Karadeniz’in zorlu iklim şartlarında zaman bazen hızlı bazen yavaş aktı, geçti, ilerledi. Esma kışları derslerine çalıştı, yazları hem ailesine yük olmamak hem de onlardan uzaklaşmak için yevmiye ile işe gitti.
Bağ-bahçe işleri yapmaktan elleri deri değiştirdi resmen ama o hiç önemsemedi. Sonuçta onun için önemli olan güzellik, narinlik, hoşluk değildi. O sadece parasını kazanmak ve okumak, daha çok okumak kendini buralardan uzaklaştırmak istiyordu.
Doktor olduğunda gelebilirdi geri. Çünkü en nihayetinde doğduğu, büyüdüğü topraklardı buralar. Bedeni de ruhu da alışmıştı bu çetin şartlara. Hem kışın kardan yolları kapanan evlere doğuma gitmek istiyordu. Anneler ölmesin bebekler annesiz kalmasın istiyordu. Hayata 10-0 geride başlamasın istiyordu tüm çocuklar.
Yevmiye ile işe gidiyor fındık topluyor, çay kırıyor, bahçe altı temizliyordu. Onu görenler bu iş için çelimsiz ve bakımsız olduğunu düşünse de o çok iyi iş çıkarıyor aldığı parayı hak etmek için elinden geleni yapıyordu. Aslında tekrar çağırmazlar da işsiz ve parasız kalırım diye korkuyor o yüzden de canını dişine takıyordu.
Bir gün doktor olduğunda koltuğuna yaslanıp “Ben çok çektim ya. Buralara gelmek hiç kolay değildi ama ben başardım” diyeceği günleri hayal ediyordu sık sık. “Annem beni görebiliyor mu acaba” diye devamlı içinden geçiriyor onunla gurur duyup duymadığını hissetmek istiyordu.
Okulda da mahallede de ona yaklaşan, güzelliğinden etkilenen, sevgisini hak etmek isteyen erkekler oluyordu. Ama o sanki bu dünyadan değil gibi hissediyor kimse ile böyle bir bağ kurmak boşa vakit kaybetmek istemiyordu. Ailesi ile sorunlarını bir kız arkadaşına bile anlatmıyor ona harcayacağım vakitte ders çalışırım diye düşünüyordu. Azimli ve gözü karaydı. Bu huyunu seviyordu. Zaten hayat ona başka bir yol da bırakmamıştı.
Her geçen gün daha da güzelleşiyor, serpilip büyüyordu. Onu gören herkes çok beğeniyor özellikle yaşlı teyzeler;
“Seni oğluma alayım. Çok güzel, çok hanımefendi, su gibisin. Ben seni çok beğendim” diyordu.
Esma ise “Çünkü önemli olan tek şey senin beğenmen teyze hemen gidelim. Ben düğün de nişan da istemem sen beğendiysen. Ben zaten beni her beğenenle giderim” diyor ve şaşkın bakışları üzerine çekiyordu.
Bazen de “Ah be teyzem kendin güzel olacağına kaderin güzel olacak. Ben kaç adamla konuştum da senin psikolojin bozuk deyip uzaklaştılar benden. Psikolojim bozulacağına cildim bozulsaydı da dalyan gibi çocukları kaçırmasaydım” diyordu.
İsteyen teyzeler “Aman aman Allah düşmanıma versin böyle gelini” diyor konuyu bir daha açmamak üzere kapatıyordu. Bu bozuntu onun hoşuna gidiyor “kokuşmuş oğluna layık da görmedi hasbam” diye içinden gülüyordu.
Evlenmek istese birini bulabilecek güzellikteydi Esma ve bunun da farkındaydı zaten. Eve gelip seni çok beğendim götüreyim oğluma demek mi kalmıştı? Mevlüt çıkışlarında dağıtılan kavurma pilav mıydı da o, kadın bir de alıp evine götürecekti?
Kavurma pilav bile vermezdi böylelerine ama köyde adı cadı karıya çıkmasın diye de susuyordu işte. Dedikoduyu severdi köyleri. Özellikle kızlar, kadınlar hakkında çıkan dedikodulara bayılır uzatır da uzatırlardı. Kimsenin dilene düşmek istemezdi Esma da. Babası duyar da sinirlenir onu okula göndermez diye çekinirdi. Gerçi kafasına da koymuştu babası okula göndermese de kaçacaktı kazanırsa. Hem çalışır hem okurdu. Kendine burada da kendisi bakıyordu, gurbette mi bakamayacaktı.
Yaşadıkları şehir olan Artvin’de okumak istemiyor. En uzak nereye gidebilirse oraya gitmek için can atıyordu. Tüm çabası, emeği bunun içindi. Gitmek için. Üvey annesi birkaç kez;
“Evlensen de bizden bir boğaz eksilse. Baban zorlanıyor bakamıyor. Yaşlandı da.” demişti.
Kuş kadar yiyordu Esma. Esma’nın boğazı eksilse sanki milyarder olacaklarmış gibi konuşmalarına içinden gülüyor ama çok da üzülüyordu.
“Gideyim de rahat etsinler, mallarına mal, mülklerine mülk katsınlar” diye düşünüyordu. Kocaman eve sığamamıştı Esma. Onların sığdığı, onların koşup oynadığı, sevdiği sevildiği bir eve Esma sığamamıştı.
Annesi olmayan dünyaya bile sığamıyordu galiba. Annesiz doğan bir çocuk 3 kilo 20 santimken bile dünyaya sığamıyordu.