1. Bölüm / TANITIM

829 Words
🌗GERÇEK BİR HAYAT HİKAYESİNDEN UYARLAMA Karadenizli Esma ile Doğulu Boran’ın yüreklerinizde iz bırakacak bu hayat yolculuğunu uzun bir süre hafızalarınızdan silemeyeceksiniz…🦋 (Göz yaşlarınıza engel olamayabilirsiniz 🥺) (YETİŞKİN İÇERİK UYARSI +18) *** Birbirini herkesten, her şeyden çok seven iki yaralı aşığın, bir gün bütün hayatları değişiyor ve daha birbirlerine doyamadan ayrılık kapılarında beliriyor. Bir kadın düşünün… Sevdiği adama başka bir kızı istiyor. Sizlerin düşünmeye dayanamadığı şey, onların kaderlerinin ta kendisi… Kaç kadın canından çok sevdiği birine, başka bir kadını isteyebilir? Kaç kadın buna dayanabilir de yaşayabilir? Kaç kadın sevdasının başkası ile birlikte olmasına kendi dudakları ile vesile olabilir? *** Hırçın Karadeniz’den Doğu Anadolu’nun bozkırına uzanan şehvet, aşk, romantizm,acı, gözyaşı dolu bir hayat. *** Nereden başlasa da anlatsa eksik, sussa ve anlatmasa yüreğine dert olacak bir hikayeydi Esma’nın hikayesi. Esma, özgürlüğüne düşkün, dik başlı, dediğim dedik bir genç kızdı. Küçükken de öyleydi ama büyüdükçe daha da emin ve sertleşti bakışları. Karadeniz’in hırçın doğasında hırçın ve zor bir kızdı işte en nihayetinde. Ailesi yoktu. Vardı ama yoktu daha doğrusu. Varlıklarını hiç hissedememiş kendini hiç sevdirememişti. Sevdiremedikçe hırçınlaşmış kimseye eyvallahı kalmamıştı adeta. Okumak doktor olmak istiyordu. Annesi doğum yaparken ölmesin istiyordu çocukların. Kendisi annesiz kalmış ama bunu kimse yaşamasın istiyordu. Geleceğinden habersizdi tabi o zamanlar. Sevileceğine inanmıyordu ki sevdiği için yapabileceklerine hiç inanmazdı. Bir kere sevecekti ve onun için, o mutlu olsun diye gidip sevdiği adama kendi dudakları ile kız isteyecekti. Bunu bir insan nasıl tahmin edebilirdi ki zaten? Genç kızlar hep beyaz gelinlik rüya gibi bir düğün hayal etmez miydi? O, sevdiği adam için başka bir kadına yalvaracağını nasıl düşünsündü ki? Aşık olmak, Karadeniz’in hırçın doğasından zorlu kurak Doğu topraklarına gelin gitmek gibi hayalleri olmasını bırakın rüyasında bile görmemişti. Ama aşk ve hayat böyle bir şey değil miydi? Beklemediğin anda, beklemediğin bir düzenin içine düşmek değil miydi Geleceğini az çok hayal edebilse yaşamamayı bile seçebilirdi zaten. Hangi genç kızın hayalleri böyle büyük acıları, geceler boyu ağlamaları kaldırabilirdi ki? Ailesinden hiçbir zaman görmediği sevgisinin bir gün ayaklarına dolanacağını onu hayat karşında mağlup edeceğini tahmin ediyor gibiydi. Belki de içine doğuyordu… Annesi ona doğum yaparken ölmüş, babası daha annesinin canazesi defnedilmeden hastanede bir hemşireye aşık olmuştu. Aşık dediği için utanacaktı anlatırken. Çünkü ona göre aşk böyle bir şey değildi. Güya annesine de aşıktı babası Kamil. Annesine aşıkken ölüm haberini alıp nasıl hemen gözü başka birini gördü de sevdi ki diye yıllarca düşündü kendi karanlığında. Annesi ile babasının tek çocuğuydu. Kim bilir annesi doğumda ölmese son olmayacaktı. Babası Kamil usta daha sonra hemşire hanım ile evlendi. Annesinin ölümünün 40. gününde üvey annesi oldu Esma'nın. Eğer çevreden ve insanlardan utanmasa 40 gün bile beklemeyebilirdi babası. Ben tek başıma bir kız çocuğu büyütemem diye bahane etmiş ve hemen hemşire hanım ile yeni hayallerine başlamıştı. 2 tane üvey kardeşi oldu Esma'nın bu evlilikte. Onları sadece tek bir konuda kıskandı hayatı boyunca. Onlar annesi ile büyüyordu. Esma, annesini en azından iki üç yaşına kadar görebilen koklayabilenleri bile kıskanıyordu. En azından burnumda kokusu kalsaydı diye çok ağladı onların aile saadetini izlerken. Üvey annesi Esma'yı sevdi denemez. Ona hep kocasının eski karısını hatırlatıyordu Esma. Üvey annesi; "Allah'ım" demişti bir keresinde "keşke kız da ölmüş olsaydı". Bunu Esma'da diledi yıllarca. "Allah'ım anneler ölüyorsa inşallah çocuklar da ölür de annesiz hayata başlamazlar" diye dua ediyordu kaderdaşları için küçücük yüreğiyle. Üvey annesi kendi çocuklarını çok seviyor babasına da kendi çocuklarını sevdiriyordu. Üvey annesini anlayabiliyordu Esma. Ama babasının onu sevmemesi için hiçbir şey yapmamıştı. Hatta aksine babası onu sevsin diye o kadar çok ders çalışır o kadar başarılı olurdu ki. Yine görünmez bir kızdı işte. Bu onu sinirli, agrasif, içine kapanık biri yaptı. Babası, öz ve öz babası sevmemişti ki onu dışarıdan biri sevecek olsun. Hep soğuk hep seviyeli davrandı insanlara. Benim en yakınlarım hastalarım olacak ileride onları çocuğuna kavuşturduğum için bana dua edecekler diye düşünüyordu. Sonuçta insanın yaşaması için bir umut dalına, bir amaca ihtiyacı vardı. O da yalnız dünyasında kaderdaşları için kendine yol çizmeyi denedi. Babasını da anlıyordu biliyor musunuz? O kadar derdinin, çekincenin, huzursuzluğunun içinde o, babasını da anlıyordu. Annesini öldürmüştü bu yüzden babası başka bir kadınla evlenmişti. Babası onu severse üvey annesi ona kızabilir eski karını mı özledin diyebilirdi. Babası da sonuçta evliliğini ve huzurunu düşünmek zorundaydı. *** Günler, haftalar, aylar geçti. İyice büyüdü Esma. Gözlerinin içi ışıl ışıl akça pakça, bebek yüzüyle, uzun dalgalı açık kahverengi saçlarıyla, yeşile çalan ela gözleriyle bakmaya kıyılamayan güzellikte bir genç kızdı artık. Anneme benziyor muyum acaba diye düşünüyordu sık sık. Annesinin evde tek bir fotoğrafı yoktu. Üvey annesi istemediği, kendini kötü hissedeceği için. Esma da annesiz kendini kötü hissediyordu ama o, kimsenin umrunda değildi ki. Her düşüşünde bile kendine kızdı Esma. "Senin kaldıracak kimsen yok, senin düşme lüksün yok" dedi küçücük bir kız iken bile. İnsanın yarası çocukluğundan başlayınca kapanmıyor ne yazık ki. Daha çocuk olamadan bırakın çocuğu bebek olamadan büyümek zorunda kalan her birey gibi onun da yaraları hiç kapanmayacaktı. Yaraları ile yaşamayı daha 7 yaşında öğrendi Esma. Kabul etmeyi, yine de şükretmeyi annesiz olduğu için belki geç ama 7 yaşında kendi kendine öğrendi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD