9

796 Words
"Noldu?!" "Noluyor?" "Hey!" Çığlığımızla birlikte diğer 7 kişi buraya toplansa da gözlerimi gardıropta iki büklüm olmuş, 10-12 yaşlarındaki çocuktan alamıyordum. Mavi gözleri korkuyla elimdeki bıçağa ve ardından arkamdakilere kayınca bıçağı elimde kalem varmış gibi rahat bir tavırla parmaklarım arasında döndürüp belimdeki kemere geri koydum. Kalbime iniyordu az kalsın... Ona doğru bir adım atınca irkilse de gözlerini gözlerime odaklayan çocuğa ellerimi havaya kaldırıp 'bana güvenebilirsin' mesajı vermeye çalıştım. "Sakin ol." dedim tek dizimin üzerine çökerek. "Sana zarar vermeyeceğiz." deyince bir süre sessiz bir bakışma geçse de yavaşça dolaptan çıkıp yanıma gelmişti. Ben de ayağa kalkıp yatağın üzerine oturdum. "Kimsin? Burada ne işin var?" dediğimde bir süre baktı yüzüme anlamamış bir yüz ifadesiyle. "İngilizce biliyor musun?" dedim İngilizce olarak. Bakışları birden aydınlanınca iç sesim beni tebrik etti kısaca. Ne de olsa savaştan sonra milletler birbirine karışmış, herkes bulduğu yere yerleşmişti. Asıl ülkelerini unutan, kendi ana dillerini bilmeyen o kadar çok insan vardı ki, anlatmaya kelimelerim yetmezdi. "Evet." diye İngilizce olarak konuştuğunda mavi gözlerindeki umuda bizzat tanık oldum. "Adın ne?" "Kayra." "Bana neler olduğunu anlatır mısın? Neden burada yaşıyorsun?" dediğimde yutkunmuştu sertçe. "Ben ailemle birlikte hep burada yaşıyordum. Sonra silahlı adamlar geldi ve insanları vurmaya başladı. Annem beni kilere sakladı ama o günden sonra onu görmedim. 1 yıldır kendi başıma yaşıyorum, yemeğim bittikçe de başka evlerden alıyorum ama sizi görünce korktum." "Biz iyi insanlarız." dedim ve diğerlerine kısaca bakıp tekrar çocuğa döndüm. "Biz de o silahlı adamlardan kaçıyoruz. Bizimle gelmek ister misin?" der demez hemen başıyla beni onaylayınca gülümsedim. "Ama önce bize kileri göstermelisin." dediğimde odadan çıkıp mutfağa girince onu takip ettim. Ama aklımdaki asıl düşünce, Kayra'yı Aras'a nasıl açıklayacağımdı. Yeni bir çocuk demek, doyuracak yeni bir boğaz demekti. Aras'ın pek hoşuna gideceğini düşünmesem de, bir şekilde ikna edecektim. Tek geçim kaynağını tek tek toplamışken onu burada bırakmamız zalimlik olurdu. O sırada Kayra mutfakta dolap görünümlü bir kapıyı açıp içeriye girerken ışıkları açtı ve muhteşem bir görüntüyü gözlerimin önüne serdi. Oda aşırı büyük değildi ama duvarlar baştan sona raflarla doluydu. Rafların üzerinde kurutulmuş sebzeler, bez çuvallar içindeki tahıl ürünleri, turşular, ve diğer birçok şey bana göz kırparken Aras'a sunacağım bahanemi de bulmuş oldum. Hepimiz tek tek malzemeleri aşağıdaki arabaya taşırken bende iki elime de ayrı ayrı turşu kavanozları olan sepeti aldım ve aşağı taşımaya başladım. Kayra, muhtemelen bunları nasıl pişireceğini veya nasıl açacağını bilemediği için diğer evlere gitmişti ama bunların ne kadar değerli olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. El birliğiyle her şeyi arabaya yükleyince ilk arabaya siyahi bir çocuk, sarışın bir kız, kumral bir çocuk, ben ve Kayra binmiş, geri kalan 4 kişi de diğer arabayla bizi takip etmeye başlamıştı. Güneş batmaya başlarken varış noktasına biraz geç de olsa ulaşabilmiştik. Herkesin bizi beklediğini görünce biraz suçlu gibi hissetsem de bu duyguyu geriye atıp arabadan indim ve korku dolu bakışlarını fark ettiğim Kayra'nın elini tutup hep birlikte Aras'a doğru ilerledik. Çatık kaşlı ifadesi beni ve yanımdaki Kayra'yı bulunca daha da alevlenmiş olsa da aldırmadım. Aras'ın bakışlarından korkan Kayra arkama saklanırken diğer eliyle kolumu tutarak benden destek aldı. "Geciktiniz." dedi ciddi bir ifadeyle yanıma gelince. Mavi gözlerinin içindeki yanan ateş harlanmış, ufak parıltılarıyla psikolojik baskı uyguluyordu. "Planda bir aksama olacak kadar geç değil." "O kim?" "Kontrol ettiğimiz evlerden birinde tek başına yaşıyordu." "Her gördüğümüz insanı aramıza alamayız Rüya." "Evinde fazlaca erzak vardı ve o daha bir çocuk. Nasıl pişireceğini bildiğine şüpheliyim. O kadar mal bir hiç uğruna kalsa mıydı?" "Fazlaca insana bakmamız gerekiyor zaten, az değil 48 kişiyiz. Kayıp olan bir grubu saymıyorum bile. 2 araba erzak olsa bile gideceğimiz yer gerçekten uzak, üstelik yemekler bize bile yetmeyecek ve sen üzerine bir kişi daha mı getiriyorsun?" yüzündeki sinirli ifadeyle birlikte yutkunsam da kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. "Hadi onu geçtim." dedi konuşmama izin vermeden konuşmaya devam ederek. " Merkezin peşimizde olduğunu biliyorsun. Her an bizi öldürmek için fırsat kollayan bir kuruluş varken sen küçük bir çocuğu da bu tehlikenin içine nasıl sürüklersin? Bunca sene bu çocuk kendi başına idare edebildiyse, bundan sonra da çok rahat geçinebilir, ancak bu çocuk bir gün kafasından yediği bir kurşunla ölecek olursa, bu senin suçun olacak. Bunun farkındasındır umarım.." dedikten sonra kısa bir an Kayra'ya bakmış, ve ardından tekrar bana çevirmişti bakışlarını. "Bu çocuk için sorumluluk almayacağım, sana bırakıyorum. İster bırak, ister yanına al." diyerek katı ifadesini bozmadan yanımdan ayrıldığında derin bir nefes aldım. Sözlerini geç, üzerimde kurduğu psikolojik baskı o kadar ağırdı ki bir an ezileceğimi düşünmüştüm. Bir burun çekme sesi duyunca arkamı döndüm ve gözleri dolu dolu olan çocuğa baktım. "Benim yüzümden kızdı, değil mi?" diye sorduğunda Türkçe bilmiyor olmasına minnettar oldum. "Şşşh sakin ol. Ben seni bırakmayacağım, merak etme." dediğimde birden bana sarılınca irkildim. Şaşkın bir ifadeyle karnımın üzerinde duran kafasına baktıktan sonra tedirgin bir ifadeyle başını okşadım. Böyle yapılıyordu değil mi? Böyle olması lazımdı, annem böyle yapardı hep. Senelerce sarılmaktan yoksun kalmış ben, sırf kardeşime benzettiğim bir çocuk yüzünden ne hallere düşmüştüm böyle?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD