bc

Sessiz Sınır

book_age18+
588
FOLLOW
6.3K
READ
adventure
HE
friends to lovers
heir/heiress
bxg
serious
mystery
soldier
highschool
war
musclebear
surrender
like
intro-logo
Blurb

Alp Aslan Dumrul... Aklı ve kalbi arasında sıkışmış bir adam. Geçmişin yüküyle geleceğe yürürken, kendi iç savaşında kaybolmuş bir kahraman.. ..

Bir görev…Bir aşk…Ve gizlenemeyen bir kalp.

Alp Aslan Dumrul, düşmanın ortasında kendi duygularına esir düşerken, Meryem’in saf dünyasında en büyük savaşını verecekti....

Alp Aslan Dumrul… Aklı keskin, yüreği vatanla çarpan bir Türk askeri. Cesaretiyle nice zoru aşmış, düşmanla gözünü kırpmadan yüzleşmişti. Ama bir gün, adı bile başka biriyken girdiği bir mahallede, bir kadına yenildi.

Meryem.... ..

Meryem… Gülen gözleriyle onu sarsan, zerafetiyle içine işleyen kadındı. Aşık oldu. Meryem'in gerçeğiyle sarsıldı.

Ama artık çok geçti.

Çünkü aşk, eksik sandığın yerleri tamamlayan bir şeydi gözleriyle gülen bir kadına çoktan kalbini emanet etmişti... Görev belliydi, kimliği gizliydi. Ama kalbi saklanmayı reddetti.

chap-preview
Free preview
1.Bölüm.Sessiz sınır.
Yazarın anlatımı... Yüzbaşı Dumrul’un timi, adeta görünmez bir düşmana karşı savaşıyordu. Mayınlar, keskin nişancılar, kamuflajlı tuzaklar ve bilgi savaşı... Telsiz sessiz. Yardım yok. Ama görev net. Yusuf ve Üsteğmen Cem bulunacak. Dumrul karar vermek zorundaydı. Zaten hızlı verdiği kararlarlar ve delice girdiği çatışmalar sonunda adı deli Dumrul olmuştu. Şimdi...Dumrul...Görevi mi tamamlayacak? Yoksa tim arkadaşının kurtarılması uğruna timi riske mi atacak? Timi beş kişilik . Her biri yıllarını arazilere vermiş, çatışmadan kaçmamış adamlardı. Astsubay Kıdemli Başçavuş Hasan Çelik. Tecrübeli, Dumrul’un sağ koluydu. Uzman Onbaşı Ali Mert. Timdeki en genç asker, görev sırasında büyüyordu. Telsizci..Çavuş Zeki..Mizah katar, ama gerektiğinde ölümüne savaşırdı. Dumrul dişlerini sıktı. Ter, ensesinden sırtına süzülüyordu ama serin gecede titremiyordu; öfkeydi bu. Görevi terk etmek, planı bozmak, emirleri çiğnemek... Hepsi satır satır aklından geçti. Kafasını çevirdi. Diğerleri gözlerini ona dikmişti. Her biri cevabı bakışlarından bekliyordu. Çünkü burada emir konuşmazdı. Dumrul’un bakışı yeterdi.Ve onlar o bakışta ne olduğunu iyi biliyordu. Arazide ölüm sessizdi. Sadece uzaktan gelen kurbağa sesleri, arada bir esen rüzgârın otları hışırdatışı. Ama Dumrul’un zihni gürültüyle doluydu. Telsizden ses gelmiyordu. Dumrul dizini yere koydu, haritayı çıkardı. Parmaklarıyla araziyi taradı. Yusuf’un en son sinyal verdiği yeri işaretledi. Kısa, net konuştu: “Sessiz...” Hepsi anladı. Söz fazlaydı. Artık sadece göz ve nefes konuşacaktı. Timin beşi aynı anda harekete geçti. Ayaklar yere basarken taş seçiliyordu, dal atlanıyordu. Kimse bir yaprağı bile ses çıkmasın diye ezmiyordu. Soğuk, kemikleri çatlatırcasına keskin. Hava, kuru ama tehditkâr. Sanki geceyle birlikte ölüm de pusuda bekliyordu. Karanlığın içinden süzülen zeytin ağaçları, ay ışığında silüet gibi dizilmişti. Sınırdan iki kilometre içeride, tepe noktasına kurulmuş geçici gözetleme noktasında, beş kişilik bir özel kuvvet timi sessizlik içinde pozisyonunu koruyordu. Yüzbaşı Alp Arslan Dumrul, dürbünü gözünden indirdi. Ay ışığında parlayan ter damlaları yüzünde donuyordu. Elleri, tüfeğinin namlusuna sıkıca yapışmıştı. Ama içindeki huzursuzluk dinmiyordu. Arkasından gelen fısıltı sesi, düşüncelerini böldü. “Komutanım, telsizden yine cızırtılı sesler geliyor." Astsubay Başçavuş Hasan Çelik, yirmi yıllık saha tecrübesiyle sadece gerektiğinde konuşurdu. Dumrul başını yavaşça çevirdi. “Son konumları?” “Kuzeydoğu yönünde, Mezarlık Köy civarında. 01.15’te son sinyal geldi. Ondan sonra... sessizlik.” “Kaç saattir?” “İki buçuk saat, komutanım. Ve... GPS de kapandı.” Yüzbaşı Dumrul, bir an sessiz kaldı. Bu tür sessizlikler doğada olmazdı. Hele bu coğrafyada hiç olmazdı. Ya bir sinyal kesici kullanılmıştı ya da... Ya da Alfa timinin iki üyesi artık hayatta değildi. Telsizden kısa bir cızırtı geldi. Kulaklarına takılan ses, tam konuşmaya başlamıştı ki aniden kesildi. “...Sakın... ileri...gürültü...Burası tuz...” Kesildi. Hasan göz göze geldiği komutanının yüzünde bir anlık değişimi fark etti. Soğukkanlı ama kararlı bir sertlik. Dumrul, cebinden haritayı çıkardı. Mezarlık Köy’ü gösterdi. İnce, kırmızı kalemle işaretlediği yerin hemen yanına küçük bir daire çizdi. “Oraya gidiyoruz.” Hasan, şaşkınlığını saklayamadı. “Komutanım, emir beklemeyecek miyiz?” “Artık bekleyemeyiz. O ses, bir yardım çağrısıydı. Eğer hayattalarsa... bu gece kurtulurlar. Değillerse...” “...intikam gecesi olur.” diye tamamladı Hasan. Dumrul kafasını salladı. Kaskını taktı, tüfeğini kontrol etti. Gecenin sessizliği bir anda anlam kazandı. Bu bir “sessizlik” değildi.Bu bir “bekleyiş”ti. Ve artık harekete geçme zamanıydı. Tim hazırlandı. Gözleri birbirine kenetlendi. Çamura batmış botlar, ölümle randevulaşan ayak sesleri gibi yankılandı.Yüzbaşı Dumrul, ileride kaybolan zifiri karanlığa baktı. “Nefes sesiniz bile rüzgara karışsın..Sessiz Sınır başlıyor.” Karanlıkta ilerlemek, yürümekten çok düşünmekti. Her adımda zihni kurcalayan sorular vardı. Yusuf ve Cem hayatta mıydı? Yoksa bu bir tuzak mıydı? Eğer tuzaksa… kim, neden bu bölgeyi seçmişti? Yüzbaşı Dumrul, önde ilerliyordu. Arkasında sıralı adımlarla gelen beş kişilik timi sessizdi; ama sessizlik, korkudan değil, disiplindendi. İçlerinden en genç olanı, Uzman Onbaşı Ali Mert, taşlı zeminde bir kez ayağı kayınca, Çavuş Zeki hafifçe omzuna dokundu. “Ayağını basmadan önce bak aslanım.” Sözleri ince bir mizah taşırken, sesi neredeyse duyulmayacak kadar düşüktü.Ali bir şey demedi. İlk kez bu kadar derin bir operasyondaydı. İlk kez ölüm, bu kadar uzakta değil, yakındaydı. Tim, iki buçuk saatlik sessiz ilerleyişin ardından, çökük taş duvarların arasında kurulu terkedilmiş bir köyün sınırına vardı. Mezarlık Köy... haritalarda adı bile silinmiş, ama bölge halkının hâlâ fısıltıyla andığı bir yerdi. Hasan, dürbünle çevreyi taradı. “Isı kaynağı yok. Ama... şu evin perdesi biraz oynadı sanki.” Dumrul hemen durdu. Eliyle herkesin pozisyon almasını işaret etti. Tim üçe bölündü. Dumrul ve Zeki, kuzey eve yöneldi. Hasan ve Ali, arka cepheden ilerledi. Kadir, girişte gözcüde kaldı. Ev, taş bir yapıydı. Kapısı aralıktı. Dumrul, susturuculu tabancasını çekti. Parmakları soğuktan uyuşsa da, tetikteydi. Yavaşça içeri girdi. İçerisi... boş. Ya da öyle görünüyordu. Sonra... köşede bir gölge kıpırdadı. Dumrul refleksle döndü, silahını doğrulttu. “Kımıldama!” Ama hedef, çatışma eğiliminde değildi. Üzerinde yırtık kamuflaj vardı. Ve yüzü, toz ve kan içindeydi. “Üsteğmen Cem Tekin.” Dumrul’un gözleri bir an dondu. “Cem...?” Üsteğmen ayakta durmakta zorlanıyordu. Sağ omzu sargılıydı, kan hâlâ akıyordu. Gözleri hâlâ boşluğa bakıyordu. Ama tanıdı. Zorlukla fısıldadı. “Evden çıkın...Tuzaktı... hepimizi izliyorlardı... o evin altı... tünel…” Son kalan nefesini kullanmış gibi bedeni yere yığıldı. Dumrul üsteğmeni havada yakalarken. Tam o sırada telsizden Hasan’ın sesi geldi: “Komutanım, doğu yönünde hareket var. Bir şeyler...!” Cümle tamamlanmadan sessizlik çöktü. Ve ardından, köyün doğusunda bir patlama yanklandı....

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kod adı :Buz

read
6.1K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1.8K
bc

MİLYONER BEBEK

read
43.0K
bc

KARANLIK ATEŞ

read
24.5K
bc

DERİN ACI (+18)

read
28.3K
bc

Operasyon "Şafak Vakti"

read
3.2K
bc

Puma

read
221.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook