Genç adam yatakta uzanmış olanları düşünüyordu. 'Keşke ölse' lafı çok ağırdı kabul ediyordu. Zaten ağzından kendine olan siniri yüzünden çıkmıştı o laf. Gözlerini kapattı. Sadece düşünmek için kapatmıştı ama dün gece uyumadığı için uyku sinsi bir yılan gibi zehrini akıtmıştı bedenine. Hemen uyumuştu.
*****
Genç kadın camın önünde oturmuş ormanı seyrediyordu. Yeşillikler, kuşların cıvıltısı, temiz hava, sessizlik içine ilmek ilmek işliyordu. Kocası son konuşmalarından beri ortalıkta yoktu. Tabi gitmeden önce ona katiyen hayır demişti. Özür bile dilememişti. Neden dileyecekti ki her şeyin suçlusu kendisini görüyordu zaten.
Hastanede dediklerini duyduğunda canı o kadar yanmıştı ki 'Amin' demişti içinden kocasının isteğine. İçinde ölmesini isteyecek kadar nefret barındıran adamı her gün görmek ona azaptan başka bir şey vermeyecekti. O yüzden kararlıydı başka ev konusunda. Bir şekilde ikna edecekti kocasını.
Gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Elini karnına götürdü. Belki de bebeği vardı orda. Gelecek ay belli olacaktı. Gülümsedi. Dokunmadan acı çekmeden hamile kalacaktı. İlk defa böyle bir şey duymuştu. Şaşırmıştı haliyle. Ama memnundu halinden. Aşık olmadığı kendisine aşık olmayan bir adamla aynı yatağı paylaşmak istemiyordu. Annesi, babası olsaydı yalnız olmasaydı belki böyle bir hayata katlanmak zorunda kalmazdı. Eğer annesi olsaydı başını dizine koyar saçlarını okşamasını izlerdi. Anne kokusu her zaman merak ettiği koku olmuştu. Kim olduğunu nasıl kadın olduğunu hep merak etmişti. En çokta neden onu bir yetimhneye bıraktığını merak ediyordu.
Asla ondan nefret etmemişti. Kesin çok önemli nedeni vardır onu bırakmasının diye düşünürdü hep. Yoksa bir anne neden kendi canından olan birini bırakır ki?
"Anne seni asla bırakmayacak bebeğim. Hep yanında olacak." karnını okşayıp gülümsedi "Sen beni seveceksin değil mi? Baban gibi nefret etmeyeceksin" gözlerini kapattı.
Kapı çalınca ayağa kalktı. Yavaş adımlarda kapıya yürüdü. Açtığında karşısında şöförleri ve bir koruma duruyordu ellerinde bir sürü poşet.
"Nasuh abi?" şaşırmıştı genç kadın.
"Merhaba Feriha hanım. Barlas beyin siparişlerini getirmiştik" deyip elindeki poşetleri gösterdi.
"Tabi buyurun" kapıdan çekilip adamları içeri aldı yiyecekleri mutfağa koydular diğer poşetleri ise koltuğun üzerine. Anlaşılan onlar giyecek şeylerdi.
"Teşekkür ederim"
"İşimiz efendim" deyip çıktılar evden.
Çok merak ediyordu o poşetlerde ne var diye. Hemen yanlarına gidip açtı ve kıyafetleri çıkardı. kendisi için kot pantolon rahat bir tişört iç çamaşırı takımı ve saire ve saire. Diğer büyük poşete baktı içindekiler erkek kıyafetleriydi o yüzden açmadı.
Kıyafetleri alıp tekrar yerine koydu. Çünkü hangi odada giyeceğini bilmiyordu. Kıyafetleri yerine koyduktan sonra kalktı koltuktan ve mutfağa doğru yürüdü. Acıkmıştı. Sabahtan beri bir şey yememişti. Saat on ikiye geliyordu. Ne yapsam diye düşünürken canının menemen çektiğini farketti. Önce poşetteki erzakları dolaba koydu. Sonra menemen malzemelerini çıkarıp tava buldu sıvı yağı ilave edip ince doğranmış biberleri rengi dönene kadar kavurdu. Sonra kabukları soyulmuş küçük küçük doğranmış domatesleri ilave etti. Domatesler suyunu çekene kadar kavrulması için tavanın kapağını kapatıp bekledi bir kaç dakika. Sonra açıp domatesin piştiğine kanaat getirince yumurtayı kırdı. Yemek pişdikten sonra tuz serpti üstüne. Kapağı kapatıp tezgaha yaslandı. Arkası kapıya dönüktü. O yüzden kapı pervazına yaslanıp onu izleyen kocasından habersiz konuşmaya başladı. Elini karnına koyup gülümsedi
"Acaba babayı da çağırayım mı?" sordu orda olduğu bile belli olmayan bebeğine. "Yok çağırmamayım kızar sonra. Biliyor musun ondan korkuyorum kızgın olunca. Bana vuracak sanıyorum" dediğinde kaşlarını çattı Barlas. O asla bir kadına vurmazdı. Ne yaparsa yapsın.
Olmayan bebeği ile konuşması hoşuna gitmişti. Belki de iyi bir anne olacaktı kim bilir. Farkında olmadan gülümsemişti.
"Anne çok aç hemen yemek istiyor bu yemeği." tavada yeyecekti ne de olsa yalnızdı. O yüzden tavayı alıp arkasını döndü. Kapıda kocasını görünce az kalsın tavayı düşürecekti. Bunu anlayan Barlas elini dur anlamında uzatıp
"Dur sakın o tavayı düşüreyim deme bir tek sen aç değilsin bu evde" dedi ciddi sesle.
"Ta-tamam" dedi ve sıkı sıkı kavradı tavayı zira boşalan elleri daha fazla taşıyamayacaktı. Barlas ona yaklaşıp tavayı yavaşça aldı. Masaya bıraktı. Bir kaç saniye öyle kalan Feriha kendine gelip tabak aldı iki tane masaya bırakacakken kocasının sesini duydu
"Tabağa gerek yok tavada yiyoruz. Ekmek getir" dedi.
Şaşkınlıktan düşüp bayılmazsa iyi olacaktı. Sabahki adam gitmiş yerine tanımadığı biri gelmişti sanki.
Barlas karısının şaşırdığını çok iyi biliyordu. Son konuşmalarından sonra ona elinden geldiğince iyi davranacaktı.
Sessizce yemeklerini yedikten sonra salona geçmişti Barlas. Feriha mutfakta kalıp ortalığı topladı. Tavayı yıkayıp kuruladı ve yerine koydu. Hazır alınan böreği doğrayıp tabaklara dizdi. Çay suyu koydu. Kocasına da çay isteyip istemediğini sormak için kendine cesaret depolayıp derin nefer aldı ve salona girdi. Barlas koltukta oturmuş televizyonu açmıştı ama izlemiyordu çünkü telefonla konuşuyordu. Her ne konuşuyorduysa hoşuna gidiyordu. Yanına yaklaştığında karısıyla konuştuğunu anladı. Bölmemek için arkasını dönüp gidecekken
"Küçük" sesini duyduğunda yüzünü döndü "Bir şey mi diyecektin?" sordu.
"Çay içer misiniz? diye soracaktım" dedi gözlerine bakmıyordu. Çünkü bakarsa esiri olup içine çekileceğinii biliyordu. Ondan her ne kadar hoşlanmasa da gözleri kendine çekmeyi başarıyordu.
"İçerim. Açık olsun" deyip telefona geri döndü.
Feriha da mutfağa geri dönüp çay demledi ve iki bardağa koydu. Börekleri, şekerliği ve çay dolu bardağı tepsiye koyup salona götürdü. Kocası telefonla konuşmasını bitirmiş televizyon izliyordu. Çayını ve diğer şeyleri sehpaya bırakıp mutfağa gitmek için hareket ettiğinde
"Sen içmiyor musun?" sordu.
"İçiyorum" dedi yine bakmıyordu gözlerine. Ama kocasının delici bakışlarını hissede biliyordu üzerinde.
"Nerde?"
"Mutfakta"
"Tamam ama önce şu üzerindekilerden kurtul! " dedi iğrenç bir şeyden bahseder gibi.
"Ben nerde giyine bileceğimi bilmediğim için"
"Yukarda ikinci oda Benimkileri de senin odanın yanındaki odaya koy" bardağı dudaklarına götürdü.
Bir şey demeden poşetleri alıp yukarı çıktı. Önce Barlas'ın odasına girip poşetleri bıraktı. Sonra Kendi kalacağı odaya girdi.
*****
Üç gün sonra geri döndüklerinde Feriha odasına girip hemen üstünü değişti ve aşağı indi. Okula gidecekti bugün çok mutluydu. Nasuh onu götürdü okula. Bahçeden içeri girdiğinde burayı nasıl da özlediğini anlamıştı. Binaya girip kafetaryaya doğru yürüdü.
"Feriha" ismini duyduğunda arkasına döndü. Gördüğü kişi karşısında az kalsın bayılacaktı. Böyle bir şey olabilir mi? Eski sevgilisi kendine saplantılı bir şekilde aşık olan adam karşısındaydı.
"Sarp?" şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Ona doğru yürüdü Sarp. Nasıl da özlemişti yeşil zümrütünü. 'Yeşil zümrüt' derdi ona eskiden.
"Nasılsın?" sordu. Feriha korkudan geri adım attı.
"Ne istiyorsun?" sordu
"Seni bebeğim seni" geri dönmüştü kabusları geri dönmüştü artık.