İKİNCİ KURBAN: CEM

775 Words
Gökyüzü siyaha çalan mor bir örtü gibi şehrin üzerine çökmüştü. Gökdelenin tepesindeki gala salonu, kristal avizelerin yansıttığı ışıklarla parlıyor, içeridekiler bu parlaklığın ardında saklı tehlikeyi fark etmiyordu. Leyla ise çoktan fark ettirmişti kendini. Siyah, sırtı açık elbisesiyle yürürken, kadına bakan her çift göz aynı anda duruyor, nefes bile almayı unutuyordu. Ama Leyla bu bakışların hiçbiriyle ilgilenmiyordu. Onun gözü yalnızca bir kişideydi: Cem Yalçın. Genç, zengin, tehlikeli zevkleri ve karanlık takıntıları olan biri. Cem salona girdiğinde Leyla onu izledi. Adamın duruşunda, konuşmasında, bakışlarında bile bir üstünlük hissi vardı. İstediği kadını elde edebilecek türden bir adam… ve bu yüzden Leyla’nın en sevdiği kurban tiplerinden biriydi. Leyla kadehini eline alıp salonun ortasına doğru ilerlerken, Cem onu fark etti. Bakışları bir anlık durdu. Kadını süzdü. Gözlerinin içinde “Benim oyunuma hoş geldin,” diyen bir parıltı vardı. Leyla tam karşısına geldi. “Bu kadar insanın arasında sıkılmayı başaran nadir adamlardansın,” dedi Leyla, sesini yavaş ve sıcak kullanarak. Cem hafifçe güldü. “Benimle dalga mı geçiyorsun, yoksa beni çözmeye mi çalışıyorsun?” Leyla gözlerini kısmadan ona baktı. “Çözmek istediğim biri olsan… çoktan çözerdim.” Bu söz Cem’in egosuna sessiz bir tokat gibi indi. Ama bu tokat onu geri itmek yerine daha çok çekti. Leyla’nın etrafında açıklayamadığı bir tehlike vardı. Ve Cem, tehlikeye dokunmayı severdi. “Gel benimle,” dedi kadın. Komut gibiydi. Cem bir an duraksadı ama emir hoşuna gitmişti. Onunla birlikte salonun daha loş bölümüne geçti. Masalar boştu, müzik ise daha fısıltı hâline gelmişti. Leyla yakınlaştı. Cem kadının nefesini hissettiğinde yutkundu. “Beni kontrol etmeye mi çalışıyorsun?” diye sordu adam. Leyla başını yana eğdi, dudağının kenarında hafif bir kıpırdama belirdi. “Kontrol mü? Hayır… seni sadece… çözüyorum. Sen ise bu çözüldükçe daha da bağımlı oluyorsun.” Cem bir adım daha yaklaştı. Artık nefesleri birbirine çarpıyordu. Leyla’nın parmakları, Cem’in ceketinin yakasına hafifçe dokundu. Dokunuş öyle yumuşaktı ki, bir davet kadar masum ama bir tehdit kadar karanlıktı. Cem başını eğdi. Dudakları neredeyse Leyla’nınkine dokunuyordu. Leyla geri çekilmedi. “Benimle oyun mu oynuyorsun?” diye fısıldadı Cem. Leyla cevap vermedi. Sadece parmaklarını aşağı doğru kaydırarak adamın göğsünde durdurdu. Bu dokunuş Cem’in nefesini hızlandırdı. “Bu oyunda,” dedi Leyla, “kazanan yalnızca ben olurum.” Cem gülümsedi. “Ama ben kaybetmeyi sevmem.” Leyla’nın gözleri parladı. “O zaman bu gece senin için kötü bitecek.” Cem tam anlamaya çalışırken Leyla elini tuttu. “Gel.” --- Teras Galanın terasına çıktıklarında rüzgâr sert esiyordu. Şehir aşağıda bir yıldız denizi gibi parlıyordu. Çevrede kimse yoktu; yüksek müzik içeride kalmıştı. Cem kadına daha da yaklaştı. Artık aralarında boşluk kalmamıştı. Leyla’nın parfümü, rüzgârın soğukluğuna karşın yakıcı bir sıcaklık taşıyordu. Kadının elini Cem’in boynuna koymasıyla adam irkildi ama geri çekilmedi. “Bütün gece seni izledim,” dedi Cem. “Bende hoşlanmadığın ne var?” Leyla başını hafifçe kaldırdı. “Hoşlanmadığım hiçbir şey yok… ölmeni engelleyecek kadar bir şey hariç.” Cem kaşlarını çattı. “Ne?” Leyla o anda bir şey yaptı: Dudaklarını Cem’in dudaklarına bastırdı. Ama bu bir öpücük değil, bir yemdi. Cem düşünmeyi bıraktı. Ellerini Leyla’nın beline attı. Kadını kendine doğru çekti. Nefesler hızlandı, yakınlık arttı. Leyla’nın parmakları adamın ensesinde dolaşırken Cem tamamen kontrolünü kaybetmeye başladı. Tam o anda Leyla’nın gözleri değişti. Isı gitti. Yerine buz gibi bir karanlık yerleşti. Cem’in dudaklarından ayrıldığında, “Sonun geldi,” dedi. Cem anlamadan Leyla onu sertçe geri itti. Adam birkaç adım sendeleyip korkuluklara yaslandı. “Ne saçmalıyorsun?” diye bağırdı Cem. Leyla usulca yaklaştı. “Sen,” dedi, “kendini güçlü sanan zayıfların en tehlikelisisin. Ve ben… seni aramızdan temizlemeye geldim.” Cem kızdı, sinirlendi, üzerine yürüdü. Ama Leyla bu anı bekliyordu. Adam atıldığı anda Leyla çevik bir hareketle yana kaydı, Cem’in dengesini bozdu, hızını kullanarak onu korkuluklara yasladı. Cem’in nefesi kesildi. “Sen… delisin!” diye bağırdı Cem. Leyla gözlerinin içine baktı. “Hayır. Sadece senden daha akıllıyım.” Cem onu iterken Leyla ani bir hareketle adamın yakasını kavradı. Cem geri çekilmeye çalıştı ama Leyla bırakmadı. Bir anlık güç savaşı yaşandı—ama Cem’in panik hâli her şeyi mahvetti. Leyla bir adım daha aldı. Sonra bir hamleyle Cem’i kenara doğru itti. Adamın ayakları metal zeminde kaydı. Cem korkuluklara tutundu. Şehir aşağıda, dipsiz bir karanlık gibi uzanıyordu. “Yapma!” diye bağırdı Cem. Leyla eğildi. Soğuk bir gülümsemeyle fısıldadı: “Beni kontrol edemezsin. Ama ben seni yok edebilirim.” Sonra Cem’in parmaklarını birer birer korkuluktan ayırmaya başladı. Cem çığlık attı. Rüzgâr onun sesini yuttu. Son parmağı da bıraktığında… Cem aşağı, karanlığın içine düştü. Düşerken Leyla’nın gözleri onu izliyordu; merhamet, pişmanlık yoktu. Sadece sessiz, vahşi bir tatmin. Cem’in bedeni, şehrin soğuk zeminine çarptığında gala hâlâ devam ediyordu. Kimse bir şey anlamadı. Leyla saçlarını düzeltti, elbisesini toparladı ve tekrar salona döndü. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD