Uyuyakalmışım. Hayatımda ilk defa bu kadar geç uyandım sanırım. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım, tavan süs gibi, duvarlar bembeyaz ve pırıl pırıl. Bir de o pencerenin ardından süzülen narin ışık... Burası hala bir rüya mıydı? İkinci günümde artık kendimi bu yeni hayata ait gibi hissetmeye başlamıştım. Oysa ben... ben bir ahırda büyüdüm. Tahtaların arasından geçen rüzgarla uyanmaya alışkındım. Sobanın başında kurumuş atılmaya karar verilmiş bayat ekmekle karın doyurmaya... Ve şimdi, koca bir duvarı boydan boya cam olan bu odada, güneşin battaniyemi okşayarak uyandırmasına alışıyordum. Hem ürkek, hem de biraz da utanç içindeydim. Sanki bana ait olmayan bir hayatı ödünç almış gibiydim. Perde aralıklarından içeri sızan ışık, odamın altın sarısı halısını daha da parlak göstermişti. Elimi yavaşça

