0.3

1415 Words
Yazardan: Bozkurt ailesi şaşkınlık içinde birbirlerine bakıyorlardı. Biraz önce olanları akılları almıyordu. Kızın ajan olabileceğini düşünürken bir anda askerim demesi çoğunu inandırmamıştı fakat hepsinin aklında soru işareti vardı. "Nasıl yani?" dedi şaşkınlık içinde Kara. Hem öz ablasının onca korumayı yerle bir edişine şahit olmuş hem de asker olduğunu işitmişti. İçinde şüphe vardı ama bir yanı da ablasına inanmasını istiyordu. "Yalan söylüyor." dedi Emir.  "Neden böyle bir şey yapsın ki? Gözlerinizle gördünüz onca iri yarı adamı beş dakikada alabora etti. Bence doğru söylüyor." dedi Elzem.  "Bunu öğrenmenin tek yolu var?" dedi Asaf.  "Yolu derken?" dedi Kara.  "Amcamı arayacağız." dedi Asaf. Bazıları bu fikre pek sıcak bakmasalar da en mantıklı yok buydu onlara göre. Demet ve Burak hala şoktaydı. Burak kızının asker olduğuna inanıyordu ve onunla gurur duyuyordu. Eski kızı para harcamaktan başka bir başarısı olmayan biriyken gerçek kızının vatanı için canını ortaya koyduğunu öğrendiğinde çok mutlu olmuştu. Demet'te ise durumlar karışıktı. Hem gururlu hem de üzgündü. Çünkü biliyordu ki kızının görev yeri İstanbul değildi. Ve bu da ondan ayrı kalacak olmak demekti. Yirmi dört sene sonra kavuşup onu tekrar kaybetmekten korkuyordu. "Anne halam çok iyi dövüşüyor değil mi?" dedi Duru.  "Evet annecim. Kesinlikle çok güzel dövüşüyor." dedi Elzem.  "Ama anne halamın canı yanmıyor mudur?" dedi Duru. Herkes bu soruyla duraksarken Burak bey torununun önünde eğilip konuşmaya başladı. "Güzel kızım insanın canı vatanının uğrunda savaşırken yanar mı?" dedi Burak.  "Yanmaz mı?" "Yanmaz elbette. Senin halan çok güçlü bir kadın. Onun için üzülmeyip gururlanmalıyız değil mi?" Küçük kız dedesinin sorusuna kafa salladıktan sonra odada bir ses duydu. "Doğruymuş baba. Amcamla bir sene önce aynı görevde bulunmuşlar. Komutanı olarak." Herkes şok içinde konuşan Lodos'a bakıyordu. Çünkü herkes biliyordu ki Karaca bir sene önce yirmi üç, amcaları ise otuz yaşındaydı. "Bu nasıl olur abi? Amcam otuz yaşındaydı o kız yirmi üç. Bu çok saçma değil mi?" dedi Emir. "Hayır değil. Askeriyede başarılarına göre rütbe atlarsın. Bu demektir ki Karaca çok başarılı bir saha askeri. Belki de bordo bereli." dedi Araf. "Bir şey daha var. Elzem timinin komutanıymış." dedi Lodos. Elzem kendi ismini almış bir tim olduğunu duyunca sevinmişti. "Kardeşinizi eve gelmeye ikna etmek zorundasınız. Yarın babalar gelecek. Böyle bir saygısızlığı asla affetmez. Hele ki kardeşinize ettiğiniz imaları öğrenmemesi için ayrı bir çaba harcayacağım. Ki çoktan olayları duymuş bile olabilir. Gidin ve Karaca'ya bir gün bile olsa buraya gelmeye ikna edin. O gelmezse bilin ki uzun süre ensenizde okurum. " Hepsi hazırlanmaya giderken kadınlar ise hazırlıklar yapıyordu. Sonuçta eve gelecek misafir sayısı az buz bir şey değildi. Bozkurt erkekleri hazırlandıktan sonra Karaca'nın kaldığı yeri bulmaya çalışmışlardı. Şansları yaver gitmiş ve kendi otellerinde kaldığını öğrenmişlerdi. Otele geldiklerinde odasını öğrenerek o kara çıktılar. Tam asansörden inerken Karaca'nın sesiyle o odaya doğru gitmeye başladılar. Fakat biri hariç kalplerinde hala bir gram pişmanlık yoktu. O da Kara'ydı. Adını duyunca gülümsediğinde dalga geçtiği sanmıştı oysaki durum farklıydı. Amacı dalga geçmek değil mutlu olmaktı fakat Kara bunu şimdi fark ediyordu. Odanın kapısına geldiklerinde kapıyı tıklattılar fakat açan olmadı. Defalarca bu işlemi uyguladılar . Bir sonuç alamayınca danışmadan yedek anahtarı alarak kapıyı açmışlardı. Bu hiç de kolay olmamıştı çünkü her ne kadar kendi kardeşleri de olsa müşteri özeli ve mahremiyeti her zaman önemliydi. Fakat kapıyı açtıklarında bekledikleri manzara kesinlikle kırık bir vazo, dağılmış bir oda ve yerde yatan üç yaralı adam değildi. Yerdeki kan içlerindeki endişeyi daha da arttırmaya başlarken burada bir şeyler yaşandığını hepsi çok iyi anladı. Asaf baş komiserliğini kullanarak polis ekiplerini otele yığsa da, Lodos kendi mafyalık gücü kullansa da Karaca'dan tek bir iz bile yoktu. Tek ipucu ise yerde gördükleri ve yangın merdiveninin sonuna kadar uzanan kan izleri ve yaralı olan adamlardı. Bir de babasına gelen üstü kapalı beni aramayın mesajıydı. Tek düşünmek istedikleri ise bu kanların Karaca'ya ait olmamasıydı. . . . "Ne işin var burada Akrep?" tiksinç bir şekilde gülümseyerek bir adım daha yaklaştı. Bu ani hareketinden sonra refleksle içeri doğru bir adım atmış oldum. Bu onun için bir fırsat olmuştu ve adamları ile birlikte içeri girmişti. Onunla birlikte tam tamına dört kişi vardı şuan . Hepsini alt ederdim fakat ne olup bittiğini öğrenmek zorundaydım. Akrep kod adlı bu şerefsiz iş adamı olarak bütün herkes tarafından seviliyordu. Gözler önünde çocuklara yardım yapıp ,onları himayesi altına alıp koruyup kolluyordu. Bu da onu son derece iyi bir insan gibi göstermekle birlikte kazancını arttırıyordu. Fakat bu olayın görünen yüzüydü. O yardım ettiği çocukların hepsini ya denek olarak kullanıyor ya dağa gönderiyor ya da satıcı yapıyordu. Hem silah ticareti hem de uyuşturucu ticareti yapıyordu. Ta ki 21 Mayıs 2018'e kadar. O gün onun bütün planını batırdığım, bütün mal varlığını elinden aldığım ve onu eşek cennetine gönderdiğim gündü. En azından ben ve bütün askeriye öyle sanıyordu. Demek ki arabası patlamadan inmişti. Yanmış bir şekilde bulduğumuz adam ise başkasıydı bu durumda. Ama bu imkansızdı. Defalarca DNA testi yaptırıp kanıtlamıştık o olduğunu. Şu an asıl sorun onun ölmemiş olması değildi.  Onu çok iyi tanıyordum. Aylarca hakkında araştırma yapmış dibinden ayrılmamıştım. Hatta bir ay boyunca yakın sekreterliğini bile yapmıştım. Yirmi beş yaşında , oldukça kurnaz bir adam olsa da pek planlı takıldığına şahit olmamıştım. Fakat bunca sene sonra karşıma çıkması hele de İstanbul'da beni bulması gayet planlı bir olaya benziyordu. Şimdi en önemli sorun ise aklından ne geçiyordu? "Ah güzel kızım . Hiç değişmemişsin. Aynı asilik, aynı asalet. Seneler önce sana yaptığım teklifi kabul etseydin şuan alemin kralı olurduk. Fakat sen ne yaptın? BANA İHANET ETTİN. BENİ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞTIN. BEN SENİ SEVERKEN SEN BENİ SIRTIMDAN BIÇAKLADIN. YETMEDİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDE O KEREM DENİLEN OROSPU ÇOCUĞUYLA MUTLU OLDUN. YETMEDİ GEBERDİ YİNE DE ONDAN VAZGEÇMEDİN .NEDENNNNNN???" diyerek eline aldığı ilk vazoyu hiç düşünmeden duvara fırlattı. Bense ifadesiz bir şekilde ona bakarken son cümlesinden sonra arkamda sakladığım silahla onlar fark etmeden yanımdaki üç adamı öldürmeyecek şekilde yere serdim.  Susturucu takılı silahla sesimiz dışarı gitmezken ses yalıtımlı oda olduğuna bir kere daha şükrettim. Çünkü bu adamı konuşturmak için başka çarem yoktu. Ne olduğunu anlamadan onu da ayağından vurarak silahları topladım. Sonra ise kulağına eğilerek en soğuk ses tonumla konuşmaya başladım. "Ben sana ihanet etmedim Çağan Görkem yani namı diğer Akrep. İhanet etmek için önce sana sadık olmam ve senin için hizmet etmem gerekirdi. Oysaki ben hiçbir zaman ne sana ne de senin o pis işlerine hizmet ettim. Ben vatanım için gözümü kırpmadan seni ölüme gönderdim. Evet ve bundan inan gram pişman değilim. Sen ve senin gibiler için kurtuluştur ölüm. Sen kurtuluşu kaybettin , bu saatten sonra ölmek için ayaklarıma kapanacaksın. Ve son olarak orospu çocuğu dediğin o Kerem var ya ,o sen ve senin gibilerin aksine şehit oldu ve hala bizim için yaşıyor. Bir insan ne zaman ölür biliyor musun? Tek bir kişi bile onu hatırlamayıp ,kalbinde yaşatmadığında. O yüzden Kerem asla ölmeyecek . Arkasında onun gibi bir yiğidi hatırlayan bir millet varken ,kalbinde hala onu yaşatan bizler varken Kerem asla ölmeyecek. SENİN AKSİNE."  Elleri kolları bağlı olan bu adamın hala bir krizde bu kadar elime düştüğüne inanmıyor ve hala şüphelenmeye devam ediyordum. Ne olur ne olmaz sırt çantama bütün silahları ve önemli eşyalarımı koydum. Üstümü değiştirdikten sonra her şey hazırdı.  Sanırım tatil diye geldiğim bu şehir ellerimden şerefsiz leşi için bunca sene beklemişti. Yerdeki adamların ellerini kollarını bağladıktan sonra nabızlarına baktım her ihtimale karşı. Hepsi yaşıyordu. Son bir bakış attıktan sonra kapıyı kilitleyip kameranın tek kayda almadığı yangın merdiveninden tam yirmi kat aşağı inmiştik. Benim için sorun değilken arkamdan topallayarak sürüklediğim kansız için işler pek de kolay değildi. Şans eseri arabayı bu gece yangın merdiveninin hemen yanına park etmiştim.  Hızla aracı açarak kanı her yere yayılan piçi içeri fırlattım. Çantayı ise yan koltuğun altına koydum . Ne olur ne olmaz son kez üzerini kontrol ettiğimde bulduğum telefonu kırarak yangın merdivenine fırlattım. Araca binerek son güç gaza basarak Şırnak'a doğru yola çıktım. Yeni biyolojiklere haber vermeyi es geçerek Cihangir komutanımı aradım.  "Alo, efendim Kara?" "KARACA BOZKURT/ARTVİN " "Söyle asker" "Komutanım Akrep elimde. Son gaz Şırnak'a geliyorum. Bunca sene sonra karşıma çıkmasının bir sebebi olmalı. " "Karaca Akrep ölmüştü." "Ölmemiş komutanım bu soysuz. Elleri kolları bağlı ayağında bir kurşunla arka koltuğumda. Sizden tek rızam izinleri halletmeniz. Sonuçta bir suçluyu çevirmeden geçirmek pek de kolay olmayacak. " "Tamam asker. En akşam en geç bu saatte buradasın asker. Ayrıca o itin de yarasına bak. Geberip kalmasın. " "Kom--" "BU BİR EMİRDİR ASKER." "ANLAŞILDI KOMUTANIM." telefonu kapattıktan sonra arkadaki soysuza baktım . Bantlı ağzıyla hala konuşmaya çalışıyordu. Burak Bey'e beni merak etmemelerine ,bir süre ortalarda olmayacağıma dair mesaj atıp telefonu kapattım.  Arkadaki it hala bir şeyler mırıldanıyordu. Canı yandığı belliydi. Daha çok yanacaktı da haberi yoktu. Fısıltılı bir şekilde konuştum. "Bunlar daha kötü günlerin, daha kötüleri pek yakında." Bölüm sözü: "Yalnızlığın en kötüsü seni anlamayanların arasında kalmaktır." - Mevlana
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD