1.Bölüm

1422 Words
Bacak bacak üstüne attığım koltukta dimdik otururken etrafımda duran insanlara baktım. Bildiğim kadarı ile hepsi bugün bu koltukta oturmasını, köklü soyadına borçluydu. Emek? Tabii ki hepsinin bir takım emekleri vardı bu koltuk üzerinde. Ama benim emeklerim, herkesin boyunu aşacak türdendi.  Kimse bilmiyordu benim bugüne gelmek için baş ettiklerimi. Kimse bilmiyordu bugün burada olmak için ilk adımı attığım günün öncesinde olanları.  6 Kasım… Benim değiştiğim gün. Sonbahar değil, Sonbahar Boz olduğum gündü. Adım gibi bir sonbahar günüydü kaderimin bana tanıdığı ikinci şansı fark ettiğim gün.  Tabii sadece ben farkındaydım. Herkes bunalım dönemine gireceğimi düşünürken ben yepyeni bir iş fikriyle kalan son umut taneme tutunmuştum. Hâlâ daha o umut tanemle ayaktaydım ya zaten.  “Yılın iş kadını ödülünün sahibi,” demesinin hemen ardından zarftan çıkardığı karta baktı. “Sonbahar Boz.” Salonda alkış sesleri hâkim olurken ayağa kalktım. Açık mavi takım elbisem ve krem rengi topuklu ayakkabılarımla sahneye çıkarken teşekkür ederek aldım ödülü. Tepeden sıkı at kuyruğu yaptığım uzun saçlarımı sağ omzumdan sarkıtırken mikrofona eğildim. “Teşekkür ederim diyemem. Çünkü bu ödülü kimseye borçlu değilim. Kendim geldim ve kendim başardım. Ama yine de, beni bu ödüle layık görenlere de teşekkür ederim.”  Birkaç saniye boşluktan sonra alkışladıkları sırada indim sahneden. Diğer ödül sahiplerini beklemeden kendimi salonun dışını attım. Çünkü sahiden acelem vardı. Çantamdan çıkardığım telefon ile saate bakarken içimden bir küfür savurdum.  *21 cevapsız arama…*  *83 yeni mesaj…* Hepsi de belli birkaç kişidendi. Ama şu an onlara cevap vererek zaman harcayamazdım. Zaten yeterince vakit kaybetmiştim şu tören yüzünden.  Arabama atladığım gibi çalıştırıp gaza basarken saatin trafik saati olmadığına şükür ettim. Çünkü varabileceğim en kısa zaman dilimi içerisinde evime varmıştım. Robot süpürgeler evin içinde dolaşırken üst kata, yatak odama çıktım hızla. Astığım askıdan bugün için seçtiğim elbiseyi alıp hızla giydim. Koyu kırmızı uzun elbisemin sağ bacağımı kaplayan dekoltesi şık bir hava veriyordu. Kolları kısa ve balon modelindeydi.  Maşa ile dalga yaptığım saçlarımı aşağıdan toplarken sprey sıktım. Gümüş küpelerimi de takarken makyaj masama oturdum. Kahverengi tonlarını fazla belli etmeden göz kapaklarıma uygularken bolca rimelle tamamladım. Elbisemle aynı tondaki rujumu da dudaklarıma yedirirken saate baktım tekrar.  Geç kalmama çeyrek kalmıştı diyebilirim. Dolaptan aldığım terlikleri ayağıma geçirirken krem rengi topuklu ayakkabılarımı elime aldım. Zira topuklu ayakkabıyla araba kullanmayı sevmiyordum.  En hızlı şekilde arabama binerken telefonu tutacağa koyup Filiz’i aradım. Radyoya bağlanan telefonum ile Filiz sadece saniyeler içinde telefonuma cevap verdi. “Nikahın başlamasına iki saat kala Sonbahar Hanım nerede?” diye bağırırken gülmeden edemedim sinirli olmasına rağmen. “Filizim yemin ederim yoldayım. On dakikaya falan gelmiş olurum bak yollar açık.”  “Sen on dakikaya gelsen ne olur? Kuaför sırası var hâlâ.” “Ben hallettim kendimi ya,” dedim kırmızı ışıkta dururken. “Korkma sen.” “İyi bari.” Ben Filiz’i tanıyorsam o cümle ‘.’ ile bitmemişti. O cümlenin devamı gelecekti. Yani emindim buna. Sonuç olarak çocukluğumdan beri arkadaşımdı kız. “Evet Filiz? Devamı gelecek o cümlenin.”  “Sonbahar biz sana söylemedik.”  “Neyi kuşum?” Yeşil yanması ile sürmeye devam ettim arabayı. Vitesi atarken hızlandım ilerlediğim yolda.  “Şimdi biliyorsun Ahmet’i de çocukluktan tanıyoruz. Aynı mahallede büyüdük yani.”  “Yani?” derken heyecanla cümlenin devamını bekliyordum. Öyle bir konuşuyordu ki şimdi arabayı tekrar durduracaktım. “O da geliyor düğüne Sonbahar.” Derin bir nefesi içime çekerken bir an ellerim boşluğa düştü. Direksiyon hakimiyeti sadece birkaç saniye ellerimden gittiğinde farkına varıp arabayı sağa çektim. Camı yarıladım yutkunurken. “Sonbahar?” “Buradayım,” dedim bakışlarım direksiyondaki şaha kalkmış at amblemine odaklanırken. “O da mı geliyor?” “Masalarınız falan ayrı, merak etme.” Canım çok sağ ol ya. Ben de onunla aynı masada oturmak için deliriyordum. “Filiz bana bunu nasıl şimdi söylersin?” dedim yavaşça kendime gelirken. “Ben neden bu haberi düğüne birkaç saat kala öğreniyorum?!” Hemen reddetti kendini. “Yemin ederim söylemek istedim. Ama gelmemenden korkuyordum. Seni tanıyorum. Gelmezdin.” “Gelmezdim…” diye sessizce onayladım onu. Evet, kesinlikle gitmezdim. O törenden erken çıkmayı bırakın, bahanem o tören olurdu. Ve telefonu kapattığımızda yola devam etmek öylesine işkence gibiydi ki benim için. Bu kadar zaman ve acıdan sonra onu görmek bana iyi gelmeyecekti.  Hatta sanıyorum ona da iyi gelmeyecekti. Birkaç dakikanın ardından ancak devam edebilmiş ve varabilmiştim otele. Valeye arabamı teslim ederken terliklerimi yan koltuğun altına bırakmış ve topuklu ayakkabılarımı giymiştim.  İlk işim ise düğün salonuna gitmek değil, gelinin yanına uğramaktı. Çünkü ben bu nikahın şahidi olacaktım. Odaya girdiğimde bana geç kaldığım için azar çeken ama daha kendi hazır olmayan Filiz’i gördüm. Beni görmesi ile ufak bir çığlık bastı ve ayağa kalkıp kolunu omzuma attı. “Nedimem ve şahidim geldi.” Hemen ardından makyözlere dönerken boştaki eliyle de beni işaret etti. “Beyler, kendisi kullandığınız ultra kaliteli makyaj ürünlerinin sahibi olur. Şunun makyajına bakın. Pürüzsüzlük ve mükemmellik akıyor.”   Makyözlere ufak bir baş selamı verirken ona fısıldadım hiçbir şey yok gibi gülümseyerek. “Dua et gelinsin. Yoksa keserdim hesabını. Başka zaman artık.” Kolunu omzumdan çekerken şirin şirin gülümsedi ve geri oturdu makyözlerin arasına. Çantamı yatağa atarken kendimi de bıraktım. Bacak bacak üstüne atarak hazırlanışını izlerken bu tatlı heyecanı yüzümdeki buruk gülümsemeyi tekrardan var etti. İşte buydu en güzel öfkeler ve heyecanlar. Camdan boğazı izlerken ancak aklıma geldi damada da bakmak. Ayağa kalkarken Filiz’e de haber verdim odada olan ufak karmaşaya rağmen. Gerçekten herkes bir yerden bir yere koşuyordu. “Ben damada da bakıyorum. Gelirim birazdan.”  “Hazır değilse söyle, hazırlansın artık.” Odadan çıkarken damadın, Ahmet’in odasına gittim. Kapıyı çaldığımda kapıyı açan tabii ki Ahmet’in kuzeni Furkan’dı. “Sonbahar Hanım…”  “Furkan Bey…” diye taklit ettim onu odaya geçerken. Elindeki viskiyi tek dikişte bitiren Ahmet’i görmemle dudaklarım aralı kaldı bir an. “Damat Bey hazır değil galiba.” Tek kaşım havalanırken bana döndü ve birkaç kere ağzını açıp kapattı gevşetmek ister gibi.  “Sabahtan beri böyle. Son bir saattir de sınırsız içkiye sardı.” Ahmet tekrar bardağı doldururken elinden aldım bardağı. “Siz de izleyelim, nikaha sarhoş çıksın dediniz.” Viski şişesini ufak buzdolabına koyarken kendim içtim içkiyi. Acı içki boğazımı yakarak geçtiğinde alışık olduğum tat karşısında yine de yüzümü buruşturdum. “Tek damla içki vermiyorsunuz buna.” “Ama kanka…” diyen Ahmet’i elimi kaldırarak susturdum. “O kız orada heyecanla hazırlanırken sen aptal gibi çıkamazsın, kusura bakma.” Koltuğa oturmadan hemen evvel ceketini de çıkardı. Havalar ısınıyordu evet ama anlaşılan Ahmet bu akşam fazladan kilo verecekti.  “Şimdi gelelim diğer konuya…” Karşısına oturup bacak bacak üstüne atarken iki elimi de dizimde birleştirerek duruşumu daha da dikleştirdim. Anlayan Ahmet başını salladı. “Gelmeyelim Sonbahar gözünü seveyim. Zaten çok gerginim.” Gülümsedim yapmacık bir şekilde. “Geril. Biraz geril zaten. Tam yerinde gerilmiş olursun. Nikah için sen hiç gerilme, Filiz heyecanlı, her şey tıkırında gidiyor. Sen benim için geril.”  “Ne oldu?” dedi Furkan da araya girerken. O an odada bulunan beylerin hepsi bize odaklanırken Ahmet dudaklarını yaladı. “Sonbahar yemin ederim ayıp olurdu.”  “Ben onu çağırmanızda değilim. Çağır zaten, en iyi arkadaşın. Ama bunun haberinin ben düğüne birkaç saat kala öğrenmeyeyim.” “Gelmezs-…”  “Gelmezdim evet ama Filiz istiyor diye yine zorlardım kendimi ve hepiniz biliyorsunuz ben Filiz için canımı veririm. Araba kullanıyordum ya bunu söylediğinde. Elim ayağım boşaldı resmen. Kaza yapıyordum.” Mahcup bakışları arasında ayağa kalkarken derin bir nefesi içime çektim. “Bu konuyu sonra tartışacağız. Düğünün var, gerçekten dua edin ikiniz de.”  Kapı çalarken Furkan tekrar açmaya gitti. Aklıma gelen şey ile işaret parmağımı sallayarak uyardım onu. “Bu arada ciddiyim, tek kadeh daha içmiyorsun.” Yandakilere döndüm ve bir anne edası ile onları da tembihledim. “Başında durun. İçmesin.”  Geri döneceğimi düşünerek sağa dönerken sadece yarım adım atabilmiştim oda içerisinde. Sendeler bir biçimde odanın ortasında kala kalırken bitter çikolata rengi gözlerin sahibi adam doğrudan benim yeşil gözlerime bakıyordu. Geçmişim en küçük izleri bile tenimin üzerinde kendini belli ederek canımı yakarken nefes bile alamadım sol göğsümün bana getirdiği sancı ile.  Ama biliyor musunuz? Gözlerim dolmadı bile. O kadara alışmıştım ki bu adamın gözlerine baktığımda artık acının var olmasına, gözlerim dolmuyordu bile. Tek kelime bile edemeden, adımlarımı zorlukla birbirine uydurarak ayrıldım odadan. Kapı önüne çıkarken ilk işim resepsiyona bakan boşluğun korkuluğuna tutunmak oldu. Desteklerle zar zor döndüm Filiz’in odasına resmen. Kapı açılırken makyajı yeni biten Filiz ile göz göze geldim. Kendimi yatağa atarken bacaklarımı uzatarak ellerimle destek aldım yumuşak örtülerden, gül yapraklarından… Hatta koca BRİDE yazılı balonlardan. Ondan bile destek alacak kadar kötüydüm.  Filiz oturduğu yerde bana dönerken korkuyla bana doğru eğildi. “Sonbahar ne oldu?” “Gördüm onu Filiz,” dedim fısıltıdan ibaret çıkan sesimle. “Engin’i gördüm.”  Ve ben, o günden beri ilk kez adını ağzıma aldım Engin’in…  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD