bc

FIRTINA (+18)

book_age18+
1.4K
FOLLOW
11.5K
READ
dark
forbidden
love-triangle
contract marriage
HE
age gap
forced
opposites attract
second chance
arranged marriage
kickass heroine
neighbor
mafia
gangster
heir/heiress
tragedy
serious
mystery
scary
mythology
cheating
war
like
intro-logo
Blurb

Adı gibi kara olan denizin dalgaları kıyıdaki kayaları döverken üzerinde gelinliği öylece uçurum kenarında oturan kişi Aslı’ydı. Babasının son arzusuydu Yavuz Tunalı ile evlenmesi. Lakin yaşlı adamın bilmediği şey kızını kendi elleri ile dikenli bir gül bahçesinin içine attığıydı.

“Bu evliliği neden kabul ettim biliyor musun?”

“Neden?”

“Babam için. Şimdi o yok. Evliliği sürdürmeme gerek de yok.”

“Aslı.”

Bakışlarını adamdan kaçıran genç kız odadan çıkarken “İmzala şunları da anlaşmalı bitirelim bu işi çünkü ben korkak bir adama kadınlık etmem. Hele hele bundan böyle soy adını hiç taşımam.” dediğinde kapıyı ardından kapadı.

Geride kalan Yavuz ise gözlerinde yanmaya başlayan ateşin gölgesi altında hırsla kağıdı buruşturdu.

“O iş o kadar kolay değil efulim.”

Aslı ise merdivenleri inerken homurdandı.

“guli perxuli”

chap-preview
Free preview
FIRTINA-1
Sabah ezanı ile gözlerini aralayan Aslı bir süre tavanı izleyip hayatını sorguladı. Bu ev, oda hatta yatağı bile resmen bıçak sırtı gibi ruhunun her bir köşesine batıyordu. Geç yatmıştı. Serenderin önünde olan çardakta gece üçe kadar oturmuş termostuna yaptığı kahvesini içmiş uzun uzun düşünmüştü. Bir de boyundaki kolye ile dertleşmişti. Nefesini verip kalkarken evdeki küçük tıkırtılar evin en büyüğü olan Asiye nenenin namaza kalktığının işaretiydi. Az sonraya doğru diğer yandan da sesler gelmeye başladı. Çetin abisi de ayaklanmıştı. Bu adama bir abi gibi hayrandı. Her sabah namaza kalkıyor sonra koşuya çıkıyor dereye inip geri geliyor ve duşunu alıp kahvaltıya yetişiyordu. Ardından da babasıyla kum çekmek için limana gemilere gidiyordu. Kendi de ayaklanıp önce banyoda işlerini halletti. Ardından abdest alıp namazını kıldı çünkü göğsü yine daralmıştı. O kısacık uykuda babasını görmüş onu görmek üstelik gözlerindeki kederle görmüş olmak ruhuna işkenceydi. Namazı bitip duasını ettikten sonra kalktı ve seccadesini dolabına koydu. Orada bir tarafa ayrılmış eşyaları gördükçe her sabah olduğu gibi yine morali bozuluyordu. Son dört yıldır o bu dolabı temizliyor boşaltıyor eve geldiği an Asiye reisin emri ile yeniden eski haline geldiğini görüyordu. Başlarda çok inatlaşmıştı ama sonradan umursamaz bir hale bürünmüştü. En azından ev halkı buna inanmıştı. Çetin abisi ve kendinden iki yaş küçük Ayşe hariçti. Üzerine kot tulumunu siyah kısa kollusunu ve saçlarına sardığı fularını geçirip telefonuyla atölyenin anahtarını cebine attı. Odasından çıktığında alt katta koşturmalar başlamıştı. Asiye reise göre üzerine güneş doğuran kadından hayır gelmezdi. O nedenle sabah namazı sonrası başta gelini ve torunu olmak üzere evin tüm kadınlarını ayağa dikerdi. Başlarda ona da aynısını yapmak istemişti ama Aslı her sabah o kapıya dayanmadan hazır oluyor yaşlı kadının azarlamak için var olan hevesini kursağında bırakıyordu. Merdivenleri inerken kaynanası Hayriye Hanım kapının önünde çaylığa gidecek çalışanların başı olan kadına bir şeyler tarif ediyordu. Ondan sonra fındık bahçesi için de gidecek grubun yiyeceği verilecekti. Çayın ilk seferi toplanmış ikinci seferi fındıkla aynı zamana denk gelmişti. Bu nedenle kayınbabası Hilmi Tunalı iki taraf için de mevsimlik işçi grupları edinmiş, her sene aynı adamların gelmesine özen göstermiş işi bildikleri için de güvenerek mahsulü hasat etmeleri için onlara teslim etmişti. Aslı, mutfağa girdiğinde evdeki üç çalışan kadın da ona döndü. Yaşça en büyükleri olan Hatice “Günaydın kızım” derken ondan daha küçük olanlar gülümsemişti. “Günaydın Hatice abla. Var mı masaya gidecek bir şey?” “Yok kızım ama Çetin oğlum senin hamur kızartmandan istedi. Zahmet olmazsa gelin bacım yapsın dedi.” Aslı gülümsedi. Çetin için canı fedaydı. Hemen ellerini yıkadı ve küçük bir leğen alıp gerekli malzemeleri koyarak hamuru hazırladı. Ardından yağı kızdırıp peynirli ve maydanozlu hamur toplarını kızartmaya başladı. Diğer illerde pişi de deniyordu ama o sade yapmıyordu. Kaşar ve tulum peyniri ile maydanozu karıştırıp öyle kızarıyor bu da tadını iki kat güzel yapıyordu. Arkasından mutfağa giren baston sesi ile Asiye reisin varlığı dört bir yana dolmuştu. “Çetin uşağım birazdan gelir Hatice masa hazır mı?” derken ki otoritesi herkese işliyordu. “Hazır Asiye abla, Aslı kızartmaları yapsın çayı getiriyoruz.” Yaşlı kadın bakışlarını tavanın başındaki kıza çevirdi. Saçlarını fularla bağlamış yanağının çok az bir yerinde beyaz unun izini gördüğü yine onun tabiri ile oğlan çocuğu gibi giyinmiş gelinine baktı. “Hayırlı sabahlar gelin hanım.” Şiveli sözleri Aslı’ya ulaştığında başını kaldıran kız kafasını yavaşça eğdi ve “Hayırlı sabahlar Asiye nene” dedi. Sesi sakin duru ve temkinliydi. “Yine giyinmişsin oğlan çocuğu gibi.” “Atölyeye gideceğim ya biliyorsun nene. Ondan böyle giyindim.” Aslı kendini açıklamayı sevmezdi. Gerek de duymazdı zaten ama Asiye reis illaki o lafları duymalı ağzının içinden lazca bir şeyler söylenip ardını dönerek gitmeliydi. Artık her sabah rutine bağlanmıştı bu durum. Ama bu sabah Asiye reis bir tuhaftı. Sanki ters tarafından kalkmış gibiydi. Aslı'ya daha dikkatli bakarken gözündeki gözlük burnunun ucunda parlıyordu. Ses tonu haddinden fazla otoriterdi. Aslı'nın bakışları kadının yorgun mavilerine tutunmuştu. “Gelin, aklını başına topla. Senin bir kocan var.” Genç kızın kaşları kalktı. Üzerinde sinirle karışık şaşkınlık vardı. Bir elini beline koymuş diğerin de kızartmaları çevirdiği çatal yaşlı kadına bakarken bir anda konuştu. “Nerede?” Çalışanlar nefeslerini tutmuş duruyordu. Hayriye Hanım ve Hilmi Bey de mutfak kapısının önündeydi. Çetin hemen arkalarında durmuş neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yaşlı kadın bir an duraksayıp “Anlamadım?” dedi. Anlamıştı ama işte bazen insanın işine gelmiyordu bazı şeyler. “Kocan var dedin ya hani bana demin. Bende sana diyorum ki nerede? Benim kocam nerede? Yanımda mı dur bakayım.” deyip etrafına bakındı. Kaşları yeniden ama bu defa sahte bir şaşkınlıkla kalkarken devam etti. “Aaaa yok. Beş yıldır ben niye etrafımda koca göremedim hiç. Düğün sabahı defolup giden adama mı koca değip saygı duyacağım?” Sorusu mutfağa bomba gibi düşmüştü. Çünkü haklıydı. Çünkü Aslı çok fazla içinde tutuyordu. Babasını kaybettikten sonra susarak acısını yaşamayı öğrenmişti. Öğrenmek zorunda kalmıştı. Asiye reis “Kızım, Aslı” demişti ki elindeki çatalı sertçe ocağın yanındaki yere bırakan genç kız derince soludu ve omuzlarını dikleştirdi. Kadından bakışlarını çekmeden “Yok nene yok. Hiç Aslı deme. Beş yıl oldu. Ben senin torunun yüzünden babama tam altı ay yalan söyledim. Adam durumu öğrendiğinde kahrından kötüleşti de can verdi bir hafta içinde. O zaman neredeydi benim kocam. Düşman olsak düşman insan vicdana gelir de başın sağ olsun der. Gelir, siyaseten de olsa yanımda dururdu. Madem istemiyor bunca sene uzakta durmaz gelir adam gibi istemiyorum der beni boşardı. Deseydi ki ben seni istemiyorum. Baban ölsün hemen boşanalım o zaman yemin ediyorum helal olsun der acımı bir kenara bırakır babamın kırkı çıkmadan boşanmasına onay verirdim. Ama onu da yapmadı. Yapmıyor.” dediğinde gözleri doldu. Dudakları titredi. “Alay konusu oldum Hopa da kimseye tek kelime edemedim hala da edemiyorum. Gelmişsin karşıma diyorsun ki kocan var. Benim kocam yok Asiye reis. Senin korkak, kendini bilmez, aciz, vicdandan yoksun, duygusuz hayırsız bir torunun var. Bunun da suçlusu ben değilim. Ben ölmek üzere olan babamın isteğini yerine getirdim. Torunun da keyfinin istediğini. O yüzden şimdi gelip bana kocan var falan deme. Çünkü pek inandırıcı olmuyor.” Aslı, mutfaktan çıktığında kaynanasını kayınbabasını ve kaynını yan yana gördü. Sadece “Atölyeye gidiyorum ben” dedi. Biraz daha dursa ağlardı. Bunu istemiyordu. Kapıdan çıkıp az ilerideki üzeri kapalı garaja girdiğinde iri araçların yanında kendi motorunu gördü. Hopa da motor süren kocasız bir gelin. Milletin alay konusu olan kimsesiz kalmış Aslı Koçari. Kaskını takıp yarım saatlik uzaklıkta olan şehir merkezine inmek için yola çıkarken geride kalanlar için ev savaş meydanıydı. Çetin yemek masasına geçmiş ailesine bakıp “Şu kıza Yavuz’dan bahsedip durmayın diyorum inadına üzerine gidiyorsunuz.” dediğinde nenesi kaşlarını çattı. “Değil beş sene yirmi beş sene de benim uşağum gelmese Aslı bilecek ki bir kocası var. Ona göre hareket edecek. Yavuz keyfinden gitmedi ya. İstemediği bir evliliğe mecbur kaldı ne yapacaktı başka.” Kaşları çatılan Çetin sinirle ofladı. “Nene, Yavuz keyfi için gitti. Aslı haklıydı. Biraz cesareti olsa Niyazi amca ölene kadar bekler sonra da boşanıyorsa boşanırdı.” Hilmi Bey kaşlarını çattı. “Boşanma işini unut Çetin. Yavuz Aslı’dan asla boşanmayacak. Şimdi o eşek herife yazar mısın arayıp konuşur musun bilmem. Eğer bir hafta içinde gelmezse Tunalı ailesi ile bağları tamamen kesilecek. Kütüğümden sildiririm onu. Ölümüze dahi gelemez. Hopa'ya ayak bastırmam ona.” Adamın sert sesi, katı tavrı ve kati cümleleri herkesi susturmuştu. Annesi Asiye reis bile bakışlarını kaçırmıştı çünkü biliyordu ki oğlu bir şeyi isterse yapardı. Çetin ise dişlerini sıkarken kardeşine diyeceklerini çoktan düşünmüştü. Elbette biraz allayıp pullayıp damarına dokunacak şeyleri eklemeyi de hesap etti. Aslı ise geldiği atölyenin kepenklerini açarken burnuna dolan odun kokusu ile iç çekti. Babasının yıllarını verdiği atölyeyi kendi idare ediyordu. Çizimleri yapıyor sonra o çizimlere şekil veriyordu. Aslı Koçari KOÇARİ MARANGOZ VE MOBİLYA atölyesinin ustasıydı. Yirmi dört yaşında, kendi halinde bir kızdı. Güzeldi Aslı. Yeşil gözleri kumral beline kadar saçları vardı. Babası son günlerinde saçlarını çok okşadı diye kesmeye kıyamıyordu. Bir yetmişlik boyuyla standart beden ölçülerine sahipti. Üzerinde marangoz tulumu, elinde elektrikli testere kalasları keserken arka fonda Kazım Koyuncu çalıyordu. Elinde çay tepsisi ile giren karşı kahvehanenin çırağı “Aslı ustam kolay gelsin çayını getirdim” dediğinde bile çok zor duymuştu onu. Çocuğun bıraktığı çayını içerken öylece karşı duvarı izliyordu. Babası ile çekilmiş resimleri sanki dün asılmış gibi yerli yerindeydi. Niyazi Koçari, ölüm döşeğindeyken asker arkadaşına kızını emanet etmişti ama bilmediği şey Yavuz’un kaçıp gideceğiydi. Diğer yandan genç adam elinde dosyalarla odasına doğru yürürken telefonu çaldı. Kaşları anlık çatılsa da arayan kişi ile duraksadı. Hemen cevapladığında aklına ailesine bir şey olmuş olma olasılığı şıp diye damlamıştı. “Alo abi. Hayır olsun bir sıkıntı yok değil mi?” “Şimdi beni iyi dinle koçum. Babam bir şeyler söyledi ama esas mesela Aslı.” Göz deviren Yavuz ofise girdiğinde kapıyı kapadı. “Ne oldu abi? Yine mi histeri krizlerine girdi.” Koltuğa oturmuş umursamaz bir şekilde boynunu esnetiyordu. “Yok koçum. Karın histeri krizine girmedi ama biraz daha gelip varlığını göstermezsen dünya evine yeniden girecek. Hem de seni boşayıp Kalelilerin Harun’la.” O an eli telefonda kaskatı kesilen Yavuz kaşlarını oldukça derinden çattı. Dudaklarından tek bir soru çıkabildi. “Ne?”

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
308.8K
bc

Too Late for Regret

read
279.1K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
136.7K
bc

The Lost Pack

read
384.5K
bc

Revenge, served in a black dress

read
145.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook