Gözlerimi, kapının vurulma sesiyle açtım. Öyle şiddetli vuruyordu ki, kafamı masadan kaldırdığımda hava çok karanlık olmuştu. Saat baktığımda on buçuğa geliyordu. Kendimi kaldırıp, uyuşan, tutulan yerlerimi hareket ettirdim. Çünkü masada uyumuştum, her yerim tutulmuştu.
Kapı tekrar çalındığında masadan kalkıp kapıya yöneldim. Gelen kesin Noraydı, başka kimse gelmezdi zaten. Bu eve tek arkadaşım da oydu. Kapıyı açtığımda Nora karşımdaydı. Altında siyah kot bir pantolon, üstünde de beyaz bir bluz vardı. Sarı saçları omuzlarına bırakmıştı, dolgun kırmızı dudaklarına da kırmızı bir ruj sürmüştü.
Şaşkınlıkla bana bakıp, "Yaşıyorsun, Liora, inanmıyorum," dediğinde yüzüne bakıp, "Maalesef yaşıyorum, Nora," dedim.
Öfkeyle içeri girip, "Madem yaşıyorsun, niye bu kapıyı açmıyorsun? Ya da telefonlarını sabahtandır, seni arıyorum," dediğinde bir şey demedim.
Devam etti: "Öldün sandım kızım, kaç saattir kapıdayım, biliyor musun?"
Omuz silkip, "Çalıp çalıp gidersin sanmıştım, ama yanılmışım," dediğimde bana bakıp, "Ya sen nasıl bir arkadaşsın! Seni merak ettiğim için buraya kadar geldim ama bir teşekkür bile etmiyorsun," dediğinde göz devirerek, "Sen benim için gelmişsindir, söyle, niçin geldin?" dedim.
"Kızım, yemin ediyorum, sadece senin için geldim. Sabah ondan beri seni arıyorum ama ulaşamıyorum, merak ettim, o yüzden geldim," diyip devam etti. "Şükür ki bu günde ölmemişsin," dediğinde ona bakıp, "Sanki ölsem de çok umursayacakmışsın gibi konuşma," dedim.
"Liora, Kalbimi kırıyorsun, tabi ki üzülürüm," dediğinde yürüyüp oturma odama doğru giderken, "Evet, evet, kesin öledir," dediğimde, "Evet, öyle," diye arkamdan bağırdı.
İkimiz de oturma odasına girdiğimizde bana dönüp, "Neden telefonlarını açmadın?" diyip odaya bir baktığında, "Ve bu dağınıklık ne? kızım", ona bakıp, "Sabaha kadar araştırma yaptım, sonra uyuya kalmışım. Olan bu dağınıklık da bu yüzden," dediğimde, "Yine ne araştırması yapıyorsun ki, aylardır adam akıllı vaka bile almadın ki," deyip masaya yürüyüp eline bir kitap aldığında, bana bakıp, "Liora, yine mi bu vampir meselesi, hala mı?" dediğinde yanına yürüyüp elindeki kitabı alıp, "Evet, hala," dediğimde yüzüme acıyan gözlerle bakıp, "Aylardır hatta yıllardır araştırıyorsun ama hâlâ bir şey bulamadın. Neden artık peşini bırakmıyorsun? Sen dedektifsin, işine geri dönmelisin," dedi.
Yüzüne bakıp, "İşimi yapıyorum zaten," dedim. Bana yaklaşıp, "İşini yapmıyorsun, bir masalın, bir efsanenin peşine düşmüşsün sadece," dediğinde sinirlendim. "Onlar ne efsane ne de masal, gerçek, anlıyor musun? Hatta bazı bilim insanları bile varlıklarına inanıyor ve ben onları gözlerimle gördüm," dedim.
Bağırarak, bana daha da yaklaşıp koluma dokundu: "Liora o zaman çocuktu, belki çocukça bir hayal gördün," dediğinde sinirle ellerini kollarımdan çektim. Bağırarak konuşmaya devam ettim: "Çocukça bir hayal mı? Diyip kahkahalarla güldüm, şu anki halim delilere benziyordu. Devam ettim: 'O çocukça hayal mi benden babamı aldı, he Nora?'"
Dediğimde bir şey demedi.
“Yıllardır kimse bana inanmıyor. Hepsi deli olduğumu düşünüyor. Ama ben gördüm. O gece o gözleri gördüm…”.
Üzerine yürüyüp, "Bana cevap ver, Nora, o hayal mi? Benden babamı aldı?" Kollarını tutup sarsarak, "Sen de bana inanmıyorsun, değil mi? Sana göre de deliyim, değil mi?" dediğimde o da sinirlenmişti. Ellerimi kollarından çekip, "Öyle düşünmüyordum ama bu hareketlerin onu gösteriyor. Liora sen delirmişsin, git bir tedavi ol. Yıllar önce gördün bir şeye, hâlâ inanıyorsun. Artık anla, vampir diye bir şey yok," dedi.
Sinirle bağırarak, ben de bağırdım: "Var! Ben gördüm! Bana inanmaya bilirsin ama bir gün bunu size göstereceğim, sen dahil bana deli diyen herkese, onların varlığını kanıtlayacağım," diyip elimle kapıyı gösterdim.
"Şimdi Nora, çık, git evimden," dediğinde onu kovmama üzmüştü. sinirle konuşup "hata bende seni merak edip evine gelende kabahat" Ona bakıp, "Evet, hata sende, bir daha beni arama ya da evime gelme. Deli biriyle arkadaş olmak istemesin," dediğimde yutkundu, anladı. Bana deli muamelesi yapması canımı yakmıştı. “Sana yardım etmek istedim Liora. Ama sen sadece o gecede kaldın.”diyip
kapıdan çıkıp gittiğinde tekrar sandalyeme oturup ağlamaya başladım, sesli bir şekilde: "Hayır, ben deli değilim, kendi gözlerimle gördüm, o vampir benden babamı almıştı, sadece babamı da değil, tüm çocukluğumu!"
Ağladım. O kadar çok ağladım ki artık evdeki duvarlar üstüme üstüme gelmeye başladı. Nefes alamadığımda yatak odama gidip üzerimi değiştirdim. Üstüme kırmızı bir bluz, altıma da deri siyah bir pantolon giyip saçlarımı tepemde bağladım. Dudaklarıma kırmızı bir ruj sürüp siyah deri ceketimi de alıp evden çıktım.
Kendimi bulduğum ilk bara attım. İçerisi kalabalıktı. Müzik sesi, çılgınca eğlenen insanların sesini bastırıyordu. Havada alkol, parfüm kokusu vardı. Etrafta göz gezdirdiğimde herkes çılgınca eğleniyordu. Bazıları öpüşüyor, bazıları da en arka masalarda sevişiyordu. İlk kez bir bara geliyordum ve bu görüntü benim için iğrençti.
Barın tezgah tarafına yürüdüm, koltuklardan birine oturup barmene, "Sert içkiden bir tane alabilir miyim?" dediğimde barmen bana bakıp, "Çarpmasın sizi," dediğinde omuz silktim, "Çarpmaz, merak etme, sen ver bir tane, ya da önce normal birkaç tane ver, sonra sert verirsin," dediğimde barmen içkimi hazırlamaya başladı. Önüme bıraktığında tek seferde içtiğim içki boğazımı yakarak aşağı inmişti. Yüzüm buruşturdum.
Bardağı masaya bırakıp, "Bir tane daha alayım," dedim. Şu an tek derdim bir an önce serhoş olup, zihnimdeki her şeyi unutmak, en azından ayılana kadar unutmak istiyordum. Barmen bir tane daha getirdi, onu da içtim. Kaç tane içtiğimi bilmiyordum, ama sonunda serhoş olmuştum. Ayağa kalktım, ama dengemi sağlayamıyordum.
Müziğin sesiyle dans etmeye başladım , dengemi sağlayamayınca birine çarptığımda bir erkek sesi: "Dikkat etsene be sürtük!" dediğinde kafamı kaldırıp adama baktım ama onu net bir şekilde göremiyordum, bulanıktı. Sanki yanında biri daha varmış gibi.
"Oğlum, hatunun kafası uçmuş lan," diyip bedenimi süzdüğünü gördüğümde tekrar konuştu: "Yalnız iyi parça," diyip yanıma yaklaştı. "Az önceki kabalığım için özür dilerim, istersen kendimi affettireyim," dediğinde üzerime doğru yürüdüğünde, onu itekleyip, "Uzak dur benden," deyip yanından sarsak sarsak yürüyerek geçtim. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamam lazımdı.
Kalabalığı yarıp geçerken birden kolumu biri tuttu: "Nereye, güzelim? Daha seninle işim bitmedi," dediğinde kolumu çekmeye çalışarak, "Bırak beni," dedim.
Beni duvara doğru itip kendi ile duvar arasında sıkıştırıp: "Tamam bırakacağım ama ilk tadına bakayım," diyip üzerime eğildiğinde bağırarak, "Duru, bırak! beni Ne yapıyorsun?" dedim.
Hala üzerime geliyordu. Tam beni öpecekken biri gelip, "Kadını rahatsız ettiğinin farkında değil misin?" dedi.
Bir erkek, kafamı çevirip bulanık gözlerle ona baktım. Ama gelen kişi o kadar uzundu ki, kafamı kaldırıp yüzüne baktım, tam göremiyordum ama yakışıklı biriydi.
Beni öpmeye çalışan adam, "Rahatsız etmiyorum, bu sürtük sadece naz yapıyor," dediğinde, beni kurtarmaya gelen adama yaklaşıp, "Hayır, beni rahatsız ediyordu, hatta beni taciz ediyordu," dedim.
Sapık adam tekrar, "Dostum sorun yok," diyip kolumu tutup çektiğinde çığlık attım: "Bırak beni, sapık adam!" dediğimde.
Yanımdaki adam ona öyle bir yumruk attı ki kolumu bırakıp yere düştüğünde, beni kurtaran adamın arkasına geçtim. Ona bakıp, "Rahatsız ediyorsun lan, işte şimdi bas git," dediğinde adam kanaya burnunu tutup öfkeyle ayağa kalktı: "Lan orospu çocuğu," diyip kurtarıcımın üzerine yürüdü.
Kurtarıcım sadece ona bakıyordu: "Bas git bak, yoksa ağzını burnunu kıralım lan," dediğinde adam, Bize bakıyordu," bittiniz lan, sizi öldüreceğim," dediğinde kurtarıcım, "Siktir git lan," dedi.
Adam bana baktığında ona dil çıkarıp elinle, "Oh olsun," yaptım, çocuklar gibi. Adam deli görmüş gibi bana baktı. Sonra yanımdaki çocuğa öfkeyle bakıp yanımızdan çekip gitti.
Bana dönüp kafasını eğip, "İyi misin?" dediğinde başımı sallayıp, "İyiyim, teşekkür ederim," dedim.
Adam başını sallayıp, "Önemli değil, ama kendine dikkat et," diyip yanımdan çekilip gidecekken kolunu tuttum. Bana baktığında, yüzüne masum bir ifadeyle bakıp, "Biraz eğilir misin? Bir şey söyleyeceğim," dedim.
Eğildi. Ben de alkolün verdiği cesaretle ve umursamazlıkla, “Belki de sadece birine dokunmak istedim. Beni gerçekten gördüğünü hissetmekti derdim.”
ellerimi yanaklarına koyup dudaklarına yapıştım. Onu öptüğümde ilk karşılık vermedi, şok olduğuna eminim. Ben de inanamıyordum; şu an tanımadığım bir adamı öpüyordum.
Sonra daha fazla dayanmayıp ellerini belime koyup beni kendine çekti. Öpüşüme karşılık verdiğinde bir süre öpüştük. Beni öyle şehvetle öpüyordu ki, ben ise acemice karşılık veriyordum, nefes nefese ayrıldığımda, daha fazla dayanamayıp kollarına yığıldım.