31. ÖPÜCÜK...

1117 Words
ASİYE'NİN AĞZINDAN... Hayatımda hiçbir şey yoluna girmiyordu. Girmediği yetmezmiş gibi girili olanlar da raydan çıkmaya başlamıştı. Barış, Cihan'ın sesini duyunca yüzü kıpkırmızı oldu. Vites düşüklüğü yaşayan öfkesi tekrar zirveye çıkınca korkudan diz bağlarım çözülecek gibi oldu. "Asiye! Konuşalım lütfen!" Bana döndü. Gözlerinden fışkıran alev topunu doğrudan kalbime gönderdi. "Yanlış duyuyorum dimi! Kapının önünden sana seslenen kişi Cihan değil dimi!" Eğer dikkatini dağıtırsam Cihan'da pes ederek çeker giderdi. Kolunu tuttum. "Süt annen, bize bağırıyor sanki!" dedim. "Asiye!" dedi. "Söz veriyorum, sadece bir dakika!" Sen de bi sus be adam! Diğer günler çuvala mı girmişti de ben evlenince aklın başına geldi? "Ulan!" Eğer Barış'ı bırakırsam o, bu bahçede hiçbir sağlam şey bırakmazdı biliyorum. "Gitme!" dedim kolunu hâlâ tutmaya devam ederken. Acil yoldan saksıyı çalıştırmam lazımdı. Ne yaparsam Barış'ın dikkatini dağıtabilirdim? Hadi Asiye! Düşün! Düşün Asiye! "Bırak kolumu! Bak bırak kolumu. Eğer ben bıraktırırsam canını acıtırım!" "Barış yapma! Bırak, konuşur konuşur gider!" "Bostan korkuluğu muyum lan ben? Karımsın Asiye, karımsın!" "Senin karın değilim!" "KARIMSIN!" Kolunu sert bir hamleyle benden kurtardığında korkuyla geriye gittim. Adamı sakinleştireceğim diye girdiğim yolda çileden çıkartmıştım. Aferin Asiye! Bu da tam senden beklenilecek hareketti zaten! "Şimdi görürsün sen..." Arkasını dönüp öfkeyle kapıya doğru giderken önünü kestim. Hızlı hareket etmem lazımdı. Eğrisi, doğrusu düşünecek tek saniyem dahi yoktu. Kollarımı boynuna dolayarak erişemediğim boyunu aşağı çektim. Hafif eğildiği an hiç düşünmeden parmak uçlarımda yükselerek öptüm... Evet ben öptüm, Barış'ı ben öptüm. Başka şansım olmadığı için öptüm. Kapıya kadar gelmiş olmasına böyle sinirlenen adam, aşık olduğunu duysa taş üstünde taş bırakmazdı. İlk baş olayın şokuyla anlamadı ama farkına varınca kavradı belimden. Önceden de öpüşmüştük ama bu farklıydı. Yer sanki ayaklarımın altından kayıyor, Barış'la birlikte yükseliyordum. İnanılmaz boyutta etkileniyordum ve yörüngesine doğru sürükleniyordum. Az önceki anın kasvetinden çıkmış, büyülü bir zamana ışınlanmıştım. Dudaklarının sıcaklığı beni eritiyordu. Bıyıklarının varlığı dahi rahatsız etmiyordu. Kavga seslerinin yükseldiği bahçeye huzur dolu bir sessizlik hâkimdi. Öptükçe öpülüyordum. Barış'ta hep bu vakti bekliyormuş gibi karşılık veriyordu. Artık mümkün değilki ayrılalım... Bütün hâline gelmiş kalplerimiz birbirine önceden aşinaymış gibi... Ellerim varlığını hissettiğim sakallarında gezinirken onunkisi de boynumun arkasındaydı. Sanki ayrılmak istersem izin vermemek içindi tutuşu. Ne Cihan kalmıştı ne de başkası... Tek ikimizdik, ikimiz vardık... "BARIŞ! YETİŞ BARIŞ!" Evin içinden gelen ses bizi bu muazzam andan koparttığında Barış irkilerek geri çekildi benden. "Barış! Ananla Leyla birbirine girmiş yetiş!" Leyla! Yumruğumu öyle bir sıktım ki! Kız sanki üstüme alarm koymuştu. Ne zaman Barış'la öpüşsek olay çıkarıyordu. Barış bana baktı, acıyla yutkundu. Pişman mıydı yoksa hasret mi anlamadım. Mimiklerini bile öylesine gizli sergiliyor ki, duygularını asla belli etmiyordu. "Gelicem..." dedi sessizce. Hâlâ daha ne yaptığımızın idrakine varamamıştı. Ben de varmış değildim ama Barış'ı fena çarpmıştı öpücüğüm. Az önce sen çarptın, şimdi de ben çarpayım dercesine Leyla'nın yanına gidecekti. "Gelme!" dedim dik durarak. "Eğer Leyla'nın yanına gideceksen bir daha sakın gelme Barış!" "Yapma Asiye! Onları birbir ellerine bırakırsam yerler kendilerini." "Diyeceğimi dedim! Eğer gidersen olacaklardan ben sorumlu değilim!" Restse rest, tehditse tehdit! Canıma tak etmişti bu durum. Üstelik boşanmış olmamıza rağmen beni mapus ediyorsa, kesinlikle giderdim, dönmezdim! "BARIŞ!" Teyze kapıya çıkmış, Barış'a bakıyordu. Geldiğini muhtemelen biliyordu. "Ne duruyorsun oğlum! Anan silahı dayamış şeytanın başına, koş yetiş!" Cümle biter bitmez Barış önüme dikildi, kollarımdan tuttu. "Saat kaç olursa olsun gelicem, bekle beni tamam mı? Cihan konusunu da beraber halledicez, söz. Bekle..." Yüzüme uzandı, dudağıma öpücük kondurdu. Yere göğe sığamıyordu bedeni. Öptükten sonra başını kaşıdı, son kez bana bakarak "Bekle beni." dedi. Daha da durmadı yanımda. Kapıyı açtığında korkuyla baktım ama Cihan yoktu, neyseki şimdilik pes etmişti, şimdilik... Ne olacaktı hayatımda bu uzayıp giden belirsizlik? Ne zamana kadar saklayacaktı benden aklındaki planı? Sahiden boşanmış mıydık yoksa beni mi kandırıyordu? Hiçbir şekilde duymadığım boş ol kelimelerini söylediğini iddia ediyordu. Oyun mu oynuyordu? İyide neden, kime? Sakin beni bile delirtiyordu kocam, pardon eski kocam! Sanki gerçekten kocam olmuştu da, bir de eski kocaya dönmüştü. Eve geçip teyzenin bana ayırdığı odada beklemeye başladım. Saatler birbirini kovalıyor fakat Barış'tan ses soluk çıkmıyordu. Umudumu yitirmeden beklemeye devam ettim. Söz verdiyse gelirdi, bana her şeyi açıklardı biliyorum. Heleki öpüşmemizden sonra bence gelirdi. Parmaklarım istemsizce dudaklarıma gitti. Utanmıştım. Yanaklarımın ısısı yükselirken küçük bir kahkaha attım. İstediği oyuncağına kavuşan küçük çocuklar gibiydi duygularım. Bütün yaşananlar aklımdan uçmuş gitmiş, yalnızca öpücüğe vurulmuştum. Sanki o da bana karşı boş değildi. Aslında bunun cevabını tam olarak bu gece alacaktım. Eğer gelirse benimdir, gelmezse Leyla'nındır... Bekledim, bekledim, bekledim... Saat 3'e gelirken gözlerim kapanıyordu ama ne gelen vardı ne de giden... Umudum her geçen saniye tükeniyordu. Söz vermişti, geleceğim demişti ama gelmemişti... Yatağın üstüne uzanıp ağırlaşan uykuma yenik düşmeye engel olamadım. Ruhum, bedenim sızlıyordu. Tercih edildiğim kadın Barış'ın aşık olduğu kişi olduğundan fazla üzülmeye hakkım yoktu. Asiye... Karadeniz'in dağlarından, hırçın dalgalarından kaçıp da İstanbul'a gelirsen böyle içine alır seni... İçine çeker, yer bitirir seni... Aldığım nefesi bana haram eden bu adamdan umudum kesilmişti... *** Gözlerim aralandığında sabahın yeni aydığını anladım. Etrafıma baktım, odayı inceledim ama yoktu, Barış gelmemişti... Çaresizce yataktan kalkarak bavulumu elime aldım ve gizliden çıktım odadan. Teyze uyuyordu sanırım çünkü sesi çıkmıyordu. Odasının aralık yerinden içine baktığımda mışıl mışıl uyuduğunu görünce tam zamanı dedim, sessizce ayrıldım evden. Sanırım teyze korumalardan, kapıda nöbet tutan adamlardan fazla hoşlanmıyordu. Yokluğunu belli eden adamların varlığını asla aramıyordum. Bavul elimde, hiç bilmediğim sokaklarda, cebimde beş kuru para olmadan yürüyordum. Gururum kalmama engel olmuştu. Kalamazdım, heleki beni kandırmışken, asla kalamazdım... Taşlı yollarda yaşlı gözlerimle güçsüz omuzlarım eşliğinde ilerliyordum. Nereye gittiğimi, kimlerle karşı karşıya geleceğimi bilmeden... Ömrüm boyunca ilk kez yalnız kalmıştım. Yalnızlık yavaştan ruhuma işliyordu. Bu hayatta en çok olmaktan korktuğum şeyin tam ortasına doğru yürüyordum... İstanbul'a dönmem lazımdı ama nasıl? Telefonum da Barış'taydı. Of of! Kime, nasıl haber verecektim? Üstelik sokaklar böylesine ıssızken her yerden kötü karakterli birisi çıkacak diye ödüm kopuyordu. İnsanlar bana değişik değişik bakıyor, kim olduğumu çözmeye çalışıyorlardı. Belki bazıları Kaya soyadından ötürü tanıyordur ama çoğunun bilmediğine emindim. Kaç saattir yürüyordum bilmiyorum fakat evler çok uzakta kalmış, caddeye inmiştim. Keşke çıkmasaydım, keşke teyzenin yanında kalıp ne olursa olsun Barış'ı bekleseydim. "Of Asiye of! Her huyunu dizginliyorsun da şu inadına bi kelepçe vuramıyorsun!" Yanımdan her araba geçtiğinde korkuyla irkiliyordum. Kötü birisine denk geleceğim diye ödüm kopuyordu. Bir tane, iki tane, üç tane... Her biri çekip gittiğinde şükür ettim içimden. En son bir tanenin daha yaklaştığını gördüm. Yavaşlıyordu. Niye yavaşlıyorsun abi? Yoluna gitsene, niye yavaşlıyorsun? Derin nefes alarak bavuluma sıkıca tutundum. Tam yanımdan ilerliyordu, hissediyordum. Salık saçlarımla yüzümü örtüp görüş açısını kapatmak istedim fakat ısrarcıydı. Gitsene! Dibimden yürüme de git! "Bakar mısınız hanımefendi?" Duymadım. Bakmak isteseydim bakardım dimi? "Hanımefendi... Bir şey soracağım, bakar mısınız?" "Bakamam!" dedim. Bakmadığım belli değil miydi zaten? "Rahatsız oluyorum, gider misiniz?" Adımlarım koşturma derecesine çıkmıştı. Sanki koşsan ne olacak Asiye? Adam arabanın içinde farkındasın dimi? Araba ileri gidip durunca kalbimin sıkıştığını hissettim. Bedenimi içime çekip ürkek bir kuşa dönüştüm. B.k mu vardı da çıktın evden? Arabanın arka kapısı açıldı ve birisi aşağı indi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD