1.BÖLÜM

3580 Words
Ben babasının kuzusu , anasının kız kurusu , tüm hayatımı annesinin terliğinin ucunda geçirmiş bir çare bir zamane kızıyım. Annem beni klasik Anadolu kadını yöntemleriyle dize getirirken bundan hiçbir şikayeti yoktu. En ufak bir kavgada ayağından çıkan terlik ışık hızıyla popomla buluşup tüm sorunlar bertaraf edilebiliyordu. Benden büyük ablam akıllılık edip kocaya kaçmıştı. Yine de annemin gazabından kurtulamamıştı.. Küçük erkek kardeşim ise erkek olmanın tüm nimetlerinden sonuna kadar yararlanan küçük ergen bir sürüngendi. Evimizde kız erkek ayrımı gözetilirken , annem ve babam hepimiz aynı derecede sevdiklerini söyleseler de kız evladı misafirdi. Lise bitip  de görücülerim kapıya dayandığında hayatımın hiç bu kadar güzelleşeceğini sanmazdım. Annem beni el üstünde tutmaya başlamış ve komşulara caka satıyordu. "Kızıma her gün görücü geliyor , ama hiç birini beğenmiyoruz " Hadi oradan. Evet geliyorlardı. Ama geldikleri gibi gitmiyorlardı ne yazık ki . Her görücü benim protestomla karşılaşmış ve sonunda süpürge sapıyla annem tarafından kovalanmıştım. Sadece tebessüm eden bir baba ve karnını tutarak kahkaha atan bir kardeşten başka geriye bir şey kalmamıştı. En sonunda böyle olmayacağına karar veren ben , soluğu üniversite sınavından almış eşek gibi çalışmış ve ailemin de zorla onayıyla ana sınıfı öğretmenliğine kapak atabilmiştim. Şimdi düşündüklerinizi duyar gibiyim. Eh sonunda kurtuldun. Hayır efendim kurtulamadım. Yaş oldu yirmi üç. Okul bitti iş güç derken bu sefer görücülerin kapasiteleri değişmeye başladı. Artık mahallenin müdavimleri yerine hali vakti yerinde aileler gelmeye başladı. Ve asıl hayatım işte o zaman değişmeye başladı. Artık eline mesleğini almış ve evlenmem için önümde hiçbir engel kalmayan bir çare bir kız kurusuyum. Güneş doğdu , Sabah oldu saat yedi de alarm çaldı. Yaklaşık altı senedir aynı düzenle gözlerimi açarken , içimden aynı küfürleri etmeye devam ettim. Bu benim değişmez ritüelimdi. Yatağımın altında terliklerim , birbirine girmiş saçlarım ve neredeyse her sabah kıçımdan düşen pijamamla yeni bir güne merhaba demiştim. Birazdan banyoya gidip elimi yüzümü yıkayacak , ve tam yediyi beş geçe anneme "kalktım " diye bağıracaktım. Niye mi ? Çünkü anneme göre uykucunun tekiydim. Gece yatmaz sabah kalkmaz olan zamane kızlarından ne beklersiniz ki ? Mutfağa indiğimde tabağını didikleyen bir ucube kardeş , kocasını elleriyle besleyen bir anne ve bir türlü monoton hayatından kurtulamayan bir Pelin .. "Kaçta yatında yine gözlerini açamıyorsun " İşte annemin billur gibi sesiyle tanışın. "Birde " dedim tabağımı tepeleme kahvaltılık doldururken. "Ahh ahh gece yatmaz sabah kalkmayan kızdan bir de gelin olacak sizin zamanınızda biz , sabah ezanıyla kaynanamızdan önce kalkar kahvaltıyı hazırladık. " dedi. Babam ve kardeşim her sabah aynı tirada alışmışlar artık tepki bile vermiyorlardı. Sağ olsun annem daha evlenmeden bana kaynana kadar kök söktürüyordu. Neden bir ikincisine ihtiyacım olsundu ki ? "O sizin zamanınızmış anne " dedim . "Ayol sizin zaman bizim zaman mı var . Evlilik her zamanda aynıdır" deyip o minik burnunu havaya kaldırdı. Cevap vermeyecektim. Sabah, sabah popom da terlik izi falan istemiyordum. Annemi muhteşem atış becerilerine bir yenisini daha eklemeye hiç niyetim yoktu. Çayımdan son bir yudum aldım ve ayağa kalktım. "Pelin makbule akşam misafirler gelecek erken gel " diye bağırdı. Önce bana kendi ismini zorla verdirten babaanneme , sonrada her hafta kapımızı aşındıran misafirlere on bininci kez küfür ederken üstümü değiştirip çıktım evden. Ha bu arada sizinle tanışmadık efendim. Ben Pelin makbule Bahtı Kara. Yirmi üç yaşında , Ana sınıfı öğretmeni , soy adının tüm bahtsızlığını üstünde taşıyan bir bedeviyim. Tanıştığımıza memnun oldum. .. Yağmur yağıyordu şimşek çakıyordu , Pelin kaçmak için fırsat kolluyordu. Bu tekerlemenin sonu böyle olmasa da benim durumuna en uygun buydu. Günler hızla geçmiş bir hata başının daha sonuna gelmiş bulunmaktaydım. Bu gün günlerden pazartesi -ama benim - azar- günümdü. Her hafta evimizden eksik olmayan misafirlerimiz bu akşam yine teşrif edecekler , ben yine kendimi aşacak ve sıkı bir azar eşliğinde birkaç terlik ya süpürge sapına nail olacaktım. Dolmuş evin önünde durduğunda derin bir nefes alıp zile bastım. Bilerek geç kamıştım. Akşam olmuş hava kararmıştı. Bu saatte eve giren kız mahallede pek makbul görülmese de aldırmadım. Kapı açıldı. Sürüngen kardeşim bana acıyan gözlerle bakarken sertçe yutkundum. Annem salon kapısının önünde öldürücü gözlerle bana bakarken gülümsemesi hala yüzündeydi. Bu şöyle bir tehditti ." Misafirler gidince hesap vereceksin ." Terliklerimi giyip içeri geçtim. Salonda bir kadın ve üç erkek vardı... Kaynana namzetleri bana gülen gözlerle bakarken , kurbanlık koyun gibi başı önde oturan adama baktım. Saçları bol jöleyle geri taranmış alnın açıklığı ben buradayım diye bağırıyordu. Nerden baksan benden on yaş büyüktü bu adam. Gözlerim anneme döndüğünde beğenmediğimi anlamış olacak ki gözlerini devirdi. Herkese hoş geldin deyip odama kaçtım. Bilin bakalım ne oldu. Annem peşimden geldi. Çocuğun-bana göre olmayan meziyetlerini sayıp -durdu. Sonunda ellerini beline koyup "bu sefer nasıl bir kusur bulduğumu sordu. Altı senedir ilk defa bu soruyla karşılaşan ben mutluluktan ağlamak üzereydim. Belki bu sefer salona fare salmama ya da ,çocuğu kendimden soğutma planlarıma gerek kalmazdı. "Yaşı çok büyük anne görmüyor musun ? Üç dört yıl sonra kel kalacak o adam " dedim. Kaşlarını çattı. "Erkeğin büyüğü makbuldur kızım , karısı genç olursa gözü dışarı kaymaz " dedi. Hay be o gözün. "İki yıl sonra Ayşe'nin kel ve yaşlı damadı varmış derlerse bana bir şey deme " dedim ve annemi can evinden vurdum. "Ayy o zaman olmaz o iş olmaz , ben gidip şunları münasip bir dille göndereyim deyip tombul bedeninden beklenmeyecek bir hızla çıktı odamdan. Allah'ım bu sefer çok kolay olmuştu. Bir görücü vakasını ilk defa kazasız belasız atlatmıştım. **** Ertesi sabah ablam sabahın altısında bizdeydi. Kucağında dört yaşında ki kızı ebru evin altını üstünü getirirken Arzu ablam kolumdan tutup sandalyeye oturttu beni. "E anlat dün gece ne oldu ? Beğendin mi çocuğu " diye merakla sordu. "Beğenmedim çok yaşlıydı dedim. Hem neredeyse keldi " diye de ekledim. Ablam gözlerini devirip koluma çimdiği bastı. "A benim salak kızım neresi yaşlı adamın , hem ne varmış saçı az kaldıysa hali vakti yerinde adam. Gören de padişah kızısın sanır seni " dedi gözlerini devirerek. "Hem ben şimdi eniştene ne diyicem he , oğlanın babası eniştenin ahbabı bizi de mahcup ettin " dedi. "Bana ne abla ya kocan mahcup olmayacak diye beğenmediğim daha doğrusu annemin de beğenmediği bir adamla evlenecek değilim " dedim. Ablam annemin adı geçince geri adım attı. Arzu annemin bulduğu adaylardan biriyle değil de kendi istediği bir adamla evlenmişti. Bir süre annemin gazabından kurtulamasa da sonunda barışmışlardı ama annem damadından hala haz etmezdi. Ablamım ablukasından kurtulup işe gitmek için evden çıktım. Güzel bir kreşte çalışıyordum. Normalden daha küçük çocukların gittiği kreş benim cennetten bir köşe gibiydi. Peşimden ayrılmayan minikler benim meleklerimdi. Evin stresinden bir tek burada uzaklaşabiliyordum. Benim meleklerim saf sevginin simgesiydi. Tüm gün çocuklarla ilgilendim. Onlara bir şeyler öğretebilmek beni mutlu ediyordu. Görücü korkusunun tek iyi tarafı mesleğimdi sanırım. **** Yoğun bir günün sonunda evin yolunu tekrar tuttuğumda o kapıdan irmek istemiyordum. Yolun hemen solunda park eden araba benim için tehlike sinyallerinin başıydı.. Son model olan tipik bir doblo araba ben buradayım diye bağırıyordu. Bu şu demekti. Teyzemler ve kızları bizim evdeydi.. Allah'ım neden ben ? Nasıl bir günah işlemiştim de iki gece üst üste bana bunu reva görüyordun. Ben görücüden kurtuldum derken bir yenisi gelmiş kapıma dayanmıştı. Teyzem melehat- namı değer meraklı melehat - yine hangi zavallının kolundan tutup koca adayı olarak getirmişti acaba. Artık kendime acımaktan vazgeçmiştim. Teyzemin bulduğu damat adaylarına acıyordum. Zavallılar , teyzemin pençelerinin arasına girdikten sonra en fazla altı ay sonra kendilerini evlenmiş buluyorlardı. Her koca adayı ilk önce bana gösteriliyor benden ret cevabı alınca başka bir kıza öneriliyordu. Şimdiye kadar iki yüze yakın erkeğin başını akan teyzem hala durulmamıştı. Bu çöpçatanlık genleri aileme kimden miras kaldıysa arkasından dua değil beddua ediyordum. Kapıyı anahtarımla açtım. Evde hiç ses yoktu ama ışıklarda yanıyordu. Bu durum biraz fazla tuhaf olsa da aldırmadım. Eğer biraz şansım varsa odama kimseye görünmeden ulaşabilirdim. Ne zaman dileklerim kabul olmuştu ki bu olacaktı . Daha merdivenin başına gelemden en küçük kuzenim , Nilay'a yakandım. Bilin bakalım ne yaptı küçük cadı. " Anne Pelin abla geldi " diye bağırdı. Hay ben senin anana .. Nedir bu benim çektiğim arkadaş. Sülale de yediden yetmişe ne kadar evlenme meraklısı varsa bana komplo kurmak için birbirleriyle savaşıyorlardı. Bu küçük canı bile büyüyünce Buğra diye bir çocukla evlenecekmiş. Annem elleri belinde odadan çıkıp karşıma dikildi. Morali çok bozuktu. İlk defa annemin gerçekten sıkıntılı ve sinirli görüyordum. "Anne ne oldu " dedim. "Yok bir şey git üzerini değiştir sonra da mutfakta yemeğini ye " dedi. Başımı salladım. Merdivenlere adım attığım an o sözler çalındı kulaklarıma. Teyzemin kaynanası yine annemin damarına basıyordu. "E ayşe hala senin kızda bir şey yok ? Onun yaşındakiler çoktan üçüncü çocuklarını kucaklarına aldılar  ama o da haklı tabi bu yaştan sonra kim ne etsin senin evde kalmış kızını.. Boşuna heves etme yaş olmuş yirmi üç , gitmez o kocaya " dedi ardından kahkaha attı. Neden benim evlenmeme bu adar takmışlardı bilmiyorum ama annemin sessiz kalması sinirlerimi bozmuştu. "Niye kızımın hayatı o bilir demiyordu " Yukarı çıkmaktan vazgeçip odada girdim. Kaynana namzetlerinin sözlerine teyzemler kahkahalarla gülerlerken o sözler ağzımdan nasıl çıktı inanın bilmiyorum. Pişman olacak mıydım ? Hem de fazlasıyla . Ama size başta söylemiştim. Ben Pelin makbule bahtı Kara. Bu saatten sonra bahtımın güleceğini kim söylemişti ki ? " Zarife teyze " dedim. Tüm gözler bana döndü. "Benim ne zaman evleneceğim kimseyi ilgilendirmez ama yaza kalmaz gönderirim davetiyeni " diye de ekledim. Odama giderken ardımda gülen bir anne ve bozulmuş bir Zarife cadısı bıraktım. Annem için bu sözlerin açılımı şuydu. Artık görücüleri geri çevirmeyecektim.. ... Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallardan dinlemedim hiç. Hayatımda çoğu şey yoktu zaten. Pembe masallara inanacak toz pembe bir hayal dünyam da yoktu. Daha doğduğum gün hayatın kazığını yemişim. Nasıl mı ? Size anlatayım. Teyzemin kaynanasına evlenme imamdan sonra her şey şöyle oldu. Annem ertesi gün doğru bir karar verdiğimi söyleyip biricik kızını allayıp pulladı. 23 yıllık hayatımda duymadığım sözler duyup , şımartıldım. Bir sonraki gün ise annem gülerek karşıma çıkıp bir görücüden bahsetti. Her sözünü tekrar tekrar söylediğine göre – en azından ona öyle anlatılmıştı- Pek efendi pek mazbut bir ailenin tek oğluydu ... İşi gücü yerinde , boylu poslu bir adamdı. Annem bu sefer benden pek bir emindi. Kadına kendi ağzımla tamam demiştim ne bekliyordum ki.. Akşam gelecek misafirler için hazırlıklar yapıldı ve misafirler kabul edildi. Dedim ya ben doğuştan şanssızım. İlk şansızlığım da evlilik meraklısı bir annenin kızı olarak gelmem sanırım dünyaya. Üzerinde hanım hanımcık bir elbise saç makyaj derken kapı zili duyuldu. Annem heyecanla gelenleri karşılarken ilk defa içimden dua ettim. "Lütfen gerçekten beğenebileceğim birisi olması için. " Ben böyle dua ederken daha başıma geleceklerden habersizdim. Misafirlere görünmeden mutfağa geçtim. Ama merakım ağır basmıştı sanırım. Göz ucuyla onu gördüğümde memnuniyetle gülümsedim. Annemin dediği gibi tek bir kişi vardı içeride. Annesi ve babası ve daha yaşlı olan bir adam gelmişti. En fazla 27 yaşında sarışın ve yakışıklı bir adamdı. Eğer kafalarımızda uyuşursa neden olmasındı ki ? Annem sanırım bir konuda haklıydı. Eninde sonunda evlenecektim ama yaşım geçtikçe armutun sapı üzümün çöpü derken kimseyi beğenmeyecektim. İlk defa bir görücüme normal bir kahve yapıp çıktım mutfaktan. Herkese kahvelerimi dağıtıp , tepsiyi dizlerimin üzerine koyup tekli bir koltuğa oturdum. Kaçamak bakışlarla ona bakarken gözlerini benden kaçırıyordu. Ne oluyordu anlamasam da bir anda kulaklarıma dolan çığlıkla baka kaldım anneme .. Babam sinirle ayağa kalkmış bağırıyordu. "Bey bey senin dediklerini kulakların duyuyor mu ?" Ne demişti ki ? Adam başı önde susuyordu. Annem fenalık geçirmek üzereydi. Masa da dokunulmayan sulardan birisini alıp anneme içirdim. Biraz kendine geldiğinde ayağa kalktı. "Ben kızımı yaşlı bir bunağa vermem " diye bağırmaya başladı. Yaşlı bunak mı ? Gözlerim dede olduğunu bildiğim adama dönerken şaşkınca damar adayı sandığım adama kaydı gözlerim. Lanet girsin! Cidden bunlar beni dedelerine istemeye mi gelmişlerdi yani .. Ne kadar donmuş bir vaziyette kaldım bilmiyorum ama annem endişelenmiş olacak ki beni sarsıyordu. Altmış yaşında bir adam ve ben ha ? Bir an gerçekten gelinlikle  onunla evlenirken hayal ettim de kendi mi  sanırım yapacağım tek şey kahkahalarla gülmek olurdu. Güldüm de . Annemin ve babamın şaşkın bakışları altında karnıma ağrılar girene kadar güldüm. Kahkahalarım tüm salonda yankılanırken farkına vardığım tek şey kovulan misafirlerdi. ** Gece ne kadar uyumaya çalışsam da beceremedim. Saat daha on iki bile olmamıştı. Sırf annemden kaçmak için kendimi odaya atmıştım ama tabiî ki bu konuşmadan kurtulamadım. Bilin bakalım ne oldu. Kapı tıklatılmadan annem içeri daldı Bu evde bu hak sadece ona özeldi. "Kız sen beni delirtecek misin , neydi o gülmelerin öyle rezil ettin bizi " dedi kaşlarını çatarak. Yatakta bağdaş kurup oturdum. " Gülmeseydim de dedeye evet mi deseydim anne ha ? Hem ne var çok komikti yalan mı ?" Allah'ım sen bana sabır ver bir de komik diyor , kaldın başıma artık yaşını başını almış adamlar geliyor bana diyeceğine benim kızım kızarana kadar gülüyor.. Güleceğine haline yan haline " dedi. Birisi lütfen anneme daha yirmili yaşlarımın başında olduğumu hatırlatabilir mi ? Zira kendisi bana kırk yaşında muamelesi yapıyor da. Baktı bende iş yok çıktı odamdan. Kendimi yatağıma geri atarken uykuya dalmak üzereydim. Biliyorum biliyorum benden saklamanıza gerek yok. Sizin de anneniz konuşurken uykunu geliyor değil mi ? Ayşe sultan üzerimde ağır uyku ilacı görevi görürken çoktan uyku diyarlarına salmıştım. Sabah kalktığımda öylesine mutlu ve huzurluydum ki.. Gördüğüm rüya beni bilinmedik diyarlara götürmüş ve kanatsız uçurmuştu. Tabi annemin rüyamın en güzel yerinde beni uyandırana kadar. Rüyam da masmavi bir göz yüzünün altında çimenlerin üzerinde uyuyordum. Her şey yıllardır hayalini kurduğum gibiydi. Yattığım yere yakın ahşap bir ev vardı. Ayağa kalkıp eve doğru yürümüştüm. Aniden açılan kapının ardından bir kız çocuğu fırlayıp bana doğru koşmaya başladı. Kıvır kıvır saçları , beyaz elbisesi ve saçında ki bandanasıyla hayallerimden bile daha güzeldi. Ve bana anne diyordu. Kucağıma aldığım kızın yanaklarında ki gamzelerini ısırmak istedim. "Babam beni gıdıklıyo " dedi. Eh çocuğu yaptığıma göre kocayı da bulmuştum herhalde. Kapı tekrar açılıp içeriden bir adam çıktı. Daha yüzünü göremeden annemin sesiyle yataktan zıpladım. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadığımda en azından bir şeyleri kabullenmiştim. Rüyama giren o kızdan geçekte de bir tane istiyordum. Ve bunun için gerçekten evlenmem gerekti. Ah ahh hayat gerçekten çok acayipti. Daha iki gün önceye kadar kaçmak istediğim şeylere kendi ayağımla giderken bir kez daha annemin sözüne geldim. " Anneler doğrusunu bilir " Haklısın anne anneler en doğrusunu bilir. .. Size en son dediğim şeyi hatırlıyor musunuz ? Hani anneler her şeyi bilir "olanı .. Unutun onu arkadaşlarım. Anneler bazen hiçbir şey bilmez .. Neden mi ? Çünkü aramızda koskoca bir kuşak farkı var .. İşe gittiğimde tüm günüm rutindi. En fazla bir anaokulunda ne olabilirdi ki ? Çocuklar oynar , yaramazlık yapar ve öğretmenlerini delirtirlerdi. Bir çocuk böyle olmalıydı. Ya da benim öğretmenliğimi yaptığım çocuklar marstan gelmişlerdi.. En azından birisi. Caner beş yaşında , simsiyah saçları , mavi gözleri ve esmer teniyle çok güzel bir bebekti. Daha işe başladığım ilk gün çocuğa kanım kaynamıştı. Hele bir de o gözlerini bana dikip gülmüyor muydu ? Yanaklarını ısırasım geliyordu. Zaman geçtikçe , benimle konuşmaya başlayan çocuk birkaç ay sonra sadece enimle iletişim kurmaya aşlamıştı. Diğer arkadaşları oyun oynarken o sadece bana bakıyordu. İlk aylar ki bu ilgi aşka dönüşürken başıma böyle bir iş açacağını nereden bilebilirdim ki .. Çantama tüm evraklarımı koyup çıktım okuldan. Sabah babamın arabasını aldığım için acelem yoktu. Eh , annem ve babam da evde olmadığına göre önce markete uğrayabilir sonra da tüm gece evin keyfini sürebilirdim. Minik bir misafir beden habersiz arabama kurulmuş ve beni dönülmez yollara sokmak üzereydi. Her şeyden habersiz , önce markete uğradım sonra da eve sürdüm arabayı. Evin önüne geldiğimde asıl sürpriz bana olmuştu. Bir öğrencimin velisi kapının önünde bekliyordu. Kendisiyle pek muhabbetim olmasa da isim olarak biliyordum kendisini. Arabadan inip kapıyı kapattım. "Merhaba Pelin hanım " dedi Semih bey. "Merhaba semih bey , bir sorun m var " dedim. Önemli bir şey olmasa evimin önünde ne işi olsundu ki bu adamın. Semih bey son derece yakışıklı ve saygın bir iş adamıydı. Duldu ve Caner'in babasıydı. "Aslına var oğlum servise binmemiş " dedi . " Size olan hayranlığını baz alarak sizle olabileceğini düşündüm " "Hayır Caner'i görmedim. " dedim. " En son arkadaşlarıyla birlikteydi. " diye de ekledim. Adamın eli sıkıntıyla ensesine giderken korktuğu gözlerinden belliydi. "Polise haber verdiniz mi " diye sordum. Başını salladı. " Ben sizinle olduğuna o kadar emindim ki , Caner sürekli sizden bahsediyordu evde " Ah minik aşkım. Anlaşılan küçük beyin ilgisi baya bir boyut atlamıştı. Adamı sakinleştirmek için bir şeyler söylemek istesem de , sözler daha dudaklarımdan çıkmadan yarım kaldı. Annemlerin olduğu bir araba önümüzde set bir frenle durdu. Arabadan tanımadığım bir adam ve ailem çıkarken ben Semih beye döndüm. "Peki gidebileceği yerler var mı " diye sordum. "Yok " dedi. Annem kaşları çatık bir şekilde önüme gelip Semih beye baktı. "Kızım sokakta ne işin " var diye sordu. Sinirliydi ! Lanet olsun yine ne olmuştu. Arkasında ki genç bana ter ters baksa da aldırmadım. Elindeki tesbihi , düşük bel pantolonuyla tam bir serseriydi. Bir tek ağzında sigara yoktu ama eminin onu da içiyordu. "Bir öğrencimin babası " dedim. " Oğlu servise binmemiş benimle olduğunu düşünmüş " Serseri yere tükürüp kolumdan tuttu. Ne oluyordu be ? " Sen ne yaptığını sanıyorsun " dedim. Annem ve babam hala sessiz kalırlarken olanlara bir anlam veremiyordum. "Sana ne elin adamının çocuğundan. Senin başın bağlı kızım bundan sonra i, hareketlerine dikkat edeceksin " diye bağırdı. Elin adamı ? Hareketlerime dikkat edeceğim mi ? Pardon bu dağdan inme ayı bana karışma hakkını nasıl kendinde buluyordu ? Kim vermişti bu hakkı ona ? Annem ve babamın sessizliğine bakılırsa bu kütüğü tanıyorlardı ama benim için geçerli değildi bu cümle. Semih bey bile olanlara şaşkınca bakarken hepimiz ince bir sessiz varlığıyla arkamızı döndük. "Caner sırtında çantasıyla kolumu sıkan adama sinirli bir şekilde bakıyordu. "O elin adamı değil benim babam ve öğretmenimle evlenecek . Benin annem olacak " dedi. Sizce hangisine üzülmeliydim. Susan anne ve babamın varlığına mı ? Yoksa beni koruyan beş yaşındaki bir çocuğun sözlerine mi ? Sanırım birazdan mahallede sela sesleri yükselmeye başlayacaktı. Ve o merhum kişi bizzat ben oluyordum. Annem beni kolumdan tutup kendine çekti. Önce Caner'e baktı sonra da Semih beyi baştan aşağı süzdü. Gördüklerinden memnun olmuş olacak ki " al ananı babanı istemeye gel yarın akşam" dedi. Serserinden itiraz naraları yükselirken çoktan evden içeri girmiş ve annemin karşına geçmiştim. "Anne ne oluyor " diye sordum. Odasına kaçan kardeşim ve gözden kaybolan babamdan geriye sadece rüzgarları kalmıştı. "O adamı seviyor musun " diye sordu. "Hayır , saçmalama sadece bir iki kere gördüm onu , öğrencimin babası " dedim. "O adamla evlenmeni istiyorum kızım " dedi. O adamdan kastı Semih beydi bunu anlamıştım. Ama diğer hiçbir şeyden bir şey anlamamıştım. Kim kiminle evleniyordu. Annemlerin bu akşam evde olmamaları gerekiyordu. Caner'in arabam da ne işi vardı ? Ben Semih beyle neden evleniyordum ? Annem böyle kafa karıştırmayı nereden öğrenmişti ? " Anne" dedim. "Dışarıda ki serseri senin beşik kertmen , o gençle evleneceğine dul bir adamla evlenmene bile razıyım eh çocukta seni anası olarak istediğine göre " Zamanı birinde bahtsız bir Pelin varmış ve sonu mutsuz bitmiş diye bir hikaye duyarsanız sonuna kadar okuyun derim. En azından , arkam da birilerinin beni tanıdığını düşünüp cennette boy boy Nurilerin arasından keyif çatarken mutlu olabilirim. Gerçekten ! Bu gidişle hikayemin sonunu öğrenemeyecektim. Bir garip Pelin vakası olarak Litaratüre geçecek ve kimsenin aklına gelmeyecek bir şekilde İntihar edecek , yanımda bana kertilen o serseriyi de götürecektim. Eh bu dünyada kavuşamazsak ta ona ara sıra Cennetten cehennemin bilmem kaçıncı katına kart atabilirdim. Birde başıma kertik çıkmıştı. .. ******** Başka bir zaman da başka bir yerde benden kilometrelerce uzakta , belki yıllar sonra seveceğim adam , başkalarıyla gönül eğlendirirken ben arkasından sadece küfür etmekle meşgulüm. Neden sanki daha erken karşıma çıkmıyordu ki ? Şimdiye bilmem kaçıncı evlilik yıl dönümüzü kutlar ve üçüncü çocuğumuzu kucağımıza almak için gün sayabilirdik. Ben beşik kertiğimle uğraşmak zorunda kalmazdım. Küçücük bir çocuğun hayallerinin altında da kalmazdım. Ey zalim beyaz atlı prens atını biraz hızlandırsan da artık gelip beni alsan diyorum ! Ama nerde ? Bende bu şans olduktan sonra beyaz atlı prens yerine gele gele beyaz katırlı Sülo gelirdi. Sülo olacak serseri yani Süleyman , benim doğduğum köyden babamın asker arkadaşının oğluydu. O zamanın mantığıyla iki dost bizi kertmişti. Şimdi ise başıma pişman bir baba , deliren bir anne ve arsızca halime gülen sürüngen bir kardeş vardı. Annem başına siyah yazmasını bağlamış ağıt yakıyordu. Kadının tüm hayalleri çöp olmak üzereyken onu anlayabiliyordum. Anlamadığım yanlarında O Süleyman denen sersemi nasıl getirebilmişlerdi.. "Anne " dedim. "He kızım " "Beni gerçekten o adamla evlendirmiyicen demi " Annem gözlerinde ender gördüğüm şefkatle yanıma gelip bana sarıldı. "Oy kınalı kuzum ben seni verir miyim o zibidiye hiç. Ama nasıl vermiycem onu bilmiyorum " Bir kız birisine nasıl verilmezdi ? Aklımda bu soru cirit atarken derin bir nefes aldım. Size söylüyorum ben ne yapıyorsam kendime yapıyorum diye .. " Eğer evlenmiş olursam , onunla evlenemem " dedim. "Ne diyon kız sen " Anneme gözleri mi devirdim. Aklıma gelen planı ona da anlattım. Ya sevmediğim bir adamla evlenip mantık evliliği yapacaktım. Ya da diğer sevmediğim adamla evlenip , bacağımda şalvar , kafam da yazmayla her sabah ahırda inek sağmaya inecektim. Ah söylemeyi unuttum. Süleyman hala köyde ailesiyle hayvancılık yapıyordu.. Ve benim bilmediğim bir dünyaya gitmeye hiç niyetim yoktu. "Ona tamam de köyüne gönder , üç dört ay sonraya da gelin isteyin de , bende o zamana kadar gele görücülerden birine evet demiş olurum " dedim. Annem saçlarımdan öptü. Ayşe sultan ilk defa bir çıkmazda kalıyordu. "Tamam yavrum , sen nasıl istersen ben biricik bebeğimi onun çirkef anasının yanına ine sağmaya göndermeye niyetli değilim. Eli yüzü düzgün bir adamla evlenip bu kertikten sonsuza kadar kurtulacaksın" Yanımdan kalkıp babamın yanına gitti. Gerçekten bu beladan kurtulabilecek miydim bilmiyorum ama içimden nedense her şey daha kötü olacak diyen bir ses vardı. O senin kafasına hayali bir şaplak indirdim. En kötü ne olabilirdi ki ? Sonuna herksin istediği olacak , ben kertiğimden kurtulurken , annem de mürvetimi görecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD