ŞEHVET MASALI
Bedenimde artık bir hayalden öte gerçekliğini haykıran şehvet, tüm bedenimi kendine hapsetmek için durmaksızın haykırıyordu.
Aklım ise donmuş gibiydi. Dudaklarımı hapsetmiş, belimi de tümden kavramış olan Demir'in kollarında olduğuma hâlâ inanamıyordum.
Çenemin ucunu hafifçe tutarak beni dudaklarından ayırdığında parmak uçlarına hapsolmuş olan çenemin ucumu sıktı;
"Öpüşmeyi bile bilmiyorsun!" dedi, beni azarlar gibi.
"Yoo!... Biliyorum! Kaç defa öpüştüm ki ben!" dedim haksız bir gururla.
Bunun da havası burada atılmaz be Pınar...
Söylediğimin akabinde, parmak uçlarıyla çenemi sıkmış ve dişlerinin arasından sinirle tıslamıştı.
"Nasıl öpüştün? Kiminle?!"
Zevkle alt dudağımı ısırarak;
"Oooo... " dediğimde bıyık altından da gülüyordum.
"Sen baya baya maço çıktın komutanım." dedim kıkır kıkır kıkırdarken. "Bir sabahı edeydik de ondan sonra benden hesap sorsaydın böyle." dedim laubalice.
"Çıldırtma beni Pınar! Benimle alakası yok bunun! Bu tamamen seninle ilgili! Hem... Hem madem beni seviyordun, nasıl başkalarını öpebiliyorsun?!" Parmaklarım ensesinde dondu kaldı ve ciddiyetle yüzüne baktım.
"Sen her öptüğünü sevdin mi Demir?"
Bu soruyu daha önceden hatta daha bir ay önce bir sevgilisi olduğunu bile bile soruyordum.
"Hayır." dedi dürüstçe.
Ardından ekledi.
"Ama bu benim zaten."
"E bu da benim o zaman Demir. En azından ben, şu an aşık olduğum adamın kollarındayım." dedim sakince.
Başını geriye verdi sabır dilenir gibi mırıldanırken sinirle soluyordu. Eminim ki kendi içinde cebelleşiyordu hâlâ vazgeçmenin hesabını yapıyordu.
Dudaklarımı yalarken;
"Öp beni..." dedim acıyla.
"Öp beni Demir..." Yalın sesim usul usul yayıldı karanlık salona.
"Tekrar öp beni çünkü, kimse senin gibi öpmedi. Ve biliyorum ki öpemeyecek de..."
Yüzüme bakıp, soluğu sus çizgime düştüğünde yavaşça değdi teni tenime. Dudaklarını bana lütfeder gibi sundu. Büyük ve nasırlı elleriyle tekrar avuçladı başımı ve daha şefkatli aldı bu sefer dudaklarımı ağzına.
İki dudağımı bir ağzına hapsediyor ve bir yandan ısırıyor bir yandan emiyordu. Dili ise dudaklarımı mesken tutmuş, bir sağa bir sola turluyordu.
Onunla öpüşürken, zorlanıyor ve ne hızına ne de baskınlığına yetişemiyordum. Bir şeyler yapmak istediğini anlıyordum lâkin neyi nasıl yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Sabırsız bir homurdanmasını duyduğumda çok sürmeden sinirle bir anda dudaklarımı saldı ve söylendi.
"Açar mısın şu ağzını artık?!"
"Ama ikisini de ağzına alıyorsun Demir... Nasıl açabilirim ki.?" dedim mahzunca.
Bir anlık şaşkınlıkla dudakları aralandı ve ufak bir baş hareketiyle de sinirini kovaladı. Ardından daha yavaştan almak istemiş olacak ki elini yüzüme kaldırıp, baş parmağıyla dudaklarımı okşadı.
"Tamam... Kademe kademe göstereceğim ben sana. Şimdi..." derken boğuk bir sesle konuşuyor hazla alt dudağını ısırıyordu.
"Dilini yavaşça dudaklarının arasından dışarı çıkar Pınar... Ben sana göstereceğim."
Dudaklarımı okşayan parmağına esir olmuştum. Nefesimi tutarak dediğine itaat ettim ve dilimi dudaklarımın arasından sızdırdım.
Sadece görüntüsüyle bile tatmin olmuş gibi sesli bir nefes verdi;
"Evet... İşte böyle..." diye mırıldandı. Ardından boğuk bir inlemeyle dudaklarımı tekrar ağzına aldı.
Dilimi ağzımın içinden çıkarır çıkarmaz, diliyle dillimi yaladı ve ben şokla gözlerim açık bakakaldım.
"Mmm..." diye istemsiz inledim bu hareketiyle.
İnlememle başımdaki elleri sırtıma oradan da yavaş yavaş kalçalarıma kaydı. Yumuşak kalçalarım, kemikli ellerine hapsolmuş avuçlarımda yoğrulurken ben hepten inledim.
Dudaklarımı çok salmadan hızla;
"Daha da dışarı çıkar şu dilini." dedi hâlâ sabırsız ve hoşnutsuz bir tavırla.
Aptalca gözükmemesini umut ederek dilimi dışarı çıkardım ve Demir bu sefer dudaklarımı içerlemeden, dilimi dışarıda yakaladı ve dilimi dudaklarımızın dışındayken yaladı.
Şapurtu sesleri eşliğinde başını bir sağa bir sola çevirerek defalarca dilimi yaladı. Çok ama çok yadırgadığım bu hareket bir süre sonra fark ettim ki müthiş bir hissi tetikliyordu ve bütün kör kalmış arzularımı hepten ateşlemişti. Kasıklarım ve kadınlığım bir kora düşmüş gibi cayır cayır yanıyordu.
Demir kalçalarımı okşayarak avuçlarında ezerken kadınlığımda Demir'e sürtünme hissi peyda oluyor ve dudakları arasına ince ince inliyordum.
Bacaklarım gerilirken altımdaki erkekliğine sürekli kendimi vermekten başka bir çarem yoktu. Altımda büyüyen erkekliği, artık pantolonunu delecek sandım. Aşırı sert ve aşırı halliceydi. Git gide büyüdü altımda ve kasıklarımı yaktı değdiği noktadan.
Demir, bir alt dudağımı emiyor, bir arsızca dilimi yalıyordu. Ellerim kapıldığım bu hazda ihtirasla kirli sakallarında kaydı, ve tek tek tutamlarına dolandı. Sakalları parmaklarıma bata bata okşadım dokunmayı hep hayal ettiğim yüzünü.
Ardından daha fazla bir istekle tişörtünü çekiştirmeye başladım. İnce parmaklarımla tişörtün altına sızarak belirgin kaslarını okşarken, tekrar zevkle bir mırıltı saldım dudaklarımdan.
Demir beni beklemeden kendisi, hızla tişörtünü bir anda kaslı kollarından ve geniş cüssesinden sıyırdı ve koltuğun yanı başına fırlattı.
Dudaklarımı salmışken, gövdesini ve cüssesini izledim hayranlık ve zevkle. O da farkındaydı ki hızlı hızlı nefesler alırken sabırla bir süre buna izin verdi.
Adem elmasına bakarken gülümsedim ve eğilerek adem elmasına ufak bir öpücük kondurduğumda yutkundu.
Dilimi dudaklarımdan taşırdım ve belirgin adem elmasını dilimle ıslattım. Demir sesli bir soluk verirken, adem elması dilimin altında belirgin bir yutkunuşla indi ve kalktı.
"Demir..." diye fısıldadım dilimi tekrar boynundaki elmasında arsızca döndürürken.
Sabırsız ve boğuk bir inlemesini duydum ve aniden eliyle mesken edindiği kalçalarımı sesli bir şekilde tokatladı.
"Ah!!" diye bir çığlık çıktı dudaklarımdan.
"Devam et Pınar..." Boğuk fısıltısı emrine amade olmam için yalvarıyordu. Elleriyle tokatladığı yeri okşadı. "Devam et güzelim..."
Ardından köprücük kemiğine kaydı dudaklarım ve dilim teninin tuzunu kendine hapsetti ıslata ıslata...
Sonra göğüslerindeki boğum boğum kaslarına geldim ki artık dilimdeki ıslaklık dudaklarımdan taşıyordu. Islak bir kaç öpücük kondurdum nokta nokta işler gibi tenini... Ve yavaş yavaş arsız dilimi, dudaklarımın arasından saldım. Öptüğüm o yerleri önce hafif hafif, ardından doya doya dilimle ıslatmaya ve yalamaya başlamıştım.
Demir'in sesli nefesleri sıklaşmış, erkekliği pantolonunu dikleştirmiş, firar etmek istiyordu. Dilimle doyasıya kaslarını turlarken kalçamdaki ellerini sıktı, bıraktı ve tekrar sıktı beni inletircesine bir acıyla.
"Aahh!..."
"Alış Pınar. Yavaş yavaş yapıyoruz..." Fısıldarken hazzını bariz anlıyordum. Sesi bile zevkle dolmuştu. "Alış güzelim... Çünkü daha çok inleyeceksin."
Alt dudağımı ısırarak çaktırmadan da olsa gülümsediğimde ellerim yavaştan biçimli baklavalarına ardından da daha aşağılara kaydı. Ta ki altımdaki pantolonunu zorlayan, zonkladığına emin olduğum erkekliğine kadar indim. Tam üstünde durdu ellerim ve yüzümü kaldırıp, gözlerine bakarak pantolonunu zorlayan belirgin sertliğini avuçlamaya başladım. Sinir ve haz arasında gidip geliyordu.
"Pınar... Pınar... Pınar!" dedi sabrının sonuna gelmiş de acı çeker gibi.
"Bırak bu mağrur tavrı Demir. Sen de benim için çıldırıyorsun... Değil pantolonunu avuçlarımı bile yırtmak istiyor bu arkadaş." dedim gülümseyerek.
"Nerelerini yırtmak istediğini tahmin bile edemezsin Pınar." dedi gözlerimin içine bakarak.
Bende derin bir tutkuyla nefesim nefeslerini yalarken onun tam gözlerinin içine bakıyordum. Bir yandan da hiç ara vermeden siyah kot pantolonun belirginleşmiş bu sert kısmını okşuyordum.
"Ayrıca emin ol o hiç arkadaş canlısı da değil Pınar." dedi sakin bir sesle avuçladığım erkekliğini kastederek. Ardından dudaklarının arasından bir küfür savurdu.
"Çırılçıplaksın amına koyim, yetmemiş gibi bir de doksan altmış doksansın.! Hadi bunu geç... Altı aydır görevde bir dişi sinek bile görmedim lan ben! Bana bu yapılır mı lan?!" dedi acıyla. Tam isabet bir zamanlamada gelmiştim yani.
Sevinçle ve sevincin getirdiği bir muziplikle kıkırdadım.
"Şey... Dişi sinek görsen ne olurdu ki komutanım? Sinekle nasıl yapacaktınız? Sanırım onunla benden daha imkansız bir ilişkiniz olurdu..."
Ben konuşurken yok artık der gibi şaşkınlıkla bana baktı.
"Seninle ciddi ciddi konuşan kafamı sikeyim ben, Pınar..." Diye mırıldandı başını da olumsuzca sallarken.
"Hayır Demir..." derken kulağına iyice eğildim ve tüm şehvetimle kulağına derin derin fısıldadım.
"Beni sik. Kafandan çok daha fazla zevk veririm... Hiç kimse girmedi Demir... İlk senin olacak, ilk kez gireceğin bu yerin ne kadar da sıkı sıkıya seni saracağını düşünebiliyor musun? Çok saracak... Seni çok saracağım Demir..."
Ben kulağına doğru derin derin fısıldarken Demir, aniden hızla soludu ve yine ani bir hareketle beni kavradığı kollarıyla uçurarak, kendisini üste, beni de altına aldı. Ne olduğunu anlamadan ben altta koltukta oturur hâle gelmiştim. Demir, ellerini koltuğun kolçaklarına koymuş hâlde üstümde dikiliyordu.
Beni bırakıp gidecek diye, bu anda tüm dünyam başıma yıkılmıştı ama meğer Demir, dünyamı başıma yıkmak için değil, bana dünyaları vermek için koltuğa beni, kendisini de üstüme geçirmişti.
Ne olduğunu anlamaya çalıştığım sıra tekrar hızla dudaklarıma kapandı ve kalın elleri bu sefer kasıklarımı buldu. Ben dudaklarında titrek titrek inlerken, o bacaklarımı daha da aralayıp geniş avcuyla kadınlığımı tümden okşamaya başladı. Bir eli tüm bacak aramı kaplayarak, dolduracak kadar genişti ve ıslanmış kadınlığımı bastıra bastıra okşayarak örseledi.
Zevkle ve ince kollarımı bir ip misali boynuna doladım. Diliyle yavaş yavaş dudaklarımdan boynuma doğru indiği sırada zevkle homurdanıyordu. Boynuna çepeçevre dolanan kollarımı iyice sağlamlaştırdım ve arzuyla;
"Demir..." diye fısıldadım.
Demir daha da aşağı kayarak burnuyla göğüslerimin arasında gezindi ve ince ince buseler bıraktı göğüslerimin arasındaki vadiye.
Çok naifti.
Kadınlığımdaki eli ne kadar hoyratsa, gerdanımdaki öpüşleri de bir o kadar naifti.
"Demir..!" dedim altında arzuyla kıvranarak, saçlarında parmaklarımı gezdirirken.
Bir anda naif öpücüklerine zıt bir şey yaptı ve başını sola götürüp aniden sol göğsümün tam ucunu ısırdı.
"Aahh! Demir!" diye bağırdım acıyla inleyerek.
Bana hiç tepki vermeden ısırdığı yeri yalayınca içim bir tuhaf oldu ve derin, haz dolu bir soluk verdim.
"Aahh..."
Ufak ufak dil darbeleri çok tatlı bir sıcaklığa döndü. Ardından sesli bir vakumla dudaklarının arasına hapsettiği tomurcuğu emdi.
"Aaahh! Demir!" diye zevkle dolu dolu inlediğimde, ellerimin dolandığı saçlarını çekiştirdim.
Uzun uzun emdi göğsümün ucunu.
Onu izlerken dudaklarım arzuyla aralandı. O, sol göğsümün ucunu emerken ben birden içimdeki arzuya itaat ederek sağ göğsümü okşamaya başladım.
Uzun bir vakumla göğsümün ucunu ağzında uzatıyor, ardından ufak ufak dil darbeleriyle yalıyordu.
Altında zevkle kıvranıyor ve Demir, dil darbelerini derinleştirdikçe belimi kavislendirerek sağ göğsümü hepten okşuyordum.
Hırlarcasına ayrıldı sol göğsümden ve baş parmağıyla havaya dikilmiş ucunu oynar gibi döverek uyarmaya devam etti, lâkin dilini soldan ayırıp, sağ göğsüme geçirmişti. Aynı boğuk homurdanmasıyla gömüldü sağ göğsüme.
Geniş eliyle sol göğsümü okşarken, diliyle de sağ göğsümün ucumu mesken tutmuştu.
Sol göğsümü hoyratça savuran damarlı eline, ben de elimle tutunmuş, beni yoğuran ellerini hazla okşuyordum daha fazlasını ister gibi.
Dili çekiştirdiği sağ göğsümün ucunu bastıra bastıra yalarken zevkle koltukta kıvranıp, inliyordum. Ben kıvrandıkça hafif nemli saçlarımın koltukta hepten dağıldığından ve karman çorman olduğundan bihaberdim.
Pantolonundaki dikkat çekici sertlik, neredeyse koltuğa uzanıyordu. Mahmurlaşmış buğulu gözlerimle ben sertliğe, sertlik de bana bakıyordu. Demir izin verse ikimiz de birbirimize kavuşacaktık ama...
"Demir..." diye inledim çaresiz bir arzuyla. Demir'in ise elleri baldırlarıma kaydı ve göğüslerimdeki uzun uzadıya süren uğraşını daha derin, daha can alıcı bir nokta için bıraktı.
Şimdilik.
Kalçamı kendine doğru hızla kaydırdığında, bana ne yapacağını anlayamadım ama o ne yapacağını gayet iyi biliyordu ve ne yaptığını da.
Bacaklarımı daha da açtı ve dizlerimi koltuğun kolçaklarına koyduğunda yüzü bacaklarımın arasına daha da eğildi.
O an utançla bacaklarımı kapatmak istedim lâkin o, buna mâni oldu.
Elleriyle ayak bileklerimi bir zincir misali sarıp, sıkıca olduğu yere sabitlerken keskin bakışları yüzüme kalktı.
"Uslu dur ufaklık! Böyle şeyler, öyle filmlerden izleyip, kitaplardan okuduğun gibi olmuyor. Uymuyorsa sana bunlar, girmeyeceksin böyle işlere!" dedi azarlarcasına.