KORAY
Asude salona geldiğinde onu o hâliyle gördüğüm an içimden bir şey taştı. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardan biriydi. Güzelliği karşısında nutkum tutuldu, vücudumda bir sıcaklık yayıldı. Yetmezmiş gibi, bir de sırtındaki fermuarı kapatmamı istemesin mi?
Aklımı kaybedecektim.
Arkasına geçtiğimde, kar beyazı sırtı gözlerimin önüne serildi. Tüylerim diken diken oldu. Onu daha önce de görmüştüm; o gece, odasında giyinirken açık camından duvara yansıyan silueti… Vücut hatları aklımda günlerce dolaştı durdu ama bunu ona hiç söylemedim.
Elimi fermuara uzattım. Ama asıl niyetim fermuarı kapatmaktan çok… tenine dokunmaktı. Parmaklarımı usulca belinden yukarıya, sırtına doğru gezdirdim. Bilerek… isteyerek… Yavaş, dikkatli ve uzatarak.
Ve o da fark etti. Tüm vücudu tepki verdi. Tüyleri anında diken diken oldu. O an, onun da etkilendiğini anladım. Nefes alışları, vücudunun gerilimi… Her şey gözümün önündeydi.
Ben de oyalandım. Fermuarı ağır ağır çektim. Kumaş vücuduna oturdukça, hatları daha da belirginleşiyordu. Her santim, içimdeki yangını körüklüyordu. Son noktaya geldiğimde durdum.
İstemeye istemeye, boğazım düğümlenmiş hâlde, “Bitti,” dedim. Sesim kalın, çatallı ve tok çıkmıştı. Ne dediğimi ben bile zor duydum. Boğazımı temizledim, tekrar ettim:
— Bitti… Çok güzel olmuşsun.
Asude gülümsedi, dönüp odasına doğru yürüdü. Ayakkabılarını giymeye gidecekti.
Ve o anda film koptu.
Gözüm, yürüyüşüne ve… kalçalarına takıldı. Yuvarlak ve sıkıydı. Her adımı içimde başka bir patlama yaratıyordu. Vücudum bir anda tepki verdi. Tüm kanım damarlarıma hücum etti. Erkekliğim irademin önüne geçmişti.
Nefes alışlarım hızlandı. Yerimde duramadım.
Ayakkabılarını giyip tekrar salona geldiğinde, ben çoktan terlemiştim. Betim benzim atmıştı, telaş içindeydim. Bir de gelip elini alnıma koymasın mı? Tenine tekrar temas edince… daha fazla dayanamadım.
— İ-iyiyim… Asude, tuvaleti kullanabilir miyim?
Kendimi zor tuttum. Ellerimi önümde birleştirip kendimi kamufle etmeye çalışıyordum. Neyse ki fark etmedi. Önden yürümeye başladı. Terim su gibi akıyordu.
— Dur… sen tarif et, ben bulurum, dedim.
Olduğum yerde kalakalmıştım. O ise arkasını dönmeden konuştu:
— Koridorun sonunda, sağda kalıyor.
Tuvalete girer girmez kapıyı kapattım. Vücudum yanıyordu. Kemerimi açtım, gözlerim kısıktı. Beni eski hâlime döndürecek bir şeyler düşünmeye çalıştım. Soğuk bir duş kadar etkili şeyler… görevde yaşadıklarım, kötü anılarım … her şey.
Beş dakika sonra ancak kendime gelebildim. Yeniden toparlanıp salona döndüm. Asude telaşlıydı.
— Hazırsan gidelim, dedim ona gülümseyerek.
— Hazırım ama… sen iyi misin?
Gözlerime bakıyordu, içimi okuyacak gibiydi.
— İyiyim, iyiyim… Biraz sıcakladım sadece.
Kabanını aldı. Üzerine geçirdiği yeşil kumaş tenine çok yakışıyordu. Göz göze geldik. Bu sefer daha sakindim. En azından öyle görünmeye çalışıyordum.
— Gidelim mi?
— Gidelim.
Merdivenlere geldiğimizde öne geçtim.
— Ben önden ineyim, dedim.
Centilmence bir refleks, ama içimdeki fırtınayı bastırmaya da yardımcıydı. Onu arkada bırakmak güvenliydi. Sessizce iniyorduk ki bir anda ayağı kayar gibi oldu. Omzuma tutundu.
— Kusura bakma… düşecek gibi oldum.
İçimden “hep böyle düş” demek geçti ama sadece başımı eğip gülümsedim.
— Sorun değil…
Apartmanın ön kapısına geldiğimizde arabam hazırdı. Son model, siyah BMW. Elbette onun gibi bir kadının yanına yakışırdı.
Kapısını açtım, elimi uzattım. Usulca tuttu. Zarifti. Araca bindi. Kemerini bağlamak için eğildim. Başımız neredeyse birbirine değiyordu. Nefesi boynuma çarpıyordu. Derin, çiçek ve meyveli bir koku sarmıştı beni.
Tam o an, istemsizce bir nefes verdi. İç çekiş gibi. Başını hafifçe çevirdi ve göz göze geldik.
Zaman durdu.
Yutkundum. Adem elmam belirginleşti. Bu mesafede, bu kadın…
— Çok… güzelsin, dedim fısıltıyla.
O bakışları… işte orada, dizlerimin bağını çözdü.
Ama kendimi toparlamalıydım
ASUDE
Koray arabayı kullanırken ben camdan dışarı bakıyordum. İçim hâlâ uğultuluydu. Heyecandan mıdır, o an yaşadıklarımızdan mı bilmiyorum… ama içimde kelebekler değil, sanki fırtına dönüyordu.
Araba, ışıl ışıl süslenmiş tarihi bir konağın önünde durdu. Bahçesi baştan sona ışıklarla çevriliydi. Girişte zarif süslemeler, beyaz çiçekler ve kristal detaylarla bezenmiş devasa bir kapı karşıladı bizi. Hafif bir müzik eşliğinde insan sesleri duyuluyordu içeriden.
Koray kapımı açtı, elini uzattı. Tereddüt etmeden elini tuttum, elini elimden çekmeden koluna yerleştirdi.
— Hazır mısın? diye sordu kısık bir sesle.
Başımı hafifçe salladım.
— Sanırım… evet.
Konağın içine doğru yürürken, topuklu ayakkabılarım taş zeminde zarifçe tıklıyordu. Koray yanımda bir duvar gibi yürüyordu; ciddi, güçlü ve seksi. Elini elimin üzerinden hiç çekmedi ben kolundayken.
Girişteki kalabalık gözlerini bize çevirdiğinde fark ettim. Tüm dikkat üzerimizdeydi. Kadınlar bana, erkekler ona bakıyordu. Bazı fısıltılar işitiliyordu ama anlamaya çalışmadım.
“Bu kim?”
“Koray’ın yanında kim var?”
“Göz kamaştırıcı…”
Koray bana doğru eğildi. Dudakları kulağımda nefesi boynuma değiyordu…
— Rahatsız olursan hemen çıkarız, tamam mı?
İçimi bir sıcaklık kapladı. Düşünen bir adam vardı yanımda… Korumacı ve dikkatli.
— Hayır… gayet iyiyim, dedim dudaklarımda hafif bir tebessümle.
Mekan büyüleyiciydi. Bahçeye açılan geniş salon, kristal avizelerle aydınlatılmıştı. Ortada büyük bir dans pisti, etrafında beyaz masa örtüleriyle donatılmış yuvarlak masalar. Gelin henüz çıkmamıştı ama salonda bir düğün neşesi vardı. Hava taze, yazdan kalma gibiydi.
Koray beni tim arkadaşlarının olduğu masaya götürdü. Her biri saygılı ve güleryüzlüydü ama bakışlarında merak vardı. Yüzbaşı Koray’la bir kadının yanında görünmeleri alışılmış bir şey değildi sanırım.
Biraz sohbet ettik. Kahkahalar arasında kendimi daha rahat hissediyordum. Koray zaman zaman yana eğilip kulağıma bir şeyler fısıldıyor, ben her seferinde istemsizce gülümsüyordum. O ise bu küçük anları yakalamaktan keyif alıyordu.
Tam o sırada, içeriden alkış sesleri yükseldi. Gelin ve damat salona girdi. Herkes ayağa kalktı. Duvaklı, zarif bir gelin ve yanında heyecandan elleri titreyen bir damat. Göz göze geldiklerinde salon bir anda sessizleşti.
— Ne tuhaf, dedim fısıltıyla. Herkes alkışlıyor, ama en çok gözleri konuşuyor.
Koray başını bana çevirdi.
— Aşk sessizdir… Ama gözlerde bağırır.
Donup kaldım. Gözlerini kaçırmadan bakıyordu. Sonra ansızın:
— Dans etsen ya benimle?
Yutkundum.
— Ederim… ama kötü dans ederim, şimdiden söyleyeyim.
Elimi tuttu, beni pistin kenarına çekti.
— Ben yönlendiririm… sen sadece bana bırak.
Ve işte o an, kalabalığın içinde sadece ikimiz vardık. Koray’ın eli belimde, diğer elim onun avucunda. Göz göze geldik. Müzik çalmaya başladı. Adımlarımız senkrondu, nefesimiz bir ritim tutturdu. İçimde bir şey çözülüyordu. Savunmalarım, korkularım, duvarlarım…
İlk defa… bir adamın kollarında bu kadar güvenli hissediyordum
Koray beni aniden geriye doğru eğince salondan alkış sesleri yükseldi herkes bizi izliyordu. Kulağıma doğru eğilip fenasın, başa belasın dedi
Aniden doğrultup vücudumu vücuduna yapıştırdı
Kulağına yükseldim, boynuna doğru nefesimi verip, Tango bilir misin diye sordum.
Güldü, kendinden emin bir şekilde alasını bilirim dedi. Yanımızda dans eden askere seslendi.
-Asker hemen Git müzisyenlere söyle Koray Ve Asude hanım için tango çalsınlar dedi
Müzik bir anda değişti.
O tatlı keman sesi yerini tok, kararlı ve keskin bir ritme bıraktı. Bir davet gibi… bir meydan okuma gibi… içimdeki her şeyi susturan bir tango başladı.
Tam da o anda Koray bana döndü.
Gözlerimin ta içine baktı ve bir şey söylemeden elini uzattı. Sadece elini… ama o kadar çok şey vardı ki o an elimle elinin arasında kalan havada.
Bir an bekledim. İçimdeki tedirginlikle tutkum savaşıyordu. Sonra… elim, onun eline yerleşti. Beni kararlı adımlarla salonun ortasına götürdü. Herkes yavaşça kenara çekilirken biz, ışığın altındaki tek çift hâline geldik.
Sanki dünya sessizleşti.
Sol elim omzuna koydum. Sağ elimi belime yerleştirdiğinde içim ürperdi. Avuç içi sıcaktı. Parmakları hafifçe bastırıyordu tenime. Nefesimi tuttum. Gözlerini benden hiç ayırmıyordu.
Ve müzik başladı.
İlk adımı o attı. Bende cesurca karşılık verdim. Ayaklarım onu izledi. Bir ileri, bir geri… sonra keskin bir dönüş. Beni bir anda savurdu, ama düşmeme izin vermedi. Belimden sımsıkı tuttu. O kadar kontrollüydü ki… onun kollarında, gözüm kapalı yürüyebilirdim. Hatta koşabilirdim.
Duruşlarımız arasında neredeyse hiç mesafe kalmamıştı. Göğsüm göğsüne değecek gibiydi. Nefesi boynuma çarpıyordu. Burnuma gelen kokusu… başımı döndürüyordu.
Ritim hızlandı. Koray’ın adımları da öyle. Vücudumda kanım daha hızlı akmaya başladı. Sanki kalbim ayaklarımla birlikte dans ediyordu. Ayağımı hafifçe kaldırıp kalçasının yanına yasladım. O da bana izin verdi. Bu, bir danstan çok… bir bağa dönüşüyordu artık.
Dönüşlerde etek ucum bacaklarıma sarıldı. Her adımda Koray, beni daha çok kendine çekti. Bedenimi yönlendirirken gözlerini hiç kaçırmadı. Bense… her şeyimi onun eline teslim ettiğimi biliyordum. Ayaklarımı, ellerimi, kalbimi…
Beni bir kez daha döndürdü, kollarında toparladı. Nefes nefeseydik. Terini tenimde hissedebiliyordum. Ellerini hafifçe sırtımda gezdirdiğinde gözlerimi kapattım. Utanmadım. Korkmadım.
Bu bir dans değildi.
Bu… gözler önünde yaşanan bir teslimiyetti.
Birlikte susmak, birlikte konuşmaktı.
Aynı ritimde atan iki kalptik artık.
Ve o son nota çaldığında, Koray alnını benim alnıma yasladı. Gözlerini kapadı.
Hiçbir şey söylemedik. Zaten hiçbir kelime yetmezdi anlatmaya…