20- Evli Gibi

891 Words
Kahvaltı sessizce bitmişti. Ne tartışma vardı ne de bakışlardan kaçma çabası. Taylan sandalyeyi geri çekti, ayağa kalktı. Ben de onunla birlikte kalktım. “İçeri geçelim,” dedi sakin bir sesle. Kimse itiraz etmedi. Sanki bu karar zaten çoktan alınmış gibiydi. Salona geçtiğimizde kadınlar çoktan yerleşmişti. Sultan ana en baştaki koltukta oturuyordu. Yanında Derya abla, karşısında halalar, yengeler… Ben koltuğun ucuna oturmak istedim ama Taylan elimden tuttu. “Yanıma,” dedi. Sesini yükseltmedi. Ama netti. Yanına oturdum. Dizlerimiz birbirine değdi. Elini koltuğun arkasına koydu; fark etmeden beni içine alan bir duruştu bu. Sultan ana uzun uzun baktı. Sonra derin bir nefes aldı. “Artık aynı çatı altındasınız,” dedi. “Evli gibi değil… evlisiniz.” Salonda bir sessizlik oldu. Sonra asıl cümle geldi. “Ee…” dedi Sultan ana. “Bu ev ne zaman çocuk sesi duyar?” Kalbim hızlandı. Refleksle başımı eğdim. Derya abla hemen söze girdi: “Ana daha erken değil mi?” Ama Sultan ana gözlerini benden ayırmadı. “Alya,” dedi. “Sen ne düşünüyorsun?” Tam konuşacaktım ki Taylan benden önce davrandı. “Elbette olacak,” dedi sakin ama kesin bir sesle. “Zamanı gelince.” Sonra bana baktı. İlk defa bu kadar açık, bu kadar sahiplenerek. “Benim karım daha hazır değil,” diye ekledi. “Kimse onu sıkıştırmayacak.” Salondaki hava bir anda değişti. Yengeler suskunlaştı. Halalar başlarını salladı. Sultan ana bir süre Taylan’a baktı… sonra gülümsedi. “Erkek dediğin böyle olur,” dedi. “Karısını bilir.” İçimde bir şey gevşedi. Sanki omuzlarımdan bir yük alınmıştı. Tam o anda Taylan elini uzattı. Parmaklarını benimkilerin arasına geçirdi. Herkesin içinde. Kaçmadım. Elimi çekmedim. Sultan ana bunu gördü. Ve ilk kez bana gerçekten gelin gibi baktı. “Tamam,” dedi. “Bu konu burada kapandı.” Sonra başını çevirdi. “Artık herkes işine gücüne.” Kadınlar yavaş yavaş dağıldı. Salon boşalmaya başladığında Taylan hâlâ elimi tutuyordu. “İyi misin?” diye sordu alçak sesle. Başımı salladım. “İyiyim.” Ama içimden geçen şuydu: Ben ilk defa… gerçekten evli gibi hissettim. Taylan elimi bırakmadan salondan çıkardı. Koridordan geçerken hizmetçiler başlarını kaldırdı, sonra hızla indirdi. Beni ilk defa bu kadar açık şekilde yanında götürüyordu. Avluya çıktığımızda güneş yüzüme vurdu. Konağın bahçesi her zamanki gibi kalabalıktı; atlar, adamlar, birkaç misafir… Ben refleksle yavaşladım. Eskiden dışarı çıkarken hep böyle olurdu. Adımlarım istemsizce geri çekildi. Taylan fark etti. Durdu. Bana döndü. “Elimi bırakma,” dedi. Sesini yükseltmedi. Ama bu bir rica değildi. Başımı salladım. Elini daha sıkı tuttum. Bahçeden geçerken herkes bize bakıyordu. Fısıldaşmalar başladı ama kimse yüksek sesle konuşmaya cesaret edemedi. Atların olduğu tarafa doğru yürüdük. Kalbim hızlandı. Atlar… Adımlarım duraksadı. Taylan bir an durdu, bakışlarımı takip etti. Sonra hiçbir şey sormadan önünde durdu. “Bakmak zorunda değilsin,” dedi. “Geçiyoruz sadece.” Ve beni hafifçe arkasına aldı. Gövdesiyle görüş alanımı kapattı. O an anladım. Bu adam fark ediyordu. Ve beni koruyordu. Bahçenin öbür ucundaki taş yola çıktığımızda, Sultan ana balkondan bize bakıyordu. Göz göze geldik. Elimiz hâlâ kenetliydi. Sultan ana başını salladı. Onaylar gibi. Taylan beni konağın dış kapısına kadar götürdü. Orada durdu. “Bundan sonra,” dedi, “Bu evde de, dışında da… yalnız yürümeyeceksin.” Kalbim sıkıştı. “Alışmam zor olabilir,” dedim dürüstçe. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Zor olacak biliyorum,” dedi. “Ben buradayım.” Sonra ilk kez… Herkesin görebileceği bir yerde, elimi bırakmadan kapıyı açtı. Ve birlikte dışarı çıktık. Benim için bu, sadece bir adım değildi. Bu… yeni bir hayatın ilk yürüyüşüydü. Köy yoluna çıktığımızda ayaklarım yavaşladı. Bu yolu yıllarca uzaktan izlemiştim. Şimdi ise… ortasındaydım. Taylan elimi bırakmadı. Evin dış kapısından çıkar çıkmaz fısıltılar başladı. Kadınlar kapı önlerinden, adamlar kahvenin önünden bakıyordu. Kimi başını eğdi, kimi açık açık süzdü. Benim nefesim daraldı. “Bana bak,” dedi Taylan. Başımı kaldırdım. “Kimseye bakmak zorunda değilsin.” Köy meydanına doğru yürürken birkaç kadın arkamızdan konuştu: “Yeni gelin bu mu?” “Çok genç…” “Bak bak el ele…” Bir an durmak istedim. Ama Taylan durmadı. Tam tersine, elimi biraz daha yukarı aldı. Sanki herkes görsün ister gibi. O sırada… Bir çift göz hissettim. Başımı çevirdiğimde onu gördüm. Aylin. Avlunun kenarında duruyordu. Yanında annesi vardı. Ama gözleri annesinde değil, Taylan’daydı. Sonra bana baktı. Bakışı… Soğuk değildi. Keskin değildi. Daha kötüsüydü. Hesaplayan bir bakıştı. Taylan fark etmedi. Ama ben gördüm. Aylin dudaklarını bastırdı, annesine bir şey fısıldadı. Annesi başını salladı. İçime bir sıkıntı çöktü. Bir süre sonra Taylan beni kahvenin karşısındaki küçük taş bankın yanına götürdü. “Burada biraz oturalım,” dedi. Oturduk. Yan yana. Sessizce. Ama köy susmuyordu. Tam o sırada Aylin annesinden ayrılıp bize doğru yürümeye başladı. Adımları yavaştı ama kararlıydı. “Merhaba Taylan abi,” dedi, sesi olması gerekenden fazla yumuşaktı. Taylan başını kaldırdı. “Merhaba,” dedi kısa bir şekilde. Aylin bana baktı. Sonra tekrar Taylan’a döndü. “Sizi birlikte görmek güzel,” dedi. Ama sesiyle sözü birbirini tutmuyordu. Taylan cevap vermedi. Ben de konuşmadım. Bu sessizlik Aylin’i rahatsız etti. Gülümsedi ama gözleri sertleşti. “Ben annemle birazdan son bir kez konağa geleceğim,” dedi. “Uğramadan olmaz.” Taylan başını salladı. “Bilirim.” Aylin son bir kez bana baktı. Bu sefer bakışı nettı. Bu daha bitmedi diyordu. Arkasını dönüp giderken içimden bir ses yükseldi: > Bu kız susmayacak. Taylan ayağa kalktı. “Gidelim,” dedi. Elimi tuttu. Konağa doğru yürürken kalbim hızlı atıyordu. Bu sadece köye çıkmak değildi. Bu… ilk cepheydi. Ve ben artık bunun farkındaydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD