Başımda oluşan ağrının sebebi göz hizamda olan masanın üzerindeki silah olduğuna eminken gözlerimi devirip dişlerimi sıkarak konuştum tekrardan. "Çıksana karşıma!" Boğazımdan yırtılırcasına sesimi duyurmaya çalıştım yeniden. "Velettim hani! Şimdi korkaklar gibisin, karşıma çıkabilecek cesaretin bile yok."
Sandalyede bağlı kollarım sızlamaya başlamıştı, bacaklarımı da sıkı sıkı bağlamıştılar. Kaynarca denilen herif tarafından getirilmiştim buraya. İki saate yakın burdaydım. Sesimin titreyişi kulaklarıma doluyordu, nefes alışveriş sesim yankılanıyordu boş odada. "Delirtmek istiyorsunuz beni!" Gözlerimden akacak yaşı tutmaya çalışıyordum.
"Akkız.. Akkız.. Akkız.." Odanın içerisine giren Deniz otuz iki diş sırıttı. "Hoşgeldin."
Gözlerimi devirirken, "Böyle beni bekletecek misiniz, öldürecekseniz öldürün," dedim, daha fazla bu stresi yaşamak istemiyordum.
"Ölmek, o kadar kolay değil ne yazık ki." Güldü Deniz tekrardan. "Önce.. istediklerimizi yapacaksın."
Gözlerinin içine bakarken, "Seni yaşatacaklarını mı düşündün," diye sordum alayla. Deniz, akıllı biriyse farkına varmalıydı. "Sen, hain olduğunu bana gösterirken zaten ölüm fermanını kendi kendine imzaladın. Yazık sana." Göz kırptım gülerek. Bundan sonra tek çıkışı bile yoktu. Öyle bir arada kalmıştı.
"Gözden çıkardı seni Kaynarca."
"Öleceksin diye korkuyorsun, bu kadar saçmalaman yeter." Yanıma gelip elindeki bantı ağzıma bantlamak için keserken gözlerimi devirip alayla sırıttım.
"Benim yaşadığım hayatta sen öldün Deniz! Seni Kaynarca gözden çıkardı, sen o bardan hiç çıkamadın.. Kapan, sana kefen giydirdi. Sen öldün Deniz."
Deniz, sinirle bana bakarken, "Ben yaşayacağım, burdan çıkış bileti alan tek kişi benim. Senin biletin kesildi. İyi şanslar diğer tarafta, malum ihtiyacın olacak," diyerek göz kırpınca Deniz hırsla ağzımı bantladı elindeki ile.
Gözlerimi devirirken, geriye çekilip sırıttı. "Kim yaşar bilemem ama sen ölmekten beter olacaksın." Geriye doğru gerinip elini yumruk yaptı. "Kadınlara vurmaktan hoşlanmam ama emir büyük yerden," dedi imalı imalı ileride bizi çeken kameraya el sallayarak..
Ahmak herifin tekiydi. Ölmeyi hak ediyordu kesinlikle..ona olacakları söylemiştim bile. Şimdi.. buna rağmen bu halleri. Beni kahrediyordu.
Yumruğunu yanağıma doğru sert bir şekilde geçirdiğinde dişlerimin yerinden çıktığını sandım, ağzım bantlı olduğundan ağzımdaki tat pisleşirken, "Bu da senin için," dedi gülerek. Yeniden suratımı hedef alırken nefesimin kesildiğini hissettim. Acıydı. Gözümden akan yaşa engel olamazken, darbeleri arttırdı Deniz.
Kaşımdan akan kan, dudağımdan akan kana karışırken gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Hızını alamadan bir süre vurduktan sonra odaya biri girdi. "Yeter."
Deniz, arkasını dönüp, "Yeni başladım ama," dedi cilveli bir şekilde..
"Yeter dedik." Adamın katı sesi ile Deniz bana dönerek güldü.
"Bitti şimdilik ufaklık, sonra tekrardan görüşürüz."
Bana doğru yaklaşıp banta dokunduğunda, "Bana son kez bir şey demek ister misin," diye sordu, bantı çekeceğini anlayınca olumsuz anlamda salladım. "İstersin ben anladım." Bantın ucundan tutup hızla çektiğinde kanım çekilir gibi oldu.
İnleyerek bağırdığımda, "Pardon," dedi Deniz. "Biraz hızlı oldu."
Gözlerimi devirirken, "Senin ölümüne şahit olacak kadar yaşayacağım Deniz. Adi şerefsizin tekisin," dedim sinirle.
Kısık sesle gülüp yanımıza gelen adam ile birlikte gitti. Arkalarından acıyla bakarken nefesimi üfledim. Ağzımda biriken kanı tükürürken yüzümden akan yaşa baktım gözümün ucuyla. Gerçekten bitkindim. Kazanacak halim yoktu. Ölüyordum. Bu sefer kapıda Yağız yoktu. Beni kurtarmaya da gelmiyordu.
"Merhaba Akkız."
Metalik ses hopörlerden yayılırken, "Şimdi, yıllarca kendine kazınan bu hayatın sebebini sorguluyorsun. Doğru yoldasın. Her şey birbirine bağlı, ipin ucunda Yağız var. Yağız ile seni birbirine bağlayan bir bağ.. o bağı kendi ellerimle yazdım. Merak etme," dedi, durakladığında tane tane konuştuğunu fark ettim. Bütün kelimeler seçilerek konuşuluyordu. Sanki, daha önceden planlanmış gibi daha önceden olacakmış gibi.
"Sonunda.. en çok üzülen sen olacaksın Akkız."
Tepkisizce duvarlara bakarken, "Neden," diye sordum. "Neden bunu bize yapıyorsun?" Zaten, yeterince mahfetmemiş miydi Yağız'ın hayatını? Ailesini öldürmemiş miydi? Onları ondan koparmamış mıydı?
"Yağız sana ne yaptı?"
Güldü. Gülünce hırıldayan bir boğazı vardı. Bu sesten hoşlanmazken, "Bana bir şey yapmadı," dedi. Kulaklarımın acımasına sebep olan bir anda etrafı saran gri sis, kaşlarımı çatmama neden oldu, daha anlamadan boğazımı yaktı.
Öksürmeye başlayınca istemsizce kendimi bırakırken, "İyi geceler," dediğini duydum en son.
Gözlerim kapanırken acı tat beynimi uyuşturmaya başlamıştı bile.
***
"Üç gündür uyuyor. Ne zaman uyanacak Edremit?"
"Bilmiyorum.. onu buraya attıkları zaman kendinde değildi. O notu az daha geç fark etsek ölecekti."
"Sikeyim böyle işi."
"İyileşecek ama zaman alacak."
"İyileştir onu Edremit. Acilen!" Hızla kapıyı örterek çıkınca Buğra, Edremit arkasından baktı.
"Sanki ben yaptım!?" Gözlerini devirdi sinirle. "Her gelen bana çatıyor! Allah Allah!"
***
Gözlerimi aralarken, başımda bir sızı vardı. Gözlerimin hizasında olan avize odak noktam olurken, "Uyandı," diye bir kız sesi işittim. Sese dönünce Esra olduğunu görmüştüm. Bana gülümsedi hiç olmadığı kadar samimi olarak. Şaşırarak ona bakarken, "İyi misin," diye sordu merakla.
Yanında Edremit vardı. "İyi olacak. Çok var mı ağrın sızın," diye sordu bana hitaben. Ağzımı açsam konuşamakta zorluk çekecekmişim gibi geliyordu.
Kendimi toparlamak zaman alırken yatakta doğrultup yatağa sırtımı dayadılar. "Çok mu ağrın var?" Esra sorduğunda olumsuz anlamda baş salladım ardından nefesimi üfleyerek konuştum.
"İyi gibiyim."
Edremit, "İyisin yani," dedi gülümser gibi. "Buğra ile Yağız'a haber verelim." Esra başını sallarken kapıya yöneldi Edremit.
"Alya nasıl?" Alya'dan bulmuş olmalılar diye beni düşünmüştüm. Beni ordan bulmuş olmalılardı.
"İyi kendisi, evde. Ve güvende."
"Teşekkürler," dedim sadece. Her şey içindi. Hepsi içindi. Başını sallarken çıktı Edremit. Arkasından bakmak için yeltendiğimde Esra yatağımın ucuna oturdu hemen.
"Yüzünde leke kalmaz sanırım ama fena hırpalamışlar. Dikiş izleri uzun süre kalabilir gibi. Dikkat et kendine. Bir kadın için yüzü önemlidir."
Gözlerimi devirirken, "Dayak yedim alt tarafı," dedim, daha önce bıçak darbeside almıştım. Bu zor değildi yani. Umarım, yaşadıklarıma değer olmuştu. "Nasıl buldunuz beni?"
Merakla karışık sorduğumda Esra cevap veremeden içeriye giren Buğra bana bakarak ciddi tavrını sürdürdü. Haline ve tavrına bakarsak sinirli görünüyordu ancak bu durumda en çok sinirli olması gereken kişi ben olabilirdim sadece. Kaçırılmış ve üzerine dayak yemiştim. Üstelik, Kaynarca'nın yüzünden.
"Sana tek başına dışarı çıkmaman için uyarı yapmıştım!"
Sesi odanın içerisine zehir gibi yayılırken Esra'nın keskin bakışlarına maruz kaldı Buğra. Kıskanacak bir karakteri yoktu beni ondan. En azından önceki hayatımda Yağız'a aşık olduğumu bildiği için beni rakip olarak görmüyordu bile. Zaten bende ona rakip değildim. "Bağırma bana," dedim umursamaz bir tavırla. "Yağız nerede?"
Buğra kaşlarını çatarken hafifçe gözlerini kısarak bakmaya başladı bana. "Yağız'ın işleri var." Her şeye rağmen kendimi en kötüsüne hazırladığım için başımı sallarken gülümsedim.
"İşleri bittiğinde yanıma uğrasın, onunla konuşacaklarım var."
"Uzun işi." Kesik kesik konuşan Buğra sinirlerimi iyice gererken, Edremit araya girdi.
"Biraz daha dinlenmelisin Akkız, hala iyi değilsin."
Esra onu onayladı anında. "Aynen, iyi görünmüyor doğrusu."
İkisi ağız birliği yaparak Buğra'yı saf dışı bırakır bırakmaz omuz silkerek onlara baktım. "Yağız dışında her hangi biri ile konuşmayacağım, siz ikiniz beni yanlız bırakın." Edremit gözlerini devirirken Esra yanıma oturdu tekrardan.
"Kötü bir başlangıçtı. Üzgünüm."
Gözlerimi devirdim. "Seni senden iyi tanıyorum Esra," dedim alayla. "Buğra benim için sadece hiçbir şey artık. Sevdiğin adamda gözüm falan yok, trübünlere oynamayı kesmelisin ve sana gelirsek Edremit, sana güvendim doğrusu. Ama böyle hatalar daha fazla yapmayacağıma emin olabilirsin anlarsın ya." Edremit'in benimle ilgili bir problemi yoktu belkide ancak hala bana yalan söylüyor oluşu benim ona olan güvenimi yerle bir etmişti.
Yağız neredeydi? Ve neden hala bu durumda dahi yanımda yoktu?
Asıl sorular bunlardı.
İkisini kışladıktan sonra kendimi düşünmeye bıraktım.
***
Üzerinden çok geçmeden elinde bir tepsi ile çıkageldi Esra. Sanırım, beni bırakmayacaktı artık. Tepsiyi önce komodinin üzerine bıraktı, ardından bana bakarak, "Aç mısın," diye sordu. Yalanlamaya fırsat kalmadan guruldayan karnıma küfür ederken tepsiyi kucağıma bıraktı.
"Buğra'da gözünün olmadığını net anladım zaten," dedi kara gözlerini gözlerime dikerken. "Ama sorun şu ki, ona daha söyleyemeden bütün her şeyi söyledin.. ondan hamile olduğumu bilmemeliydi."
Onu ciddi görürken tepkisizce dediklerini dinliyordum, daha fazla konuşacak kadar bir yere varmadı sözcükleri. "Ve ben, daha hazır değilken karşıma dikilip her şeyi söyledi. Baba olmaya hazır değildi."
"Sen anne olmaya hazır mısın?" Sorum üzerine gözlerini kaçırırken nefesini üfledi.
"Bebek öldü Akkız. Sen o gün her şeyi söyledikten sonra.. ben ne yapacağımı bilemedim." Dudakları titriyordu, gözlerinin dolduğunu anladığımda gülümsedi acıyla. "Onu ben öldürdüm Akkız. Babasına çekmesini ümit ettiğim oğlumu öldürdüm." Gözünden akan yaş onun duygularına tercüman olurken kendimi berbat hissettim.
Böyle olsun istemezdim. Böyle olacağını tahmin etmemiştim.
"Ben.. sadece her şeyin doğruluğunu kanıtlamak istemiştim." Herkesin bir olup bana oyun oynadığını düşünmüş, ona göre hareket etmiştim. "Bana yalan söylediniz sandım. Öyle bildim çünkü." Kendimi savunmaya çalışırken bulduğumda Esra omuz silkerek nefesini üfledi.
"Zaten olmazdı.. Buğra beni sevmez, saymazken ondan olan çocuğu ne yapacaktım sanki?!"
Ona söyleyip söylememe arasında kalırken üzgün halinden dolayı kendimi iki katı suçlu hissederken, "Afiyet olsun sana," dedi, gitmek için yeltendiğinde pişman olacağımı bile bile durdurdum onu.
"Esra." Bana tam dönmeden başını çevirdiğinde, "Buğra.. seni çok seviyor Esra," dedim gözlerine bakarken.
Kaşları çatılırken dudakları kıvrıldı. İki arada bir derede kaldığını anlar anlamaz, "Kapıyı kapatmayı unutma," diye uyardım onu. Her şey aynıydı, sadece eski hayatımda bildiklerim dışında benim yaşadıklarım yalandı. Buğra, Esra'ya değer veriyordu. Şimdi de veriyor olmalıydı.
Esra kapıyı ardından örttükten sonra yemeğe bakarak gülümsedim. Cidden acıkmıştım.
♤
Akşama doğru kendimi odanın dışına attım. Kimse gelmezken, tek başıma Peñçe içinde gezmeye başlamıştım.
Aşağı kumarhane kısmına inecekken karşıma çıkan Edremit, kaşlarını çatarken, "Odada kal," dedi hızla. "Ben geleceğim birazdan."
"Sıkıldım. Üstelik henüz Yağız bile gelmedi!" Dehşete düşerek söyledim, bu fikir beni alt üst ediyordu.
"Misafirlerimiz var. Onlarla ilgilenmesi gerek."
"Ölüyordum ben," dedim gözlerimi devirerek. "Gelemez miydi?"
Sorum üzerine Edremit, "Beni şuan gerçekten zorluyorsun Akkız, odana dön," dedikten sonra yanımdan geçen kız, beni arkadan ittirip ona sarıldı.
Anlamadan ikisine bakarken, "Nerden çıktın Afra," dedi dişlerini göstererek gülümserken.
Edremit, kıza bakarken çok mutlu görünüyor, beni dahada meraklandırıyordu.
"Seni özledim." İkisi tekrardan sarıldıktan sonra anlından öptü Edremit sahiplenircesine.
"Bende seni. Bu kadar bekletmemen gerekirdi." Edremit benim varlığımı unuttuğunda yandan kızı süzmeye başladım. İncecik vücut hatları, belirgin makyajı ile güzel bir yüzü vardı. Gözleri kahverengi, saçları ile fazla uyumlulardı.
Kız güzeldi.
"Yağız nasıl? İyi mi?"
Sorusu üzerine Edremit, kasılarak beni fark ederken dikkatle ikisine baktığımı görüp durdu. "Akkız, odana geçebilirsin," dedi tekrardan, gözlerimi devirirken kız ilk kez bana dönüp baktı. Gözleri üzerimde gezinirken Edremit, "Hadi," diye yeniledi.
Gitmem için olan çabalarını bölen kız, "Bu kız kim," diye sordu Edremit'e. Ona merakla bakarken, "Neden burda üstelik," dedi yeni bir soru daha ekleyerek.
Bakışları ikimiz arasında giderken Edremit, "Buğra'nın kuzeni, gidecek yakında," dedi gözlerini kaçırarak. Bana söylediği yalanı görmezden gelerek, "Biz gidelim," diyerek elini kızın beline koydu. Hareketlerini dikkatle izlerken, bana yandan işaretler yaparak yürümeye başladı ikisi.
Arkalarından bakarken dişlerimi sıkıyordum. Buğra'nın kuzeni!
Demek yalanlar başlamıştı. Sinirle yutkunurken odaya geri dönmek yerine Esra'nın kaldığı odaya yöneldim hırsla. Tepki vermeden gitmişlerdi.
Ben daha bu kız kim demeden! Gerçekten, hoşlanmadığım işler çevriliyordu etrafımda.
Kapıdan girdiğimde Esra'nın yatak üzerinde gülümseyerek tavana baktığını gördüm. "Esra," dediğimde dalgınlığını bırakarak bana döndü. Şaşırmıştı.
"İyi misin?"
"Boşver sen onu, biri geldi. Bir kız.. kim bu kız!?" Sorum üzerine yerinde doğrulup bana baktı.
"Bu kız (!) baya açıklayıcı oldu." Ardından kaşlarını çatarak, "Buraya bizim dışımızda başka bir kızı almazlar," dedi kendi kendine. Sonra tekrardan nefesini üfleyerek, "Misafir olabilir.. değerli olanlardan," diyerek yerine geri oturduğunda omuz silktim.
"Kız, Edremit'e sarıldı."
Anlamayarak yüzüme bakan Esra, "Yani," diye sordu.
"Yağız'ı sordu, Edremit onu özlediğini söyledi."
"Belki, ortak tanıdıklarıdır? Neyse, gidip bakabilirim sanırım."
Esra en az benim kadar meraklı olduğu için şükrederken, "Yalan söyledi Edremit, benim Buğra'nın kuzeni olduğumu söyledi," dedim Esra'ya. Esra benden daha şüpheci yaklaşımlarını dile getirmeye başlayınca onu duymazlıktan gelerek yürüdüm koridorda.
Ardarda koridorda yürüdükten sonra aşağı kata yöneldiğimizde karşımıza zırh gibi çıkan Buğra, önce Esra'yı ardından beni süzdü baştan aşağı. "İyileşmişsin," dedi imalı bir şekilde. Laf deyişini takmadan gözlerimi devirirken, "Biri gelmiş," dedim asıl konuya dönerek.
"Adı Afra." Buğra'nın yutkunuşuna şahitlik ederken Esra bana bakarak mırıldandı.
"Afra mı?" Mırıldanışı beni rahatsız ederken Buğra'ya baktım sinirle.
"Seninle kuzen olduğumu söyledi Edremit. Neden?" Sakin kalmaya çalışırken Yağız ile ilgili soruları sinirden deliye dönmeme sebep oluyordu doğrusu, kaşlarım çatıktı cevap beklerken.
"Kim olduğunu herkesin bilmesini mi isterdin? Bence, kimsenin bilmemesi daha iyi. Şimdi odana Akkız, seninle konuşacaklarımız var."
Buğra'nın serzenişi beni sinirden güldürürken histerik bir kahkaha attım. Omuzlarımı dikleştirirken, "Yalan söylerken iki katı küçüldün gözümde," dedim dişlerimin arasından. "Her kimse bu kız bende öğreneceğim ve Buğra, gerçek anlamı ile seni tanıdığım ana lanet ettiğim dakikalardayım. Berbat birisin."
Buğra burun kıvırarak, "Bende sana bayılmıyorum," dedi.
"Afra, neden geri döndü?" Esra'nın kurduğu cümle ile ona dönerken Buğra sessiz kaldı bir süre ardından nefesini üfleyerek Esra'ya baktı.
"Misafirlerimiz var. Sonra konuşuruz bunları." Beni odama ittirirken, Esra için beklemesi gerektiğini söylemişti.
Afra denen o kız, her kimse benden saklanıyordu ve bu hoşuma gitmedi. Gözlerimi devirirken odaya doğru ilerledim ağır adımlarımla.
Bir an önce öğrenecektim. Başka şekilde o kıza tahammül edemezdim sanırım.
♤
Buğra, ormanın içerisinde doğru çekelerken ayakkabılarımın olmayışı yüzünden neredeyse parçalanan ayaklarım bedenimi daha ne kadar taşıyacaktı, tam bilemiyordum. Peşimizdelerdi, silahlı adamlar depoda gördüğümüz o cinayet yüzünden takılmışlardı.
Dağa evine giderken araba bozulunca yardım istemek için yola çıkmıştık. Rast geldiğimiz depoda birilerini görmeyi ümit ederken kaçacak delik arıyorduk şimdi. Ayağıma batan dikenli şeyler yüzünden ağlarken kendimi yere bıraktım acıyla. Nefes nefese kalmıştık. "Daha fazla yapamam Buğra." Gözlerimden yaşlar akıyordu. Acıdan dolayı akan yaşlara engel olamazken Buğra diz çöktü yanıma.
Dizlerim kesik kesik kanıyordu. Ayaklarıma batan şeylerin hatti hesabı yoktu. "Tamam güzelim," dedi gülümsemeye zorlarken kendini. "Seni ben taşırım." Abi gibi olan Buğra, beni kaldırırken acıdan ona sarılarak ağlamaya başladım.
Yağız'a ihtiyacımız vardı. Onun gücüne.. adına ihtiyacımız vardı. "Eğer ölürsek.. ve benden sonra ölürsen Buğra.. onu çok sevdiğimi söyle olur mu?" Arkamızdan gelen sesler yakınlaşırken ölümün tam kıyısında olduğumuzun farkına varmıştım. Her an ölebilirdik.
"Bunu kendin söyleyeceksin Akkız. Bunu kendin söyleyeceksin."
Son sürat gitmeye çalışırken benim kucağında yük oluşum bizi iyice zayıflatırken arkadan gelen silah sesleri korkutuyordu beni. Ölümün soğuk nefesi ensemizdeydi.
Ağaçlık alanda etrafta hiçbir şey yoktu. Karanlıkta dallarıyla kocaman canavarlar gibi duruyorlardı üstelik. Yavaşlamaya başladığında Buğra korkuyla nefesimi verdim. Cadde gibi bir yere çıkmıştık, şans varsa bir araba geçerdi ve durup bizi alırdı. "Ne oluyor?"
Gülümsedi. "Yağız Soydaş, sevdiği için her şeyi tekrardan göze alıyor sanırım.." Anlamadan suratına baktığımda bacaklarımın ve kafamın başka güçlü kollara devredilmesi ile gözlerimi ona odakladım.
Onun muhteşem kokusu.. sardı bedenimi. Gülümsedim acıyla. "Arabaya atla Buğra." Buğra hızla arabaya atlarken beni usulca arka koltuğa koydu. Yanıma geçip oturduktan sonra arabayı hareket ettiren Buğra ile gözlerimden akan yaşı sildim.
"Her zaman yanında olacağım." Yağız'a dönüp gülümsedim.
"Yanımda olmana ihtiyacım var. Daima." Gülümserken beni kendine çekerek anlımdan öptü.. onun sıcaklığı beni öldürüyordu.
Gece karanlığında gözlerimden akan yaşı silerken gece lambasını açtım korkuyla. Özlem vardı. Ona karşı olan özlemim vardı. Dışarıda olan şiddetli yağmur beni tedirgin ederken gördüğüm rüyanın etkisindeydim. O anı yaşamıştım daha önceden. Benim oluşunu bilmek huzurdu.
Huzursuz biriydim artık.
Gözlerimin dolu olduğunu fark ederken kapının açılması ile gözlerimi kapıya dikmiştim. Gece saat iki sularıydı. Gelen kişinin yüzündeki ifadede mimik oynamazken Yağız Soydaş heybeti ile odaya girmişti.
O adam.. benim kalbimden içeri gireli çok olmuştu.
"Uyumadın mı?" Gözlerimi devirip gülümsedim ona.
"Çok gereksiz bir soruydu."
Sessiz kalan Yağız, kapıya yaslanıp lambanın aydınlattığı gece lambasının ışığında gözlerini gözlerime dikti.
"Kimdi?"
Deniz'in olduğunu söylemem gerektiğini biliyordum zaten. Hatta en başından ama bir şekilde işler bu raddeye gelmeden söyleyemedim.
"İyiyim, sorduğun için teşekkür ederim," diyerek kendimi naza çekince gözlerini kısarak bakmaya başlamıştı. Bu hali onu gözümde baya iyi gösterirken gülümsememek için zor tuttum kendimi. "Aranızda bir hain var Yağız. En yakınında.. ve sen bunu fark edemedin hâlâ."
Kaşları çatılırken, "Kim," diye sordu. Merak ettiğini anladığım sırada konuşmak için ağzımı açacakken içeri bir anda giren Afra, ikimize göz gezdirerek Yağız'da durakladı.
"Seni bekliyorum odada. Hâlâ neden gelmedin?"
Boğazımda oluşan yumru üzerinde bakışlarımı Yağız'a kitlemiştim.
Acıyı hissettirdi. En derinlerde. Tepki vermesini beklerken yutkunuşum duyuldu odanın içerisinde.
"Geliyorum şimdi," dedi Afra'ya hitaben. Ardından Afra, ikimize son kere baktıktan sonra odadan çıkarken ayağa kalktı Yağız.
"İyi geceler Akkız."
Gözlerimin doluşunu umursamadan bakarken Yağız beni bırakıp gitti.