CEYLAN -13

2125 Words
Yutkunan kadın “Bak ben istiyorum diye yapıyorsan sa-“ dedi ama lafını yarıda kesen şey uzanıp elini tutan ve onu kendine çekip beline sarılarak ayaklarının üzerine basmasını sağlayan adam oldu. Nefesini dudaklarına verirken “Fazla konuşuyorsun. Anı yaşa” diye fısıldadı. Dakikalarca şarkı tekrar etti. Onlar göz göze dans etti. Dağhan’ın içini yakan şey dudaklarında tebessüm gözlerinde dolu yaş olan kadının hissettileri yaşadıkları yaşamak zorunda kaldıklarıydı. Yanaklarından iri iki göz yaşı damları süzüldüğünde başını tutup göğsüne yasladı ceylan o göğüste ağladı. Hala dans ediyorlardı. Aslında genç kadın hem yaşayamadıklarına ağlıyordu hem de mecbur kaldıklarına. Mutlu olmak bu kadar kolayken her daim cehennemin katmanlarında savaş verişlerine üzüldü. Kalp atışlarını hissettiği adama biraz daha bağladı. Kalbi onu sorgusuz sualsiz kabul etti. Sonunda geri çekildiğinde “Gel hadi sahile gidelim. Tekne ile biraz dolaşırız. Planımız vardı biliyorsun.” Diyen Dağhan parmak uçları ile yaşlarını sildi. Göz fincana takılan kadın ise “Ama kahveni içmedin.” Dediğinde onu bırakıp sehpanın yanına gitti ve kahveyi tek seferde içti. Soğumuştu ama umurunda değildi. Ceylan “Ya dur ne yaptın soğuktu o ama” dese de omuz silkti. “Ellerine sağlık. Bunun tuzlusundan da isterim ama haberin olsun.” “Ne?” Kadının şaşkın halinden faydalanıp uzanıp hem öptü hem de yanağını ısırdı. “Yerim kadın seni. Hadi al çantanı montulu çıkalım.” Evden çıktıklarında köşedeki arabaya kadar yürüdüler. Elbette peşlerinde korumalar vardı ama Ceylan sadece Dağhan’a odaklıydı. Tekneye vardıklarında biraz uç kısımda oturdular. Gece on iki gibi tekneden çıktıklarında kanadının altına aldığı Ceylan’ın saçlarını öpen adam “Bu gece benim misafirim olur musun?” dediğinde kadın durdu. Birkaç saniye gözlerine baktı. “Yanımda pijamam falan yok ama” dediğinde omuz silken adam “Benim tişörtler sana gecelik gibi olur merak etme” değince güldü. “Sen çok irisin ondandır.” “Bence sen fazla küçüksün.” “Ben küçük değilim beyefendi. Otuz dört yaşında koca bir kadınım.” Dağhan bunu duyunca bozuntuya vermedi ama yaş konusunda sıkıntı çıkabileceğini fark etti. Kendi sorun emiyordu ama ya Ceylan ederse? Başını hafifçe sallayıp oldukları ana geri dönerken “Dur bakayım ben o koca kadına” der demez eğildi ve omuzuna aldı. “Kuş kadarsın.” “Ya Murat delirme bırak. Millet bakıyor.” “Abartma yavrum ne milleti. Saat on iki herkes uykuda.” “Off.” Eteği açılmasın diye dikkatli tutarken “Nasıl? Seyahat iyi mi?” diye sordu. “Ya sorma çok iyi. Seksi kıçınla bakışıyorum. Ha bir de sırt kasların da sağlammış. Sahi sen bu kasları nasıl yaptın? Protein tozu ile olmadığı kesin.” Arabanın yanına geldiklerinde omuzundan indirdi ve “Ne? Seksi kıçım mı? Ulan ilk defa bir kadın kıçıma iltifat etti.” Derken güldü. Ceylan da gülerken dudak büküp “Gördüğümü söyledim. Oldukça iyi.” Diyerek serseri bir şekilde tek kaşını kaldırdı. Arabanın kapısını açan adam “Bin kadın bin yolun ortasında aldırma kendini kucağıma” deyip başıyla işaret etti. Ceylan adamın yapacağından emin olduğundan hemen öne oturdu. Kemerini takarken direksiyona çok değişik baktı. Dağhan da yerini aldığında düğmeye bastı ve araba çalıştı. Kadının dikkatli bakışlarına istinaden “Hayırdır neyi merak ettin bakalım?” değince bakışlarını kaçıran Ceylan çantasını kucağına daha da çekip kulbunu sıkarken başını hafifçe sağa sola salladı. “Yoo bir şey olmadı bakıyorum sadece. Anahtar yok ya değişik geldi.” “Bu modeller böyle.” “İyiymiş. Çok zevkli olmalı kullanması.” “Zevklidir. Bazen yani İstanbul’dayken yarış pistine gider kendimi denerim. Güzel oluyor.” “Gerçekten mi? Ne güzel ya keşke bende bilseydim. Ama ehliyetin yanında arabayı hediye vermiyorlar.” Bunu söylerken gülmüştü. Dağhan çok ciddi bir ifadeye bürünürken “İstersen öğretebilirim. Sonra sürücü kursundan da sınavı kolayca verirsin ehliyetin olur. Ne dersin?” dediğinde gözleri açılan kadın olumsuz şekilde başını salladı. “Yok ya olmaz. Bilip ne yapacağım ki. Boşver.” Sahil boyunca evlerin biraz seyrekletiği bir kısımda iki katlı villa tarzı bir evin önünde durdular. Kapı otomatik açılırken arabayı bahçeye sokan adam evin yanındaki garaja geçti. Ceylan heyecanlıydı. Arabadan indiklerinde garajdan çıktılar ve evin kapısına geçtiler. Kapıyı açan adam geri çekildiğinde eliyle “Buyurun Ceylan Hanım” diye işaret verdi. Nefesini tutan kadın içeri adım attı ama üçüncü adımında ayakkabıları aklına geldi. “Şey ben bunları çıkarsam iyi olur.” “Ben sana terlik vereyim.” Girişte olan uzun portmantonun kapağını açtı ve daha poşetinde duran pofuduk ayıcıklı terliği önüne koydu. Eli ensesine gidip yakalanmış çocuk gibi kaşındığında genç kadın güldü. “Çok şirin ama bu.” “Biliyorum. Burayı tuttuğumda ruhsuz bir yerdi ama sonra seninle tanıştım şimdi de geleceksin diye ufak tefek şeyler alıp koydum. Senden de izler olsun istedim. Evimize hoş geldin.” “Evimiz?” “Evet yavrum neden şaşırdın?” “Bilmem. Dedim yine diyorum” derken ona bakan adamla aynı anda “Çok hızlı değil mi her şey.” dediğinde gözlerini büyüttü. “Ama nasıl?” “Yavrum, konuşmalarımızın genelinde bir köşesine bu lafı hep sıkıştırıp duruyorsun. Alıştım.” “Haksız mıyım?” “Haklısın. Hızlıyız. Yavaş olmamız için bir nedenimiz var mı? Bakıyorum.” deyip etrafında bir şey arıyormuş gibi yaptı ve “Aaa yokmuş. O zaman niye yavaş oluyoruz ki. Bu hayatı böyle hızlı yaşarsan keyfini alırsın. Diğer türlü ölürken bir çok keşke ile baş başa kalırsın. Hadi çok konuşma da gel içeri geçelim. Gece kahvesi de benden olsun” dedi. Onu dinleyen kadın çoktan terlikleri giymiş ayakları sıcacık olmuştu. Dağhan uzanıp kadını bir hamle de kucağına aldığında alını öptü. Büyük salona girdiklerinde ışıkları yakan adamla kahveleri dört bir yanda dolanan kadın resmen büyülendi. “Murat, burası çok güzelmiş. Güle güle otur.” “Sen varsan neden olmasın.” Ceylan gülümsedi ama bir kendi evini bir burayı kıyasladı saniyeler içinde. Dudaklarını birbirine bastırırken burnundan soluk alıp verdi. Boydan boya denizi görmek için yapıl camlar, gıcır gıcır parkeler, ortaya konmuş büyük geniş ve rahat olduğu yüz metre öteden belli köşe takımı, bir duvarı kaplayan televizyon, şaka gibi ama şömine, hoş billolar. Gerçekten de tek bir odasından bile böylesine etkilenmişti ki dili dönmüyordu. Kabanını çıkaran adam “Hadi hatun ver bakalım montunu” değip omuzlarına dokundu. İrkilen kadın boş bulunmuştu. Dağhan “Ceylan, bir sorun mu var?” dediğinde başını sallayan kadın “Eve dalmışım boş bulundum sen dokununca” diyerek açıkladı. Koltuğa oturduğunda mutfağa giden adam “Film izleyelim mi?” diye bağırdı. “Bana uyar.” “Mısır da patlatalım mı?” Ceylan ayaklandı ve pıtı pıtı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürüdü. Mutfağa girdiğinde salonun aslında ne kadar sönük olduğunu fark etti. Gözleri ışıldarken tertemiz kocaman ve geniş yerle “Çok güzel” diye mırıldandı. “Ben geliyordum otursaydın.” “Yok iyiyim böyle.” Parmak uçları beyaz mermer tezgah üzerinde yağa gibi akıyordu. Bembeyaz dolap kapakları gümüş rengi kulplar geniş alan ve ferahlık. Bir an durdu. Dağhan onu izliyordu. Mahcup ve kendini kötü hisseden bir duruşla “Böyle bir evde yaşayıp benim fakirhanemde yemek yemek oraya gelip kahve falan içmek zor olmalı senin için.” derdiğinde adamın kaşları çatıldı. “Nasıl yani?” “Aslında nasıl yanisi yok. Hal ortada. Senin sadece şu salonla mutfağın benim evi neredeyse ikiye katlar. Parkeler lekeli, duvarlar desen boyalı ama düzgün yapılmamış hep izler var. Mutfak küçük. Ne kadar temizlersen temizle kirli görünen bir banyo. Küçük işte. Temizliği asla göstermeyen bir yer. Zorlanıyorsundur.” Elindeki kupayı tezgaha sertçe bırakan adam birkaç adımda genç kadının yanına vardı ve çenesini tutup kendine bakmasını sağladı. “Demek istediğin senin evindeyken zorlanıyor olmam mı? Ortam, görünüş ya da diğer şeyler bana pis kirli ve vasat mı geliyor?” Başını çekmek istedi ama adam izin vermedi. Tutuşu biraz daha sıkılaştı. “Ceylan, bunları sorun ediyor olsam bu akşam seninle yemek yemez bir bahane ile evden çıkardım. Kirli görsem daha kaldığım ilk gece duş almazdım. Kendim geçip de hazır da olsa kahve yapıp içmezdim. Özetle. Senin evin benim gözümde bu evden farksız. Çünkü orada da içinde sen varsın. Şimdi burada da sen varsın. Mühin olan kısım senin varlığın. Anladın mı? Sen olmadan bu evde senin evde bana aynı görünüyor.” Dudakları çenesini tuttuğu için büzüşürken burnundan nefes veren adam “Sen insanı çıldırtırsın” diye homurdanıp bir anda öpmeye başladı. Sanki son öpüşü gibi sert tutkulu ve haşindi. Ceylan ona yetişmeye çalışıyor ama ne kadar becerebildiğini bilmiyordu. Çenesindeki el hafifçe boynuna oradan da ensesine gittiğinde bedenleri biraz daha birbirine girdi. Adamın kollarına tutunurken ağzına doğru inleyince Dağhan daha da ateşlendi. Bir eliyle kadını kalçasından tuttuğu gibi tezgaha oturttu. Bacaklarını açıp kendine sardığında dudakları serbest bırakmış boynunu sömürüyordu. Parmaklarını adamın yumuşacık saçlarında gezdiren Ceylan ise sadece nefes almaya çalışıyordu. Birkaç dakika geçti. Adamın eli aralarına girdiğinde kadınlığına dokunan parmaklar başını geri atıp seslice inlemesine neden oldu. Elbise kalçasına kadar sıyrılmıştı. Giydiği ince çorap adamın canını sıkmış olacak ki zorlanmadan tek eliyle yırttı. Şimdi ona daha rahat ulaşabilirdi. Çamaşırı kenara itip onun için ıslanmış kadınlıkla gözlerini kapayıp açtı. Ceylan bu gece bunun olacağını biliyordu. Bana gel dediğinde gecenin bitişinin farkındaydı. Bu nedenle elinin birini adamın kolundan çekti ve kadınlığındaki elin üzerine koydu. Lacivertler ona ateş gibi bakarken “Seni istiyorum” diye fısıldadı. Yutkunan adam “Gerçekten mi?” derken heyecandan kaslı göğü inip kalıyordu. Kadın girişindeki parmakların üzerine eli ile baskı yaptı. Kalın orta parmak içine girdiğinde dudakları yalayarak inleyip “Gerçekten. İstiyorum. Seni. Sadece. Seni.” diyerek tek tek söylerken içindeki parmağı usulca çekip geri yerine itiyordu. Dağhan artık durmanın bir manasının olmadığını anladı. Elini kadınının içinden çekip kalçalarını tuttu ve kendine çekip bacakların belini daha sıkı sarmasını sağladı. İnce kollar zaten boynunu bulmuştu. Mutfaktan çıktıklarında mervidenleri ara ara durarak öpüşüp koklaşarak çıktılar. İki kapılı bir odanın önüne geldiklerinde sırtını duvara yasladığı kadına yeniden baktı. “Burası sınır eğer buradan geçersen dönüşü olmaz. O yüzden emin misin? Sabah içinde en ufak bir pişmanlık olmamalı. Olursa bu beni öldürür.” Ceylan önce kapıya sonra da adama baktı. Onun gözlerindeki tüm duyguları görebiliyordu. Onu seviyordu ve onun da sevdiğine inanmaya başlamıştı. Daha ilerisi olsun yaşayamadığı ne varsa yaşasın istiyordu. Bu nedenle kahvelerini kaçırmadan “Eminim. Pişmanlık olmayacak.” dediğinde Dağhan yeniden öptü. Odaya girdiklerinde yatağın yanında durdular. Eğilip onu bıraktığında loş ışık altında bir ince gibi parlıyordu. Parmak uçları ellerinden başlayıp yukarı doğru çıktıkça nefesini tutan kadın titriyor aldığı zevkten ötürü bacak arası ıslandıkça ıslanıyordu. Omuzlarına çıkan elleri sırtına doğru uzandı ve elbisenin fermuarını aşağıya doğru çekti. Elbise fermuar açıldıkça üzerinde bollaşıyordu. Beline kadar indiğinde orta parmakları narin bir edayla sırtı yeniden arşınladı ve omuzlara geri ulaştı. Elbiseyi o kadar yavaş çıkardı ki ayaklarının üzerine düşen kumaş parçası çok fazla ağırlık yapmış gibiydi. Sütyeni danteldi. Siyah tercih etmişti. Beyaz teninde öyle hoş duruyordu ki öpe koklaya onu da çıkaran adama hayranlıkla baktı. Tek dizi üzerine yere çöktüğünde ona tepeden bakan kadın dudaklarını araladı. Külodu üzerinde gezinmeye başlayan dudakların varlığı ile sırılsıklam olurken sırtını okşayan parmaklar şimdi kalçalarının iki yanından çamaşır lastiğini tutuyordu. Masaj yapar gibiydi adamın her bir dokunuşu ve ayakta olması Ceylan’ın her an düşme tehlikesini arttırıyordu çünkü bacakları uyuşuyor titriyor kendini bırakıyordu. Karnına elini koyan adam “Otur yavrum ve uzan” dediğinde yatağın kıyısına oturdu ve uzandı. bacaklarını iki yana açıp kadınlığı ortaya çıkardığında dudaklarını yaladı. “Çok güzelsin be kadın o kadar güzelsin ki sevmelere doyamaz insan seni.” Ceylan ne dese bilmiyordu. Dili dönmüyor sesi inleme ve bağırma dışında bir şey içinde çıkmıyordu. Dağhan başını kadınının bacakları arasına soktuğunda dudakları en hassas noktayı buldu. Her dokunuşu kadını kıvrandırıyor elinin altındaki yumuşak kumaşı sıkıp buruşturmasına yetiyordu. Odanın içini Ceylan’ın “Ahh, Murat,” sesleri doldururken genç adam bu sesle daha da hızlanıyor diliyle adeta kadını beceriyordu. Dakikakar sonra saçlarına asılan kadın güçlü bir şekilde bağırırken gerilip kasları kasılarak boşaldığını belli ettiğinde nefes nefeseydi. Yüzü kızarmış alnında ter damlaları oluşmuştu. Geri çekilen Dağhan dudaklarını elinin tersi ile silerken çok farklı bir boyuta geçmişti. Üzerini çıkardığında sadece iç çamaşırı vardı. Boynunu sağa sola eğip kütletti. Ardından siyah çamaşırını da çıkardığında gözleri yarı aralık olan Ceylan sertçe yutkundu. Ona bakarak kendini okşayan adam ise dişlerini sıkıyordu. Bu çene kaslarından anlaşılıyordu. Birkaç kısa okşama sonrası yatağa eğildi ve kadını belinden tuttuğu gibi ortaya getirdi. Eğilip öperken Ceylan kendini hazırlamaya çalışıyordu. Kulağının dibindeki o minicik ses “Yine canın acıyacak. Seninle olduktan sonra seni istemeyecek. Senden tiksinecek” diye fısıldarken onu susturmak istiyordu. Kalbine dolmaya başlayan korku belirgindi. Üzerine uzanan adamla öpüştüler. Defalarca kez onun sevdiği adam olduğunu kendine hatırlattı. Lakin ne zaman ki genç adam bacaklarının arasına girip erkekliğini girişine yasladı ve kendini itmek istedi bedeni otomatik olarak kendini sıktı ve kastı. Gözleri kapalı olan kadın ise sanki orada değildi. Bir anda sahne ortam kişi değişmiş her şey bir kabusa dönmüştü. Dağhan bunu fark etmeyip kendini ittiğinde hissettiği sıkılıp ve kasılma ile yutkundu. Ceylan titreyemeye başlamıştı. Öyle ki sadece sıktığı kadınlığı değil tüm bedeni kaskatı kesilmişti. Geri çekildiğinde ise birinden kaçıyor gibi geri çekilmeye çalışırken “Yapma dokunma canım çok yanıyor canımı yakıyorsun istemiyorum dur.” diye sayıklamaya başladı. Bir kadının en zor anı ile bir adamın en boktan anı belki de bu olabilirdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD