2

2187 Words
    ♤♡◇♧   • • •   B ö l ü m :   1   • • •   B ö l ü m  a l ı n t ı s ı :   ' N e y i n  k a r a r ı ?'  + + +   Malikanedeki ilk gün ve bir sonraki, daha sonraki günlerim mahzende geçti.   Kabartmalı duvarlar, tırtıklı yüzey, sert zemin, ışıksız alan, tepede bir küçük alan ve dar yerden içeri nüfuz edip günün dilimlerini hatırlatan detaylar. Ara ara bir koruyucu geliyor, beni gözleri ile yokluyor, buz gibi ifadeler yüzümü dövmek sonrası ardını dönmeden mahzen demirlerine vuruyor.   Bu sürüyor böyle. Uyuyorum ve uyanıyorum, demir parmaklıklara vuruyor elindeki demirle koruyucu. Bir ses yükselip mahzende dalga dalga yayıldığında başımı saran şiddetli baş ağrısı, midemde bulunan açlık gurultusu...   Öfke dahi duyamıyorum. Niye demiri demire vuruyor da kafamı bulandırıyor? Bu soru yayılıyor etrafıma. Anlıyordum ilk vakitler aslında çünkü dar alandı mahzen ve demir parmaklıklar mahzen koridorlarında göçebe ve kuytuydu. Ondan sebep ki her vuruş sadece benim bulunduğum yerde saniyelerce yankı yapıyordu.   Ars Malikanesi'nde derin bir ızdırap yaşayacağımı sanmış olmalılar.    Üstelik sotri olduğuma günler öncesinden karar verilmişti ama sanırım son günlerimi keyifle geçirdiğimi hesaplayamıyorlardı. Sonuçta öz kardeşim ablamı; canımı, kanımı yitirmiştim. Gözlerimin önünde yanmış, küle çevrilmişti. Bu sancıyı evimin köhneliğinde yaşamak vardı ve bir de Ars Malikanesi'nin temiz, korunaklı dört duvarında yaşamak vardı. Kaldı da besleniyordum. Envai çeşit (bizim bölgede yediklerime göre envai çeşitti bunlar) besinle besliyorlardı. Suyu bile temizdi. Nasıl olur da azap ettiklerini sanıyorlardı bilemiyorum.   Acaba ızdırabı böyle olan dünyalarında keyfetmek nasıldır?   "Mahkum Esinovil Tu, 19. Acemi."   Yan yan bakıyorum adımı söyleyen gözetleyene. Koca bir adam, koyu kafalı biriydi. Göbeği vardı ve 6. periyot gözetlemelerinden olduğuna emindim. Haliyle çok yaşlı olmadığını düşünmüş, temiz saçlarının yanında nasıl görüneceğimi merak etmiştim.   “Benim.” dedim. Kıçımın altındaki sert zeminin böceksiz olması (özellikle yapısı bozuk etçil böceklerden olmaması) aşırı keyif vericiydi çünkü o böceklerin ısırıkları yüzünden tenimin çoğu yerinde yaralar vardı.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na çağırılmaktasınız.” diyor. Gözleri kapının menteşelerinden yukarı, kirli ve kan kaplı tenimi buluyor. “Mahkeme, Büyük Kurul tarafından düzenlenmektedir. Mahkuma saygı yemini ettirmeye görevlendirildim. Adım Berlan Korsul. Size söylediklerimi tekrar edin.”   Ha?   Adamın ciddiyetinden rahatsızlık duyuyorum. Şöyle tepeden aşağı temiz bedenini, yaşlanmakta olan yüzünü ve canlılıktan uzaklaşan göz içlerini seyrediyorum. Kötüydü. Korkutucuydu. Sanki bana benzerliği yoktu. “Bilmediğim şeyi neden te-“   Ah!   Ağzıma bir ağrı saplanıyor. Cümlem de yarım.   Fakat adamın sesi duyulmakta. “Mahkum Esinovil Tu, 19, Acemi. Size söylediklerimi tekrar edecek misiniz?”   “Ahhh… Ra-ra- ra- haaat. Bırak! Bı-rak!” diyorum, çırpınıp da önümde duran demire tutunmak istiyorum ama adamın ilerideki bedeni hareketsizce duruyor; gözü yüzüme, gözlerime varıyor. Pür dikkat. Sanki böylesi yoktu. Az önce korkunçtu ama şimdi ürkütücüydü. Üstelik bana dokunmuyordu ama nefesim… Nefesimi kesiyor.   Ellerim boğazımı sardı. Feryat etmek, buralardaki temiz havayı solumak istiyorum. Çok kötüydü. “Eet. E-evet.”   Bu kadar kolay pes etmem doğru olmamalıydı ama sonucunda ölecek olmam- günlerdir zincire vurulmaktan doğrulmayan belim yeterince açıklayıcıydı- umurum bile değildi. Muhtemelen hemen öldürülecek, hemen toprağıma b*k sürülecekti. Sonrası sotri olmam ve hataları olmayan ablam gibi lanetlenmem ile sonuçlanmayacak mıydı?   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na çağırılmaktasınız.” dedi, konuşmayı en başa sardı ama o anda boğazımdaki düğüm sökülüp de boğazımdan içeri ağır bir hava akımı boşaldı.   “Öhö, öhö…” Yere doğru çöküyorum. Oysa nefesim kesilmiş, yaralarım sızlamış ve kabuk bağlayan yerlerden bir miktar daha sıvı göçü olmuştu. Acaba buranın havasını ne ile temizliyorlar, yaramı mikrop sarmıyor.   “Mahkeme, Büyük Kurul tarafından düzenlenmektedir. Mahkuma saygı yemini ettirmeye görevlendirildim. Adım Berlan Korsul. Size söylediklerimi tekrar edin.”   Sırtımı bükmem fena acıtıyor. Bir de doğrultabilsem, şu öksürüklerimin normalini görsem iyi hissedecektim. Ancak boğazım yanıyor, gerdanım daralıyor ve her öksürük eşliğinde sırtım kasılıyordu.   “Mahkeme, Büyük Kurul tarafından düzenlenmektedir. Mahkuma saygı yemini ettirmeye görevlendirildim. Adım Berlan Korsul. Size söylediklerimi tekrar edin.” diye tekrarladı gözetmen. Aynıydı. Şaşmaz gibi melodiyi bile, ağzının içine çarpan havanın ritmini dahi aynen yineliyordu. “Size söylediklerimi tekrar edin.”   Doğrulmak zorundaydım. “Tamam. Tamam. Tamam be. Tekrar edeceğim. Öhö! Öhööö.” Boğazımı ovalıyorum. Sırtıma elim yetse oraları da sıvazlamasını bilirdim ama kanlanmış, yara bere dolmuş her parçam kanamaya, acımaya, derin derin sızlamaya devam edecek görünüyor.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na çağırılmaktasınız. Söylediklerimi tekrar edin… Büyük Kurul’un aldığı her kararı harfi harfine kabul edeceğime; sonsuz güven ve saygı, sadakat eşliğinde onaylayacağıma; benden istenen her türlü isteğe kendi rızam ile uyacağıma yemin ederim.”   Nasıl?   Kaşlarım çatıldı.   Kendimi öldürmemi isteseler, kendimi mi öldüreceğim?   Sinirleniyorum.   Ben demiştim ama.   Batırdılar. Dünya’yı batırdılar. Yaşama hakkımızı bile bizim rızamız ile gasp ediyorlar.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na çağırılmaktasınız. Söylediklerimi tekrar edin.”   O an sırtımın daha derin sızladığını sandım. Muhtemelen kemiklerime dek canım yanmıştı. Ağzım dilimi yutmuş ki; çenemin altına uğursuz bir baskı nüksediyor, nüksediyor ve az öncekine aykırı olarak, benim kendi bedenimin gerçekleştirdiği bir baskıyla gerçekleşmekteydi. Evet, adamın gücü tam o an bana etkimemişti ama düşüncelerimi kaplayan sanrı, korkunç gerçeklik ve sarsıcı istekle tüm detayıma sinen koca bir ağrıya kurban oluyordum.   Sotri.   Hepiniz kahrolası sotrilersiniz.   “Büyük Kurul’un aldığı her kararı harfi harfine kabul edeceğime; sonsuz güven ve saygı, sadakat eşliğinde onaylayacağıma; benden istenen her türlü isteğe kendi rızam ile uyacağıma yemin ederim.” dedi, gözlerini tekrar gözlerime dek kaldırdı.   Böylece isteksizce ama sanki istemiş gibi, o adamın gözlerine bakarak tekrarlıyorum. “Büyük Kurul’un aldığı her kararı harfi harfine kabul edeceğime; sonsuz güven ve saygı, sadakat eşliğinde onaylayacağıma; benden istenen her türlü isteğe kendi rızam ile uyacağıma yemin ederim.”   Sözleri nasıl söyledim bilmiyorum. Sanki damarlarımdaki kana bir şey akıtıldı, sanki düşüncelerimin dahi rotası titreşmişti.   Derken demir kapı açıldı, uyuşmuş bedenim çekildi. Yalpaladım. Yalpalamam önemsenmedi. Güçle doğruldum. Sırtımı saran her yara yandı, bir miktar üşüdü ve beni titretti.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na çağırılmaktasınız. Salon rotası tarif ediliyor: 200 metre sonra sola dönün, sağdaki merdiven sahanlığından iki kat yukarı çıkın, sola dönün, 300 metre sonra sarı mektebi geçin ve 300 metre sonra sağdaki görevliye ulaşın. Size gideceğiniz rotayı anlatacaktır.”   Ne?   Tek mi gideceğim?   Şaşkınlıkla gözetmene baktım. Sonra yüzünde durdum, biraz uzun bakındım. Belki göz göze geliriz de bu saçmalığı açıklar sandım. Oysa yüzüme bakması, boş bakışı, tekrar çağırılıyorsunuz diye şu uzun cümleyi yinelemesi... Her detay berbat. Çok berbat.   Kendimi ileri itekliyorum. Gözetmen derhal geriye çekiliyor. Ne sistemli adam bu. Birkaç adım derken, sahiden tek başıma ilerlemişim. Omuzlarım zaten düşmüş, sırtım sızım sızım sızlıyor, dizlerim bükülüp de adımlarımı yamultuyor. Yalpalıyorum. Ne kadar ilerliyorum çözememişim ama ağzımı dolduran bir avuç kan yığını var. Derhal şu duvara, hemen yanda bir yere yanaşmış, ellerimle veya omuzlarımda kendimi oraya bir yere yaslayıp yere, ayaklarımın yanına tükürüyorum. Çok fazla kan. Çok fazla.   Düşünüyorum. Tükürdükçe ağzımın içi ekşiyor. Sanırım artık hareket etmem gerekiyor ama şuralara baksak ya, nasıl ihtişamlı bina.   Bina mı? Bilmem.   Zeminler çok düzgün. Tavan ise ne de güzel parlıyor. Sanki küçük ateş böcekleri var. Ama onların eskisi gibi ışıkları düzgün olmamalıydı çünkü savaş sonrası onlar da lekelenmiş, bozulmuş ve berbat hale gelmişti. Bir de şu duvarlar; kocaman, gökte oluşan bir yere varır gibi, Patrick’in on-on beş katından da uzundu. Duvarın dokusu da güzel. Üstelik ağlar yok, örümcekler yok, leş kokular yok. Peki is, isin lekesi? O da yok.   Yan döndüm. Biraz sırtımı yaslamak, nefeslenmek istedim. Yorgundum. Yine de güçlü olabilirdim. Her nasılsa ölecektim. Buradan kaçmak da anlamsızdı. Gerçi neden kaçacaktım? Bunlardan kaçsam, şu her yerimde bunların işareti çıkmaz mıydı?   Bazen olurdu, Miona Anıt Töreni’nde lekeli canlılar bulunurdu. Onların birer kaçak olduğunu ilk bakışta anlardık ve sotrileşmiş halk onları yağmalamak, hırpalamak isterdi. Zaten Bay Aetmin olacak o sotrinin iğrenç sesinden sonra taşlar havalanır, lekelenmiş olan canlı taşlanırdı. Bazen bir kuş, bazen bir çocuk, bazen bir köpek, bazen bir yetişkin olurdu. Soyun tükenmesi, neslin yitmesi önem arz etmezdi. Tüketmek ve yok etmek istenirdi.   Her türlü öldürmek isteyecekler Es.   En iyisi oraya yürümek. Yürü. Bak bakalım ne olacak?   Sırtımı duvardan çekmek çok zordu. Yere düşeceğim sandım. Buna rağmen doğrulmuş, aksaya aksaya şu yolu bitirmiştim. Bir süre sonra merdiveni, merdiven yolunu, merdivenden sonraki güzergahı ve sarı mektepte bulunan diğer görevliyi bulmuştum. Ardı sıra o da bir yol söyledi. Yine yürüdüm. Sonra başka bir görevliye vardım.   Birkaç kez düştüm. Kalktım. Kan tükürdüm. Terledim. Yalpalayıp aksadım. Şüphe duydum. Buralarda öleceğimi, kalkamayacağımı sanıp, en azından yürümenin keyfine varmayı diledim. Zaten yolu güzeldi. Çıplak ayaklarım üşüyordu ama dikensiz ve sakindi. İncitmiyordu. İncitse acıtırdı.   Daha ne kadar yürüyecektim bilmiyorum ama birkaç taneden sonra, birkaç gözetmenin yol tarifine maruz kalmıştım. Artık sayamıyordum. Yollar uzuyordu. Yorulmak fayda etmemekteydi, yollar vardı. Ancak durmak istesem sanki bir şey sırtımdan itmeye, beni devirmeye gayret ediyordu.   Fakat bir yerde son bulmalıydı. Öyle de oldu. Çünkü son gittiğim yerde bir gözetmen yoktu, aydınlık vardı ve devasa kapı aralıktı. Gürültü duyuluyor; insanlara ait birkaç sesleniş ve tahtaların bir yere değişinin ahengi yankı bulmuş.   Ne oluyor?   Aksaya aksaya, son kez didinirce, biri ardımdan büyük kuvvetle savurunca yine yalpaladım ve kapıya yaslanmak zorunda kaldım. Düşecektim. Düşmek istemedim. Fakat şu iten kuvveti yok etmek, sortileşmiş malikane ve halkını sonsuza dek tekmelemek istemiştim.   Yine savruldum.   Tutunamadım.   İleri doğru, kapının açıklığından hole doğru devrildim.   Ve çat.   Artık düşmüştüm.   Ses-   Sesler kesildi.   Ha?   Acıyor. Canım acıyor.   Ağlayacaktım. Burnumun ucu sızlıyor, beni korkutup da dehşete düşürüyordu. Sanki şu yaraların eşliğinde ritim tutturuyordum. Oysa onların derdi kararlar almak ve beni kendi ölümümün rızasında kendime yüklemekti.   Ah!   Sonra sessizlikten sıyrılmış bir ses duyuldu. “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ars Malikanesi, Varisler Mahkeme Heyeti, Salon Soruşturması’na giriş yapmıştır.”   Ha?   Şaşırmıştım. Konuşan şu yaşlı adama dönmek istedim ama başımın önünü kaplayan küçük siyah noktalar vardı. Yoo, onlar gözümün önünü sarıyor.   Ne olduğunu anlamak istiyorum. Tam o esnada ardımdan bir yankı yükseliyor ve sanki koca bir tahta bir diğerine çarpıyor. Kapıyı mı kapattılar?   Bunu da anlamaya vaktim olmadı. Sessizlik büyüdü. Nefesimi saran telaşı aşamayacağım diye ödüm patladı. Yine de şu yaşlı adamın sesini duymam sahiden gerçekleşti. “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Hakkında başlatılacak olan soruşturmaya lütfen Büyük Kurul bildiri versin.”   “Verdim.”   Ne?   Kim neyi veriyor?   “Verdim.”   Bir kadın konuşuyor.   “Verdim.”   Bunlar kim?   “Verdim.”   Neyi veriyorsunuz?   “Verdim.”   Başım doğruluyor. Soluklanıyorum. Başımın yaslandığı zemini, saçlarımın sarılı görüntüyü gördüm. İleride birkaç tahta var gibi. Tam bilemiyorum. Yerimden kalkmalı, adımı yineleyip duranlara bakmalı ve kendimce bir strateji belirlemeliydim. Belki sesiz kalmak ve ölüm kararının kolay verilmesini, ölüm anında çabuk geçilmesini beklemeliydim.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Hakkınızda başlatılacak olan soruşturmaya lütfen bildiri veriniz.”   Ha?   Titriyorum. Korkmak daha da kolaylaşmıştı.   Saçmalık.   İrkilerek ağzımı aralıyorum ve savunma olarak, şu görmediğim yaşlıları reddedeceğimi sanıyorum ama çenem yok mu, ah o çenem, şöyle söylüyor: “Verdim.”   Oh!   Sessizdi. Çok sessiz söylemiştim ama nasıl hemen kabullenmiştim? Yoksa şu itici güç, her neyse, hemen yine mi itiyordu beni?   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ben, yetkili Makam Yetkilisi olarak bu mahkum hakkında başlatılacak olan muhakameye bildiri veriyorum. Verdim. Karar için muhakemeyi başlatmış bulunmaktayım. Lütfen ayaklanınız.”   Sesler.   Ayaklanmalar.   Tekrar sessizlik.   “İki gece, bir gündüz tartışılmış olan muhakeme neticesinde Büyük Kurul, yetkileri gereğince kararnameyi Varisler Mahkeme Heyeti’ne sunmuştur. Heyet, Büyük Kurul Kararnamesi’ni değerlendirmiş, yetkili Varisler Topluluğu’na sunmuş, Varisler’in rızası gereği kararı uygulamaya rıza vermiştir.” diyor adamın sesi.   Doğrulamıyorum. Sanki çenem tekrar zemine devriliyor. Saçlarım ağırca yüzüme düşüyor, ağzımdan akan kanla yere akıyor.   Neyin kararı?   “Karar…”   Sessizlik.   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. İncelemeye alınmıştır. İnceleme 3 ay gündüz sürecek olup, Varisler grup içerisinde test edilecektir. Mahkumun yaşı, yeterliliği değerlendirilmiştir ve bu kararlar doğrultusunda uyum süreci, bilgi düzeyi, etkinliği, davranış biçimi için Varisler’in eğitim sürecinde bulunacaktır. Varisler, yaş aralığı 18-25 insan yılı bulunan Varisler arasında bu eğitime onay verecektirler. 3 ay gündüz sürecek olan bu inceleme süreci bir danıştay kurulu, bir danışman ve bir yetkili gözetmenle denetlenecektir. Herhangi bir beklenilmeyen olay derhal yetkili kurula bildirilecektir. Kurul, Büyük Kurul’un alt üyelerinden oluşacaktır ve durum gereği, konunun içerisinde her alanda etkin olacaktır. Etkinlik kavramı üç şeyle sınırlandırılacaktır: Irsi istek, ırsi talep, ırsi savunma. Büyük Kurul bu üç şeye müdahalede bulunamayacaktır. Mahkum, adapte edilmesi için her alanda rehber edinimi konusunda desteklenecektir. Savunma, saldırıya dönmemelidir. Büyük Kurul gereğini yapmalı, derhal harekete geçmelidir. Talep nettir. Reddetme mümkün değildir.”   Bu neydi?   “Mahkum, Ars Malikanesi’ne yerleştirilecektir. Eğitim ve inceleme süreci için Varisler Okulu’na gönderiliecektir. Gereği yapılmalıdır.”   Sessizlik.   “Muhakeme bitmiştir. Bildiriler eşliğinde muhakemeyi terk ediniz.”   “Aldım.”   Neyi alıyorsunuz?   Bir halt anladığım yoktu. Başımı da yerden kaldıramıyor, çevrede ne olup bittiğini bilemiyorum.   “Aldım.”   “Aldım.”   “Aldım.”   “Aldım.”   Çenem açılıyor. Dudaklarımdan mırıltı dökülüyor. “Aldım.”   Neyi alıyorum?   “Mahkum Esinovil Tu, yaşı 19, feminen canlı, Acemi halktan. Ben, yetkili Makam Yetkilisi olarak bu mahkum hakkında bitirilmiş olan muhakameden bildiri alıyorum. Aldım. Karar için muhakemeyi bitirmiş bulunmaktayım. Lütfen muhakemeyi terk ediniz.”     ♤♡◇♧                
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD