8- Bahçedeki Nikah

634 Words
Sabah evin içinde koşuşturmalar başlayınca uyandım. Bugün… Bugün hayatımı hiç istemediğim bir yola sürükleyen gündü. Hizmetçiler odaya girip çıkıyor, beyaz kutular, takılar, çiçekler taşıyorlardı. Ben ise yatağın ucunda, boş duvara bakarak sessizce oturuyordum. Kapı nazikçe açıldı. “Hazır mısın güzelim?” Ceylin’di bu. Bu evde bana gerçekten iyi davranan tek kişi. Elindeki makyaj çantasıyla yanımda belirdi. “Hazır değilim,” dedim. “Ama olmak zorundayım.” Ceylin hüzünlü bir bakışla başını salladı. “Biliyorum. Yine de seni en güzel hâline getireceğim. Kendin için.” *** Üzerime beyaz saten gelinliği çekerken içimdeki düğüm büyüdü. Her ip gerildikçe sanki nefesim de daralıyordu. Aynaya baktığımda güzel görünüyordum, evet… Ama yüzümdeki mutsuzluk her şeyi bastırıyordu. Ceylin dudaklarımı boyarken fısıldadı: “Kim ne derse desin… Bu senin suçun değil.” Gözlerim doldu ama akmasın diye tuttum. Ceylin arkamdaki korsenin iplerini sıkarken konuştu: “Ben seni sevdim Alya. Buradaki herkes gibi değilsin. O yüzden seni kıskanıyorlar.” Gülümsedim hafifçe. “İyi ki varsın Ceylin.” *** Konağın bahçesi başlı başına bir gelinlik gibiydi: Beyaz çiçekli kemerler, kristal avizeler, yerlerde krem rengi halılar… Her yer ışıl ışıldı. Ve evet… Bütün sülalem oradaydı. Kuzenlerim beni görünce şaşırmış gibi bakıyorlardı. Hani evlenmeyecektin? Hani nefret ediyordun böyle şeylerden? Hani önce meslek, kariyer, özgürlük?.. O bakışların hepsini üzerimde hissettim. Utanıyor muydum? Evet. Hem de fazlasıyla. Çünkü annem bile mutluluk rolü oynarken, ben insanların gözlerinin içine bile bakamıyordum. *** Taylan bahçeye benden sonra çıkmıştı. Üzerinde koyu renk takım elbisesi, saçları düzgünce taranmış… Ama yüzü yine boştu. Bir kez bile bana bakmadı. Aramızdaki mesafe fizikten çok duyguyu anlatıyordu: Tanımadığım biriyle evlenmek üzereydim. Sultan Hanım gururla oğlunun koluna dokundu. “Hazır mısın?” Taylan sadece başını salladı. İnsanlar yerlerine geçti. Nikâh masasının arkasındaki çiçek duvarı nefesimi kesti. Ceylin yanımda fısıldadı: “Hazırsan çıkarıyoruz seni.” Hazır değildim. Hiçbir zaman da olmayacaktım. Ama yürümeye başladım. Her adımda ayaklarım biraz daha ağırlaştı. Sanki toprağa saplanıyordum. Nikâh masasına geldiğimde ayaklarım titriyordu. Sandalyeye otururken herkesin gözleri üzerimdeydi: Akrabalarım, halalarım, amcalarım, kuzenlerim… Taylan’ın sülalesi, köyün ileri gelenleri… Ama Taylan bir kez bile bana bakmadı. Sanki yanında biri değil de boşluk oturuyormuş gibi davranıyordu. Nikâh memuru belgeleri düzenleyip konuşmaya başladı: “Evet… Değerli misafirler, güzel çiftimizin nikâh törenine hoş geldiniz…” Sanki sesler uzaklaşıyor, her şey yavaşlıyordu. Kalbim gırtlağımda atıyordu. *** ‘Alya Avras… Bu nikâhı kabul ediyor musun?’ Memur bana döndüğünde her şey durdu. İşte o an. O lanetli an. Herkes nefesini tuttu. Gözler bana bakıyordu. Bekliyorlardı. Taylan’ın annesi, babam, halam, kuzenlerim… Herkes. İçimden haykırdım “HAYIR!” “Hayır istemiyorum! Tanımadığım bir adama verilmeyi kabul etmiyorum! Bu benim hayatım değil!” Göğsüm sıkıştı. Ellerim titredi. ‘Hayır’ demek için dudaklarım aralandı… Gerçekten aralandı. Ama işte orada babamın bakışıyla karşılaştım. Korkutan, susturan, bastıran o bakış. “Konuşma” diyen. “Boyun eğ” diyen. Arka tarafta Taylan’ın amcası Caner Ağa’nın sert yüzünü gördüm. Memur hâlâ bekliyordu. Kalabalığın tek bir kişisi bile benim gerçekten ne hissettiğimi merak etmiyordu. Ve dilim, tüm içimdeki çığlığa rağmen… Bana ihanet etti. “Evet…” Sesim titredi. Sanki boğazımda düğümlenen bir şeyleri yutmuş gibiydim. Ama kalabalık duyamadı bile titremeyi. Onlar sadece alkışladı. *** Taylan’ın Sırasıydı Memur Taylan’a döndü “Sayın Taylan Karasoy… Siz, Alya Avras’ı eş olarak kabul ediyor musunuz?” Taylan hiçbir duygu göstermeden “Evet.” Sadece bu. Tek kelime. Bakış bile yok. *** Sonrası: Soğuk Bir Tebrik Yağmuru “Efenim, alyanslar…” “Artık karı kocasınız…” “Allah bir yastıkta kocatsın…” Ceylin bile gözlerinin dolmasını saklamakta zorlanıyordu. Ben ise… Sanki kendi bedenime ait değildim. Sanki bir kuklaydım. Kollarım, bacaklarım, yüzüm bana ait değildi artık. Fotoğraflar çekildi, el sıkmalar yapıldı… Ama hiçbirini tam anlamıyla hatırlamıyordum. Taylan yanımda yürürken bir kez bile bana dokunmadı. Bir kez bile göz göze gelmedik. Kalabalık arasında Ceylin omzuma dokundu “Alya… İyi misin?” Hayır. Hiç iyi değildim. Ama dudaklarım yine bana ait değilmiş gibi cevap verdi “İyiyim.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD