bc

BARDO | ÖLÜM VE YAŞAM ARASINDA

book_age18+
113
FOLLOW
1.9K
READ
dark
enimies to lovers
like
intro-logo
Blurb

İnsanların bazı yerleri unuttuğu doğru olabilir, örnek vermem gerekirse aklıma sadece tek bir yer geliyor; Bardo. Haritada ismini küçük gösterdikleri bir yer, çoğu muhtemelen göstermez. Ama sizi temin ederim, birçoğunun yolu oraya düşmüştür, özellikle de hayatta kalabilenlerin.Bardo 'nun kelime hanesinde barındırdığı anlamlar hepimizi doğrudan ilgilendiriyordu. Geçmişin esaretinde bedeli ödeyenler, hayata devam edenler veyahut sorunlu hayatı sorunsuz geçirmeye çalışan insanlar...liste uzar, biz sadece sorunun köküne inelim. Daha önce hiç duydunuz mu? Bilmiyorum, belki duydunuz ama ben bu ismi ilk duyduğumda hissettiğim korku ve tedirginliği hala hissedebiliyorum. Bardo Kasabasında cinayetler çözülmez ve çözülen cinayetin dosyasını kapatan ilk polis memuruna dadadan bu kasaba bizim için hiç uğurlu olmayacaktı.

chap-preview
Free preview
BARDO |1. BÖLÜM
Her şeyden sıyrılmış ve bir o kadar da savunmasız bir durumda kapattığım gözlerim, servis birdenbire frenleyerek okul binasının bahçesinde durduğunda, hiç açılmak istememesine ve öylece dinginliğin kıyısında kendi halinde yelken açmasına rağmen irkilişimle birlikte açıldı. Gözlerim, kirli servis camının arkasından okulu gözlemlemeye başlarken yeni kimliğimden midir yoksa karamsar kişiliğimden midir, son zamanlar üzerime çullanan kasvet havasını dağıttığımda derinden bir nefes alarak oturduğum koltuktan kalktım. Servisten zemine basan ayaklarımı iyice inceliyordum, döndüğüm yoldan uzaklaşıyor olma gerçeği beynimde büyürken bütün cesaretimi toplayarak başımı dikelttim ve okul karşımda duruyordu. Başından sonuna kadar hakkında bilmediğim ve öğrenmekte açık olmadığım şaibeli hayatım Bardo'da başlamıştı. Geri adım atarak, uzaklaşarak hayatımın büyük hatasını yapabilirdim. Şu anda olduğum durum gibi en başında olduğum hayatın eteklerine tutunan ellerimi bırakmam mı yoksa daha sıkı mı sarılmam mantıklıydı, bilmiyorum ancak sonuç ne olursa olsun cesaretimi toplayarak adımlarımı sakınmadan atmalıydım. Etrafı bir süre kolaçan ederek, ağır adımlarla okula yürümeye başladım. Bahçe epey büyüktü, kasabaya nazaran epey büyük. Eski okulum bir devlet malıydı, ancak yürümekte olduğum ve garipseyerek baktığım her şeye kalırsa bir devlet malının yapılabilecek en iyi şeyleri bu okula az az serpiştirdiğini anladım. Bahçenin içerisinde birçok bank vardı. Metrelerce öteden yerden tozunu kaldırarak okula giren arabalar, genç çocuklar, öğretmenler, gülüşme sesleri, konuşmalar ve daha fazlası kulaklarıma dolup beynimde bir anlam çıkarmaya çalıştığında yapabildiğim tek şey, sadece bunları bilinçlendirerek yutkunmakla taçlandırmak oldu. Uzaktan bana bakan o insanlar kim bilir hakkımda ne çıkarımlarda bulunuyordu. Şehre yeni gelen yabancı kız görünümü bariz olsa da, neyseki bu kasaba kafamda büyütebileceğim kadar büyük bir yer değildi. Keşfettikçe aynı yere bağlı kalan bir yerdi ama daha fazlası olduğunu hiç sanmıyordum. Okulun kendine has bir tavrı vardı. İlerlemeye başladıkça benim gibi okula yeni gelen insanların neredeyse hiç olduğunu ve rahatça kızlar ile erkeklerin okul içinde takılabildiklerini gördüm. Gözlerimi köşe başında gördüğüm çiftten çekerken okulun içindeydim. Büyük giriş kapısının ağzında duran ayaklarım, resmen gözlerimi uzayarak perspektif görünüme yaklaşan koridoru inceleme gereğiyle ortamı kontrol etti ve tüylerimi ürperten bir hissiyatla ayaklarıma bir kez daha komut verdim. Ruhen kendimi üstüme çullanan gergin havadan silkeledim. İlerledim, adımlarım hızlandıkça öğrencilerin derste olduğu varsayımını koridorda insanların azlığından resmen yapmıştım. Müdürü bulmam gerekliydi. Abim kaydımı yaptırdı, ancak sınıfımı söyleyip beni oraya götürecek olan bizzat kendisiydi. Çekingen kız değildim, sadece...insanlardan fazlasıyla uzak ve yozlaşmış bir hayat sürüyordum. Birkaç adım sonra, gürültülü sesle başımı koridorun sağına çevirdim. Dolabından yere düşen kitapları dudağını büzerek seyreden esmer bir kız,"Her gün aynı şey yaşanıyor,"diye yakındı ve ben kitaplardan bahsetmediğini, açık renkli ve yeşil gözlü bir oğlanın kitapları toplayarak açıklama yapmaya başlamasında anladım. "Üvey annemin bebeği oldu. Babamla onun için hastaneye gitmemiz gerekti, Aryan. Abartma, alt tarafı ailemin yanındaydım." Oğlanın elinden kitapları çekiştirip aldı ve,"Sorun da bu. Sen aileni önemsemezsin. Sevmezsin ve ilgilenmezsin."dedi kelimelerin üzerine bastıra bastıra. Bir süre ifadesiz kalsa da çok geçmeden açıklamaya devam etti:"Ailem umrumda değil, bebek söz konusu ve sen bebeklere verdiğim önemi biliyorsun." "Telefonuma da cevap vermedin," Bıkkınlıkla nefesini dışarı veren oğlan, bir şey söylemeden burun kemerini işaret ve orta parmağı ile sıkarken yürüyüşümle beraber ayak seslerimin sessizlikle kasvete ortam hazırlayan koridorda bakışlarını bana çevirdi. "Tamam sus,"dedi ardından çenesiyle beni işaret ederek. "Selam,"dedim, mesafeli ama samimi olmaya çalışan bir tavırla. Kendimi ifade etmek adına, beni delici bakışlarıyla ezen çifte bakarak konuştum:"Okulda yeniyim. Müdürün yanına gitmem lazım ama...odasının nerede olduğunu biliyor musunuz?" Sözlerimin sonrasında gergin tavrımla burukça tebessüm ettim. Kız, hemen elini uzattı ve,"Tabii,"derken sıcakkanlı bir tavırla, biraz önceki tartışmaya rağmen içtenlikle,"Ben Aryan,"dedi. Şekillendirilmiş dalgalı ve siyah saçları ile gerçekten nefes kesen bir kızdı. Memnuniyet ile gülümseyerek,"Ben de Hansa,"diyerek karşılık verdim. "Bak,"dedi önce, sonra parmağıyla koridoru işaret ederek konuşmaya başladı. "Koridorun yarısında üst kata çıkan bir merdiven var. Merdivenin çaprazında kalan küçük bir oda göreceksin. Orada müdürün tabelasını da görürsün zaten, şimdi evrak işleri ile uğraşıyordur." "Teşekkür ederim." Gösterdiği yere başımı çevirip baktım, sonra gitmek için adımlarıma öncelik vereceğim sırada,"Biz tanışamadık, haksızlık yapmayın."dedikten sonra eğlenen bir ifadeyle bana dönen oğlanın eli de sıkışmak için önümdeydi. Aryan alttan gülerken, uzattığı eli sıkıp,"Kutay ben,"demesiyle nazikçe tebessüm ederek,"Memnun oldum."diye mırıldandım. "Nereden geliyorsun?"diye sordu Aryan meraklı bir tavırla. Gözleri kıyafetlerimi süzerken memnun olan bir ses çıkardı ve,"Giyimin hoş ama biraz kapalı sanki. Etek giymeyi sevmiyor musun yoksa?"dedi ve kendi eteklerini dalgalandırıp sallanırken şirin haline gülmeye başladı. "İstanbul..."diye fısıldadım, daha sonra söyleyecek tek bir kelime bulamadım. Dilimde pası silinmiş olan bu şehir gönlümde uzun bir hayat bırakıyordu. "Hım..."diye karşılık verdi. Sonrasında bana yaklaşıp elinin birini omzuma koydu. "Bir şeye ihtiyacın olursa yanıma gel. Aynı derslerde karşılaşırsak arkama otur, yalnız kalma burada." "Teşekkür ederim,"dedikten sonra adımlarımı geri çekerek,"Artık gitmeliyim."diye konuştum. Sırtımı yüzlerine dönüp ricaları da sırtıma kazandırırken ilk arkadaşlarımı edinmenin rahatlığı ve coşkusuyla adımları hızlandırmaya başladım. Müdürün kapısının önünde kısa bir süre bekledim. Kapı kolunu sağa çevirdikten sonra kapıya parmaklarımı vurarak kapıyı açtım ve başımı içeriye uzatarak,"Merhaba, müsait misiniz?"dedim. İçeride, koyu kahve renginde dikdörtgen bir masada oturan orta yaşlarda takım elbiseli bir adam oturuyordu. Sözlerimle beraber gülümsedi ve başıyla 'gel' işareti yaptı. İçeri girdim. Ağır adımlarla, kolumdan sarkıttığım çantanın fermuarını açarken aynı anda,"Yeni öğrenciyim."diye lafa girdim hızla. Kırışmış yüz hatlarıyla ve keskin bakışlarıyla müdür beni incelerken, bende masasına önceki okuldan kalma çıktısını çıkardığım belgeyi indirdim. "Abim kaydımı yaptırdı aslında ama okulu ve sınıfımı bilmiyorum." Adam önüne bıraktığım kağıdı incelerken,"Bilgilerin zaten sisteme düştü ama önceki sınav sonuç değerlendirme formu da işine yarar tabii."dedi, bir yandan bunun ne denli gereksiz uğraş olduğunu nazik bir dille açıklamış olurken. "Pekala,"dedi daha sonra, iç geçirdi ve bilgileri inceleyip ismimi fısıldadı. "Hansa Balca..." Mırıldanırken çıkardığı tuhaf sesleri ve yazıları okurken daha da kısılan gözleriyle irislerini göremezken bir süre sonra ayağa kalktı. Karmaşık dosyaları kenara sıyırıp klavyeyi ortaya çıkardığında önce bilgisayarın ekranını aydınlattı, ardından bir şeyleri çıkarıp bana döndü. "Seni karma sistemle okutacağız, Hansa. Önceki okuldan kendi isteğinle ayrılmışsın ve şu anda arkadaşlarından bir yaş farkla okuyacaksın. Okula bir yıl ara vermişsin gibi görünüyor. Son sınıflar Açıköğretim sistemiyle evden okumayı daha uygun buluyorlar ama abin sosyal çevre edinmen ve etkinliklere de katılmanı istediğinden böyle bir tercihte bulunduğunuzu söyledi." "Evet,"diye cevap verdim. Yutkundum ve başımla onayladım. "Bu yüzden karma sistemin sana da uygun olacağını düşünüyorum. Belirli bir sınıf vermeyeceğim, bir ders programı olacak ve derslere göre ayırdığımız sınıflarda eğitim göreceksin. Etkinlikler olduğunda duyurusu yetkili öğretmenler tarafından yapılacak. Notların ortalamanın üzerinde olduğundan dolayı bir yıllık açığını da bizimle bu bir yıllık eğitim süresinde tamamlayabilirsin diye düşünüyorum." Bir süre sustu ve,"Bunların dışında belirtmemi istediğin ya da eklemeyi uygun gördüğün bir durum var mı?"diye sordu. Buğulu bir sesle,"Hayır."diyerek son kelimemi sarf ettim ve beklemeye başladım. Adam masanın arkasından çıktı ve uzun boyuyla benim ortalama boyumu ezmeye başladı, fakat yürümeye başladığında bir ayağının diğerinden kısa olduğunu fark ettim, bu yüzden sürekli topallıyordu. Ağırlıkla adama eşlik ettim. Okulu tanıtarak yol alırken, ben gözlerimi sadece okul panolarındaki afişlerde gezdiriyordum. Bir afiş dikkatimi çektiğinde onu okudum: 'Bardo'da dehşet. Arabanıza aldığınız berdüştlere dikkat edin!' Bir gazeteden koparılmış haberdi, fakat okul panosunda yer alacak kadar önemli ise dikkate alınması gerektiğini düşünüyordum. Huzursuzluk ve endişe üzerime yeteri kadar yüklenmişti. Adam bir kağıt parçası uzattı. "Ders programın,"dedi, ben daha kağıdın ne olduğuna bakarken. Kağıdı hemen çantanın içine sokuşturdum ve adamın yöneldiği sınıfla beraber peşinden sürüklendim. "İlk dersin Kimya olacak. Umarım formüllerle aran iyidir." Formüller, denklemler ve çözülmemiş sorularda üstüme tanımazdım. Eski okulumda, profesörlerin verdiği bazı özel dersler almıştım ve bu dersler sayesinde geometri gibi öğrencilerin gözünde büyüttüğü çoğu ders ezbere ve mantığın hizasından geçen şekillerle beynimde küçülüvermişti. Analitik bir zekam olduğundan değil, sayıların beynimde bir alfabe oluşturduğundan bu konuda iyi olmak için üstün çaba göstermiştim. Belki de hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en doğru karar bu olmuştu. Hiç bilmediğim bir kasaba, hiç bilmediğim bir okul ve yabancı yüzler karşısında yalnızdım. Sadece bu konunun uzun sürmesi içimi ferahlatmıyordu. Okula gelmek için geç kalmıştım, zira okulun açılış tarihi epey önceydi. Adam, açık kahve renginde ve üst kısmında diğer kapıların da olduğu gibi kare ve orta çift cam arasında tel dekorasyonu olan kapıyı dışa doğru açtığında,"Kısa bir ara, hocam,"diyerek, sevimli gülümseyişi ile sınıfa girmişti. Hemen onun arkasındaydım. Burası bir laboratuvardı. U şeklinde sınıfın dört tarafında oluşan masanın üzerinde deney tüpleri ve bazı aletler vardı. Kızıl, kıvırcık saçlı öğretmenin tahtanın kenarına bıraktığı tebeşir sonrasında bize döndüğünde hafifçe gülümsedi ve adam,"Yeni öğrencimiz, Hansa Balca. Kendisine okulu tanımasında yardımcı olun, çocuklar."dedikten sonra omzumdan tutup beni sınıfın ortasına çektim. Daha sonra olan belliydi, sakındığım bütün gözler üzerimde dolaşıyordu. Suskunluğumu korurken sınıfın öğretmeni olan kızıl saçlı kadın bir emaneti teslim alır gibi, omzumdan çekilen elin yerini alarak hemen ardından sınıftan çıkan adamla beraber bana sıcak bakışlarla baktı. "Aramıza hoş geldin. Boş bulduğun bir yere geçebilirsin." Başımı salladım. Çantamı, ilk gördüğüm ve bana en yakın olan masanın üzerine indirdikten sonra saçımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yanımda diğer öğrenciler gibi bana bakan ama daha uzun süreli bakışları üzerimde kalan oğlanın yüzüne çevirdim. Taburede otururken bile benden boyunun uzun olduğu barizdi. Simsiyah gözleri ve kumral saçları olan, yüzünde içtenlikle parıldayan geniş bir gülümsemesi vardı. Konuşmadık, gülümseyişine nazikçe karşılık verdikten sonra birlikte kendimizi derse vererek saygımızı koruduk. Öyle deli dolu biri değildim, uzaktan bakıldığında bile anlaşılan bir şeydi bu. Yalnızca içime kapanık, sessizlikten nefret eden ve en uç köşelerde yalnızken takılmayı severdim. Bunu burada, Bardo'da bulmanın zor olacağını görüyordum. Her yerde insan vardı. Hayatımda göremediğim kadar kalabalık bütünüyle sanki gözlerini bana çevirmiş ve azgın pençelerini boğazıma geçirmişti. Dersin kalanı çok uzun sürmedi. Okulu gezmekle ve müdürü aramakla geçirdiğim otuz dakikadan sonra on dakika su gibi akıp geçmişti. Teneffüs zilinin ardından defterini kapatan oğlan,"İstersen verebilirim."dedi. Anlamsız bakışlarım yüzünü inceledi. Serserice sırıttı, sonrasında defterini yüzüme hizayla kısaca sallayıp,"Notları diyorum, aklın nerede senin?"dedi gülerek. "Ha,"deyip saçlarımı karıştırdım, eminim aptal gibi görünüyordum. "Kusura bakma, kafam biraz dalgın. Verirsen iyi olur, çok geride kaldım." "Gerçekten de öyle, nazik olamayacağım şimdi. Öğrenciler ya ara yıl tatili ya da yılın başını seçerler ama sen çok karmaşık bir zamanda geldin." "Öyle,"dedim, sonra bakışlarımı indirip yeniden gözlerine baktığımda bu siyahlığın benimsediğim bir şey olduğunu fark ettim. Düşünceler beynimi talan etse de sadelikle karşılık verdim. "Notlar gerçekten işime yarardı. Yeni olmanın avantajıyla geriye çekilmek istemiyorum." "Vay," Ağzı şaşkınlıkla aralandı, sonra güldü. "Aramızda gerçekten zeki birileri olabiliyor demek ki. O zaman seni kütüphanemize götüreyim, ders çalışmak için sıkça kullanırız orayı. Belki gelirken görmüşsündür, epey büyüktür. Okul çıkışının hemen karşısında mini bir ev gibi, kitaplar çok korunaklı ve internetten alabileceğin bilgilerden çok daha fazlasını verir sana." "Olur." Oturduğu tabureden hızla inip çantasını omzuna geçirirken,"Hadi,"dedi çenesiyle kapıyı işaret edip. "Bütün teneffüs boyunca burada oturmayı planlamıyorsan beraber kütüphaneye keşfe çıkabiliriz." "Okulun dışında demiştin,"diye bilgilendirme yaptım hemen. Dudaklarını büzüştürerek, elini 'aman' dercesine sallayıp ofladı. "Gitmeyeceksek, kütüphaneyi neden oraya inşa etmişler ki sanki. Orası bizim hazinemiz olur, güzellik. Kalk hadi, az mantıkla çok hareketle." "Peki,"deyip peşine takıldım. Çok deli dolu birine benziyordu. Kısa tutamlardan birkaç santim ilerisinde uzamış olan saçlarını parmaklarını geçirerek geriye iterken okulun merdivenlerini iniyorduk. Gözlemci yeteneğim yol boyunca sürdü. Boynunda, damarının uzayarak tişörtünün içine girdiği teni üzerinde irice bir ben vardı. İnce ve esnek dudakları sürekli bir şeyler mırıldandığını kıpırdayışlarıyla anlatıyor, fakat ne dediğini tam duyamıyordum. Okuldan çıkarken kimse ses etmedi, güvenlik görevlisi filan yoktu üstelik. Zemini düzlük olan ama tabelasında 'doğayı koruyun' yazısıyla kaşlarımı çattığım sırada, oğlan kütüphanenin kapısını açıyordu. "Baksana,"dedim, çenemle tabelayı işaret ettim. "Hangi doğayı koruyacağız acaba?" Güldü. İçeriye girerken, bilindik bir bakışla beni süzüp,"Yeni olduğun belliydi ama kasabadansındır diye düşünmüştüm."diyerek düşüncelerini anlamadığım bir imayla dillendirdi. Sonra açıklamaya koyuldu. "On yıl önce burada bir okul yoktu. Belki gördün, Bardo'nun bir tane ama aşırı büyk bir ormanı vardır. Burası da o ormanın tam göbegiydi ama bir yangın çıktı ve tam bu noktayı kül etti. Ağaçlar, çimenler ve bütün canlı hayvanlar o tarihte öldü. Birkaç yıl sonra temizlendi ve devlet bir okul inşası yapmaya karar verdi." "Yangını çıkaran neymiş?" Dudağını büzdü. "Bilmiyorum, kimse sırrı çözemedi. Devlet de bulunamayacak bir sırrın peşine düşmektense üstünü kapatıp yeni yapılarla bunu kefarete çevirdi." Kaşlarımı çattım ve memnuniyetsizce,"Saçmalık."diye mırıldandım. "Polislerin araştırması gerekmez miydi? Doğa telef olmuş, ki bu öneme alınması gereken bir konu. Davalık bir soruşturma bu." Alttan gülmeye başlarken,"Nerede olduğunu sanıyorsun sen? FBI filan mı gelir sence,"dedikten sonra,"Bardo burası."diye devam etti. Gözlerimi yumdum ve nefesimi dışarı vererek, tartışmayı kazanamayacağımı anladığım konunun üstünü suskunluğumla def ederek içine girdiğimiz kütüphaneyi incelemeye başladım. Söylediği kadar büyüktü. Raflarca ve masalarca çok olan kitaplar uzayarak giden rafların devamında binlerce görüntüsüyle dikkat dağıtıyordu. Yaklaştığım masaya elimi koyup gözüme çarpan kitabı elime aldım. Oldukça kalın ve ağırdı. Kitabın kapağı açık olduğu için, henüz kapatmadığımız kapının dışarısından gelen rüzgar ile sayfalar dağıldı ve karşıma çıkan sayfada gözlerimi gezdirmeye başladım. Kesilmiş gazete parçalarının süslediği ve el yazısı ile açıklamalarda bulunan haberlerin detayları mevcuttu. O sırada kitabın üstüne karmaşık ders kitabını koyan oğlan, sırıtarak,"İşimize yarayacak bir şey işte."dedi. Kalçasını masaya yaslayarak kapağını açtığım kitapla beraber inceleyişimi dikkatle izledi, sezilerim gözlerinin üzerimde olduğunu söylüyordu. "Aslında merak ediyordum da, neden böyle bir kasabaya taşındın? İnsanlar genelde daha çok ismi duyulan bir yere taşınır, daha kaliteli yerlerde olur." Dudaklarım sola esnedi. "Okulunu mu kötülüyorsun? Yapma, müdürün bunu duyarsa çok kahrolur ama." "Hayır, ondan değil," Toparlamak için söze girerken ağzını açıp,"Sadece,"diye mırıldandı. Kelimeleri seçmeye çalışır gibi bir tavrı vardı. "Haritada bile ismi kayıp kadar küçük yazılmış bir yer. Özellikle mi geldin, onu merak ediyorum." "Belki,"diye cevapladım eminsizlikle beraber karamsarlıkla. "Abimin kararıydı. Tayinini aldı, ismi duyduğumuzda bizde şaşırdık ama sonra yadırgamadık. Sakin hayat severiz." "Abin ne iş yapıyor ki?" "Polis."dedim. Sözümün üstüne söz söylemeyerek, sadece incelediğim kitabı çekip daha önceki kitabı çenesiyle işaret ederek,"O halde abinin burada işi epey yaş görünüyor,"diye mırıldandı. Ne söylediğini anlamadım, yazıları okuyana ve haberi inceleyene kadar. Haberin görselini incelediğimde, bir an için görsel beynimde şekillenerek o anı canlandırır gibiydi. Dizleri üstüne devrilen kadın feryat ederek ağlarken, kaldırılan cenazeler cenaze aracına kaldırılıyordu. Tarihi eski olsa da yeni haberlerin yakın tarihlerde de olduğunu ve dosyaların sürekli kapanmakta olduğunu fark ettim. Kapanmayan bir sır olduğu aşikardı, nasıl bir sır ise bu kimsenin çözemediği ve üstünün kapatılarak geçiştirildiği ancak yaşanan olaylarda rol oynayan insanların acıları ile baş başa bırakıldığı anlaşılıyordu. Resmi yapıştırılmış olan, çocuğunun ölü bedeni ile karşı karşıya kaldığı yazılan kadının resmi içler acısıydı. Haritalarda isminin saklandığı, yerinin küçük bir adadan ibaret olduğu ancak insanların dilinde büyütülerek gizem yeri olarak çağrıştırdıkları bu yerde başıma neler gelecekti? Yaşadığımdan daha fazlasına mı layık görülecektim? Korku, heyecan, heves, acı, hayalkırıklığı...birçok duyguydu içimi kaplayan şey. Umut telaşında yayılan hisler usulca içimi dalgalandırdığında, hayatın açılan kapanı resmen beni ve benimle beraber olan herkesi içine çekeceğe benziyordu. Her şey belki zihinde başlar ve kalpte biterdi, ya da sadece zihinde başlar ve zihinde son bulur. Bilmiyordum, yaşayarak öğrenecektim. Sadece yaşayarak.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HANGİN KASABASI

read
2.2K
bc

SADİST

read
1.5K
bc

BOŞLUK

read
1.0K
bc

Celladına Aşık 2 (töre)

read
42.8K
bc

Acı İntikam

read
12.3K
bc

Celladına Aşık

read
25.0K
bc

AŞKIN BEDELİ:BERDEL (+18)

read
71.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook