18.Bölüm: Çelik ve İpek Gece Halayın coşkulu ritimleri yerini, davulun daha ağır, daha içe işleyen, nabız gibi atan vuruşlarına bırakmıştı. Şölen, enerjisini yavaş yavaş içkiye, derin sohbetlere ve fısıltılara bırakıyordu. Ateş'in kolunda, bir zafer ganimeti gibi sıkıca asılı duran Suna, onu kalabalığın daha loş, daha izole köşelerine doğru yönlendiriyordu. Mavi'nin boş sandalyesinden yükselen o görünmez, keskin pişmanlık buharı, Ateş'in ciğerlerini yakıyordu ama Suna'nın varlığı, rakının sersemliği ve bedeninin ısrarlı çağrısı, bu hissi sürekli bastırıyor, erteliyordu. "Yoruldun mu, Ateş Bey?" diye fısıldadı Suna, dudakları neredeyse kulağına değerek. Nefesi, rakı ve egzotik bir baharat karışımı gibi kokuyordu. "Gürültüden biraz uzaklaşmak ister misin? Bizim bahçenin olduğu tarafa doğru

