Deniz onu ilk gördüğünde kalbi durdu sandı.
Şehirdeydi. Nadiren gittiği bir gündü. Kalabalık bir sokakta, bir eczanenin önünde… Saçları daha kısaydı sanki. Yürüyüşü yavaştı. Omuzları biraz düşüktü. Ama o yüz…
“Mira,” dedi istemsizce.
Kadın dönmedi.
Deniz adımlarını hızlandırdı. Kalabalığı yararak arkasından gitti. Kadın bir banka oturdu. Deniz birkaç adım ötede durdu. Ellerinin titrediğini fark etti. Yıllardır içinde taşıdığı boşluk bir anda çığlık atmaya başlamıştı.
Tam yanına yaklaşacaktı ki kadın öksürdü. Uzun, derin, zor bir öksürük. Deniz dondu kaldı.
Bu ses…
Bu yorgunluk…
Kadın başını kaldırdı. Göz göze geldiler.
Değildi.
Ama çok yakındı.
Kadın Deniz’in yüzündeki ifadeyi görünce konuştu. “İyi misiniz?” dedi.
Deniz başını salladı, geri çekildi. “Özür dilerim,” dedi. “Birine benzettim.”
Kadın yumuşakça gülümsedi. “Olur,” dedi. “Bazen insanlar birbirine çok benzer.”
Deniz oradan uzaklaştı ama içindeki his geçmedi. Mira’nın gidişinden beri ilk kez kalbi bu kadar sert çarpmıştı. O gece kasabaya dönmedi. Bir otelde kaldı. Uyumadı.
Ertesi gün eczanenin önünden tekrar geçti. Bu kez içeride yaşlı bir eczacı vardı. Deniz kendine kızarak içeri girdi.
“Dün burada oturan bir kadın vardı,” dedi. “Kısa saçlı… hasta gibiydi.”
Eczacı başını salladı. “Evet,” dedi. “Doktorun eski bir hastasıydı. Arada gelir.”
Deniz’in boğazı düğümlendi. “Kanser mi?” diye sordu. Kelime ağzından kendiliğinden döküldü.
Eczacı durdu. “Evet,” dedi. “Ama o kadın yıllar önce vefat etti.”
Deniz’in başı döndü. “Adı… adı Mira mıydı?”
Eczacı’nın yüzü değişti. “Tanıyordunuz,” dedi yavaşça. “Genç bir kadındı. Buraya tedavi için gelmişti. Denizi çok severdi.”
Deniz sandalyeye tutundu. “Ne… ne zaman?”
“Yedi yıl önce,” dedi eczacı. “Son zamanlarını kasabada geçirmek istemişti. Sevdiği biri vardı ama üzmek istememiş.”
Deniz’in gözlerinden yaşlar aktı. Sessizce. Kontrolsüzce. “Ben,” dedi fısıltıyla,
“ben oydum.”
Eczacı başını eğdi. “O zaman bilmelisiniz,” dedi. “Giderken ‘Onu mutlu hatırlayın’ demişti.”
Deniz dışarı çıktığında dünya aynıydı ama o değildi. Sahile gitti. Yıllar önce oturmadığı banka oturdu. Ellerini yüzüne kapattı.
“Biliyordun,” dedi kendi kendine.
“Ve beni korumak için gittin.”
O an her şey yerine oturdu. Mira’nın yorgunluğu. Sessizliği. Veda mektubu. Koruma kelimesi.
Deniz ilk kez yüksek sesle ağladı. Kimse yoktu. Denizin sesi vardı sadece.
“Keşke,” dedi,
“keşke bilseydim. Yine kalırdım. Yine evlenmek isterdim. Yine seni seçerdim.”
Cevap gelmedi.
Ama bu kez boşluk farklıydı. Acı vardı ama soru yoktu. Bilmek can yakıyordu ama belirsizlikten daha merhametliydi.
Deniz cebinden yüzüğü çıkardı. Avucunda tuttu. Sonra yavaşça denize bıraktı.
“Artık biliyorum,” dedi.
“Ve seni… hep seveceğim.”
Mira gitmişti.
Ama artık neden gittiği bilinerek.
Ve bu, Deniz’in yasının sonu değil…
Ama başlangıcıydı.