ASİYE'NİN AĞZINDAN...
Hatun hanım beni dik duruşuyla kapının önünde karşıladı. Soğuk rüzgarlar esen evin bahçesinde kadınların duruşuyla iyice ürpermiştim. Sanki gelin değilde düşman girdi içeri...
"Hadi içeri geçelim." dedi Barış fısıltı şeklinde.
Hızlı hızlı başımı sallayarak kapıdan içeri girdim ve yürümeye başladım. Neyseki Rasim amca beni düşünmüş, alışma sürecim için düğün olmadan aynı odaları kabul etmemişti. En azından değerin azını da olsa görmüştüm.
"Dur hele gelin!"
Önüm kesildiğinde Hatun hanımın rüzgarda uçuşan başörtüsünü görüyordum. Kadın iyi miydi yoksa kötü mü henüz çözmüş değildim.
"Böyle alelacele nereye gidiyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak. Başımı yere eğip dinleme modumu açtım.
"Barış! Hiç mi bir şey öğretilmemiş bu kıza?"
"Ana! Uğraşma karımla! Çok yorgunuz, bırak dinlenelim!"
"Ee iyi oğlum! Bir şey demedim. Elimi öpün, çıkın odanıza."
Odanıza derken? Anlaşmaya uyum sağlamayıp, hainlik mi yapacaklardı?
"Düğün olana kadar odaları ayrı olacak!" sesi geldi ardımdan. Neyseki Halis bey sözüne sadık çıkmıştı.
"Hediye, Barış'ın yanındaki odayı gelinime hazırla."
"Bu ne saçmalıktır!" dedi Hatun hanım. Benim burada gelinlikle durmam kadar saçma olamazdı emin olun!
"Ayrı odalarda ne demek oluyor Halis?"
"Rasim böyle istedi. Düğün olmadan da aynı odaya geçmeyecekler!"
"Millet soy diye tutturdu dedin, aldın bu soysuz kızı getirdin, ses etmedim. Ama buna asla müsade etmem!"
"Yürü Asiye!"
Elime değen el, yerimde sarstı beni. Barış artık yeter bayraklarını göğe dikmişti. Bende dikmek üzereydim. Anasız, babasız büyümek benim suçum muydu?
"Torun torun diye tutturan milletin ağzını böyle mi kapatacaksın?"
"Her yere karışma Hatun!"
"Karışmayınca neler olduğunu gördük!"
"Kes!"
"Hediye! Odaları bırak çünkü ikisi de aynı odada kalacak!"
Tartışma alevlenirken Barış usulca, kimse farketmeden yukarıki kata çıkarttı beni. Sanki o da bıkmıştı her ikisinin kavgasından.
"Sen bu odaya geçeceksin." dedi kapısını açarak. Küçük sayılamayacak kadar büyük, büyük sayılmayacak kadar küçüktü oda. İçeride beyaz bir yatak, üstünde tertemiz çarşaf seriliydi.
"Tamam." dedim itiraz etmeden.
"Kapını kilitle çünkü annem rahat durmaz biliyorum. Babam dışarı çıktığı an bizi aynı odaya sokmak için canı pahasına çaba sarf edecek."
İnsanların fikirlerine saygı duymak, aldığı kararlara uyum sağlamak neden bu kadar zoruna gidiyordu bu kadının?
"Ya da kilitleme!" dedi.
"Kilitlersen daha çok sinirlenir, sana kafayı takar. Şimdilik annemi idare et tamam mı? Bir kaç haftaya kalmaz düzelir, senide kabullenir."
Eve yeni alınmış, sahiplenilmiş evcil hayvan gibi hissettim kendimi. Ya sahibim beni sevmezse de kapı dışarı ederse diye düşünceler aklımdan geçmiyor diyemezdim. Etsin, işime gelirdi. Bu kasvet dolu olan karanlık şatodan kısa sürede kurtulmuş olurdum.
"Tamam." dedim yine. Tamamdan başka alternatif cevabım yoktu şimdilik.
Odaya girdim, kapıyı kapattım ama gerisi yok, gerisi boş. Üstümdeki elbiseden, başımdaki duvaktan nasıl kurtulacaktım? Hadi hepsini hallettim diyelim, midem açlıktan birbirine yapıştı. Nasıl yemek isteyecektim?
Tüm odanın oksijenini içime çekip yatağına üstüne oturdum. Acaba ne yapmam gerekiyordu? Kavga sesleri hâlâ yukarı çıkıyordu ve Hatun hanım geri adım atacak gibi durmuyordu. Ne inatçı bir kadın!
"Onu kendime yaraşır bir gelin hâline sokmak boynumun borcudur!"
Son işittiğim cümle dudak ısırttırdı bana. Bunun devamı kesinlikle odamda süregelecekti.
Ayağa kalkarak gelmesini bekledim. Gelecekti çünkü biliyorum. Bir dakika, iki dakika ve bam!
Kapıyı pat diye açıp içeri girdi, üstüne kilitledi.
Çok ağır bir kadındı. Halis beyden ziyade ondan korktuğum inkâr edilmesi zor bir gerçekti.
Adımlarım geriye kaydı.
"Aç kapıyı ana!"
Barış'ın ya da diğerlerinin... Hiçbirisinin bağırışı umurunda bile değildi.
Kendinden emin adımlarla bana doğru yürüyordu. O yürüdükçe ben uzaklaşıyordum. Acaba dövecek miydi? Bu yaşıma kadar tek fiske bile yememiştim kimseden.
Bacağım yatağın demirine değdiğinde korkuyla sabit kalmak durumunda bıraktı beni.
Nihayetinde önümdeydi.
Yüzümü örten duvağı naif tutuşla havaya kaldırıp başımın ardına koydu.
"Pek güzelsin!" dedi dudağının kenarıyla gülerek ama kesinlikle çok az sürdü. Saniyeler, hatta saliseler kadar...
"Kullanmasını bilmedikten sonra ne işe yarar!"
Nefesinin soğukluğu yüzüme kalkan niyetine çarptı. Parmaklarım beyaz elbiseyi yardım istercesine sıkıyordu. Yutkunmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ben nereye düştüm? Sen nereye düştün? Biz nereye düştük Asiye!
"Bak kızım!" dedi çenemden tutup başımı kaldırarak. Gözlerim, kılıçtan daha keskin gözlerine baktığında hemen kaçırdım.
"Bana bak!" diyince mecbur yeniden baktım.
"Barış o aptal kıza aşık falan değil! Saplantı, inat, bize karşı gelme hissi... Nasıl adlandırırsan adlandır! Onu ben doğurdum, ben bilirim! O salak kız benim oğluma büyü mü yaptı ne yaptı bilmiyorum ama Barış aşık falan değil! Bunu bil, sakın uzak durma oğlumdan! Kendine çek, beğenisini kazan, güzelliğinle etkile! Şu gözlerinin rengi dahi yeterliyken kabuğuna sığınma! Terbiyeli ol ama başın eğik de gezme! Barış ne derse tamam de, ne isterse yap! Huyuna gidersen sever seni ama..." dedi gözlerini kısarak.
Heyecandan şuracıkta bayılacaktım.
"Tersine gidersen bir dakika düşünmez, Leyla'nın yüzük attığını öğrendiği an üstüne getirir o uğursuzu!"
Derler ki, ilk yaş sol gözden akarsa eğer, acının ibaresi olurmuş. Canın yanıyorsa, yüreğin acıyorsa sol gözünden damlarmış ilki.
Benimde solumdan akmıştı. Ama sanki aşağı doğru değilde içime yönelmiş bir alev topu gibiydi. Beni yakıyordu, yakmakla yetinmiyor kül ediyordu. Hatun hanımın neden ısrarla aynı odada kalmamızı istediğini şu an çok daha iyi anlamıştım.
Leyla'yı gelin olarak bu evde görmektense bana razı geldiği kesindi.
"Sakın!" dedi ağladığımı farkedince.
"Güçsüzlük yok, pes etmek hiç yok! Senin güzelliğin, Leyla'yı yalnızca gölgede bırakır. Yemin olsun ki memleketten, buradan onca kız baktım Barış'a, bu kadarına asla rast gelmedim. Ay parçası gibisin. Gökyüzünden ayaklar altına düşme! Şimdi ben dışarı çıkacağım, az sonra sana elbise yollarım. Odada kalmana razıyım ama gece ne yap ne et, Barış'ı yanına çek!"
Gözlerim yerinden fırladı adeta. İsteğini ölsem yerine getiremezdim.
"Hemen atma gözlerini dışarı! Az bi dinle... Barış'ın sana dokunmayacağını herkesten çok ben bilirim. Yaşadıklarını da biliyorum. Bunu kullanırsan Barış geceyi yanında geçirir. Aynı yatakta sabahlayın demiyorum. En azından aynı odalarda birbirinizle kaynaşın, yüzünüzü görmeye alışın. Zaten bu güzelliğe de insan en fazla bir kaç hafta dayanır, sonra..."
Sustu.
Evin lideri kendini ilk günden belli etmişti. Herkesin iplerinin bu kadının elinde olduğu apaçık belliydi. Sadece yüzeysel değil de derinden, gizlice ele geçiriyordu hepsinin fikirlerini, hayatlarını... Farkına varmadan Hatun hanımın emirlerine boyun eğiyorlardı.
"Eğer beni dinlersen sana kaynana değil, anne olurum. Bu yaşıma kadar kimseye ricada bulunmadım, bulunmam da ama tek çıkış kapım sen kaldın. Asiye..." dedi.
Gözleri dolduğunda kendimi değişik hissettim. Ruhsuz bedenin içinde çırpınan duygular...
"O kız, yani Leyla oğluma hiç eyi gelmiyor. Ne zaman onunla sevgili oldu, işte o gün koptu oğlum bizden. Önceden daha sevecen, daha çok bize bağlıydı. O kız kopardı bizden Barış'ımı. Atasına bile karşı gelir oldu. Bir ana olarak senden ricamdır, oğlumu kendine aşık et. Çaresiz bileklerimin tek umudu kaldın Asiye."
Leyla denilen kızın tehlike boyutu korkunç derecede büyük olsa gerekti. Ama ben şeytanlık bilmem, o kızla da baş edemem ki! Hele bir de Barış yüzük attığını duyarsa... Ya beni kapı dışarı edip yüzüstü bırakırsa? İnsanlar hakkımda ne düşünürdü, hele ki Rasim amca... Belkide herkes kapısını kapatır, sokaklarda kalırdım.
"Şimdi çıkıyorum, Barış içeri girer, sana soru sorar. Torun falan istedi diye bir şeyler uydur sen. Konuştuklarımız aramızda kalsın. Sen, bu evde ben olacaksın! O ışığı aldım. Soysuz kızı nasılda Kayalar'ın asil hanım ağası yapacağıma herkes gıpta ile bakacak!"
Gövde gösterisinin ana temeli bendim. Ben bile benden umutsuzken, kadının beklentileri çok yüksekti.
"Dediklerimi sakın unutma! Gözündeki yaşı sil, yüzünü asma! Cilveli ol, işveli ol! Unutmaki Barış'ta bir erkek ve sen çok güzelsin!"
Son cümlesiydi güzel olduğumu söylemesi. Aynı özgüvenle kapının kilidini açıp dışarı çıktığında Barış girdi ve kapattı. Annesinin konuştuğu konuları torun üzere tahmin ediyordu fakat apayrı boyutta gelişti aramızdaki muhabbet.
Ben de azar işitirim, hakarete uğrarım diye düşünüyordum ama kadın resmen geldi, çaresizce yardım istedi benden.
"Anam ne saçmaladı?" dedi Barış.
Saçmalıktan ziyade mantıklıydı hepside. Madem birbirlerini seviyorlar, o zaman kız neden başkasıyla sözlenmişti?
"T-Torun istiyor." dedim zorla da olsa.
"Tahmin ettiğim gibi. Anamı boşver, iki güne kalmaz bırakır yakanı. Sen şimdi güzelce dinlen, odana yemek göndereceğim ben."
Arkasını döndüğünde Hatun hanımın çırpınışları geldi aklıma ve kolunu tuttum. "Dur!" dedim.
Bedenini bana çevirmeden yalnızca başını döndürdü. İlk koluna, ardından yüzüme baktı.
"Şey..." dedim kekeleyerek. Yapmam lazımdı. Yani en azından evlilik süreci bitene kadar kadının gözünde söz dinler gözükmem lazımdı. Hiç alakam yokken silahlı düşmanlar edinmiştim ve yenisine lüzum yoktu.
"Ben... Korkuyorum." dedim. Yalan sayılmazdı aslında çünkü hâlâ korkuyordum.
"Korkmana gerek yok. Bu ev çok güvenli." dedi.
"Yine de korkuyorum."
"Ne yapabilirim?" dedi umursamayarak.
"Şey... Gündüz sorun değilde... Gecesi..."
Kolunu elimden sertçe çekti kurtardı.
"Anam senin aklına ilk günden girmiş belli! Aklınca beni odaya çekip koyn-..."
Sustu. O sustu, benim gözlerim konuştu.
...