2 bolum
Genç kadın kırılırcasına kapatılan kapıya baktı uzun bir süre. Yanaklarından süzülen yaşlar yaranın üstüne basılan tuz gibiydi. Canını yakıyordu. Hiçbir günahı yokken böyle muamele görmesi canını acıtıyordu. Kalkmaya çalıştı oturduğu yerden. Canı yandı. Zorda olsa kalktı yataktan. Belden aşağısını hissetmiyordu. Yavaş adımlarla boy aynasının önüne geldi. Çıplak olması umrunda değildi. Bedenini izledi bir süre. Pek değişiklik yoktu aslında, tek değişiklik ağlamaktan şişen gözleri ve bacak arasından ince çizgi halinde süzülen kandı.
Bir de gözle görülmeyen ama çok can yakan değişiklikler vardı. Paramparça olmuş etrafa saçılmış kırılan kalp parçaları ve yıkılan genç kız hayalleri vardı. Yürüdü genç kadın, kalp kırıklarının üzerine basa basa yürüdü banyoya doğru. Canını yaktı ayağına batan kırıklar. Ruhunu acıttı duyduğu nefret dolu kelimeler
Kabine girip sıcak ve soğuk suyu açıp ılımasını bekledi. İstediği kıvama gelince duşun altına girdi. Sıcak su bedenine aktıkça temizleneceğini umdu. Kirli bedeni, ruhu temizlensin istedi.
◆◆◆◆◆
Genç adam odadan çıkar çıkmaz dikkat çekmemek için sessizce aşağı indi. Kapıyı usulca açıp dışarı attı kendini. Bahçeden çıkıp kapının önünde kendisini bekleyen adamından arabayı aldı. Biner binmez gaza yüklendi. İstediği yere vardığında telefonu çıkarıp numarayı kaydırdı. İkinci çalışta açmıştı. Demek ki uyumuyordu. Zavallı kadın. Özlediği sesi duyunca gülümsedi
"Barlas" dedi kısık sesle.
"Güzelim," sesindeki özlem içini kavurdu biran. "İn aşağıya seni çok özledim Meleğim" dedi.
Ne? Aşağı in mi?
Bu adamın yeni karısının koynunda olması gerekmiyor muydu?
"Sevgilim sen?" sordu şaşkınca.
"Hadi karıcığım bekliyorum" deyip kapattı telefonu.
Genç kadın heyecandan eli ayağına dolaşarak hazırlanıp çıktı odadan. Kocasıyla gizlice buluşuyordu. Ne garip. Kendi kendine güldü. Kazasız belasız kimseye yakalanmadan dışarı çıktığında kocasını gördü evin biraz ilerisinde arabaya yaslanıp kendisini bekliyordu. Adımlarını hızlandırıp kocasına gitti.
Barlas kendisine doğru gelen kadını görünce içten bir şekilde gülümsedi. Ne kadar da özlemişti karısını. Kollarını açıp gelmesini bekledi. Nihayet güzel karısı kollarının arasına girince sıkı sıkı sarıldı ona. Saçlarını koklayarak öptü
"Özledim" dedi hàlà koklayarak öpüyordu sarı saçlarını.
" Bende özledim sevgilim. Hem de çok. " yüzünü kocasının güzel kokan boynuna kapatmıştı. Neden kendisinin yanında olduğunu sormak istese de sorularını bir bir yutup sustu ve sevdiği adamın kollarında olmanın tadını çıkardı.
◆◆◆◆◆
Genç kadın duşun altında kaç saat kaldı bilmiyordu. Bir mi, iki mi? hiç bir fikri yoktu. Çıktığında ilk defa girdiği doğru dürüst bakmadığı odaya göz gezdirdi. Üzerindeki bornozun kemerini daha sıkarak içinde giysi olduğunu tahmin ettiği dolabın kapağını açtı. Tahmini doğruydu. Dolap kıyafet doluydu. Askıları incelediğinde kendi kıyafetlerinin de burada olduğunu gördü. Yıllarca görmediği akrabasını görmüşcesine sevinmişti. Hemen şortlu penye pijama takımını alıp yatağa attı. Orada onca dikkat çekici gecelik dururken eski pijamasını neden giydiğini biri görse anlamazdı belki. Hem kimin için giyecekti o rahatsız gecelikleri? İşini bitirip giden kocası için mi? Tabi ki hayır....
Güldü kendi kendine. Düşüncelerden kurtulup iç çamaşırı ve tampon alıp banyoya geri döndü. Ilık su bedenini rahatlatmıştı ağrısı ince sızıya dönüşmüştü. O yüzden daha rahat yürüyordu.
İç çamaşırını giyinip pijama takımını da üzerine geçirdi. Yataktaki kanlı çarşafı çekip çıkardı yere attı. Yarın sabah gelip bakacaklardı nasıl olsa. Çarşafsız yatağa girip pikeyi boğazına kadar çekti. Dışarıda hava ılık olsa da genç kadın üşüyordu. Gözlerini kapatıp uyumayı denedi. Uyku nihayet onu bulduğunda direnmeden teslim oldu. Ağlamaktan harap olmuş kadıncağız hemen uykuya yenik düşmüştü.
Sabah uyandığında zorla da olsa gözlerini açmayı başardı. Bir kaç kez kırpıştırıp kendine gelmeye çalıştı. Nihayet gözlerini aça bildiğinde karşısında yarı çıplak kocasını görmeyi beklemiyordu açıkçası. Dolaptan kendine gömlek alan kocasının sırtını izledi bir süre. Geniş omuzları esmer teni ve sırtının sol tarafındaki boydan boya siyah jaguar dövmesi vardı. Genç kız dövmelere bayılırdı. Sessiz bir iç çekti. Yatakta oturur pozisyona geldi. Beyaz bir gömlek alan Barlas bariton ve baskın bir sesle
"Beni incelemen bittiyse çık yataktan herkes kahvaltıya bizi bekliyor küçük" dedi.
Gömleği üzerine geçirip düğmelerini ilikledi. Genç kadınsa yakalanmanın verdiği utançla kafasını aşağı eğmişti. Kıpkırmızı yanaklarını saklamak için. Üzerine son kez aynaya bakan genç adam karısına bakmadan
"Biz dün gece birlikte uyuduk. Karım dahil kimse bilmeyecek aramızda geçenleri. Sadece ikimiz bileceğiz o bebek nasıl yapılacak. Birine bir şey söylersen başın fena halde derde girer küçük. Anladın mı?" sordu sert sesle.
"Evet anladım" dedi. Aslında sevinmişti kendisini sevmeyen bir adamla birlikte olmaktansa o yolla hamile kalmayı tercih ediyordu. Canı da yanmayacaktı artık. Ne güzel. Kocasına çaktırmadan gülümsedi.
Barlas siyah ipek gibi saçlarını düzelttikten sonra Feriha`ya bakmadan odadan çıktı. Kocası çıkar çıkmaz yerinden kasıklarındaki sızıyı boş verip hemen hızlıca kalkıp dolaba yöneldi ve oradan yarım kol kloş etekli pembe elbisesini giydi. Banyoya girip elini yüzünü yıkadı. İhtiyacını giderip odaya döndü ve saçlarını tarayıp at kuyruğu gibi topladı. Aynada kendisine baktı. Şimdi aşağı mutlu inmesi gerekti değil mi? yapamıyordu. Dün gece yaşadıkları aklına geldikçe yüzüne düşen karanlık gölgeye engel olamıyordu. İçini kaplayan mutsuzluk kalbine darbeler indiriyordu. Daha fazla bakamadı aynaya. Bakarsa kırabilirdi çünkü. Sinirle soluyup bakışlarını solmuş yüzden ve parıltısını yitirmiş yeşillerden çekti. Aynanın önünden çekilip yerdeki ayakkabılara doğru yürüdü. Ayağına da beyaz babetlerini giyinip çıktı odadan. Kimseyi bekletmek istemiyordu. Onun yüzünden aç kalmalarını istemiyordu. Merdivenlerin başında durup derin nefes aldı. Yine göreceği o yakışıklı suratı dağıtmak istiyordu. Canını yakmak istiyordu. Fakat bu mümkün değildi. Şimdilik bu evdeki yerini bilmeliydi. Sonrasına sonra bakacaktı.
Aşağı indiğinde sofrada Ahmet bey, Melda hanım, Almina, Barlas, Rafet ve dün görmediği bir kadın daha vardı. Sarı saçları güzel yüzü vardı.
Masaya yaklaşıp herkese
"Günaydın" dedi.
"Günaydın kızım nasılsın?" sordu Melda hanım anne şefkatiyle.
"İyiyim Melda hanım" dediğinde bakışları karşısında oturmuş kocası ve yanındaki kadının üzerindeydi. Barlas hayran ve aşık bakışlarla kadını izliyordu. Gülümseyerek hemde. O an anladı o kadının Melek olduğunu. Çok sevdiği karısıydı kocasının.
"Aaa bana anne de Feriha'cığım. Artık senin annenim ben" dedi sahte alınganlıkla.
Feriha bakışlarını cilveleşen çiftten zorda olsa çekip Melda hanıma döndü.
"Tamam" dedi içten gülümsemeyle.
Tabağına bir kaç kahvaltılık bir şey koyup yemeye başladı. Masadaki herkes bu üçlüyü izliyordu. Feriha yemek yerken Melek çaktırmadan onu izliyordu. Güzel bir kadındı. Tam kocasının beğendiği tipte kadındı. Koyu renk saçları ve çimenleri kıskandıracak güzellikte yeşil gözleri vardı. İnce vücuduna bakmaya gerek yoktu. Peri kızı kadar güzeldi. Kıskanmamak el değildi. Hele dün gece kocası ile yaşadıkları aklına gelince elindeki çatalı sıkmıştı. Kim bilir Barlas ne kadar zevk almıştı.
"Güzelim" kocasının kulağına fısıldamasıyla bakışlarını Feriha`dan alıp ona çevirdi.
Elindeki reçel sürülmüş ekmeği ona uzatan aşık olduğu adama gülümseyip ağzını açtı.
Her sefer evde olduğu sürece karısını kendi elleriyle beslemeyi seviyordu genç adam. Karşısında yeni karısı olduğunu umursamadan sevgi gösteriyordu Meleğine.
Melek'in dikkatini çekmek için yapmıştı aslında demin yaptığı şeyi. Karısının üzülmesini istemiyordu çünkü.
Kahvaltı boyunca bir kere bile bakmamıştı Feriha`ya. Kokusu iliklerine kadar işlemiş kadına bakmak istememişti. Onu yok saymıştı yasemin kokusuna inat. Sürekli Melekle ilgilenmiş, annesinin uyarı dolu bakışlarını görmezden gelmişti.
Yemek yerken bile iş konuşan baba oğlun konuşmasını genç adamın çalan telefonu bölmüştü. Ceketinin iç cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktığında şaşırmadan edememişti. Hemen cevaplayıp kendisini merakla izleyen babasına dönmüştü.
"Afrika`daki elmas madeninden çıkarılan elmasları çalıp yasa dışı yollarla ülke dışına çıkarmaya çalışan bir grubu yakalamış adamlarımız. Emeklerini böyle heba edenlere öfkeli maden çalışanları grev başlatmış. Onlarla konuşmak için beni çağırıyorlar. " deyip ayağa kalktı.
" Git tabi oğlum bak bakalım neymiş dertleri" kafasını salladı yaşlı adam.
" Bir kaç saate oradayım baba" deyip masadakilere 'afiyet olsun' deyip kalkmıştı.
◆◆◆◆◆
Hava güneşli olduğu için bahçede görümcesiyle tatlı sohbete dalmıştı genç kadın. Melekte onlara katılmak ve Feriha ile tanışmak için yanlarına yürüdü.
"Oturabilir miyim?" sordu. İkisi de kafasını ona çevirdiler. Almina gülümseyip
"Tabi yenge gel" dedi. Yanındaki minderi gösterdi oturması için. Feriha`ya bakarak oturdu genç kadın.
"Bu arada ben Melek" elini uzattı genç kadına. Uzatılan eli hemen karşılık olarak sıkan Feriha gülümsedi
"Feriha" dedi kısaca.
Yarım saat sonra Almina`nın anlattığı hikayelere deli gibi gülüyorlardı. Çok iyi anlaşmışlardı aslında. Keşke başka zaman başka şartlarda karşılaşsalardı çok iyi iki arkadaş ola bilirlerdi.
◆◆◆◆◆
Genç adam uçaktan iner inmez eve gelmişti çok yorgundu. Arabayı garaja sokup indi. Garajdan çıkıp güzel karısının yanına gitmeye sabırsızlanıyordu. Eve doğru yürürken önünde kuzeni Rafet ve kucağında taşıdığı yeni karısı Feriha`yı gördü. Gördüğü manzara hiç hoşuna gitmemişti. Her ne kadar istemese o artık bu evin geliniydi ve ona göre davranmalıydı. Böyle basit kadınlar gibi değil. Kaşlarını çattı. Sinirle soluyup arkalarından yürüdü. Kendisini fark etmemişlerdi henüz. Bu genç adamı daha da sinirlendirmişti.
◆◆◆◆◆
Rafet yengesini odasında yatağa bırakıp
"Hadi yenge benden buraya kadar. Aşağı inip Nursel sultana söylerim bileğine bakar. Kendisi kırıktan çıkıktan iyi anlar. Beni az muayene etmedi" dedi. Hafif uzun, havalı saçlarını karıştırdı.
Feriha gülümseyerek baktı karşısındaki ukala ve yakışıklı adama.
"Eminim canım sen kız peşinden koşarken çok kırmışsındır o bacağını" dedi.
Bahçede koşarken ayak bileğini burkmuştu genç kadın e yürüyemeyince de Rafet taşımıştı odasına kadar.
Rafet gülerek odayı terk edince genç kadın ağrıyan bileğini ovup acıyla gözlerini kapattı. Bir kaç dakika sonra kapı açılınca gözlerini açmadan
"Rafet sen hàlà burada mısın? " sordu.
İçeri giren her kimse sorusunu cevapsız bırakıp yatağa çıktı. Yatakta oluşan ağırlıkla hızla gözlerini açtı. Açınca da şaşkınlıktan çığlık attı. Gelen kocasıydı ve hiçte iyi bakmıyordu siyah ateş saçan gözleri. Yavaşça bir avcı edasıyla yaklaştı karısına genç adam.
Ellerini başının üstünde birleştirip yüzüne doğru eğildi genç adam. Gözlerinden göre biliyordu acı çektiğini. Çünkü iri cüssesinin tüm ağırlığını dizine verip karısının bacağına bastırıyordu. Canı çok yanıyordu. Ağladı ağlayacaktı. Ama kendini tutup dik dik siyah harelere bakma cesaretini göstere biliyordu. Giydiği kısacık şortun ve kuzeni ile o kadar yakın olmasının hesabını verecekti. Gözlerini kısarak genç kadının canını yakacak sözleri sarf etti.
"Benden ümidi kesince Rafet'e mi yanaşıyorsun?" sordu tüm nefreti ile.
İşte bu gerçekten acıtmıştı. Deminden beri acısına dayandığı bacağını unutup acıyan kalbinin derdine düştü. Gözleri hızla dolarken ağlamamak için direniyordu. Ama dolan gözlerini kırpınca yaşlar yanaklarından inci taneleri gibi süzüldü. Barlas gözlerini kapatıp sinirle tısladı
"Ağlama!" gözlerini açıp elini çekti elinin üstünden ve yanağını sildi ikinci karısının. Nefret ettiği karısının. "Ağlayan kadınlardan nefret ederim" hala akmaya devam eden inci tanelerini bakışlarıyla takip ederek.
Feriha iç çekip yeşil gözlerini dipsiz kuyu gibi siyah ve korkutucu gözlere dikti
"Siz benden her türlü nefret ediyorsunuz. O yüzden ağlamamın sorun olduğunu düşünmüyorum" dedi.
Bir an sadece bir an içi acıdı genç adamın. Biliyordu aslına altındaki kadının hiç bir suçu olmadığını.
Ama hemen kendini toparlayıp yine nefret ve umursamazlık dolu bakışlarını yeşillere dikti
"Haklısın küçük" dedi onu onaylayarak. Açık açık olmasa da nefretini söylemişti karısına. "Her neyse sana ilk ve son uyarım kuzenimden uzak dur yoksa canını çok kötü yakarım" sesi çok ağır tehdit ve dediğini yapacak kadar kararlı bir tınıyı barındırıyordu.
Ama genç kız korkmak yerine dudaklarına acı bir tebessüm kondurdu ve
"Canımı yakmanız için bedenime dokunmanıza gerek yok. Bakışlarınız ruhumu parçalıyor zaten" dedi.
Genç kadına daha yaklaştı Barlas. Dudakları hafif kıpırtıda bir birine değecekti neredeyse. Bu yakınlık anlam veremedikleri şekilde ikisini de etkilemişti. Gözlerini kapatıp bir kaç saniye duraksadı. Neden etkilenmişti ki altındaki küçük kadından? Aklındaki saçma sapan düşünceleri kovup konuşmaya karar verdi.
"Ben sana söyleyeceğimi söyledim. Ondan uzak dur! " dedi her ne kadar içi acısa da biraz önce duyduklarına. Demek o kadar kötü bakıyordu ona.
Feriha cevap vermek için açtığı ağzını arkada gördüğü kişi ile kapattı. Şaşkınlıkla ve utançla
"Melek" dedi.
Karısının onları böyle görmesinden rahatsız olsa da belli etmedi genç adam. Altındaki acıdan kıpkırmızı kesilen kadına uyarıcı bakış atıp üstünden kalktı. Hala onları izleyen kalbi sıkışsa da belli etmemeye çalışan kadına, biricik aşkı Melek'ine doğru yürüdü. Alnını öptü sevgiyle.
"Nasılsın güzelim?" sordu. Saçlarını okşayıp gözlerine baktı. Acı dolu gözlerine. Kapkara gözlerini ikinci karısına çevirdi. Hepsi onun suçuydu.
Tabi bu Barlas Karaman'ın fikriydi. İlerde değişecek miydi bilemeyiz.
"İyiyim sevgilim. Ne zaman geldin?" sordu. Bakışlarını Feriha`ya çevirdiğinde onlardan başka her yere baktığını gördü.
"Şimdi. Geçelim mi odamıza?" genç adam diğer karısı odada yokmuş gibi davranıyordu.
"Sen git duş al dinlen hayatım. Ben Feriha`ya bakacağım. Rafet ayağını burktu deyince merak ettim" deyip kocasını bir hayli şaşırtmıştı genç kadın. Kocasının yanağını öpüp uzaklaştı ondan istemese de. Feriha`nın gözünün önünde onunla oynaşmak istemiyordu. Her ne kadar buna sonuna kadar hakkı vardıysa da.
Barlas kaşlarını çatıp Feriha`ya baktı. Bileğini mi burkmuştu? Biran yaptığı şeyden dediği sözlerden dolayı pişman olsa da kendini toparladı. En azından önlemini almıştı. Karısı en azından kuzenine o kadar yakın olmaması gerektiğini anlamıştı. Kafasını sallayıp çıktı odadan.
Melek Feriha'nın yanına oturdu. Barlas odadan çıktıktan sonra nihayet Melek'e bakmıştı.
"Çok mu ağrıyor?" sordu.
"Biraz" gülümsemeye çalıştı. Bu kadın bu iyi kalpli olmak zorunda mıydı? Kendisini en yakın arkadaşının sevgilisini ayartmış kötü kızlar gibi hissetti.
"Nursel abla şimdi gelip bakacak" demişti ki kapı çalındı.
"Gel" dedi genç kadın.
Kapı açıldığında Nursel hanım içeri girdi. Yatakta uzanan ikinci gelinin yanına gitti.
"Nasılsın kızım?" sordu anne şefkatiyle.
Bu büyük evin çatısı altına ne kadar da iyi insanlar toplanmıştı. Tabi bir kişi hariç. O'nun kalbi bile yoktu.
Evet Barlas Karaman kalpsiz adamın tekiydi.
Ya da kalbi vardı da Feriha Erman'a göstermiyordu.
"İyiyim abla" gülümsedi.
Nursel hanım elini bileğine götürdü. Dokundu, sıktı yokladı. O her dokunduğunda ağrıdan elini tutmuş Melek'in elini sıkıyordu. Nihayet muayeneyi bitiren Nursel ablaları gülümsedi.
"Çıkık ve ya kırık yok sadece incinmiş. Şimdi güzel bir merhem yapıp getireceğim süreceğiz yarına bir şeyciğin kalmayacak kızım" deyip ayağa kalktı.
"Yardım gerekiyor mu abla?" sordu Melek.
"Hayır kızım Fidan yardım eder sen Feriha`nın yanında kal" çıktı odadan.
İki kadın da susup öylece baktılar. Ne konuşacaklardı ki? Aynı olan kocalarını mı çekiştireceklerdi yoksa aynı olan kayınvalidelerini mi?
Melek odayı inceliyordu. İlk kez giriyordu buraya. Modern tarzda döşenmiş oda gayet rahat ve güzeldi. Beyaz renk hakimdi odaya.
Aralarındaki sessizliği Feriha'nın telefonu bozdu. Komodinin üstündeki telefonu alıp ekrana bakan genç kadın içten bir şekilde gülümsedi. Hemen cevaplayıp ahizeyi kulağına götürdü.
"Canımmmm" diye küçük sevinç çığlığı atmıştı. Melek'i unutarak. Ne kadar da ihtiyacı vardı ona. "Ne o küs müsün bana? Tamam kaç gündür seni aramamış olabilirim. Okula gelmemiş olabilirim ama sebeplerim vardı canım arkadaşım" Melek'e baktı onun yanında anlatamazdı. O yüzden "Tamam İrem hanım siz tribinizi atmakla meşgul olun ben okula gelince sizin o güzel gönlünüzü almasını bilirim" dedim gülümseyerek. En iyi ve kardeşi gibi sevdiği arkadaşı İrem ona bir sürü laf söylemiş kapatmıştı telefonu.
Kapanan telefona bakıp aptal aşıklar gibi hala sırıtıyordu genç kadın.
"Arkadaşın mıydı?" diye soran Melek'e baktı.
"Evet kardeşim de diye biliriz"
"Ne güzel" başka hiç bir şey diyemedi.
Nursel hanım odaya girdiğinde elinde sargı bezi ve bir kase vardı. İçinde ne olduğunu merak ediyordu Feriha. Nursel hanım kaseyi alıp yanına koydu Feriha'nın ve içindekini eliyle alıp bileğine sürdü itinayla.
"Bunun içinde ne var abla?" sordu Melek.
"Yumurta ve un çok iyi gelecek ağrısını sızısını alacak" dediğinde Feriha buruk şekilde gülümsedi. Keşke bu karışımı sızlayan kalbine de süre bilseydi. Belki iyileşirdi.
Nursel hanım işlemi bitirip sargı beziyle sardı bileğini genç kadının.
"Güzel. Şimdi sen usluca burada yatıyorsun bende yemek getiriyorum sana" ikinci geline içten bir gülümseme sunup diğerine döndü "Sende in aşağıya kızım kocan sorup duruyor" dedi ama hemen pişman oldu. Çünkü bunu pat diye kocası tarafından istenmeyen kadının yanında söylememeliydi.
Melek dönüp Ferihaya baktı
"Git sen yemeğini ye bende biraz dinleneyim" dedi. Anlayışla gülümsedi.
"Tamam geleceğim ama"
"Peki"
Melek ve Nursel hanım odadan çıktıktan tuvalet ihtiyacını gidermek için yavaş adımlarla yataktan kalkıp banyoya ilerledi. İncinen ayağına basmamaya özen göstererek içeri girdi. İşini halledip çıktı. Boy aynasının önünden geçerken durdu ve demin kocasının bastırdığı baldırına baktı. Kızarmıştı sabaha morarması muhtemeldi.
"Öküz!" diye mırıldandı genç kadın kızarıklığa dokunurken. Bilerek yapmıştı. Şort giyemesin diye. Buna adı gibi emindi Feriha.
Daha fazla ayakta kalıp bileğine zarar vermemek için yatağa geçti. Telefonunu alıp abisi gibi sevdiği diğer arkadaşı Eren ile mesajlaşmaya başladı. Eren onun olmayan abisi gibiydi. Her zaman koruyup kollardı onu. Sahiplenmek hemde Eren tarafından sahiplenilmek çok hoşuna gidiyordu. Eren okulun en popüler erkeğiydi. Futbol takımının kaptanı kızların hayalini kurduğu adamdı. Çokta yakışıklıydı. İlk başlarda Feriha ile Eren arasında aşk var diye dedikodu bile çıkmıştı. Ama zamanla bunun sadece bir arkadaşlık olduğunu anlamış susmuşlardı.
'Selam yakışıklı :)'
'Pardon tanışıyor muyuz?'
'Ha.ha çok komik'
'Nasılsın bebeğim?' hep bebeğim derdi kendisine. Gülümsedi.
'İyiyim canım sen nasılsın? Önemli işine engel olmadım değil mi?'
'Yok tabi ki olmadın. Hem senden önemli ne olabilir ki benim için' bu cevabı alacağını biliyordu.
'Teşekkür ederim canım. İrem bana küsmüş :( ' direkt konuya girmişti genç kadın.
'Doğrusunu istersen ben de sana küsüm' hah güzel. Bir idiler iki oldular şimdi.
'Tamam görüşünce gönlünüzü alırım' gülümsedi içten bir şekilde.
'Bizi yemekle ya da şirinliklerle kandıramazsın neler olduğunu anlatmadan asla senle konuşmam ben güzelim'
Bir süre daha Erenle konuştuktan sonra telefonu yanına bıraktı. Gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Arkadaşlarına ne anlatacaktı? Ben bir adamla nikahlandım ve o benden nefret ediyor mu diyecekti?
Düşüncelerle kendini boğarken kapı tıklatıldı. Gözlerini açıp
"Gel " dedi.
Kapı açıldı ve Rafet`in gülen suratı göründü. İçeri girdiğinde elinde yemek dolu tepsi vardı. Kapıyı ayağıyla kapatıp yatağa yengesinin yanına ilerledi. Tepsiyi kucağına bırakıp
"Buyurun Feriha hanım" bir hizmetçi edasıyla saygıyla eğildi önünde "Başka isteğiniz var mı?" sordu.
Feriha onun bu haline gülerek kafasını iki yana salladı. Bu adam nasıl da güldürüyordu yüzünü. O da olmasa bu ev hiç çekilmezdi.
“Yok Sebastian çekilebilirsin” demişti onun oyununa katılarak şımarık prenses edasıyla.
“Sebastian ha! Sabastian” demişti üzerine gelerek. Yatağa çıkıp kısa sürede tanıdığı kadının en büyük korkusunu kullandı. Feriha gıdıklanmaktan nefret ederdi. Elini kaldırıp onu gıdıklamaya hazırlanan elleri görünce korku dolu yeşillerini genç adam çevirmişti.
“Hayır Rafet yapma bak ağlarım” diye duygu sömürü yapmıştı. Yeşillerini iri iri açarak yavru kopek bakışı atmıştı genç adama. İşe yaramıştı. Rafet eğilip yanağına öpücük kondurmuş uzaklaşmıştı yanından. Yakışıklı genç `afiyet olsun` deyip odayı terk ettikten sonra genç kadın gülerek yemeğini yemişti.
*****
Koltukta oturan genç adam ona doğru gelen karısını görünce gülümsedi. Yanına geldiğinde oturup elini tuttu.
"Duş mu aldın sevgilim?" sordu. Aslında sormasına gerek yoktu kocası buram buram en sevdiği duş jeli 'Prada Luna Rossa' kokuyordu.
İsmini dünyanın en büyük tekne yarışlarında her sene yarışan Prada'nın 'Kırmızı Dolunay' anlamına gelen Luna Rossa isimli teknesinden alan bu yeni kokunun ilk notalarında lavanta ve acı portakalın birleşimi yer alıyor. Orta notalarında misk adaçayı ve nane, alt notalarında ise amber ve gri amber yer almaktadır. Tutkulu, güçlü, asla vazgeçmeyen, sportmen ve centilmen erkeğin kokusu.
Kocası da aynen öyle yapmıştı en sevdiği parfümü '212 Sexy Men' ile kullanmıştı, kokuyu duyan herkesi kendine hayran bırakması garantiydi.
Yemek yerken Rafet'in acale tavırları Barlasın dikkatini çekmişti. Annesinin de dikkatini çekmiş olacak ki
"Yavaş ye oğlum" dedi.
"Yemeğimi bitirip Feriha`ya yemek götüreceğim de ondan acelem yenge" dedi ağzındaki lokmayı zorla yutarak.
“Fidan götürür sen zahmet etme oğlum” dediğinde Rafet ayağa kalkıp ağzını sildiği peçeteyi Masaya bırakıyordu.
“Nasıl olduğuna bakmak istiyorum yenge. Hem giderken yemeğini de götürürüm” dedi. “Afiyet olsun size” masadan kalkıp mutfağa doğru yürüdü.
Sinirle soluyarak kaşlarını çattı Barlas. Onları bir birinden uzak tutmaya çalıştıkça daha da yaklaşıyorlardı. Anlaşılan o küçük kadın akıllanmamıştı.
*****
İki gün ayağının üzerine basmayarak odasında öylece yatmıştı. Canı sıkılsa da Almina Rafet ve Melek yanına uğradığında iyi hissediyordu.
Kocası mı? O bir kere bile gelmemişti.
Zaten gelmesini de istemiyordu. Gelince ne konuşacaklardı ki? Hiç bir şey....
Okuluna gitmek istiyordu genç kadın. Yataktan kalkıp banyoya girip işlerini halledip sonra üzerini giydi. Aşağı indi. Kahvaltı için masayı hazırlıyordu Nursel hanım. Fidan da ona yardım ediyordu. Asta adımlarla masa başında oturup gazetesini okuyan kayınpederine yaklaştı.
"Günaydın baba" dedi neşeyle.
Yaşlı adam yakın gözlüğünün ardından gelinine baktı gülümseyerek
"Günaydın kızım. Nasılsın?" sordu.
"İyiyim baba" dedi ama başka bir şey daha demek istediği her halinden belliydi. Ahmet bey hemen anlamıştı bunu.
"Söyle kızım" dedi. Bakışlarını gelinin gözlerine dikti. Yaşlı kurt anlamıştı işte. Tereddütle küçük çocuklar gibi elleriyle oynayarak
"Şey ben okula gitmek istiyorum. Zaten bir ay kalmış kapanmasına." dedi.
"Tamam ama kocana da söyle o da bilsin" dediğinde hızla kafasını kaldırıp Ahmet beye baktı.
Ne? Kocasına mı? O adam sırf gıcıklığına gitmesine karşı çıkardı. Bunu çok iyi biliyordu. Ah Ahmet bey ne yaptın sen?
"Tamam baba" yüzü düşmüştü. O insafsızın insafına kaldıysa asla okuluna gidemeyecekti.
Arkasını dönüp merdivenlere doğru yürümeye başladı. O adamın nerede olduğunu bilmiyordu ki? Kime soracaktı? Düşünceleriyle boğuşurken aşağı inen Melek'i görünce durdu. Melek ona gülümseyerek
"Günaydın Feriha" dedi.
"Günaydın Melek" aynı şekilde gülümsemişti.
Yanından geçip kayınpederine de günaydın demişti genç kadın.
"Kızım Barlas nerede?" sormuştu Ahmet bey. Sanki Feriha`nın zihnini okumuş içinden geçeni gelinine demişti.
"Çalışma odasında baba" diye cevaplamıştı onu gelini.
Feriha ise bir şey demeden çalışma odasına gitmek için merdivenleri çıktı. Odanın önünde durdu. Kararsız bir şekilde kapıyla bakıştı bir süre. Son anda cesaretini toplayıp tıklattı. İçeriden hoş erkesi sesini duydu. Başka zaman olsa bu sese hayran kala bilirdi ama şimdi sadece korkuyordu ondan.
Kapı kulpunu yavaşça aşağı indirip odaya girdi. Barlas önündeki laptopta bir şeylere bakıyordu. Kafasını kaldırıp gelenin kim olduğuna bakmak istedi. Karşısında görmeyi beklemediği kişiyi, yeni karısını görünce açıkçası şaşırmıştı.
Neden gelmişti ki? Düşünmeden edemedi genç adam.
Şaşkınlığını bir kenara bırakıp "Ne istiyorsun?" sordu buz gibi sesle.
İçi ürperdi genç kadının. Bir ömür bu adamla nasıl geçecekti?
Uzatmadan konuya girdi hemen
"Ben okula gitmek istiyorum" dedi. Kocasından başka her yere bakıyordu. O kara gözlerine bakıp da ne kadar değersiz olduğunu görmek istemiyordu artık.
"Okul mu?" sordu Barlas. Şimdi gerçekten de şaşırmıştı.
"Evet üniversite birinci sınıfa gidiyorum" bakışlarını ellerine indirip parmakları ile oynamaya başladı.
"Kaç yaşındasın sen?" Barlas laptop`un kapağını kapatıp karısına baktı. Kaç gündür bu evdeydi ama hiç dikkatle bakmamıştı karısına. Beline kadar gelen koyu renk saçlar, ince ve güzel kıvrımlarla bezeli vücut, siyahlarının dokunduğu ilk andan aklına kazının iri çimen yeşili gözler bu kadını sevilesi yapıyordu. Barlas sinirle kafasını iki yana salladı. Ne saçmalıyordu o? Sevmek mi? ASLA!
"On dokuz" ne saçma sorulardı bunlar?
"Sen gerçekten de küçüksün" Feriha`ya değil sanki kendine söylüyordu bunu. Sonra hemen kendini toparlayıp umursamaz ifadeyle "İstediğini yapa bilirsin umurumda değil" dedi. Bunu kuzenimden uzak dur diyen adam mı diyor?
Gün geçtikçe daha az acıtıyordu bu kalpsiz adamın sözleri kendisini.
Kafasını sallayıp arkasını döndü odadan çıkmak için ama kocasının alay dolu sesi onu durdurdu.
"Pantolon yakışmış" dedi. Morarmış bacağını saklamak için giydiği pantolon keyfini yerine getirmişti Barlas'ın.
Feriha cevap vermeden çıktı odadan. Kimse keyfini bozamazdı okula gidecekti arkadaşlarını görecekti. Sevinçle iç çekip aşağı indi. Tek dileği pazartesinin hemen gelmesiydi.
*****
Akşam çayını içerken yanına güzel portakallı bir kekte koymuşlardı. Ev halkı keyifle çayını yudumlarken Barlas da gelmişti işten. Önce elini yüzünü yıkamış sonra salona gelmişti. Ceketini çıkarıp koltuğun başına atmış karısının yanında yerini almıştı.
"İyi akşamlar" demişti.
"Çay ister misin oğlum?" sordu Melda Hanım.
"Evet anne"
Nursel hanım hemen çay koymuş ve getirmiş genç adamın önüne bırakmıştı. Kekten bir parça kesip tabağa koymuş çayın yanında onu da ikram etmişti. Barlas sevdiği kekten bir parça koparıp çatalla ağzına götürmüştü. Çayını içmiş sonra karısına dönmüştü
"Eline sağlık güzel olmuş" demişti. Melek gülümseyerek orada sessizce oturan kadını işaret etmişti.
"Ben değil Feriha yaptı keki sevgilim" dedi. "Beğendin mi?" karısının sorusuna karşılık kaşlarını çattı onu pür dikkat izleyen ev halkına aldırmadan çayını sehpaya bıraktı. Çatalı da tabağa koymuştu. Sonra derin nefes alarak kalktı koltuktan. Keki karısının yaptığını sanmıştı. O yüzden beğendiğini belli etti o an. Bilseydi o kadının yaptığını değil yemek bakmazdı bile. Odadan hızlı adımlarla çıktı babasının sesini duymazdan gelerek.
Genç kadının kalbini kırmıştı kocasının bu davranışı. Daha ne kadar kırılacaksa artık. Her fırsatta onu istemediğini belli ediyordu. Ne kadar dayana bilirdi buna bilmiyordu. Gözlerini kapattı. Akmak için dolan göz pınarlarına yalvardı akmaması için.
Yengesinin üzüldüğünü gören Almina konuyu dağıtmak adına
"Lansman için çok heyecanlıyım acaba bu sefer ne şahesereler göreceğiz" dedi ellerini çırparak.
"Eminim çok güzel şeyler göreceğiz" dedi annesi ona katılarak.
Feriha neyden bahsedildiğini bilmiyordu. Sahi ne iş yapıyordu kocası?
"Ne lansmanı?" sordu merakını gidermek için.
"Mücevher lansmanı. Eminim abim yengem için özel bir tasarım yapmıştır" dedi Melek'in omuzuna omuzunu vurarak. Melek gülümseyerek bilmem der gibi omuz silkti.
Sonunda öğrenmişti kocası büyük mücevher tasarım şirketi 'Karaman Mücevherat' isimli şirketin sahibiydi.
*****
Lansman günü herkes hazırlanmıştı. Bir tek Feriha gelmiyordu çünkü kocası ona gel dememişti. Bu da o demek oluyordu ki onu o lansmanda istemiyordu. Umurunda da değildi zaten. Onun suratsız halini çekeceğine evde oturup rahatça televizyon izlerdi keyifle. Koltukta oturup telefonla oynarken gelen topuk sesiyle kafasını kaldırdı. Karı koca merdivenlerden iniyorlardı.
Barlas siyah, bedenini saran takım elbisenin içinde tıpkı bir tanrı gibi duruyordu. Yanında koluna giren Melek te kırmızı uzun balık model hafif göğüs dekolteli harika elbise içinde tanrıça gibiydi. Saçını dağınık toplamış uzun küpe takmıştı hafif makyajı ile çok güzeldi.
Melek üzgün bakışlarla kendilerine bakan Feriha`ya baktı. Dün gece çok ısrar etmişti kocasına Feriha da gelsin diye ama nafile. Kocası kati şekilde hayır demişti.
Hepsi Feriha ile vedalaşıp çıktılar evden. Feriha televizyon izlemekten vazgeçip kitap okumaya karar verdi. Salonun sonunda duvar boyu dizilmiş raflarda onlarca güzel kitap vardı. Birini alıp sallanan okuma koltuğuna geçti. Fidanın getirdiği cipsleri yiyerek okumaya başladı.
Okumaya öyle dalmıştı ki çalınan kapıyı bile duymamıştı. Salonun girişinde gelen seslerle kafasını kaldırdı kitaptan. Kimdi gelen merak etmişti. Gelen Rafet ve Alminaydı. Şaşkınlıkla baktı ona sırıtan ikiliye. Kesin akıllarına yine bir şeytanlık gelmişti.
"Neden geldiniz?" sordu nihayet.
"Seni de götüreceğiz lansmana" dedi Rafet.
"Asla gelmem ben. İstenmiyorum orada" dedi kaşlarını çatarak.
"Hayır geliyorsun küçük hanım" Almina onu elinden tutup sürükleyerek yukarı çıkardılar.
*****
Lansman yapılan lüks otelin balo salonunda herkes çok eğleniyordu. Barlas davetlilerle ilgileniyor her biriyle ayak üstü bir kaç kelime sohbet ediyordu. Ünlü iş adamı Haluk Özbay'ın masasındaydı şimdide. En iyi müşterileriydi Haluk bey. Birden Haluk bey ve yanındaki bir kaç arkadaşı ağzı açık şekilde bir yere bakmaya başladılar.
"Barlas neden bize lansmana bir huriyi davet ettiğini söylemedin?" diye bir sitemde bulundu Haluk bey.
"Ne hurisi?" sordu Barlas
"Kuzenin Rafet'in kolundaki huri işte" deyip arkayı işaret etti genç adam hayranlıkla iç çekerek.
Barlas arkasına döndü. Tabi karşısında Feriha`yı beklemediği için şaşırmıştı. Üzerindeki siyah vücudunu saran eteği hafif bollaşan önü kapalı uzun elbise giymişti. Saç uçlarını dalgalı yapıp sol omzunda toplamıştı. O harika yeşil gözlerini ortaya çıkaran makyaj vardı yüzünde. Elinde sade elbisesine hareket katan parlak taşlarla bezeli el çantası vardı. Anne babasının yanına vardıklarında onlara gülümseyerek arkasını döndü kendisini izleyen adamlara.
"Aman Allahım ben öldüm de cennete mi düştüm?" sordu yanlarındaki biri.
Önü kapalı olan elbisenin sırtı tamamen açıktı ve genç kadının pürüzsüz güzel tenini ortaya çıkarıyordu. Etrafına sinirli gözlerle bakan Barlas çoğu erkeğin karısını ağzının suyunu akıtarak izlediğini gördü. Yumruklarını sıktı. Aslında o neydi ki kadından ama yapamıyordu. Her ne kadar istemese de o küçük kadın karısıydı ve onun olana kimse bakamazdı.
Senin olan mı? İstemediğin kadını kıskandığının farkında mısın?
Barlas gözlerinin kapatıp sinile soludu. İç sesi bile onunla dalga geçiyordu.
"Oğlum Rafet ne ballı adamsın. Bulmuşsun bir içimlik su gibi kızı gene" dedi yanlarına gelen Rafete Haluk bey. Gözlerini açıp kuzenine baktı öldürücü bakışlarla. Ne diye getirmişti ki onu buraya?
Gülümsedi Rafet. Tabi kuzenine de bakmayı ihmal etmedi.
"Maalesef o kız sadece arkadaşım." dedi.
"Gerçekten mi? Tanışmak isterim o zaman onunla" dedi Haluk bey ciddi sesle.
"Tanıştırayım mı abi?" sordu Barlasa Rafet eğlenir ses tonuyla.
Yakıcı öfkesi damarlarında alev almıştı. Birini yakacaktı az sonra.
"Rafet!" diye uyardı genç adamı.
******
Buraya gelmemeliydi biliyordu. Sıkıntı ile iç çekip terasa çıktı. Mayıs ayı olmasına rağmen hava sıcaktı. Bakışlarını güzel şehrin üzerinde dolaştırdı genç kadın. Hafifçe gülümsedi.
Geçen bir haftada çok şey yaşamıştı. Kendisini istemeyen bir adamla evlenmiş. Üstüne bir de onun nefretini kazanmıştı. Ruhu ezilmiş, kalbi parçalara ayrılmıştı.
"İstenmediğin yerlere gitmeye iyi alıştın" arkadan duyduğu sesin sahibine çevirdi kafasını. Kocası olacak kalpsiz adam yine yaralamayı başarmıştı genç kadını.
Barlas bir kaç adımda yanına varmış ifadesiz ve boş bakışlarını karısının güzel gözlerine sabitlemişti. Siyah gözleri dipsiz, derin kuyuyu andırıyordu. Fazla bakarsa içine düşüp boğulmak ve kaybolmaktan korkuyordu. Yeşillerini boş siyahlardan çekip yutkundu ve
" Rafet ve Almina ısrar etti gelmem için. Yoksa gelmezdim. Beni ailecek geldiğiniz lansmana davet etmediğinizi biliyorum. " dedi.
"Güzel şimdide gidiyorsun küçük."
"Neden? " sordu merakla genç kadın.
"Seni görmek sinirlerimi bozuyor çünkü. Evde gördüğüm yetmezmiş gibi. " tısladı genç adam. “Hem göz zevkimi bozuyorsun küçük” dedi yüzünde alay dolu tebessüm ile.
Aldığı cevap çok ağırdı. Kalbinde başlayan acı ruhuna kadar ulaştı. Acıdan kıvranan ruhuna inat gülümsedi Feriha.
"O zaman sinirlerinizi daha fazla bozmayayım ben. Gideyim." dudaklarındaki gülümsemeye tezat olan dolu gözleri acı çektiğinin kanıtıydı. Akmamaları için çok uğraştı. İkinci kez onun yanında ağlayıp kendisini rezil edemezdi.
"Çok iyi olur " deyip yakışıklı gülümseme taktı güzel ve kusursuz yüzüne Barlas Karaman.
Feriha biraz da burada kalırsa yere çöküp küçük kız çocukları gibi hıçkırarak ağlayacaktı. O yüzden hızlı adımlarla kocasının önünden geçti ve terası terk etti.
Feriha gittikten sonra arkasından gülümseyen Barlas kendinin duyacağı şekilde
"Üzgünüm küçük fazla dikkat çekici ve güzelsin gitmen gerekirdi " diye mırıldandı.
*****
Eve geldiklerinde Feriha`yı evde bulamadılar telaşla abisine koşan Almina
"Abi Feriha yok evde" dedi.
Barlas kaşlarını çattı. Otelden çıkalı uzun zaman olmuştu neden gelmemişti hala?
"Adres mi bulamadı acaba? Ay bu kız nerede Ahmet" dedi Melda Hanım telaşla...
Nerdesin Feriha?