Korksa da belli etmeyerek uzaklaştı Sarp'ın yanından. Etrafta insanlar vardı ve ona bir şey yapamazdı. Bu tabi ki Feriha'nın düşünceleriydi. Şeytanın kulu öyle düşünmüyordu tabi. Kendisinden uzaklaşan güzelliği izledi yüzündeki cehennem korkusu yaratan gülümsemesiyle. Onun için dönmüştü. Soracağı sorular, alacağı intikam, çektireceği acı vardı çok yakında.
"Bebeğin seni özlememiş anlaşılan" dedi.
"İstediklerimi yaptın mı Doğa?" sordu dediklerini umursamadan.
"Her şey hazır sevgilim" işveli konuşması kulaklarına dolduğunda dudağının sağ tarafı duygusuzca yukarı doğru kıvrıldı.
"Güzel şimdi kurbanımızı biraz özgür bırakalım. Kendini güvende sansın." sesinden bile nefret akıyordu. Vay elinden çekecek olan kurbanının haline.
*****
Feriha kafeteryaya girdiğinde her zamanki masalarında otururken buldu arkadaşlarını. Gülümseyerek oraya doğru ilerledi. Onu tanıyan herkes şaşırmıştı görünce. Kimseye aldırmadan masaya yaklaştı. Önce Umut'un yanağına uzun bir öpücük kondurdu. Umut kafasını kaldırıp onu öpenin kim olduğuna baktı. O esnada Feriha Eren'e yönelmişti bile.
"Vay vay vay kimler gelmiş " dedi Umut kırgın sesle. Arkadaşına küsmüştü. Eren, İrem ve Feriha birlikte gülmüşlerdi ona. Küsünce küçük çocuk gibi oluyordu.
*****
Uzun uğraşlar sonunda barışa bilmişti arkadaşı ile. Tabi her şeyi -Erene ne anlattıysa o kadarını- anlatmıştı. Kocası da bir güzel küfür yemişti Umuttan.
Ders başladığında hepsi masadan kalkıp sınıfa ilerlediler. Koridorda arkasından duyduğu sesle durdu genç kadın.
"Bakın kim buradaymış? Bizim burslu"
"Git işine Doğa uğraşma benimle" dedi. En son kavga ettiklerinde az kalsın bursu yanacaktı. Ki zaten Doğa'nında amacı buydu. Onu burdan göndermek. Çocukluğundan beri Sarp'a aşıktı Doğa. Ama Sarp'ın gözü Feriha'dan başkasını görmediği için içinde hep nefret olmuştu o kıza karşı. Şimdi uğraşacak fırsat bulmuştu. Hem artık Sarp ta onu istemiyordu. Kendisiyle birlikteydi. Ya da Doğa'ya öyle geliyordu. Bilemeyiz. Sarp Polatkan'ın ne istediğini Sarp Polatkan`dan başka kimse bilemezdi.
Doğa yapmacık bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Bir kaç saniye Feriha`yı süzdükten sonra yanındaki kızlarla çekip gitti. Arkasından kafasını sallayan Feriha sınıfa girdi.
Yorucu derslerden sonra nihayet eve gidiyordu. Tüm gün kendine dikkat etmişti. Hızlı yürümemiş, fevri hareketler etmemişti. Okul bahçesinde arkadaşları ile vedalaşıp onu almaya gelen arabaya bindi.
Eve geldiğinde evdekilerle selamlaşıp odasına çıktı. Üstünü değişip aşağı indi. Akşam yemeğine hazırlanıyorlardı. Etrafa baktı Melek'i göremedi demin geldiğinde de yoktu ortalıkta. Merak etmişti nerede olduğunu. Bahçede armut minderin üstünde oturup kitap okuyan Almina'nın yanına oturdu.
"Almina?"
"Efendim Feriha" dedi başını kaldırmadan kitaptan.
"Melek nerde? Göremedim bugün" dediğinde Almina hızla kafasını kaldırdı. Suçlu çocuklar gibi bakışlarını kaçırıp dudağını dişledi.
"Şey" lafı ağzında gevelemeye başladı.
"Ney Almina? Bir şey mi oldu ona? Hasta falan mı?" tedirgin olmuştu iyi kalpli meleğimiz.
"Yok yok hasta değil. Abimle " yine sustu. Feriha'nın sinirleri iyice gerilmeye başlamıştı.
"Lütfen Almina doğru dürüst söyle şunu" diye yakındı.
"Abimle tatile çıktılar" dedi tek nefeste. İkinci yengesinin tepkisini bekledi. Ama boşunaydı. Sevmediği adamı kıskanacak değildi Feriha. O yüzden omuz silkti
"Ay bende bir şey oldu sandım. İyi iyi dinlesinler" kendisiyle geçirdiği stresli ve sıkıcı günlerin etkisini atmak için tatile çıkmıştı aşık olduğu kadınla Barlas Karaman. Umurunda değildi. Kendisinden uzak nereye direk olursa olsun. İyi ya bir kaç gün rahat edecekti. Onu yok sayan biri olmayacaktı evde.
Almina yüzünü inceledi genç kadının. Üzüntü denen şeyi göremediği için sevinmişti. Abisine çok dil dökmüştü giderken gitme Feriha üzülecek diye ama dik kafalı abisi dinlememiş 'umurumda bile değil' demişti zalimce. Yani anlayacağınız Barlas bey hala aynıydı. Değişiklik yoktu. Bir kaç günlük iyi davranma bitmişti. Eski umursamaz adam geri dönmüştü.
Dönmekle kalmamış belli etmese de ikinci karısıyla birlikte olduğu için üzülen karısını tatile bile çıkarmıştı.
*****
Geçen dört gün içinde Feriha Sarptan beklediği hamleyi göremediği için rahatlamıştı. Garip bir şekilde Doğa da onunla uğraşmıyordu. Kocası da yoktu. Yani son dört gün güllük gülistanlıktı.
Hep birlikte arkadaşları ile kantinde otururken konuşup gülüşüyorlardı.
"Size doyum olmaz ama ben gideyim provam var" dedi İrem. İrem oyunculuğa çok meraklıydı o yüzden okulun tiyatro kulübüne üyeydi.
"Hangi eser sahnede bu sefer?" sordu genç kadın.
"Klasiklerden Romeo ve Juliet " dedi. Sonra devam etti artistik edayla
" Gel, ey sevecen, kara kaşlı gece.
Bana Romeo'mu ver. Öldüğümde, al da küçük yıldızlara böl onu
Onlar göğü öyle bir süsleyecektir ki
Bütün dünya gönül verip geceye,
Tapmayacaktır artık muhteşem güneşe." (Alıntı)
Durduğunda arkadaşları ve onları izleyen bir kaç kişi alkışladı onu. İrem hemen utanıp reverans yaptı ve hızla çıktı kantinden.
*****
Feriha sınıftan çıkarken biri kolundan tuttu. İrkilip elin sahibine baktı. Neyse ki korktuğu kişi değildi. Tanımadığı bir kızdı.
"Feriha İrem düştü sahnede galiba ayağını kırdı. Öyle duydum ben" dedi hızla. Feriha kıza cevap vermeden durumunu da umursamadan tiyatro salonuna koştu. Arkasında onun belasına gidişini memnun gülümsemeyle izleyen Doğa'yı bırakarak.
Feriha tiyatro salonunun önünde durduğunda nefes nefeseydi. Kapıyı açıp içeri girdi her taraf karanlıktı.
"İrem" çağırdı arkadaşını. Ses gelmedi ama aniden sahne spotu yandı altında da yerde bacağını tutan İrem vardı. Feriha bir kaç adım attı arkadaşına doğru. İrem korkuyla elini kaldırıp onu durdurdu
"Gelme Feriha git buradan." dedi ağlamaklı sesle.
"Seni alıp gideceğim" sahneye çıktı. İrem ağlamaya başladı.
"Git Feriha" genç kadının arkasına bakıyordu. Feriha arkasına döndü ama karanlıktan dolayı bir şey göremedi.
"Ne saçmalıyorsun? Seni bırakıp asla gitmem. Bunu bilmiyor musun?" sinirlenmişti iyice genç kadın.
Seyirci koltuklarından alkış gelince irkildi genç kadın. İrem'in ağlaması şiddetlenirken korkuyla
"Sana git demiştim arkadaşım" mırıldandı.
"Kimsin?" sordu karanlığa doğru.
"Bu kadar iyi olman gözlerimi yaşarttı doğrusu" sesin sahibini görmüyordu ama kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Korku bedeninde mesken bulunca İrem`e sarıldı. Onun yüzünden arkadaşına bir şey olmamalıydı.
"Sarp" sesi titrememiş gayet düzgün çıkmıştı. İçinden şükretti.
"Buyurun benim" ağır adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. İçini kaplayan korku kanına karışıp bedenini ele geçiriyordu. Bayılmasa iyiydi.
O yakışıklı yüzü ışıkların altında belirince bakışlarındaki acımazsızlığı bir kez daha gördü genç kadın.
"Ne istiyorsun?" sordu.
"Seni" açıkça isteğini belirtmişti.
"Ben seni istemiyorum Sarp. Bırak peşimi artık. Seni sevmiyorum anlasana" sesi titremeye başlamıştı. Korkusu yalnızca kendisi için değildi. İrem içinde korkuyordu. İrem hem korkudan hem kırılmış şişmiş ayağının acısından ağlıyordu. Ürkekçe iki kişiyi izliyordu.
"Seni ben kafamda da kalbimde babamı sakat bırakanın sen olduğunu öğrendiğim gün yok ettim. Hem ben o kadar gurursuz biri değilim beni sevmeyeni zorla alı koyarak yanımda tutayım. Benim bu kadar klişe olmadığımı biliyorsun" sinir bozucu gülümsemeyle göz kırpmıştı kadına.
Feriha yüzüne baktı genç adamın. Aklına o gece hücum ederken gözlerini kapattı.
7 yıl önce....
Küçük kız su içmek için çıkan arkadaşının geç geldiğini görünce nerede kaldığına bakmak için yavaşça çıktı yataktan. Parmak ucunda yürüyerek sessiz olmaya çalışarak otuz kişinin kaldığı yatakhanenin kapısını açıp çıktı dışarı. Mutfağa baktı arkadaşı yoktu orada.
"Neredesin İrem?" sordu kendi kendine.
Dışarı çıkacağı sırada İlerideki boş odadan sesler geliyordu. Mutfağa dönüp ekmek bıçağını aldı. Korka korka sese taraf ilerlemeye başladı.
"Hırsız mı acaba?" fısıldadı "Saçmalama Feriha hırsız bir yetimhaneden ne arasın?" saçma düşüncelerini kafasından kovup bıçağın sapını sıkıca kavradı. Aralık kapıdan içeri baktığında gördüğü manzara düşüp bayılmasına neden olacaktı neredeyse. Bir adam arkadaşının üzerine eğilmiş öpüyordu. Eski pembe pijamasından o kişinin İrem olduğunu anlamıştı. İrem çırpınıyor ağzındaki el yüzünden çığlıkları boğuk bir homurtu gibi çıkıyordu. Adamın diğer elinin İrem'in pijama altına gittiğini görünce her ne kadar tam anlamasa da kötü bir şey yapacağını düşünmüş ve müdahele etmek için içeri girmişti. Sesini çıkarırsa onu döveceğini düşünerek elindeki bıçağı küçük olduğu için boyu yettiği kadar olan yere yani adamın beline saplamıştı. Ucunu batırdığını düşünmüştü ama o kadar hiddetle batırmıştı ki en az yarıya kadar girmişti beline. Adam acıyla inlemiş ve arkasına dönmüştü. İşte o zaman kim olduğunu tanımıştı. Yetimhane müdürü Selda hanımın eşi Haldun beydi o.
"Ha.. Haldun amca?" sordu eli ağzında.
"Seni küçük fahişe" deyip elini uzattı tutmak için ama Feriha çevik davranarak uzağa kaçtı.
"İrem yanıma gel" dedi telaşla. Küçük kız hemen onun altından çıkıp koşarak arkadaşının yanına gitti.
O gece deli danalar gibi böğüren adamın feryadına yetimhane koruma görevlisi gelmişti. Bir kaç saat içinde Selda hanımda yetişmişti olaya. Eşini hastaneye yollayan kadın iki kızı odasına sokmuştu. Odanın ortasında volta atan kadın sinirle kızlara baktı.
"Feriha neden yaptın bunu?" sordu sinirle.
"İreme zarar veriyordu" dedi başı önünde. Müdiresini çok seviyordu onu kırdığını düşünerek üzülmüştü.
"Anlat İrem" emir verdi.
"Selda anne ben çok susamıştım gece. Kalkıp mutfağa gittim su içmek için. Suyumu içip çıkarken Haldun amcayla karşılaştım. Bana ne yapıyorsun burada sordu saçımı okşayarak. Bende su içiyordum dedim. Beni burada gördüğünü kimseye söylemesin diye de ondan rica ettim. Bana söylemem ama bir şartla dedi. Bende ne şartı diye sorduğumda o boş odaya soktu beni ve uslu dur sesini çıkarma ve bende kimseye bir şey söylemem dedi. Başımı salladım. Sonra bana yaklaştı ve öpmeye başladı. Elinden kurtulmak ve bağırmak istedim ağzımı kapattı." ağlıyordu küçük kız. Boynundaki morluklar dediklerini doğruluyordu zaten. Selda hanım derin nefes aldı. İrem`e yaklaşıp eğildi ve ona sıkıca sarıldı. Adaletli kadındı o asla haksızın yanında olmazdı. Kocasının yaptığı şey yüzünden küçük kızlara ceza verecek değildi. Keşke telefonunu almak için kendisi gelseydi yetimhaneye. O zaman bunlar olmayacaktı.
Olay başka türlü anlatıldı polise. Kocasının hırsızlar tarafından bu hale getirildiğini anlattılar.
*****
"Sarp ben arkadaşımı korudum sadece. Yetişmeseydim " dediğinde lafını kesti arkadaşı
"Baban bana tecavüz edecekti" dedi İrem acı çeker gibi. O anılar yine üşüşmüştü başına. Feriha olmasaydı ve o adam kendisine dokunsaydı şimdiye çoktan öldürmüştü kendini.
"Vay tesadüfe bak iki suçluyu da bir arada yakalamışım. Aferin bana" kendini alkışladı Sarp. "Demek bu kaltağın yüzünden babam tekerlikli sandalyeye mahkum ha?" İrem`in saçından tutarak hırsla çekti ve acıyla çığlık atmasını zevkle dinledi. "Size inanmıyorum. Babam bana senin ondan para istediğini vermeyince bıçakladığını söyledi" dedi Feriha`ya.
"Hayır yalan söylüyor" dediğinde yanağında hissettiği acıyla inledi. Tokat atmıştı ona Sarp. Ağzındaki metal tadı dudağının patladığını gösteriyordu. Parmaklarına bulaşan kanı gördüğünde midesi bulandı. Kan görmeye dayanamıyordu.
"Yalancı olan sensin sürtük." bağırdığında sesi boş salonda gök gürültüsü etkisi yaratmıştı. Çok korkunçtu. Korku dolu yeşillerini karşısındaki kızgın, delirmiş adama doğru çevirdi.
"Sarp bak babanı sakat bırakan benim İrem'i bırak gitsin. Ayağı şişti çok kötü" dedi ağlayarak.
"Ölsün sürtük umurumda değil" acımazsızlık kanına işlemişti adamın.
"Ne istiyorsun benden Sarp? Söyle de yapayım" son çare yola getirmeye çalışıyordu.
"Yapacak mısın sahiden?" alayla sorduğu soruya genç kadın başını salladı. Onayı alan Sarp genç kadına yaklaştı ve yanağına dokundu "Seni becermek istiyorum!" dediğinde Feriha korkuyla geri süründü.
"Hayır!" bağırdı. Ona kimse dokunamazdı. Aynı acıyı tekrar yaşayamazdı. Sevmese bile bir kocası vardı. Ona ihanet edemezdi.
"Neden?" diye sordu.
"İstemiyorum çünkü." bakışlarını İrem'e çevirdi. Ağlıyordu hala. İçinden Allaha dua etmeye başladı biri onları bulsun diye. Eren Umut evdekiler fark etmişlerdi yokluğunu. Arıyorlardır. İnşallah bulurlar.
"Ama ben istiyorum" kesin ve netti. Dokunmayacaktı sadece korkutuyordu. Ama Feriha bilmediği için kokuyordu. İstediği de buydu zaten. O sadece acı çeksin istiyordu. Sadece ACI!
"Yapma Sarp" yalvarıp ağlamaya başladı. O güçlü değildi. Yetimhanede ona güçlü olmayı öğretmemişlerdi. Hep hayal kırıklığı yaşamayı öğretmişlerdi. Başka çocukların evlatlık alınıp mutlu mesut oradan ayrılmalarını izlemişti hep. İçinden kopan her parça umut onu güçsüz kılmıştı. Sarp tam ona dokunacakken kapı aniden açıldı.
"FERİHA" bağırdı biri. Bu ses Eren'e aitti. Kafasını kaldırıp gülümsedi genç kadın. Bulmuştu onu
"Buradayım" diye cevap verdi sevinçle. Birileri koşarak sahneye yaklaştığı sırada Sarp kulağına eğildi "Daha bitmedi bebeğim. Görüşeceğiz seninle" fısıldayıp aniden karanlığa gömüldü.
*****
Genç adam balkonda denizi izleyen karısına arkadan sarıldı. Boynuna kondurduğu sevgi dolu öpücükle kendisine bastırılan bedene sıkıca sarıldı. Doyamıyordu bu kadına. Aşkı geçen her gün artıyordu. Nefesiydi, her şeyiydi bu kadın Barlas Karaman'ın. Elleri rahat durmayarak keşfetmekten bıkmadığı bedende dolaşmaya başladı.
"Sevgilim" diye uyardı onu Melek. Ama sesinden istediği belliydi. Bu adamı hiç bıkmayacaktı sevmekten istemekten. Ellerini bedeninde dolaşan ellerin üstüne koydu. "Daha bir saat oldu" dedi sitem edercesine.
"Doyamıyorum sana meleğim ne yapayım?" dudakları suça teşvik eder gibi dolaşıyordu boynunun kuytu köşelerinde. Kafasını kocasının omuzuna yasladı gözlerini kapatarak. Kocasının boğuk ve şehvet dolu sesiyle "Yatağa geçelim mi?" sorusuna cevap vermeye fırsat bulamadan içeriden telefon sesi ile diyeceklerini dudaklarında öldürdü. Telefon susmak bilmiyordu. Israrla çalıyordu. Ama Barlas umursuyor gibi görünmüyordu.
"Telefon" dedi Melek dikkatini çekmek için.
"Eğer önemli bir şey değilse telefon eden her kimse onu öldüreceğim" mırıldandı sinirle.Yatak odasına dönüp telefonu aldı ve arayanın Rafet olduğunu gördü. Sinirle nefes verip yeşil ikonu kaydırıp ahizeyi kulağına götürdü. "Rafet beni aramanın umarım önemli nedeni vardır. Yoksa çekeceğin var elimden" dediğinde Rafet onu takmadan
"Abi Feriha yok" dedi.
"Ne demek yok lan?" hafif sesini yükselttiğinde Melek meraklanıp içeri girdi.
"Eve gelmedi. Şoförü aradık arabaya binmedi. Hala bekliyorum okulun önünde dedi bize." sesi telaşlıydı.
"Merak etme Eren denen herifle gitmiştir o kesin" dediğinde Rafet güldü
"Abi Eren denen herif yanımda şuan. Anlayacağın durum ciddi. Gelsen iyi edersin" herif lafını imayla söylemişti.
Saçlarını karıştırıp "Okula baktınız mı?" sordu.
"Evet abi yok"
"Tamam geliyorum. Bir saate oradayım. Sakın bensiz bir şey yapmayın." deyip kapattı telefonu.
Üzerindeki bornozu çıkarıp dolaptan aldığı kıyafetleri giyindi. Melek'e dönüp
"Tatilimizi burada kesmek zorundayız güzelim üzgünüm. Hazırlan gidiyoruz" dedi.
"Ne oldu Barlas? Kim kayıp?" valizleri çıkarıp eşyalarını koymaya başladı.
"Küçük hanım kayıp" dedi küçümseyen sesle "Hayatımı yine zehir etti bir yolunu bulup. Offf" ıslak saçlarını tarayıp eliyle şekil verdi. Eğer boş bir nedenden ötürü ortalıktan kaydolduysa elinden çekeceği vardı Feriha`nın. İçinden yemin etti bu sefer acımayacaktı.
Ne zaman acıdın ki?
Diyen iç sesine aldırmadı.
"İnşallah bulunur. Bulursun sen onu sevgilim" her şey hazırdı.
"Bulacağım. Bulacağım ve bir güzel cezasını vereceğim hiç merak etme." evden çıkıp arabaya koydu elindeki valizleri. Melek çoktan binmişti. Kocasını bekliyordu.
Barlas arabaya binip çalıştırdı ve hızla uzaklaştı kaldıkları evden. Vitesteki elinin üstünde Melek'in elini hissedince ona döndü bir kaç saniyeliğine
"Ne oldu?" sordu.
"Feriha'nın seninle neden evlendiğini hiç düşündün mü?" sordu.
"Bilmem zengin olmak için herhalde" omuz silkti.
"Yanlışın var kocacığım. Feriha Ahmet babaya olan borcunu ödemek için geldi evimize" dediğinde şaşırmıştı genç adam. Neler söylüyordu karısı? Hiç bir şey anlamamıştı.
"Ne diyorsun sen?" sordu.
"Para borcu değil onunki. Gönül ve hayat borcu. Feriha kalp hastasıydı. İlay hanım sayesinde baban onunla tanıştı ve tedavi etmek için her şeyi yaptı. Ama kalbi çok hastaydı ve acilen nakil olması gerekiyordu. Amcanın organlarını bağışlamıştı ya hastaneye o kazadan sonra?" sorduğunda başını salladı "Amcanın kalbini Feriha taşıyor sevgilim. Lütfen ona kötü davranmaktan vaz geç. Tamam sevmiyorsun, konuşmak istemiyorsun ama hiç olmazsa görmezden gelip kalbini kırma. Amcanın kalbini kırma"
Barlas amcasını çok seviyordu. Rafet ve Macit'in babası değildi yalnızca. Onun da babasıydı. Ahmet beyden daha yakındı amcasına genç adam. Öldüğünde çok üzülmüştü sanki kendisi yetim kalmış gibi içi yanmıştı. Amcası yengesiyle bir trafik kazasında ölmüştü. Tabi kaza süsü verilmiş bir cinayet olduğunu aileden başka kimse bilmiyordu. Karamanların düşmanı çoktu. Yaptıkları işten dolayı çok çoktu.
"Nereden biliyorsun bunları" sordu karısına
"Babamın annemle konuşmasını duymuştum" dedi sakince. "Barlas lütfen bildiğini belli etme Feriha kimsenin bilmesini ve ona hasta muamelesi yapmasını istemiyor" diye sıkı sıkı tembihledi kocasını...
"Tamam güzelim" elini sıktı karısının. İsminin hakkını veriyordu Melek. Çok güzel bir kalbi vardı. Yüzü gibi güzeldi kalbi.
İçi biran pişmanlıkla kavrulmuştu genç adamın. Neler demişti, neler yapmıştı o kadına. O hasta kalbini tuzla buz etmişti. Derin nefes alıp direksiyonu sıktı sinirle. İçinden kendine en ağır küfürleri savurdu. Onu hemen bulmalıydı.
Bir saatin sonunda eve uğrayıp Melek`i bırakmış ve hemen üniversiteye sürmüştü arabayı. Okulun önünde durduğunda arabadan hızla inmiş Eren ve Rafet'in yanına gitmişti koşar adımlarla.
"Hele şükür gele bildin" Rafet'in sitemini duymazlıktan gelerek
"Ne zamandan beri yok ortalıkta?" sordu.
"Üç saattir. İşin garibi İrem de yok ortalıkta" Eren elini beline koymuş Barlasa bakıyordu.
"İrem kim?"sordu genç adam.
"Feriha`nın arkadaşı"
Barlas bir şey demeden okulun içine girdi. Koridorda yürüyüp sınıflara baktı. Arkasından gelen Rafet ve Eren
"Baktık yok" dediler. Barlas durdu bir anlık ve aklına bir şey gelmiş gibi döndü kuzenine
"Güvenlik kameraları" dediğinde üçü de güvenlik odasına koştular. Nede olsa Okul kendilerinindi. Karamanlar sadece mücevher satmıyorlardı. Okullar ve hastaneler yaptırıp insanlara yardım ediyorlardı.
Görüntüleri tek tek inceleyen Barlas, Eren ve Rafet Feriha`nın en son tiyatro salonuna doğru koştuğunu gördüler. Ondan sonrası yoktu. Eren baktığı görüntüde Feriha`dan yarım saat önce tiyatro salonuna giren Sarp'ı görünce küfür etti.
"Siktir!" hepsi ona döndüğünde "Feriha tiyatro salonunda Sarp'ın elinde" dedi.
"Sarp kim?" sordu Barlas.
"Feriha`ya takıntılı bir şekilde aşık kendisi. Hatta ondan karşılığını alamayınca dövüp hastanelik edecek kadar manyak biri. Kesin o kapattı onları oraya" dediğinde güvenlik odasından çıkıp tiyatro salonuna doğru yürüyorlardı bile.
"Hah! bir takıntılı aşığımız eksikti" dedi sinirle genç adam. Salonun önüne geldiklerinde kapıyı açıp içeri girdiler.
*****
Işıklar açıldığında Eren, Rafet ve kocasını görünce çok şaşırdı genç kadın. O ne zaman gelmişti ki? En önemlisi onun için mi gelmişti? Etraftakileri unutup sadece Barlas'a bakıyordu. Barlasta ona bakıyordu. Ama sinirle. Yutkundu. Kesin çok kızmış tatilini yarıda bırakmasına sebep olduğu için.
Barlas ağır adımlarla karısına yaklaştı. Bakışlarındaki korkuyu göre biliyordu. Zaten onun gözlerinde korkudan başka bir duygu görmüyordu tanıştıklarından beri. Sebebi de kendisiydi. Ama şuan ilgilendiği şey onun korkusu değil yanağındaki morluk ve dudağındaki kandı. Yanına vardığında önünde diz çöktü. Feriha heran kaça bilirdi. Elini yanağına götürdüğünde kadın geri gitti bir kaç santim. Dolu gözlerini kaçırarak
"Ben... ben özür dilerim tatili..." dudağının kenarına dokunan baş parmakla sustu Feriha. Bakışlarını kocasının siyah gözlerine çevirdi. Dudağına bakıyordu.
"Acıyor mu?" sordu. Sesinde nefret yada umursamazlık yoktu. Sadece merhamet vardı. Usulca karısının okşadı dudağını. Sinirle soluyup "O adamı bulduğumda çenesini kırıp eline vereceğim" dedi.
Şaşkınlıkla kocasına bakan kadın "Kızmadınız mı bana?" sordu.
"Tabi ki kızdım" dediğinde karısı başını aşağı eğdi "Böyle tedbirsiz olmana kızdım" Feriha başını kaldırıp kocasına baktığında ne diyeceğini bilemedi.
Eren İrem'i kucağına alıp sahneden indirdi. Rafet ikiliyi yalnız bırakmak için Eren ile gitti. Eren İrem`i arka koltuğa bindirip sürücü koltuğuna oturdu. Rafet de yanına.
Sahnede yalnız kalan karı koca bir süre sessiz kaldılar. Sonra Barlas ayağa kalkıp Feriha`yı kucağına aldı. Şaşkınlıktan çığlık atan genç kadın korkuyla kocasının boynuna sarıldı.
"Ne yapıyorsunuz?" sordu sinirle.
"Karımı kucağımda taşıyorum" dedi gayet şuh bir sesle. Eğleniyordu sesinden belliydi.
Feriha`nın arabaya binene kadar aklında tek kelime vardı KARIM!...
'Sen asla karım olmayacaksın' diyen adama ne oldu acaba?