“Neden geldin?”
Sesi titreyen genç kız gözlerindeki yaşlarla, bugün görmeyi en son beklediği adamla karşı karşıya duruyordu. Aslında ölmeden önce en son sevdiğinin gözlerine bakmak, bu dünyadan ayrılırken en son onun sesini duymak içindeki huzursuzluğu da yatıştırıyordu.
Başı hafiften dönmeye başlayınca sırtını duvara yasladı. Üzerindeki boncuklarla bezeli beyaz gelinlik hareket alanını oldukça kısıtlıyordu.
“Seni götürmeye geldim.” Seyithan son derece kendinden emin bir şekilde bir adım daha yaklaştı, kendine umut verip sonrasında ihanet eden bir zamanlar köpekler gibi aşık olduğu kadına.
“Yapamazsın, çekil önümden.” Suna eliyle Seyithan’ı durdurmaya çalışsa da gence dokunmaya imtina ediyordu ama kendini son anlarında böyle görmesi sevdiği için büyük haksızlıktı. Kendisinin ne kadar onu görmeye ihtiyacı olsa da, onun Suna’yı böyle görmesi hayatına bir tane daha Suna’nın elleriyle acı verici anı eklemesi demekti.
“Yaparım. Sen benim duygularımla oynayıp, bana ihanet ettikten sonra istediğim her şeyi yaparım. Ya sen zorluk çıkarmadan önüme düşersin ya da ben zorla götürürüm Suna Alacadağ, tercih senin.”
Gelinlikler içindeki genç kız ağzına gelen öğürme refleksini durdurmayı başarıp cevap verdi.
“Lütfen çık buradan.” Karşısında duran adam ifadesiz yüzüyle ayakta dikilmeye devam ediyordu.
“Çıkmak mı?” Seyithan gülümsedi. “Seni kaçırıyorum melek yüzlü şeytan. Bana yaptıklarının cezasını çekmenin zamanı geldi.”
Artık dayanacak gücü kalmayan kız yavaşça yere eğildi.
Seyithan ani bir refleksle genç kızı yere düşmekten son anda kurtarıp kollarından tuttu.
“İyi misin, bir şey mi oldu?” Gözlerini Suna’nın gözünden ayırıp beyazlayan yüzüne baktı.
Suna cevap veremeden Seyithan’ın kollarına yığılırken, genç delikanlı, kızı kucaklayıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. İçindeki bastırmaya çalıştığı endişeyle telefonunu güç bela çıkarıp adamlarından birini aradı.
“Arabayı kapıya yaklaştırın plan değişti ilk durağımız hastane.”