Zehir

1248 Words
Seyithan son zamanlarda alıştığı yerlerden biri olan Reşit Usta’nın meyhanesinde kuzeni Kemal ve adamı Habib ile birlikte oturmuş, kimbilir kaçıncı kadehini içiyordu? Artık alkolsüz güneşi batırdığı bir günü bile olmuyordu. Seyithan kulağına çalınan sesle yine derdine dert ekleyecek türkülerden birini duymuştu. “Sesi aç usta!” Reşit usta sesi açınca kendisi de çalan parçaya eşlik etmeye başladı. Sesi kulakları dövercesine yüksek, insanın içini delercesine dertliydi. “Oy akşamlar akşamlar. Yine m’oldu akşamlar? Evli evine gider, bağlar gazeli. Garip nerde akşamlar, avşar güzeli? Al beni beni sar beni beni. Yar değil misin? Beni bu sevdaya salan Sen değil misin? Sevdi aldattı beni. Güldü ağlattı beni. Gittim kölesi olam bağlar gazeli. Bir pula sattı beni avşar güzeli. Seyithan artık tüm ağıtların içinde kendini buluyor, tüm hüzünlü türkülerde sigara üstüne sigara söndürüyordu. Ayık kafayla kaldıramıyordu içindeki acıyı. Nefretini bastırmayı beceremiyor, yakıp yıkası geliyordu. O nedenle sarhoş olması herkes için daha iyiydi. “Oynadı lan oynadı benimle.” Delikanlı masaya indirdiği eliyle dili döndüğünce konuşmaya çalışıyordu. Kemal ve Habib yine hüzünle karşılarındaki yaralı adama baktılar. Onlarda Seyithan’ın diğer sevenleri gibi, bu dağa benzeyen yıkık adamı nasıl toparlayacaklarını düşünüyorlardı. “Neden ulan neden?” Bedenen tükenmiş genç ağa kolunu masaya koyup kafasını da üstüne koyduktan sonra saniyeler içinde sızdı. Yine taşıması Kemal ve Habib’e kalmıştı. “Ne istedi bu kız benim ağamdan.” Habib çocukluğundan beri yanında olduğu ağasına hüzünle baktı. “Keşke bilsek Habib, keşke bilsek. Hadi kaldırıp evine götürelim. Anlaşılan bu gece yine evime gitmek haram bana.” “Kemal Beyim.” “Söyle Habib.” Kemal Habib’i ciddi ciddi dinlemeye çalışda da onunda kafası pek yerinde sayılmazdı. “Sen evini kapatıp ağamın yanına yerleşsene, ne diye başka eve gidesin? Her gün ağamdasın zaten.” “Aman oğlum o kadar derdimizin arasında bunu mu düşündün? Hadi kalk götürelim şu çocuğu. Habib ve Kemal Seyithan’ı evine götürüp üstünü başını değiştirdikten sonra yatağına yatırdılar. Gün ışığı odanın içini aydınlatmaya başlayalı çok olmuştu. Seyithan geceki bir kaç kusma vakasından sonra banyodan odaya zar zor gelmiş, kendini yatağına atmıştı. Bahtsız adam bir kaç ayda ruhen yaşlanmış, genç bedeninin ardında atmayı beceremeyen yaşlı yürek olmuştu. Yüzündeki sakalı, yasta olduğunun en açık örneğiydi. Adettendi ölen biri olduğunda eğer çok acı verdiyse ölümü yas tutardı insan. Bunu da çoğu yerde erkekler sakallarını uzatarak yapardı. Seyithan da kalbinde öldürdüğüne yas tutuyordu. Öğleden sonra uyanıp çatlayan başının ağrısını biraz hafiflettikten sonra akşamki düğüne hazırlanmaya başladı. Bugün hayatının en önemli düğününe davetliydi. Çoğu insanın yaşamındaki en önemli düğün kendi düğünüyken, onun için en önemli düğün bu düğün olacaktı. Seyithan Eroğlu bugün hayatının en büyük sınavlarından birini verecekti. Bugüne özel seçtiği lacivert takım elbiseyi giyip hazırlandıktan sonra aynadaki görüntüsüne baktı. Kusursuzdu. Kendi düğünü olsa ancak bu kadar özenirdi. İki ay sonra ilk defa görecekti onu bu hale getiren kadını. Yaptığı plan için ince elemiş sık dokumuş, en iyi adamlarını bugün için hazırlamıştı. Düğünün yapılacağı yere bir kaç saat erkenden gelip aracının içinde son hazırlıkları gözden geçirdi. adamlarına son talimatını verip içeri girdi. Kapının girişinde Baran ve Gökhan Alacadağ tarafından karşılandı. “Hoş geldin kardeşim.” Suna’nın ağabeyleri, Baran Alacadağ ve Gökhan Alacadağ ile el sıkışmış ayak üstü sohbet etmişti. Bu gece Alacadağ Aşiretine ihanet edeceği geceydi. Kardeşleri ona nasıl ihanet ettiyse, Seyithan da Alacadağ’ları öyle sırtından vuracaktı. Artık düzgün ya da dürüst adam olarak anılmayacak, acımasızlığıyla nam salacaktı. Düğünde kendine gösterilen masanın dışında gelin ve damat masasını görebileceği başka bir masa bulup oraya oturdu. “Hoş geldin Seyithan Ağam.” “Hoş buldum Hatice.” Hatice masasına servis açarken bir taraftan da bilgi veriyordu. İki ay önce Hatice’yi Alacadağ konağına sokup düzenli olarak bilgi almıştı. “Düğün dağıldıktan sonra sana son gönderdiğim numarayı arayıp söylediği araca binip, kaçacaksın.” Hatice kafasını onaylar anlamda sallayıp başka masaya geçti. SUNA Üzerimdeki gelinlik benim için seçilmişti. Aynanın karşısındaki aksim dışarıdan ne kadar güzel göründüğümü gösterse de içimi gösteremiyordu. Kendim seçmeye gitmeyince annem, karnı burnunda Sude yengem ve Benay ablam gidip bana gelinliği kendileri seçmişlerdi. Gelinliğimi seçtiklerini zannederken kefenimi seçmişlerdi ama bilmiyorlardı… Sevdiğim adamı bırakıp evlenmeye mecbur olduğum adam da benimle birlikte bugün kara toprağa girecekti. Kendimi öldürürken onun aileme zarar vermesini göze alıp yaşamasına izin veremezdim. Birazdan gelin odasına gidip iğrendiğim o adamla bir kaç saat başbaşa kalmak zorundaydım. Göğsüme sıkıştırdığım küçük tüp içindeki sıvıyı kontrol edip bulunduğum odadan dışarı çıktım. Kapının önünde bekleyen ablalarım Benay ve Fatma ile birlikte Onur’un ablası Ayten benim gelin odasına çıkmama yardım ettiler. Ayten pisliği yanımda kalmak için ısrar edince yengem Sude nedimem olamamıştı. Ağabeyimle Ayten’in geçmişi yüzünden yengem bu evliliğe hiç sıcak bakmamış, asla Ayten ile akraba olmak istememişti. Yine de buna rağmen bana her şeyimde destek olmuştu. Benim öldüğüme üzülse de Ayten ile akraba olmadığına sevinirdi belki. Ağır adımlarla girdiğim gelin odasında bekleyen Onur’u görünce tırnaklarımı avucumun içine batırdım. İnsan nefret ettiği kişiyi görünce midesi bulanır mıydı? Benim bulanıyordu. Kızlar beni gelin odasına bırakıp çıktılar. Karşımda katilim duruyordu. Karşısında duranın bugün katili olacağını bilmeden… “Hoş geldin birtanem. Ben de seni bekliyordum.” Onur bana doğru yaklaşınca elimi uzatıp durdurdum. “Evlenmeden dokunmayacağına söz vermiştin.” Hafifçe bir kahkaha attı. “Peki aşkım az kaldı bir kaç saate karım olacaksın zaten.” Gülümsedim. “Evet haklısın. Bir kaç saate her şey bitecek.” Elimle içkilerin olduğu bölümü gösterdim. “Bir içki içer miyiz?” “Müstakbel karımın elinden ilk içkimi içeceğim demek. Lütfen.” Elini uzatıp içkilerin olduğu yeri işaret etti. Nabzım korkudan hızlanmışken, içkilerin olduğu konsola doğru ilerledim. “Ne içmek istersin?” “Sen ne içersen bana da ondan koyabilirsin.” Kafamı olur anlamında sallayıp, kenarda duran tombul bardaklardan iki tane aldım. İçkilere şöyle bir göz gezdirdim. Renginden dolayı gözüme ilişen sarı renkte bir viski şişesini elime alıp kapağını açtım. İki bardağa biraz boşaltıp kapağını kapattım. Ellerim titrediği için biraz da konsola dökmüştüm. Onur’u oyalamak için konuşmam lazımdı. O yüzden konuşmaya başladım. Sormak istediğim, gerçekten merak ettiğim o soruyu sordum. “Bana tecavüz ettiğin için hiç pişman oldun mu?” Göz ucuyla kendisine baktığımda elindeki çakmağı çevirmeyi bıraktığını gördüm. Arkasını dönüp köşedeki tekli koltuğa oturdu. “Başta olur gibi oldum aslında ama şu an geldiğimiz noktaya benim sayemde geldik.” O konuşmaya devam ederken sütyenimdeki zehiri çıkarıp iki bardağa da dökebildiğim kadar döküp şişeyi hızlıca tekrar göğsüme yerleştirdim. Konuşmasına devam etti. “ O yüzden pişman değilim. Eğer o gün yaşanmasaydı şimdi evleniyor olmazdık.” Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Yavaşça gözlerimi tavana dikip sessizce konuştum. “Affet Rabbim.” Biraz sonra katil olacaktım. Hem kendi katilim hem celladımın katili.” İçine son olarak buz atıp elime aldığım bardaklarla Onur’a doğru yürüdüm. Kadehlerden birini ona uzatıp alınca da karşı koltuğuna oturdum. İlk yudumu içti. “Immm kadınımın elinden ilk içkim. Eline sağlık güzel olmuş.” “Afiyet olsun.” Elimdeki içkiyi iki yudumda bitirdim. Boğazımdan inen akışkan yakıcı sıvı sayesinde artık amacıma ulaşmış sayılırdım. “O kadar hızlı içilmez.” Yine o iğrenç gülüşünü sergiledi. “Ama heyecanlısın tabi normal.” Tekrar güldü. Yavaş yavaş içtiği içkisini bitirmesini bekledim. “Biz arkadaştık. Ben, ben sana hep güvenmiştim.” Ağzımdan istemsizce çıkan söz ile o kara gözlerini sertçe gözlerime dikti. “Bir kadına erkekten arkadaş olmaz Suna. Seni hiç arkadaşım olarak görmedim. Hep altıma aldığımı hayal ettim seni. Hep o anlamda sevdim.” “Sen beni hiç sevmedin Onur. Sevseydin bana bu kötülüğü yapmazdın.” Zehirli içkiyi kafasına sertçe dikip bitirdi. “Sana kötülük yapmadım. Yine olsa yine yapardım. Daha fazla saçmalamadan kalk aşağıda herkes bizi bekliyor.” Kapıyı açında ayağa kalktım. Bu gün bu düğüne gelen herkes yarın zehirlenip ölen gelin ve damadı konuşacaktı. Odama koyduğum zarfı açıp okuyana kadar kimse bunun gerçek nedenini anlayamayacaktı…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD