6.Bölüm

1016 Words
Kayıp bir matemde uyanmak gibiydi, kaybolmuş bir zamanda uyanmak. Odada yatan genç kadın kaybolmuştu, katıp bir zamandaydı. Çünkü o son iki yıldır yaşadıklarını bile hatırlamıyordu. Yirmi altı yaşında olduğunu, artık evli olmadığını ve 2021 yılında olduğunu bilmek zorundaydı. Nasıl açıklayacaklar bilinmezdi ama bir şekilde öğrenecekti işte. Ve bu iki yıl, Sonbahar için kayıp zamanlardı. İki gündür herkes fiziksel bir problemi olmaması için dua ediyordu. Duaları kabul olmuştu. Fiziksel olarak kalıcı bir sorunu yoktu belki ama zihninden, hayatında geçirdiği en kötü iki yılı silmişti. İlk iş olarak Engin’i aramaları gerekiyordu. Çünkü doktorun söylediğinde göre, Engin’in buraya gelmesi iyi bir sonuç doğururdu. Ahmet, odanın dışında Engin’i arayacak kişiydi. Sonbahar’ın şimdilik korkmaması ve şüphelenmemesi için odaya geçmişlerdi ama Ahmet yalnız kalmıştı. Bu da onun için büyük bir yüktü. Bu sırada Sonbahar hâlâ Engin’i sormaya devam ediyor ve alamadığı cevaplar sonucunda öfkeleniyordu. Ahmet de zor durumdaydı. En yakın arkadaşı dahi olsa, nasıl bu haberi verebilirdi ki? telefon ile en yakın arkadaşını aradığında yerinde sayıyordu resmen. Bu sırada ofisinde çalışmakta olan Engin, arkadaşından gelen çağrıyı görünce dev bir gülümseme ile açtı telefonu. O da bir haberdi alacağı haberden. “Yeni damat,” dedi eğlenir biçimde. “Balayı nasıl geçiyor?” Ahmet hattın diğer ucunda boğazını temizlerken kendini toparlamaya çalıştı ve cümleleri ancak bir araya getirebildi. “Engin, sana söylemem gereken bir şey var.” Engin’in dikkati anında ciddileşirken yüzündeki gülümsemesini de saniye saniye sildi arkadaşının göremeyeceğini bile bile. “Ne oldu?” Ahmet derin bir nefes aldı önce. Lanet olsun, nasıl söyleyeceğini bilmiyordu! Eski karısı bile olsa âşık ayrıldıklarının farkındaydı herkes. Hâlâ birbirlerine karşı hissettikleri bir şey var mıydı bilmiyordu ama ikisinin de hayatından birinin olmaması ufak bir fikir, hatta umut olabilirdi. “Sonbahar trafik kazası geçirdi,” dedi tek nefeste Ahmet alıştırma gereği bile duymadan. “NE?!” Başından aşağı soğuk su dökülmüş gibi anlık gelen bu habere karşı sesini yükseltti. Odada sesi yankılanıp tekrar kulaklarına ulaşırken düşünmeden aldı ceketini eline ve sandalyeden kalkarak kapıya ilerlemeye başladı. “Hangi hastanede? Hemen geleceğim!” “*** Hastanesi,” derken devamını getirdi hemen. “Ama bekle! Gelmeden önce bilmen gereken bir şey var Engin…” Çıkmayı düşündüğü kapıya son birkaç adımı kala durdu. Neyi bilmesi gerekiyordu ki? Kaza geçirmişti işte ve şimdi yanında olmak istiyordu. Bilmesi gereken başka detaya yoktu! Ne olursa olsun, Sonbahar onu kovsa dahi şimdi hastaneye gidecekti. Geçmişin yaraları umurunda değildi. gitmek istiyordu ve gidecekti. En azından, öğrenene kadar öyle sanıyordu… “Ne oldu Ahmet?” Sahiden sabrı tükeniyordu. “Abi, seni istiyor yanında.” Tamam işte! Daha ne gerekiyordu ki gitmesi için. “Ama bilinçli bir şekilde değil.” Engin’in dudakları aralanırken afalladı bu cümleye. Ne demek bilinçli bir şekilde değil? Uyurken mi sayıklamıştı, ne olmuştu? “Nasıl bilinçli değil?” “Şimdi kaza baya ağır bir kazaymış. Hani iyi bile atlatmış ama beyin travmasından kaynaklı, hafıza kaybı dedi doktor.” “Ne kadarını hatırlamıyor?” “Siz iki sene önce Muğla’da bir kaza yapmıştınız ya. O kazada sanıyor kendini. Bize de seni sorup duruyor zaten. Bir şey diyemiyoruz.” Engin bu sefer odasında bulunan ikili deri koltuğa oturdu. Derin bir nefesi de eş zamanlı olarak bıraktı sıkıntı içerisinde. Ceketini kenara fırlatırken gözlerine bastırdı parmaklarını. İşte şimdi birkaç dakika önceki düşünceleri ile çelişiyordu. “Gelebilir misin Engin?” Gözlerini yumdu genç adam bu durumdan hiç haz etmese de. “Gelemem Ahmet,” dedi umutsuz bir biçimde. Sonbahar onları hâlâ evli sanırken yanına gidip hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdı. “Sen de haklısın. Ama doktor senin gelmenin iyi olabileceğini söyledi. Bilmiyorum Engin. Onun iyi olmasını istiyoruz sadece.” O da istiyordu. Sadece, olmazdı işte. Yapamazdı yani. Bu durumda yapamazdı. Telefonu kapattığında Ahmet kötü haberi vermek için odaya girdi ama Sonbahar varken yapamazdı bunu. Er ya da geç uyuması gerekiyordu. Bu yorgunlukla uyuması fazla uzun sürmez diye düşünüyordu. Ama Sonbahar, akşama kadar Engin’i sormuş, sormuş ve sormuştu. Yine de bir cevap alamamıştı kimseden. Hatta bir ara, ayağa kalkıp hastaneden çıkmaya bile yeltenmişti. Zar zor durdurmuşlardı onu bu olaydan sonra. Sonrasında ise doktor gelip bir sakinleştirici ile tekrar uyutmuştu genç kadını. Odadan çıktıklarında Ahmet onlara döndü kötü haberi vermek. “Ben Engin’le konuştum. Durumu da anlattım ama, gelmek istemedi. Aslında ilk gelecekti. Sonra durumu öğrendi.” “Nasıl ya?” dedi Filiz söylenerek. “Nasıl gelmez bu çocuk abi?” “Haksız değil şimdi o da Filiz,” dedi Eren başına masaj yaparken. İki gündür ikisi de ne yiyip içtiğini, hatta uyuduğunu bile bilmiyordu. “Kız hâlâ evli sanıyor kendini. Engin bir anda gelse ne hisseder?" “Hayır abi! Kızın iyi olması için gerekiyordu. Sonbahar şimdi daha çok acı çekecek. Ben buna izin vermek istemiyorum. Piç!” diye sesini yükselttiğinde hepsinin şaşkın bakışları ona döndü. Tamam Sonbahar’ın en iyi arkadaşıydı. Ama bu çıkışı ondan bile beklemiyorlardı. “Piç…” diye herkesi baskılayan başka bir ses yankılandı bu sefer. “Biraz ağır bir itham olmadı mı?” Bu ses tek bir kişiye aitti. Yanlarına yaklaşan genç adam ellerini cebine soktu. “Ayıp ettin Filo…” Filiz mahcup bir hâle büründü o an. Çünkü gelen kişi, umutlarını dolduran o adamdan, Engin Akdağ’dan başkası değildi. Saatlerce düşünmüştü Engin. Tüm toplantılarını iptal etmiş, rahatsız edilmemek için herkesi tembihlemişti. Odada dört dönerken ise düşünmüştü. Gitmediği için çektiği vicdan azabını… Ama giderse yayacaklarını. En sonunda ise bir karara varmıştı. Onu kaybetme korkusuyla baş başa kalmıştı. Ne olursa olsun, onu kovarsa bile yanında olacaktı. Belki kısa bir süre ama olmak istemişti. En sonunda ise adımları hastanenin içinde yankılanmıştı. Engin kimsenin hatırı için değil, sadece hâlâ bir şeyler hissettiği kadını görmek için gelmişti oraya. Aklında bir plan vardı. Kimsenin hoşuna gitmeyecekti büyük ihtimalle. Sadece yapacaktı. Çünkü onu tekrar kaybetme korkusuyla yüz yüze kalmıştı zaten. Şimdi onu kaybederse ne yapardı bilmiyordu. Engin, daha öncesinde de kaybetmişti. Hem de çok kötü kaybetmişti. Çok yanmıştı canı. Daha doğrusu canları. Bir daha tövbe etmişti birini sevmeye. Sonunda acı çekeceğini bildiği bir yola giremeyeceğini düşünmüştü. Sonbahar da dahildi o sevme işine. Onu bile sevmeye tövbe etmişti. Sevdiğinden olduğunu düşünmüştü bunların. Yanlıştı ama öyle düşünmüştü. Korkmuştu onu tekrar sevmeye. Çok korkmuştu. Engel de olamamıştı ama korkmuştu. Bu yüzden bugün buradaydı… Bu adımı, hissettiklerinden de öte, hissetmeye korktukları içindi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD