Zaman insan için büyük bir denizdi. Sürekli akıyordu. İçinde ise geçmiş şimdi ve geleceğin kırıntıları dolanıp duruyordu. Ayak ucunda dikildiği mezara bakarken yutkunmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Yıllardır içinde birikmiş ne varsa şimdi kıyılarını dövüyor taşmak için can atıyordu. Başındaki şalını düzeltip ellerini kaldırdı ve dua etmeye başladı. Yanakları ıslanıyor göz kenarlarında oluşan kırışıklıklar ıslaklıkla parlıyordu. Duası bitip ellerini yüzüne sürdüğünde hafifçe burnunu çekti. Yan tarafa geçip mermere oturduğunda avuçları toprağın üzerinde dolandı. “Ben geldim Niyazi. Daha önce de çok gelmek istedim ama cesaret edemedim. Tıpkı sen elinde kızınla geri döndüğünde cesaret edememem gibi.” Yutkundu. Yıllar evvelini düşündü. Gencecik bir kızdı. Koçari’lerin çay bahçesinde çay

