Dumrul'un anlatımı.. Uzun zaman olmuştu Karadeniz'in havasını derin derin solumayalı. Hava, eski bir yara gibi yakıyordu ciğerlerimi. Tuz kokusu, paslı bir demir tadı gibi ağzıma doluyordu. Rüzgârın uğultusu, bir zamanlar susturduğum her sesi geri getirir gibiydi. Bu dağlar hâlâ aynıydı. Hırçın, dik, inatçı. Sadece ben değişmiştim; içimdeki fırtına artık dışarıdaki kadar güçlü değildi. Saatlerdir oturduğum taş, yosun tutmuş bir yürek gibiydi. Üzerine çöken nem, sanki benden önce ağlamış. Karadeniz konuşmaz, ama dinletir. O gece de öyleydi; dalgalar anlatıyordu, ben sadece sustum. Herkesin içinde bir deniz vardır; benimkisi fırtınayla doğmuş, deli dalgalarla büyümüştü. Yine Meryem’i düşündüm. Onun sesini rüzgâra taşıyacak kadar güçlüydü Karadeniz, ama ben duymaya korkuyordum. Kalbimle h

