5. Bölüm

2891 Words
Sabah güneş doğarken araladım gözlerimi, hızlıca kalkıp duşa girerken kendimi daha iyi hissediyordum. Dün gece yarısına kadar Bora’yı beklemiştim ama ne arabası ne de o gelmemişti. Neredeydi acaba? Adamın sevgiliside hastanedeydi Lal, kadın korkmuş olmalıydı ki yanında kalmış olmalıydı. Ayrıca bunlar beni neden ilgilendiriyordu ki? Bazen kafamın içindeki organın yanlış çalıştığını düşünüyordum, neden onu bu kadar çok umursuyordum? Üstelik sevgilisi olan bir adamdı. Fazla yakışıklı ve çekiciydi, ama benim etrafımdaki çoğu insan Theo James’den daha yakışıklıydı zaten. Onda beni etkisi altına alan bir şeyler vardı. Ayrıca Theo James ile tanışıyordum, annemin bir sergisine davet etmiştim ve davetim üzerine çok mutlu olmuştu. Tamam itiraf ediyorum ki Bora tanıdığım hiç kimseye benzemiyordu, ultra yakışıklı ve kaslıydı. Belkide beni ona çeken en önemli şey sert ve dik duruşuydu. O bir askerdi ve dünyanın dört bir yanını gezmiş biri olarak bütün ülkeler ve ırklar Türk askerlerinin ne kadar güçlü olduğunu çok iyi bilirdi. Suyu kapatıp bornozumu giydim, düşünmemi durdurmak istiyordum. Saçımı havluya sarıp mutfağa gittim, fırına attığım poğaçaları alıp masaya koyacağım sırada zil çaldı. Güvenlikten kimse aramadığı için büyük ihtimal gelen Gökçe olmalıydı. Kapıyı açtığımda karşımda uykulu gözlerle bana bakan Bora’yı görmeyi düşünmüyordum. Elim istemsizce bornozumun açıkta bıraktığı boynuma gitmişti, kehribarları sadece yeşillerime odaklıydı. “Müsaitsen, şu ifadeni yazmamız gerek.” Kafamla onu onaylayıp geçmesi için geri çekildim, içeri girerken titrek bir nefes çektim ciğerlerime. “Sen otur, ben üzerimi değiştirip geleyim hemen.” Kafasıyla beni onaylarken hızlı hızlı odama geçip kapıyı kapattım. Eşofman takımımı giyip saçlarımı taradım ve kurumasını beklemeden salona geçtim. Bora salonda değildi ama, mutfağa gittiğimde çaycıda çay demliyordu. Geldiğimi hissetmiş olmalı ki bana baktı. “Poğaçalar çok iyi duruyodu.” Rahatlığı beni şaşırtsada hoşuma gitmişti, dolaptan çıkardığım reçelleri küçük kaselere koyup peynir tabağınıda çıkardım. Sanırım acıkmıştı. Bora da çay bardaklarını ve çatalları masaya koyuyordu, son olarak zeytin tabağınıda çıkardıktan sonra poğaçaları tabağa dizdim. Hala sıcacıktı. Üzerinde üniforması yoktu, sanırım üzerini değiştirmişti ve saçlarıda hafif nemliydi. Bora çayları bardaklara koyarken bende aç karnına içmem gereken vitaminleri içiyordum. “Dünden sonra hemen gitmişsin, Gökçe hasta olduğunu söyledi.” Elim istemsizce kolyeme gitmişti, yalan söylediğimde sıkça yaptığım bir şeydi bu. “Evet, sanırım fazla kalabalık ve baskı altında hissettiğim için başım dönmüş olmalı.” Gözlerini kısarken poğaçadan bir ısırık aldı, sanırım sorgu çoktan başlamıştı. “Dün sen içerideyken ameliyathaneye girdiğim için ve teröristleri gördüğün için ifadeni almam gerek.” Gözleri fazla yorgun bakıyordu, uyumamış mıydı? Devam etmesi için başımla onayladım onu. “Dün herkes ameliyathaneyi boşaltırken sen neredeydin?” Kendi hayatımı sorgulamaya o kadar çok dalmıştım ki dışarıdaki sesleri bile duymamıştım. Elbette ona böyle söyleyemezdim. “Ameliyatı bitirip dikişleri hemşireye bırakmıştım, daha sonra üzerimdeki önlüğü çıkarıp lavaboya girdim. Çıktığımda kimse yoktu, daha sonra seninle karşılaştık zaten.” Bende poğaçamdan bir ısırık alıp bir tane yeşil zeytin attım ağzıma. “Gün içerisinde herhangi olağandışı bir olay yada birisini gördün mü hastanede?” Başımı iki yana sallarken kafamın içinde dönen tek şey isimsiz çiçeklerim ve gelen nottu. Bunu ona söylemeli miydim? İyi ama bu durumun yaşadığımız olayla bir ilgisiz yoktu ki. Bu benimle ilgili bir şeydi. “Ölen yada yaralanan var mı?” Çay bardağını eline alıp arkasına yaslandı. Sakalları hafif hafif uzamıştı. “Üç kişi hafif yaralı sadece, tedavileri devam ediyor. Sadece hastanenin bazı bölümleri bakıma alındı.” Çok şükür ö kıl en yoktu, bugün yaralanan kişiler ziyaret etmeyi aklımın bir köşesine not ettim. Kahvaltıma devam edeceğim sırada Bora’nın sözleri duraksamana neden oldu. “Dün hastanede bir şey olmadığına emin misin? Çünkü birileri sen ameliyattayken zorla odana girmiş ve etrafı dağıtmış.” Büyük bir şaşkınlıkla ona döndüm, kim neden odama girmişti ki? Liam yada Lucas beni bulmuş olabilir miydi? Kalbim korkuyla hızlanırken Bora’nın kaşları iyice çatıldı. “Ne saklıyorsun?” Gözlerimi ondan kaçırıp kafamdaki soru işaretlerini ve korkumu dağıtmaya çalıştım. “Hiç.. sadece odama zorla girmelerine şaşırdım. Buralarda yeniyim.” Vücudunu tamamen bana döndürdüğünde inanmaz gözlerle bakıyordu bana. Cebinden çıkardığı kartı masanın üzerine koydu. “Bu kartıda hiç görmedin o halde.” Masanın üzerindeki karta bakıyordum, dün çiçeklerle birlikte gelen karttı bu. Kalbim korkuyla hızlanırken kehribarlarına baktım bir süre, ne diyecektim şimdi ona. “B-bunu nerde buldunuz?” Sıkıntılı bir nefes verip burun kemerini sıktı, uykuluydu ve burada benimle uğraşıyordu. “Dün bütün gece olay yeri inceleme ekibi hastanede çalışma yaptı, odana zorla girildiğini öğrendiğimde bu kartı senin odanda buldum. Sana gelen çiçeklerin arasında.” Kaşlarım çatılırken karta tekrardan baktım. ‘Küçük prenses artık büyüdü, pusulasından yardım alarak yönünü bulacak. Bugün için üzgünüm, sende bana ait bir şey var ve onu alana kadar durmayacağım. Görüşünceye dek.. kendine iyi bak.’ Sertçe yutkundum, bu not.. çiçeklerle gönderilen not değildi. Bu not başka birisinden gelmişti ve ben kim olduğunu bilmiyordum. 24 saat dolmadan varlığından bile haberdar olmadığım iki kişiden not almıştım. Bora’ya baktım, beni izliyordu. “Bu.. bana gelen not değildi, yani odaya girdiklerinde bırakmış olmalılar.” Gözlerini çekmiyordu benden. “Sana gelen notta ne yazıyordu?” Hande geldiğinde görmemesi için cebime atmıştım, sandalyemden kalkıp banyoya gittim ve dün çıkarıp kirli sepetine attığım kıyafetlerimin arasında notu alıp mutfağa geri döndüm. Not kağıdını Bora’ya uzattım. ‘Her adımında başarılarınıda peşinden sürüklüyorsun, dokunduğun her şeyi güzelleştirdiğin gibi hastalarınıda iyileştirip güzelleştireceğine eminim. Yeni hayatın ve yeni işin sana mutluluk getirsin güzelim, her adımında ve her anında seni izliyor olacağım. Kim olduğumu merak ediyorsun biliyorum, yakında tekrar karşılaşacağız.’ “Kimsin sen, neden bu kadar gizemlerle dolusun?” Kehribarlar yeşillerimdeydi, gözlerinde öyle bir ifade vardı ki çözemiyordum. Kim olduğumu bilmelerini istemiyordum, buraya her şeye en baştan başlamak için gelmiştim ama anlaşılan peşimi bırakmayacaktı kimse. “Kimse değilim, tek istediğim sıradan sakin bir hayat.” Bora tam bir şey söyleyecekken görüntülü diyafondan zil çaldı. Korkuyla dış kapıya bakarken kimin gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Ben şoku üzerimden atlatamadan Bora benden önce ayaklanıp aramayı açtı. “Dinliyorum.” Hızla ayaklanıp yanına gittim, kim gelmişti? “Lal hanım, burada bir beyefendi var ve nişanlınız olduğunu söylüyor. İçeri girmek için zorluk çıkarıyor efendim.” Siktir.. siktir.. siktir hayır. Liam beni bulmuştu, iyi ama buraya kadar nasıl bulabilmişti beni? “Gönder gelsin Tolga.” Bora’nın sözleriyle gözlerim fal taşı gibi açılırken kafamı iki yana salladım, onu tüm gücümle kenara ittirip diyafondan konuştum. “Hayır.. hayır sakın gelmesin.” Ama telefon çoktan kapanmıştı, gözlerim yanarken Bora’ya döndüm sinirle ve sertçe göğsüne vurdum. “Hangi hakla onu içeri alırsın!” Göz yaşlarımı daha fazla tutamayarak ağlamaya başlamıştım. Kaşları çatılırken bir adım gerilemişti sadece. “Nişanlını evine davet etmeyecek misin?” Dedi buz gibi bir sesle, göz yaşlarımı elimin tersiyle silip cep telefonumu çıkardım ve Elis’i aradım. Liam yüzlerce kez aramıştı ama dün gece onu engellediğim için aramaları düşmemişti, demek beni bulduğu için aramıştı. “Sera.” Elimi alnıma götürdüm, saat farkından dolayı uyuyor olmalıydı. Binanın kapısından sesler geliyordu, Liam ortalığı dağıtıcaktı sanırım. “Elis özür dilerim uykunu böldüm, annem ve babamdan haberin var mı?” Elis’de buraya taşındığımı bilmiyordu, evdeki çalışanlardan birisiydi. “Neva hanım ile Haluk bey bu akşam birlikte yemeğe çıktılar, yaklaşık 2 saat önce geri döndüler ve iyilerdi.” Çok şükür henüz haberleri yoktu, şuan tek yapmam gereken Liam’ı göndermekti. Telefonu kapattığım sırada kapım yumruklanmaya başladı, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve Bora’ya döndüm. “İfadem bittiyse nişanlımla baş başa konuşmak istiyorum.” Gözleri kısılırken kafasını iki yana salladı. Artık ağlamıyordum, daha doğrusu ağlayamıyordum. “Sana zarar mı veriyor?” Liam’dan bahsediyordu, birazdan konuşulucakları duymaması gerekiyordu. Kafamı iki yana salladım, Liam bana asla şiddet uygulamazdı. Sadece.. psikolojik olarak şiddet uyguluyordu. “Gitmeniz gerek üsteğmen.” Bir şey demesine fırsat vermeden dış kapıyı açtım, Liam kapıda delirmiş bir şekilde bize bakıyordu. Bora’ya kapıyı gösterirken gözlerimi Liam’dan çekmiyordum. “Kim bu herif Sera!? Aldatıyor musun beni!?” Sanırım bütün bina duymuştu bizi, kaşlarımı çatarak sessiz olmasını işaret ettim. “Bağırmayı kes Liam, içeri geç konuşacağız.” Sinirle Bora’ya bakıyordu, Liam boksör olmasına rağmen Bora ondan daha uzun ve yapılı duruyordu. Bora’ya kısa bir bakış attım. “İyi günler üsteğmen.” Bora daha fazla üstelemeden dışarı çıkıp kendi dairesine geçti, Liam gözünü ondan ayırmıyordu. Eve gireceği sırada elimi kaldırıp göğsüne dokundum ve ayakkabılarını işaret ettim. Yüzünü buruşturarak baktı suratıma. “Eve girerken ayakkabı mı çıkarıyorsun cidden?” Onun bu kibiri beni delirtiyordu. Daha fazla üstelemeden ayakkabılarını çıkarıp eve girdi, Bora kapıda durmuş hala bana bakıyordu. Kapıyı suratına kapatıp derin bir nefes aldım ve arkamı dönüp salona geçtim. “Ne işi var o herifin sabahın köründe bu evde!? Asıl soru senin burada ne işin var Sera! Tatile gittiğini söyledin ve seni burada buluyorum, ne demek oluyor bu!?” Sinirle baktım sıratına. “O sesini alçalt Liam, düzgün bir şekilde konuşacağız.” Sabır dilenerek koltuklardan birisine oturdu ve bana baktı. “Evet dinliyorum.” Dedi normal bir ses tonuyla, karşısına geçip oturdum. Anneme ve babama burada olduğumu söyleyemezdi. Eğer söylerse.. her şey biterdi, Liam’ı bir yere kadar idare edebilirdim ama anne ve babamı asla. “Tayin istedim, Türkiye’ye dönmek için ve buraya geldim. Bak biliyorum en iyi hastanelerde çalışıyorum ama ben burada yardıma muhtaç insanlara yardım etmekten çok mutlu oluyorum. Beni yıllardır tanıyorsun Liam, o şatafatlı hayatı hiç sevmedim. Burada kalıp gerçekten mutlu olmak istiyorum, lütfen annem ve babam gibi bana karşı çıkma. Bu yaşıma kadar hep onlarla mücadele ettim ve artık gerçekten yoruldum.” Liam uzanıp elimi tuttu, beni gerçekten seviyordu ama aynı şeyi kendim için söyleyemezdim. “Sera, bu dediğinin imkanı yok sende biliyorsun. Bizim bütün hayatımız Los Angeles’da, bütün maçlarım idmanlarım hepsi orada ve senden uzak kalamam.” Zaman kazanmalıydım, bir şekilde onu kandırmalıydım. “Annem ve babam gibi birkaç ay gidip gelsek, en azından evlenene kadar burada kalmak istiyorum. Sonra bir şekilde düzene sokarız.” Düşünceli bir şekilde baktı gözlerime, Liam kötü birisiydi ama bana karşı hep iyi olmuştu. “Kimdi o herif, ne işi vardı yanında?” Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken beni biraz daha kendisine çekti, normalde olsa ona karşı çıkardım ama şuan onu kandırmam gerekiyordu. “Dün.. işe başladım ve hastanede bir terör eylemi oldu. Üsteğmen ifademi almak için gelmişti.” Gözleri korkuyla büyürken yanağımk okşadı. “Sen.. iyi misin? Kim olduklarını öğrenmişler mi? Burası tehlikeli bir yer Sera, seni burada yalnız bırakamam.” Kafamı iki yana salladım ve elini sıktım, ilerleyen saatlerde bu anları düşündükçe midem bulanacaktı. “Burası güvenli bir site Liam, kapıda kendinde görmüşsündür. Endişelenecek bir şey yok, dün askerler güvenli bir şekilde çıkardı hepimizi.” Emin olamıyordu, iyice yanına yaklaşıp boynuna sarıldım. “Gerçekten iyiyim Liam, burada olmak istiyorum ve çok mutluyum. Hem sende diyordun mutlu olman için elimden gelen her şeyi yaparım diye.” Gittikçe yumuşuyordu, elini belime atıp okşadı. Midem bulanıyordu, kendimi mecbur bıraktığım bu durumdan dolayı kötü hissediyordum. “Anne ve babana ne diyeceğiz, burada kalmana asla izin vermezler. Ayrıca evlendikten sonrada burada kalmana karşı çıkacaklardır.” Uzanıp yanağını öptüm, erkekleri kandırmak bunkadar zor olmamalıydı. “Evlendikten sonra senin soyadını taşıyacağım Liam, senin karın olacağım. Senden başka hiçkimseyi ilgilendirmeyeceğim, biz evlenene kadar beni idare etmen yeterli sadece.” Sözlerim onda şok etkisi yaratıyordu, iyice saf salak aşıklara dönmüştü. “Sana neler oluyor Sera, hiç böyle yaklaşmama izin vermezdin sana.” Umursamazca omuz silkip diğer yanağınıda öpüp kollarımı boynuna doladım. “Çünkü mutluyum Liam, Los Angeles’da her zaman için mutsuzdum ve burada kendim gibiyim.” Şapşal şapşal sırıtırken beni koltuğa yatırıp üzerime çıktı, kalbim korkuyla hızlanmıştı. Onu henüz ikna etmemiştim ve şuan onu reddedemezdim, gülümsemeye çalıştım. “O halde seni mutlu bir şekilde yakalamışken bazı meselelerimizide halledelim diyorum.” Bir eli belimden aşağı kayarken diğeri yanağımdaydı, refleksle kendimi geri çekeceğim sırada üzerimde hafifçe doğrulup sağ elimi tuttu ve yüzük parmağıma baktı. Kaşları çatılmıştı. “Yüzüğün nerde Sera?” dedi sinirle, benimde kaşlarım çatılırken yüzüğü havalimanında çöpe attığım geldi aklıma. Elimi boynuna götürüp kendime çektim onu ve dudağının kenarını öptü. “Evi taşırken çıkarmıştım, sonra buluruz.. şu meseleleri hallediyorduk?” Sırıtışı genişlerken kendini iyice bana bastırdı ve boynumu öpmeye başladı, ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. “Haklısın, bir an önce halledelim.” Diye fısıldadı kulağıma doğru ve eli tişörtümün altına ilerlemeye başladı. Göz yaşım yanağımdan aşağı süzülürken zil çaldı, heyecanla onu üzerimden ittirirken çaktırmadan göz yaşımı sildim ve ayaklandım. Liam ağzının içinde bir küfür mırıldanırken üzerimi düzeltip kapıya koştum. Kim geldi bilmiyordum ama Allah bana acıyıp kurtarıcı olarak onu göndermişti bana. Gökçe kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. “Neler oluyor, sabahın köründe kim o bağıran?” İçeri girip etrafı kontrol etmeye başladı, Liam salonda toparlanıp ayağa kalkmıştı. Gökçe salonun ortasında büyük bir şokla dururken bana baktı. “Siktir.. o Liam Christopher bu Liam Christopher mıydı!?” büyük bir hayranlıkla Liam’a bakıyordu. “Ben sizin büyük bir hayranınızım, imzanızı alabilir miyim? Siktir siktir.. yakından çok daha yakışıklı.” Liam anlamaz gözlerle bakıyordu Gökçe’ye, Türkçe bilmediği için ona çevirisini ben yapmıştım. Gökçe şoktan İngilizce konuşmamıştı. Liam boş bir egoyla sırıtırken beni kolunun altına alıp saçlarımı öptü. “İnanamıyorum, siz.. birliktesiniz. Bunu bana neden daha önce söylemedin!?” Gökçe kenardaki kalemi alıp üzerindeki tişörtün eteklerinden tutarak gerdirdi, Liam imza atıp gülümsedi. “Bizde kahvaltı ediyorduk Gökçe’cim, katılmak ister misin?” Gökçe’nin burada kalması benim için daha iyiydi, Liam’ı kendimden uzak tutabilirdim. Gökçe dünden razıymış gibi hemen mutfağa geçmişti, Liam ters ters bakıyordu bana. “Neden göndermedin evine?” Onu umursamadan mutfağa geçtim, Bora ve benim çayım hala masada duruyordu. Masanın üzerindekileri alıp temizlerini koydum ve bardaklara çay doldurdum. “Aman tanrım, beneğim bu poğaçalardan yapmayalı uzun yıllar olmuştu. Harika kokuyorlar.” Bora bir tane yiyebilmişti sadece, acaba onada gönderse miydim? Gökçe Liam ile boks hakkında sohbet ederken bende hastane için hazırlanmaya başlamıştım. Geri döndüğümde Liam eğleniyor gibi görünüyordu, masayı toplamışlardı. “Benim işe gitmem gerekiyor, siz ikiniz sohbetinize devam edin.” Liam beni görünce ayaklandı ve gülümseyerek Gökçe’ye baktı. “Üzgünüm reymisteryo, nişanlımı işe götürmem gerekiyor.” Gökçe’nin ağzı şokla aralanırken gözlerimi devirdim. Söylemese olmazdı değil mi? Nasıl kurtulucaktım ondan? “Siz.. nişanlı mısınız?” Liam gururla baktı bana ve benden önce onayladı Gökçe’yi. “Sera bundan bahsetmeyi pek sevmez, kızların çoğu ondan nefret ediyor.” Gökçe’ye baktım, gözlerimdeki iğrenmeyi görebiliyor muydu acaba? Liam’ı sevmiyordum ve hiçbir zamanda sevmeyecektim. “Seni hastaneye bıraktıktan sonra biraz gezineyim diyorum, döndüğümde şu yüzüğü bulmaya çalışırım. Ne dersin?” Yapmacık bir şekilde gülümseyerek baktım ona. “Olur.” Daha sonra Gökçe’ye döndüm. “Bora üsteğmen ifademi aldı, istersen akşam yemeğe gel. Liam ile konuşucakların vardır.” Gökçe kafasını iki yana sallarken sıkıntılı bir nefes verdim sessizce, Liam’dan kurtulmam gerekiyordu. “Sağol canım, akşam timle işimiz var. Bir hafta kadar buralarda olmayacağız. Aslında senden bir şey isteyecektim, ben yokken evdeki kedilerin mamasına ve kumuna bakabilir misin? Karşı dairedeki Hafize teyze söylenip duruyor.” Gülümsedim, Gökçe’nin kedileri olduğunu bilmiyordum. “Olur tabi.” Gökçe rahatlayarak evin anahtarını bana uzatıp sarıldı. “Sağol canım, haftaya görüşürüz o zaman.” Liam’a döndü daha sonra, hala şoku atlatamamış gibiydi. “Çok memnun oldum tanıştığıma, umsrım tekrar görüşebiliriz.” Liam sırıtarak kenardan bir kağıt ve kalem alıp bir şeyler yazdı ve Gökçe’ye uzattı. “Bir ay sonra düğünümüz var, mutlaka gelmelisin. Adresi ve saati üzerine yazdım.” Gökçe şaşkınca kağıda baktıktan sonra gözlerini bana çevirdi. Liam’ı sevmediğimi görebiliyordu elbette, onu istemediğimide ama bunu bir tek Liam göremiyordu. “Gelmeye çalışacağım, görüşürüz.” Gökçe’ye veda ettikten sonra bizde arkasından çıktık. Liam arabanın anahtarını alıp şoför koltuğuna geçti, onu henüz ikna edebilmiş değildim. “Burada olduğumu nasıl öğrendin?” Telefonundan bir şeyler yapıp bana uzattı. Mesajı okuduğumda bilinmeyen bir numaradan gelmişti. ‘Nişanlına ne kadar güveniyorsun Christopher? Şuan nerede olduğunu bile bilmiyorsun ama sana yardımcı olayım, Mardin askeri lojmanları a blok daire 9 umarım yardımımın karşılığını alırım ;)’ “Açık hat olduğu için kim olduğunu bulamadık. Biri şaka yapıyor olmalı dedim ama seni burda bulunca.. şaka olmadığına emin oldum. Burada olduğunu benden başka kim biliyor?” Bunu not yazanlardan biri olduğuna adım kadar emindim, bilmiyorum der gibi dudağımı büktüm. “Benden başka kimse bilmiyordu, havaalanında gazetecilere yakalandım sadece ama hallettim.” Liam sıkıntılı bir nefes verdi elimi tutup dudaklarına götürdü. “Bak bebeğim, burada kalman tehlikeli ama güvenliğin için elimden geleni yapacağım. Adamları buraya göndereceğim, seni uzaktan izlerler. Mutlu olman için elimden gelenin fazlasını yapmaya hazırım Sera, biz evlenene kadar da anne ve babandan bu durumu saklayacağız.” Heyecanla ona döndüm ve sıkıca sarıldım boynuna, omzuma minik bir öpücük kondururken ayrıldım ondan. “Teşekkür ederim Liam, iyi ki varsın.” Gülümsememe eşlik edip eğildi ve yanağımk öptü. “Sende iyi ki varsın bebeğim, yalnız evlenene kadar burada büyük arsa alıp güvenli bir malikane yaptırmam gerekiyor.” Onunla evlenmek mantıklıydı ama ben hep duygularımın sesini dinleyen birisi olmuştum. Liam’ı ne kadar sevmeye çalışsamda yapamamıştım, çünkü ben sevdiğim adamla evlenmek mutlu olmak istiyordum. Uyuşturucu ticareti yapan bir mafya ile evlenmek istemiyordum. Ondan ayrılıp önüme döndüğümde Bora tam karşımdaki volvo xc90’ın şoför koltuğunda bizi izliyordu. Yanaklarım ısınırken gözlerimi ondan ayırdım ve ellerime baktım. “Gidelim artık, geç kalıyorum.” Liam beni onayladıktan sonra son gaz çıktı otoparktan, demek Bora’nın iki arabası vardı. Bizi sarılırken görmüştü, sabah onu içeri aldığı için kızmıştım ama şimdi bizi böyle görünce.. dengesiz olduğumu düşünüyordu kesin. Liam’ı bir an önce buradan göndermem gerekiyordu. “Sen ne zaman dönüceksin?” Bana kısa bir bakış atıp elimi tuttu, bacağımın üzerindeydi eli. “Birkaç gün daha buralardayım sanırım, rahat rahat aramızdaki meseleleri halledelim diyorum.” Kahretsin.. onu göndermem gerekiyordu. Elimi ondan kurtarıp telefonumu çıkardım ve Alex’e mesaj attım. Alec selam, yardımına ihtiyacım var. Mesajı anında görmüştü, Alec ile liseden beri arkadaştık ve Liam’ın şirketinde finans müdürü olarak çalışıyordu. İkimiz eskilerden beri yakındık ve ona güvenebilirdim. Sera selam, elbette ne istersen. Liam tatilimi mahvediyor, şirkete dönmesi için bir şeyler yapabilir misin? Elbette, merak etme hemen hallediyorum. Teşekkür ederim canım. Derin bir oh çekip telefonu cebime attım, birkaç hafta zaman kazanmam gerekiyordu. Onu kendimden uzak tutmak pek kolay olmayacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD