Günün ilk ışıklarında gözlerimi araladım, deliksiz bir uyku çekmiş gibiyken yattığım kanepede olmadığımı Yağız'ın yatağında oluşumu fark ederken istemsiz bir gülümseme kapladı suratımı. Kanepede iki büklüm yatmamı istememiş olmalıydı. Etrafıma kısaca göz gezdirdikten sonra odada olmadığına kanaat ederek yataktan çıktım. Gözlerimdeki şişlik inmişti. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltı için aşağı indim.
Herkesler yerindeydi. Ben yoktum sadece masada. Yağız'ın boş kalan yanına dikkatle bakarken başını kaldırıp bana baktı, gözleri bana bakarken onunda içten içe bana alışacağını umuyordum. Bana alışıp eskiye döneceğimizi.
Esra, "Odada yoktun," dedi imalı bir şekilde. Herkesin gözü üzerime kitlenirken omuz silkerek onlara baktım.
"Lavabodaydım." Yağız'ın odasında olduğumu dünyaya haykıracak halim yoktu. Boş yere oturmak için yeltenecekken yanımdan geçti rüzgar gibi Afra. Ben pijamalarımla indim masaya, sadece elimi yüzümü yıkarken Afra minisini giyip yüzüne makyajını bile yapmıştı. Düşününce fazlasıyla süslü biriydi. Onunla bu durumda kapışmak zordu.
"Nasılsın Yağız?" Sorusu üzerine bütün gözler Yağız'a kitlenirken bende dikkatle ona bakıyordum.
Soğuk sesini duyduk hep birlikte. "Normalim." Yağız'ın bu tavrı beni gülümsetirken boş kalan Esra'nın yanına oturdum.
"Bütün gece kapında bekledim."
Yalan söylüyordu. Yağız da farkında olunca keyfime diyecek yoktu.
"Durmanı söylemedim sana Afra. Gidebilirdin." Herkes aralarında dönen muhabbeti dinlerken onları görmezden gelerek önüme bir kaç zeytin aldım. İçimden bir şey yemek gelmiyordu, midemdeki hazımsızlık sinirlerimi bozsada çaktırmadan sessizce tabağımdakileri yemeye başladım.
Afra cevap vermeyince herkes kendi haline dönmüştü. Sessiz kahvaltının ardından Edremit, "Bugün misafirler gelecek," dedi Yağız'a.
Yağız başını sallarken, "Kızların hiçbiri aşağı inmeyecek," dedi kesin bir dille. Esra onu onaylarken Afra, "Ben sizinle olmak istiyorum," diye itiraz etti.
Yağız'dan önce Edremit konuştu, ablası olduğuna inanasım gelmiyordu. Edremit'in ablası olacak bir karaktere sahip değildi ne yazık ki. "Bu seferki diğerleri gibi değil abla, inmiyorsun." Ses tonu netti.
Afra, ters bakışlarını kardeşinin üzerine dikip hayıflanarak söylendi. "Sana az önce bir şey sorduğumu hatırlamıyorum Edremit?"
Edremit gerilirken, Buğra gözlerini devirmişti. "Afra uzatma," diyerek ona baktı. "İlgi çekmek için saçma bir an. İnmeyeceksin. Bu kadar."
Afra dişlerini sıkarken, "Benimle düzgün konuş Buğra," diye uyardı onu. Kendini ne sanıyordu böyle? "İkinizde bana karışamazsınız! Eğer ben istiyorsam, bana hayır demeniz üzerimde bir etki bırakma-"
"Afra," dedi Yağız bezgin bir şekilde. Afra beklenti ile Yağız'a dönünce bıkkın halini gördü, kız hala surat yapıyordu. Bu hoşuma gitmezken, "Duydun beni, eğer hâlâ gelmek istiyorsan seni Peñçe'den dışarı attırırım. Kimse inmeyecek dedim," diye bastırarak konuştu.
Afra, sessiz kaldı tekrardan. Herkese papuç olan dili Yağız'a karşı sus pus oluyordu. Bu haline gülüp kahkaha atmak istiyordum. Fazla yapmacık hareketlerdi bunlar. "Akkız, seninle dışarı çıkacağız. Hazırlan istersen." Oklar beni bulduğunda tek kaşımı kaldırarak baktım Edremit'e.
"Neden?"
Edremit, herkesin gözü üzerindeyken nefesini verdi. "Çünkü ihtiyaçlarını alacağız," diyerek gözleri Buğra'yı buldu. "Buğra teklif etti, işleri olduğu için gelemiyormuş."
Buğra'ya baktığımda gözlerimin içine baka baka yalan söyledi. "Söz verdim ama gerçekten işlerimiz var."
Dişlerimi sıkıyordum sinirden. Hepsi bir olup yalan söylüyordu bana. "Ne işi Buğra?" Merakla sordum, cevabını beklerken Esra girdi araya.
"Bende gelebilirim seninle Akkız. Uzun zamandır güzel bir alışverişe çıkmıyorum. İyi olur benim içinde."
Esra, olayları yanlış anlarken Edremit, "İyi olur," diye hemen onay vermişti. "Sıkılmazsın tek başına."
Herkes olayları baştan yazılmışcasına oynarken Buğra, "Bir dahaki sefere seninle gelirim," dedi yapmacık bir hüzünle. Neredeyse ağlayacaktı!? Bu hali beni sinir ederken Edremit keyifle gülümsedi.
"Seninle alışveriş yapmak eğlenceli olacak." Edremit, Buğra ile aralarında paslaşarak beni Peñçe'den dışarı attıklarında Yağız, kurguyu izliyordu sessizce. Buğra, kuzenim oluyordu kendisi, benim eksiklerim için alışveriş yapmaya götürüyordu. Ukala adamın, düşündüğü bir şeyler vardı demek ki. Fazla sahte duruyordu.
Afra salak değilse inanmazdı bu laf birlikteliğine.
"Benimle alışveriş yapmaya hiç gelmedin Edremit!" Afra, olaya odaklanmayıp başka bir kısımdan girdiğinde Buğra derin bir nefes vererek Yağız'a göz kırptı, Yağız geriye yaslanarak Buğra'yla kısa bir bakışmanın ardından Esra da alayla baktı Afra'ya.
Esra bile farkındaydı. Sadece, belkide Peñçe'den o da çıkmak ve hava almak istemişti. "Abla sen benimle alışveriş yapmak istediğini hiç söylemedin ki?!" Gözlerini deviren Edremit, Afra adı altındaki sinsi yılanın saçma triplerine boyun eğerken masadan kalktım. Kimseyle alışverişe gidecek kadar hayatı sevmiyordum, hele hayatının düzmece bir hayat olduğunu öğrenen biri olarakta pek mutlu sayılmazdım.
"Nereye Akkız," diye sordu benimle ayaklanan Esra.
Hala benim zaafımı aradığını düşünmekten kendimi alamazken, "Yalan bir hayattan geldim, daha fazla yalan olan bir hayatım olsun istemiyorum," dedim ciddiyetimi sürdürerek. Kısık sesle söyleyip diğerlerini de bozmadım, Afra'dan kim olduğum saklanmaya devam edecekse ona kim olduğumu ben söylemeyecektim. Tek başına öğrenirdi. Bir başkasından duymalı.
Madem, bu kadar korkuyorlardı, onları saçma sapan oyunlar oynatmak zorunda bırakmayacaktım.
"Akkız.." Esra beni telkin edecek kelime dahi bulamazken kendimi odaya bırakıp Alya'yı aradım, onunla tekrardan iletişime geçip her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmalıydım. Tek başıma bu kapanda daralıyor, nefes alamıyor gibi oluyordum.
Telefonunu açmazken ondan bir mesaj geldi. Dersteyim, sana geri dönüş yapacağım. Mesajı okuduktan sonra derin bir iç çektim. Okuyordum şuanda ancak okula dahi gitmeden Peñçe'ye tıkılı kalmıştım. Alya'ya cevap verdikten hemen sonra yatağın üzerindeki kıyafetlere göz gezdirip en uygununu giyindim üzerime.
Aynadan kendime baktıktan sonra beğendim bu halimi, sırıtarak etrafta döndükten sonra çıkmak için odadan ayrıldım. Dış kapıya varmadan karşı karşıya geldiğim Yağız'ın yanından sessizce geçip gidecekken, "Akkız," diyerek durdurdu beni. Her ismimi söylediğinde öyle bir umut kaplıyor ki içimi, bu sefer hatırladı galiba diye bakıyorum. Ama o bana uzaktan uzağa yabancı bakışlarını dikmiş oluyor. Arada kaldım bir süre.
"Nereye gidiyorsun? Edremit ile Esra henüz hazırlanmadı."
Omuz silkerken, "Onlarla gitmiyorum ben," dedim sakince. "Akşam istediğin saatte burda olurum. Sen istiyorsun burda kalmamamı, sorun değil. İşin bitene denk giderim ben. Böyle saçma işlere gerek yoktu, ayak altında dolanma deseniz kaybolurdum zaten. Alya ile buluşacağım. Sonra görüşürüz." Sonuç olarak, Peñçe'den gitmemi istiyordu. O halde ona istediğini verecektim.
"Edremit bıraksın seni." Tek kaşımı kaldırıp alayla süzdüm karşımdaki yeni Yağız'ı. Yakışıklı bir suratı vardı, doğru ancak bazen yaptıkları ile beni şaşırtıp tepkilerimi kısıtlıyordu. Buna izin vermemem gerekiyordu. Daha dinç kalmam gerektiği zaman bu zamanın ta kendisiydi.
"Neden?"
Yağız, gözlerini kaçırmadan cevap verdi bana. "Tek başına gitme."
Güldüm dediği şey üzerine. "Öyle mi," diyerek alayla karşılık verdim. "Seni ilgilendirmez Yağız Soydaş, istediğimi yapma özgürlüğüne sahibim. Edremit ile gitmek istemiyorum."
Yağız tepkilerini değiştirmeden başını salladı, "Sen bilirsin," diyerek gitmek için yeltendi. Onunla daha fazla bir konuşma geçmeyeceğini bildiğimden umursamaz davranmaya çalışarak kapıya doğru ilerledim.
Kapıdan çıkmama ramak kala, "Nasıl biliyorsun," diye bir ses işittim, sesin sahibi Yağız Soydaş'tan başkası değilken kaşlarımı çatarak ona döndüm. Neyi, nasıl biliyordum ki? Açık konuşmalıydı.
"Ne nasıl," diye sordum. Meraktan ekini koyabilirdim. Merakla ona bakarken gözlerini sabitledi benimkilere. Hareket etmek için yeltenmiyordum bile. Kala kalmış, meraklı bir teyzeye dönmüştüm. Mahalle aralarında her şeyi dedikodu malzemesi olarak gören tiplerden.
"O şarkıyı.. nasıl biliyorsun?"
Omuz silkerek gülümsedim ona. "Ben bilmiyorum. Seni bu kadar iyi tanıyan biri var hayatında.. ister inan ya da inanma ama büyük bir ihanetin içinde boğuluyorsun. Herkes senin için düşman boyutunda. Kim tanıyor seni bu kadar iyi? Bütün acılarını ezbere biliyorum ben." Gülümsedim acıyla. "Sabahtan akşama kadar her yaptığın şeyi biliyorum. Evet, bazen aksilikler oluyor ancak yüzde doksan dokuz doğru."
Her hücresine kadar tanıdığım adam bana çok uzaktı. İmkansız gibi geliyor kulağa çoğu zaman. Bu bir rüya, yine kalkınca ilk gördüğüm kişi o olacaktı. Her şeyi anlatınca gülümseyip beni öpecekti. Bir yerlerim açıkta kalmış diye dalga geçecekti. Sonra tekrardan dönecektik hayatımıza. Kaynarca'dan almak için çabaladığımız intikama. Şimdi hiçbir şey aynı değil.
Olmuyordu da.
Değişmiyordu, kabusun içinde uyanmak için çabalayan bir kız olmuştum. "Kimse bilmiyordu o şarkıyı." Gözleri üzerimde gezinirken doğru söylediğini bakışlarından anladım, şaşkındı. Dün gecede öyle bakıyordu ancak bunu pek umursamadım doğrusu. Şimdi ise fazlasıyla umrumdaydı. "Kimse bilmiyordu o şarkıyı.. senden başka." Yumru boğazıma yerleşirken Yağız acısını saklamaya çalışıyordu hala. Anlıyordum onu. Benimde ailem yoktu. Tek başına kalmak nedir, en iyi ben biliyordum.
Eskiden onlar vardı en azından. Şimdi yapayanlızdım. Söyleyecek tek bir kelime yokken, bana bakmaktan vazgeçerek arkasını döndü. Gidiyordu içeriye doğru. "Edremit, kapıda seni bekliyor. Onunla beraber git." Kaşlarım çatılırken uzaklaşıyordu benden. Edremit ile gitmem konusunda fazla ısrarcıyken kaşlarımı çattım istemsizce. Hem benden bu kadar uzak, hemde bana bir o kadar yakın..dengemi bozuyordu.
Tepki vermeden çıkışa doğru ilerledim. Kapıda beni bekleyen Edremit'i gördüğümde gözlerimi devirip alayla süzdüm onu. "Atla arabaya." Arabaya gözlerim kaydı, lüks spor arabalardan biriydi. Güzel gözüküyordu. Edremit, spor giyimi ile göz kamaştırırken arkamı dönüp Peñçe'ye baktım.
Pencerelerden onun odasına kilit vurduğumda bakışlarım onu buldu. Bana bakıyordu, gözlerinden düşünceli hali belli olurken, "Gitmiyor muyuz," diye sordu Edremit. Yağız'dan çekemediğim bakışlarımı nefesimi üfleyerek Edremit'e yönelttim.
"Gidiyoruz." Arabaya yönelip sessizce binmiştim. İçimden ters çıkıp başka şeyler yapmak geliyordu ancak Yağız bir şeyi sürekli söylüyorsa haklı olduğu bir konu vardır. Ona hala bu denli güvenme sebebimde arada fark ettiğim bakışlarıydı. Hala sanki sakınıyordu bir şeylerden beni. Onu sevmekten vazgeçmeyen kalbimi dinliyordum acı vere vere.
Hoş, ondan gelen acı benim en güzel duygularımdı.
Alyalara geldiğimizde lüks evlerinin önümde Edremit durmuştu, daha önce Alya'yı o gün bıraktığı için evi biliyordu. Kapının girişinde tanıdık surat gördüğümde gülümsedim.
"Sonra görüşürüz Edremit." Arabadan inip Alya'nın annesine doğru usulca ilerledim, beni fark ettiğinde yüzünde gülümseme belirmişti.
"Hoşgeldin tatlım." Hafifçe sarılıp geri çekildikten sonra hala bekleyen arabaya çevirdi gözlerini. "Arabadaki kim?"
Sorusu üzerine bakışlarımı tekrardan Edremit'e çevirip iç çektim, neden hala buradaydı? Gitmesi gerektiğini vurgulamak için kaş göz yaptığımda sinirle gözlerini devirdi, arabanın çalışma sesini duyunca, "Arkadaşım," dedim. Başını salladı.
"Alya içeride. Seni bekliyor."
Vedalaşma gereği duymadan kendimi evin içine attığımda her kimse aklımı işleyen burayada dahil olduğunu fark ettim. Aynı evdi, aynı evin ta kendisi. Gözlerim etrafta dolanırken Alya'nın merdivenlerden inişini seyrettim. Dar paça pantalon ile kombinlediği bluz tarzı kolsuz bir tişört vardı.
"Hoşgeldin Akkız."
"Hoşbulduk," dedim gülümseyerek. "Dersten bu kadar çıkıp eve gelmek.. tam senlik."
Başını sallarken, "İnsanlar fazla sıkıcı, sende yoksun zaten," diye yenilerken birlikte odasına gitmek için merdiven çıkıyorduk. Odası ikinci kattaydı, iki katlı havalı evleri vardı.
Annesi, doktordu. Babası ise mimar. Hayata iki sıfır önde başlayanlardan biriydi Alya'da. Aile bakımından çok iyi yere kapak atmıştı bana göre.
Benim bir ailem bile yoktu. Odasına geçtiğimizde yatağın üzerine oturup bacaklarımı sarkıttım aşağı doğru. "Konuşamadık hiç." Alya bakışlarını üzerime dikerek konuşmam için baskı uyguluyordu. Buna hiç gerek yoktu. Zaten anlatmaya gelmiştim her şeyi.
"Deniz'in hain olduğunu öğrendiler."
Alya merakla bana bakarken tek kaşını kaldırarak, "Sen söyledin," dedi imalı bir şekilde.
"Ben söyledim."
Alya başını sallarken iç çekerek gözlerini kaçırdı huzursuzca, o gün ikimizde o kapanda kapana sıkılabilirdik. Ölümün kıyısına kadar gelmiştik üstelik. Alya'ya zarar vermemişlerdi, onların istedikleri bendim çünkü. "Peki, sorun ne? Artık düşmanlarını tanıyorlar."
Başımı olumsuz anlamda sallayıp gözlerimi gözlerine diktim. "Tek kişi değil, daha fazlası var. Herkesin içine kadar sızılmış. Herkesi bu kadar iyi tanıyan ortak biri olamaz, bir kaç kişi olmalı."
Ayağa kalkıp kendini pencereye doğru yasladı Alya. Düşüncelere dalacak diye düşünürken omuz silkerek, "Sen başka düşmanların olduğunu ima ediyorsun, peki kim olabilir," diye merakla sordu bana. "Onların içinde olan sensin Akkız, senden başkası bilemez."
Deniz'den bir başkası aklıma gelmez diyordum. Buğra, Yağız ve Esra değil ama diğerleride onlara bu kadar yakın değildi. Hainin kim olduğunu bu şekilde öğrenmek çok zordu.
"Tahmin edemiyorum Alya. Hepsi olamaz gibi."
Alya omuz silkerek göz kırptı bana. Bu halleri fazla sempatik gelsede gözlerimi devirmeden alamadım kendimi. "Ama aralarından biri hain. Bana kalırsa Akkız, onu bulabilmek çok zor değil. Gözlemle bir süre, kendini ele verecektir biri."
"Ya vermezse?"
"O zaman.. hain ya Buğra'dır, ya da Esra." Kaşlarımı çatarken bunun imkan dışı olduğunu savunuyordu zihnim. Üçü birbirine ihanet etmezdi, sonunda ölüm dahi olsa.
"Daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." Başını sallayan Alya ile başka şeylerden konuşarak kafamı dağıttım bir süre. Boş kaldığım her anda Yağız'ın her şeyini bilen haini düşünmekten kendimi alamadım gerçi.