GÜNÜMÜZ (2025- MARDİN)
DİLA KARATAŞ
Mardin’in geceye karışan rüzgarı bir ıslık gibi ötüyordu camımdan. Bu izbe yolda arabamın lastiği patladığında gece yarısını çoktan geçmişti. Ve telefonum çekmiyordu.
Öyle sinirliydim ki bir çığlık atarak direksiyona ellerimle birkaç kez vurdum. “Aptal!” bağırdım. “Aptal, aptal, aptal!”
Ama söylendiğim şey arabam mıydı, yoksa babam mıydı bilmiyordum! Zaten bu saatte dışarı çıkıp, hiç bilmediğim sokaklarda araba sürerek gezip kaybolmam da babam yüzündendi.
“Artık yirmi sekiz yaşındasın Dila!” demişti. “Armudun sapı, üzümün çöpü diye diye kimseyi beğenmez oldun! Evlendireceğim seni. Bozanlılar aşiretinden Ali ağayla evleneceksin. Çok köklü bir aile. Bize bu yakışır!”
Annemde onaylamıştı onu. “Kaç yaşına geldin kızım, millet artık konuşuyor evde kaldı diye!”
Ama ben istemiyordum! Sevmiyordum, beğenmiyordum! Aşiret ağaları bana göre değildi. Yıllarca babamın gölgesinde yaşadıktan sonra şimdi birde kocamın gölgesinde yaşamak istemiyordum.
Düşüncelerimden sıyrılıp nerede olduğumu hatırladım.
“Siktir ya,” diye söylendim. Arabadan dışarı çıkıp zifiri karanlıkta biraz yürüyüp çekecek bir yer aradım ama sinyal yoktu. Etraf ıssızdı. Uzakta bir yerlerde bir cırcır böceğinin ötmesi ve bir köpek havlamasının dışında başka bir şey yoktu. İçimde sebebini bilmediğim bir ürperti gezindi.
“Ben ne anlarım sanki...” diye söylenerek stepneyi kontrol etmek için bagaja yöneldim. "Hadi anladım, bu karanlıkta değiştirebileceğim sanki..."
Tüm dünya karşımda gibiydi. Her şey ters gidiyordu. Asıl benim hayatımın lastiği patlamıştı!
Tam o sırada, karanlığın içinden bir far ışığı belirdi. Gelen beyaz bir kamyonetti. Bir an içimde bir rahatlama oldu. “Sonunda” diye mırıldandım. Bana yardım edecek birileri çıkmıştı.
Telefonumun ışığını onlara doğru salladım ve durmaları için işaret ettim.
Kamyonet yol kenarında durdu. Kapılar aynı anda açıldı. Üç kişi indi.
“Yolda kaldım, yardım edebilir misiniz?” diye sorarken adamların gölgeleri iyice belirginleşti. Üzerlerinde simsiyah kıyafetler ve yüzlerinde maskeler vardı. Bana doğru kendilerinden emin ve ağır adımlarla hiç konuşmadan yürüyorlardı.
“Ben şey, telefonunuzu kullanabilir miyim?” diye gevelerken korku tüm hücrelerimi adeta ele geçirdi. Geri geri adımlar attım ve sonra arkamı dönüp arabama koşmaya başladım.
Tam o anda biri tek hamlede saçlarımı yakaladı. Boğazımı patlatacak bir çığlık atarken bir diğeri ağzıma keskin kokulu bir bez bastırdı.
“Bırakın beni! Ne yapıyorsunuz siz!” diye bağırmaya çalıştım ama nafileydi. Ağzımdaki bezden dolayı söylediklerim bir homurtu gibi geliyordu kulağa. Adrenalin tüm damarlarımda hızla dolaşırken ellerinden kurtulmaya çalıştım ama imkansızdı. Adamın gür ve kalın sesi kulaklarımı tırmaladı.
“Kes sesini, kımıldama!”
Korkudan nefesim kesildi. Gözlerim kararıyordu. Kollarımdan tutup beni kamyonetin arkasına sürüklediler.
Ve bütün dünya o demir kapının üstüme kapanışıyla birlikte karanlığa gömüldü….