığı yoldan ilerlemeye başladı. Mükemmel bir görüntüye sahip bahçenin içinde Şah A4 kapısındaki korumaları etkisiz hale getirdikten sonra, Kaya A5 deki kilidi açıp kapının arkasındaki korumaları halletti. Hera ve Sem 'de tüm binayı kontrol altına almaya gittiğinde artık sıra Pi ve bendeydi. "Adın ne?" Pİ'nin sorusuyla bir dilim olduğunu hatırlamış oluyordum. "İs." "Pekala işi mahvetme. Yüzüne bakma." Talimat ya da emirlerini verdikten sonra Pi de E6 bölgesine gitti. Sağ bacağımda duran kesenin içinden çıkardığım bıçağımla beklemeye başladım. Pi'nin işaretini beklerken başıyla harekete geçmemi işaret etmesi ile en sessiz halimle ilerlemeye başladım. Kontrollü şekilde Pi'nin yanına vardıktan hemen sonra karşımda duran kapının önüne gidip etrafıma baktım. En küçük bir sesin çıkmadığı koridorda Pi ve benden başka kimse yoktu. Araladığım kapıdan gölge misali içeri süzüldüm.Girdiğim oda yalnızlığın resmi gibiydi. Ay ışığının altında kalan yatağın içindeki kız arkası dönük halde oturuyordu. Kızın siyah saçlarına vuran ışık adeta yakamoz oluşuyordu. Bu haliyle genç bir periyi andırıyordu. Sessizliğin perdesini bozmadan balkonun kapısının kenarında duran tüllerin gölgesine gizlendim. Kız asilliğin kelime manasını üzerine cübbe yapıp, hareketleriyle bunu yaşatır haldeydi. Yatağından sakince kalkıp oldukça sade odanın içindeki masanın yanına ilerledi. Kız önce saatin kaç olduğuna baktı. Sonra da sırtını döndü ve kalçasını masaya yasladı. "Demek o gün geldi."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD