Yazarın Anlatımı...
Halası öyle söyleyip çıkmıştı ama Zerya' nın çarşafı bilmediğini bekaretin ne olduğunu bile bilmediğini bilmiyordu. Üvey annesi biraz anlatmıştı ama ne kadar yeterli olacaktı ki. Zerya gerçektenden de çok da bir şey anlamamıştı. Halasına sormak istedi ama o da kocasına atmıştı topu. Bir türlü yüzünü doğru düzgün görmemiş adamla bunları yaşayacaktı ve bir de ona mı soracaktı? Bu mümkün değildi. Zaten bildiği kadarıyla hem utanıyor hemde korkuyordu.
Zerya' nın halası da konakta kalacaktı çünkü adet böyleydi. Gelinle beraber güngörmüş güvenilir bir kadın da gelir çarşafa erkek tarafından yine güvenilir güngörmüş bir büyükle bakılırdı. Zerya ’nın babası kardeşinden özellikle istemişti. Çünkü kendinden emindi kızı daha çocukken kapatmıştı ve bakire olmaması imkansızdı. Ağa yan çizer de iftira atıp kapısına geri gönderirse diye korkuyordu. Kimseye güveni yoktu. Parayı kaybetmeye niyeti hiç yoktu. Şans gökten zembille inmişti adeta. Kaçırmazdı. Aklına dün geceki nikah gelince keyfi yerine geldi. Sadece başlık almakla yetinmemişti. Nikahta da para almıştı. Ne kadar akıllı olduğunu düşünüyordu.
.....
Bir gün önce...
Kına gecesi... Nikah...
Şehmus Efendi, evinin avlusunda eğlence devam ederken damat tarafından gelen erkekleri kapının önünde ağırlıyordu. Erkekler zaten çok kalabalık gelmemişti araçları kullanan erkeklerle, yakın akraba erkekleri vardı sadece. Damat tarafından bir genç telefonla konuştuktan sonra Şehmus 'un yanına gelip “ Said Ağa 'm ve Agit Ağa 'm seni konağa davet ediyor nikah kıyılacakmış.” dedi.
Şehmus 'un yüzünde keyifli bir tebessüm oluşurken “ Biraz bekle geliyorum.” diyerek avluya girdi. O esnada kına yakılmış kadınlar oynamaya devam ediyordu. Yeğenlerinden birini gönderip Zerya' yı çağırttı. Zerya gelince de.” Ben konağa gidiyorum nikahın kıyılacak. Rızanı almam lazım. Hiçbir şey söylemesen de olur sükut ikrardandır. Rıza göstermiş olacaksın.” dedi. Bunu yapmayı istemese de bu nikahın Zeryasız kıyılması onun için en emniyetlisiydi. Artık bu kadar uğraşacaktı. Yapacak bir şey yoktu. Annesindeki asi damarın onda da olduğuna inanıyordu. Zerya kuma gideceğini nikahtan önce öğrenirse ölümü göze alıp kabul etmeyebilirdi. O zaman aldığı binlerce dolardan olurdu. Ama nikahtan sonra öğrenirse bir şey yapamazdı. Buna izin vermezdi. Zaten isteyeceği miktardan sonra kolay kolay boşanmasına da izin vermezdi karşı taraf. Said Ağa daha geldiği anda kuma olarak geleceğini söylemişti ama o anda zincirli olan Zerya' nın bunu bilmesi mümkün değildi.
Zerya sustu. Ne diyecekti ki? Ne diyebilirdi? “İstemiyorum” dese babası kimseyi umursamaz şuracıkta alırdı canını. Gitmek mi iyi kalmak mı bilmiyordu ki. Onun için sustu. İçinden dualar ede ede sustu. Ve susmak da kabul etmekti. Şehmus bu kabulü aldı ve gitti. Mecbur olmasa sormazdı bile.
Konağın kapısı açıktı Ağa eviydi ve burada iki gündür kesintisiz müzik çalınıyor, halaylar çekiliyor, kazanlarla yemekler pişirilip dağıtılıyordu. Kapıda duran bir genç, Şehmus’ a “ Ağam sizi büyük salonda bekliyor.” diyerek yönlendirdi. Kapıda karşılanmamak zoruna gitmiş, iyice bilenmişti. Öfkelendi ama öfkesini belli etmemeye çalışarak açılan kapıdan salona girdi. İçeride Said Ağa damadı olacak Agit ile birlikte karısı ve imam vardı.
Said Ağa eliyle oturmasını işaret ettikten sonra” Hoş gelmişsin Şehmus Efendi. Kına gecesini layığıyla yerine getirdik. Yarın düğünü de bihakkın en güzel şekilde şanımıza yaraşır şekilde yapacağız. Var mı bir eksik, bir ihtiyaç?” diye sordu.
“Elinize emeğinize sağlık. Kesenize bereket. Biricik tek kızıma yaraşır bir kına oldu. Eyvallah var olasınız Ağam.” diyen Şehmus ’un sözleri, Gülsüm' ün öfkelenmesine sebep oldu.
Said Ağa,” Nikah için kızın rızasını aldın mı, ne mehir belirlediniz?” diye sordu gür sesiyle .
“ Rızası vardır. Mehir olarak da 20 kilo altın belirledik. 10 kilosu mehri muaccel, 10 kilosu mehri müeccel olacak. Kızım benim tek kızım. Resmi nikahı olmayacak. Onu güvenceye almak babası olarak boynumun borcu. Düşündük taşındık. En makul olan budur. ” deyince, Sait Ağa “ Agit biz bir konuşalım seninle.” deyip oğluyla bir köşeye çekildi.
“ Oğlum sen emin misin bu kızdan? Gel istersen vazgeçelim sana daha asil bir kız buluruz. Bu adamı sevmedim. Normalde köpek olsa kapımda beslemezdim, senin hatırın için evime aldım, git dedin gittim, muhatap aldım, iste dedin istedim, akraba oluyoruz. Kız belki iyidir ama babası olacak bu adam açgözlü. Başka kız mı yok sana? He de kapımdan kovayım. Değmez oğlum. Adam aklınca bizi soyuyor. ” dedi.
Agit Şehmus ne isterse bir an önce verip göndermek istiyordu.
“Eminim baba. Ya bu kız olacak ya da başka kimseyle evlenmem.” deyince Said Ağa da el mahkum kabul etmek zorunda kaldı. Vereceği parada değildi. Kendilerine layık olmayan bu adama istediğini vermek zoruna gidiyordu. Adamın yüzündeki zafere sinir oluyordu. Ama oğlu için razı oldu. Oğlu en kıymetlisi, geleceğin ağasıydı. Soyunun devamı olsun istiyordu. Ufak oğlu işe yaramazdı. Düğün zamanı bile ortalıkta yoktu. Ortanca zaten İstanbul ve şirket peşindeydi. Düğün için gelmişti de telefonu bırakıp göründüğü yoktu. Hala iş konuşuyordu. Gözdesi her zaman Agit olmuştu.
Öte yanda Gülsüm, Şehmus’ un sözleriyle bilendikçe bileniyor öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu. Sinirle yumruklarını sıkarken parmakları bembeyaz olmuştu. Bakışları Şehmus’ un üzerine döndü. Nefret ve öfkeyle bakıyordu. Gözleri kızarmış, rengi solmuş, üzgün, mutsuz haline Şehmus ’a duyduğu öfke ve nefret eklenmişti. Aslında onu rezil rüsva ederdi de kocasına kıyamıyordu. Onun için o da sustu. Öfkesini, kinini, nefretini erteledi. Elbet her şeyin günü gelecekti.
Said Ağa imama dönüp “ Nikaha başlayabiliriz.” deyince İmam önce Gülsüm ’e bakıp “ Hanım kızım burada olduğuna göre haberin ve rızan vardır. Ama yine de gönlünü almak isteriz. Senin rızan var mıdır?” diye sordu.
Gülsüm dondu kaldı. Tamam böyle olması gerektiğini biliyordu ama bilmekle yaşamak aynı olmuyordu. Bir bakışı bir gülüşü için ölecek kadar sevdiği kocasının nikahına rıza göstermek kolay değildi. Bu anı yaşamak hele hiç kolay değildi. Ama kocası için sustu..Susmak kabul etmekti. O da susarak kabul etti. İki farklı yerde iki kadın susarak kabul etmeyi seçmişti. Ama mağrur bir susuştu bu. Başı dikti. İçinde fırtınalar kopuyordu. Hüzün, acı, ve umutsuzluğuna öfke ve kin de eklenmişti. Bu burada kalmayacaktı.
İmam, nikahı kıyıp duasını yaptıktan sonra Agit ’e dönüp “ Eşlerin arasında adil olman lazım. Dinimiz bunu emreder. İkisinin de hukukunu muhafaza etmelisin. Dinimizce en güzeli tek eştir ama nasibiniz böyleymiş. Hayırlı olsun. “ diyerek tamamladı. Nikah tatlısı ikram edildi. Said Ağa” Hayırlı mübarek olsun Şehmus Efendi. Seni evine bıraksınlar yarın görüşürüz.” diyerek gönderdi. Daha fazla tahammül edemiyordu.
O esnada kadınlar gelin evindeki kınadan dönmüş büyük avluda damada kına yakmak için yine halaya durmuştu. Damadın teyzesi damadı alıp ortadaki sandalyeye oturttu. Etrafında türküler söyleyip oynamaya, zılgıtlar çekmeye başladılar. Agit halinden hiç memnun değildi. Bu ikinci kınası ikinci düğünüydü ama ilkindeki heyecanı, mutluluğu sevinci bir yana burada olmak bunlara katlanmak bile ağır geliyordu. Kadınlar epey oynadıktan sonra Agit’ in serçe parmağına kına yakıp üzerine dolar sardılar. Agit daha fazla duramadı. Zaten kına yapılmıştı kalktı ve giderken kendisini gözyaşları içinde ama başı dik bir şekilde izleyen Gülsüm ile göz göze geldi. Bakışları yere döndü sonra. Böyle olmamalıydı diye düşündü.
Bu nikah ele güne karşı kıyılmıştı. Başka türlü gelin getiremezdi. En kısa zamanda boşamayı düşünüyordu.
...
Şimdiki zaman...
Düğün bitmişti. Erkeklerde dağılınca Ağit' e gelin odasının yolu göründü. Ama önce başka bir yere gidecekti. Gülsüm' üne.