Stüdyonun ışıkları güçlüydü ama yansıttıkları sıcaklık değil, yalnızca keskin bir meraktı.
Kameralar hazırdı, ses düzeni kontrol edilmişti.
Makyaj uzmanı, Eunseo’nun yüzüne son dokunuşları yapıyordu.
Yine sahnedeyim. Yine bir maske takıyorum. Ama bu sefer izleyici gözlerinin içine kadar sokulacak bir karanlığa bakacak… ve ben, onları oraya ben götüreceğim.
Sunucu, gülümseyen ama gözlerinde dikkatli bir parıltı taşıyan genç bir kadındı. Röportaj öncesi kısa bir sohbet sırasında hafifçe eğilerek şöyle dedi:
> “Size bakınca fark ettim galiba... yazdığınız hikâyelerin ruhuna bürünüyorsunuz.”
Eunseo, kısa bir duraksamayla sunucuya baktı. Bu yorumun doğruluğu canını sıktı.
Bunu ben bile fark etmemiştim. Yoksa... bu elbiseyi bilinçaltım mı seçti?
> “Neden böyle düşündünüz?” diye sordu temkinli bir tebessümle.
Sunucu gülümsedi, ama sesi ciddiydi.
> “Sizinle bir kez daha röportaj yapmıştım… O zamanlar aşk hikâyesi yazıyordunuz. Kırmızı giymiştiniz. O gün, üzerinizde aşkın sıcaklığı vardı. Şimdi yine kırmızılar içindesiniz ama bu sefer... aşk değil, gizem havası var. Aynı yeni kitabınız gibi.”
Eunseo, istemsizce elbisesine baktı. Kumaşın dokusu artık farklı geliyordu.
Demek fark ediliyor. Eskiden kırmızı, kalp atışlarını çağrıştırırdı. Şimdi kanın sıcaklığı gibi. Demek ki artık renkler bile hikâyemi anlatıyor.
> “Evet... haklısınız. Galiba yazdığım hikâyeleri yansıtıyor olabilirim,” dedi usulca.
Parmakları elbisesine dokundu. Derin bir nefes alıp sunucuya döndü.
> “Bu sefer sanki aşk değil de... kan andırıyor, değil mi?”
Sunucu tam bir şey söyleyecekti ki arkadan yönetmenin sesi duyuldu:
> “Hazırsanız başlıyoruz! 3... 2... 1... Kayıt!”
Stüdyoda bir sessizlik oldu.
Hazırım. Ya da hazır olmam gerektiğine kendimi ikna ettiğim kadar hazırım.
Sunucu profesyonel bir gülümsemeyle kameraya döndü, ardından Eunseo’ya:
> “Genelde yazdığınız hikâyeler oldukça zarif ve düşündürücüydü. Şimdi ise tamamen başka bir türdesiniz. Yeni kitabınızın konusu bir cinayet romanı, öyle değil mi?”
Eunseo başını hafifçe salladı. Dudaklarında ince, temkinli bir tebessüm belirdi.
> “Evet. Bu kez okuyucularımı biraz şaşırtmak istedim. Her hikâye aynı yoldan gitmemeli. Bazen karanlığa da inmek gerekir.”
Ve bazı insanlar o karanlıkta kalır. Ben sadece onları anlatıyorum.
Sunucu merakla öne eğildi:
> “Peki... bu kadar karanlık bir temaya yönelirken özel bir araştırma yaptınız mı? Bildiğimiz kadarıyla detaylarda çok titizsiniz. Önceki kitaplarınızda bile haftalarca gözlem yaptığınız olmuştu.”
Eunseo kısa bir duraksamayla derin bir nefes aldı.
Ne kadarını anlatmalıyım? Hangi kelimede ipuçları var?
> “Evet, bu hikâye için de araştırmalar yapıyorum. Ama bu kez... kütüphanelerden ya da makalelerden değil... insanlardan öğrenmem gerekiyor.”
Sunucunun kaşları hafifçe kalktı. İlgisi artmıştı ama Eunseo daha fazlasını söylemedi.
Sadece bir cümleyle tamamladı:
> “Gerçek karanlık, sayfalarda değil... bakmayı reddettiğimiz aynalarda saklıdır.”
Ve bazen o aynaların içinden biri çıkar... seni izler.
---
📺 Röportaj devam ederken, stüdyo dışında, siyah camlı bir araçta oturan menajer, ellerinde bir dosyayı sıkıca kavramıştı.
Dosyanın kapağında tek bir başlık vardı:
Baek Hyunseok — Kişisel Psikiyatrik Rapor & Mahkeme Kayıtları
📁 Röportaj bittiğinde, Eunseo stüdyodan çıkar çıkmaz arabaya bindi. Arka koltukta gözlerini menajerine çevirdi.
> “Getirdin mi?”
Menajer sessizce başını sallayıp dosyayı uzattı.
Eunseo, dosyayı ellerine aldığında parmakları titredi.
Bu kağıtlarda cevabı bulacağım. Ya da en azından karanlığı adlandıracak kelimeleri.
—
O gece geç saatlere kadar dosyayı inceledi. Ancak beklediği gibi değildi.
Satırlar arasında gezinirken, bazı boşluklar, bazı silik gerçekler vardı.
Bana eksik verilmiş. Ya da belki de... bazı karanlıklar kâğıtlara sığmaz.
Bir karar verdi.
> “Yarın Seul Merkez Cezaevi’ne gideceğim.”
Bu sadece bir röportaj değildi.
Bu, yazdığı hikâyelerin sınırlarını kırmak, kurguyla gerçeğin arasındaki çizgiyi tamamen silmek içindi.
Ve belki de... o çizgiyi silince ne kadar derine düştüğünü fark edemiyorsun.
---
“Gerçeği aramak bazen kurgudan daha ölümcül olabilir.”