7- Kader

1466 Words
DİLA Gözlerim büyüdü. Nasıl mümkün olabilirdi bu? On yıl önce konağa gelip benimle evlenmek isteyen o çocuk, bu adam mıydı şimdi? Yutkunarak onu baştan aşağı inceledim. Siyah saçları, esmer teni ve köşeli çenesi ile öyle yakışıklıydı ki gözlerimi alamıyordum. Üniformasının altındaki kaslı kolları, manken gibi fiziği… Bir an üniformasının altında neler sakladığını merak ederken buldum kendimi. Bakışlarım yukarı çıkıp gözlerini buldu. Ela gözleri üzerime öfke ile kenetlenmişti. “Sen…” dedim kısık bir sesle. İçimde bir kasırga koptu. “Gerçekten sen misin o?” diye fısıldadım. O kadar yakışıklıydı ki, bir an kalbim çırpındı. Nefesim göğsümde sıkıştı. Ama dudaklarım bu düşünceleri söylemeye cesaret edemedi. “Evet,” dedi o taş gibi yüzle. Dudaklarının kenarı küçümseyici bir kıvrıma döndü. “On yıl önce babanın kapısında hor gördüğün, çirkin diyerek küçümsediğin Sarp Karadağ benim! Şimdi sana hayatını geri veren adam!” Sözleri hançer gibiydi. Utanç gözlerime doldu. Başımı yana çevirdim, bakışlarımı ondan kaçırdım. “Ben… ben o zaman…” “Kes!” diye kesti sözümü. Sesinin sertliği helikopterin metalini bile titretti sanki. Bir an içeridekiler nefes bile alamadı. Boğazım düğümlendi. Gözlerimden yaş süzülecek gibi oldu. Dudaklarım titredi. “Ama… hayatımı kurtardın,” diyebildim, sesim ince bir fısıltı gibi. “Teşekkür ederim.” Yaklaştı. Gözleri gözlerime kilitlendiğinde nefesim kesildi. Bu kadar yakın, bu kadar güçlü, bu kadar… yakışıklı olması karşısında öfkem daha da büyüdü. Kalbim sıkıştı. “Komutanım,” dedi yanımdaki kadın. “Dila Hanım, yeni kurtuldu. Biraz daha-” Sarp’ın keskin bakışı kadını bulunca kadın sanki düğmesine basılmış gibi anında sustu. “Yanlış anlama,” dedi hırlarcasına üzerime doğru eğilerek. “Sana özel bir şey yapmadım. Ben sadece görevimi yaptım. Sen benim için bir askeri dosyadan ibaretsin. O kadar. On yıl önce ne yaşandıysa ben unuttum, sen de bu konuyu bir daha açma.” Yutkundum. O an yerin dibine girdim. Bir daha demesi biraz garibime gitti. Bir daha nereden görebilirdim ki ben onu? Askeri tim merakla bize bakarken, kimse konuşmaya cesaret bile edemiyordu. “Tamam,” diye mırıldandım. “Açmam.” Yine de çaktırmadan yüzüne bakmaktan kendimi alamadım… “Dila’nın ailesine haber verin, gelsinler!” diye emrettiğinde “Emredersiniz komutanım,” dedi adamlardan biri. Bir müddet kimseden ses çıkmadı. Helikopter inişe geçti. Pervanelerin gürültüsü dinip yere indiğimizde ayaklarımın altındaki toprak sanki cennet gibi geldi bana. Kurtulmuştum, sağdım. Sarp’ı düşünmekten hala neler olduğunu bile kavrayamamıştım doğru düzgün. Babama beni o Ali denen yavşakla evlendirmek için olan kızgınlığım, lastiğimin patlaması, beni kaçırmaları… O örgüt liderinin benimle evlenmek istemesi… Gözümden bir mutluluk yaşı aktı. Görünüşe göre Sarp benden nefret ediyordu ama ben ona minnettardım. Saklandığım delikten bulup çıkarmıştı beni. O olmasa, sonsuza dek o örgütün elinden kurtulamayabilirdim. Dahası her gece o iğrenç örgüt liderinin yatağına… Tiksintiyle titredim. Kalbim deli gibi atıyordu. Sarp’ın kolunun sertliğini hissediyordum yanımda, bir an bile beni bırakmamıştı. Tim de arkamızdan atladı helikopterden. Hiç tanımadığım, oldukça lüks, iki katlı bir villanın önündeydik. Her yeri yüksek duvarlar, tel örgülerle çevrelenmişti. Sahipli olduğu belli olan vahşi köpekler etrafında cirit atıyordu. O ağır demir kapı gürültüyle açıldı. Telaşlı ayak sesleri duydum. Ve birden… Annemin yüzü önümde belirdi. “Dila’mm! Yavrummm!” diye ağlarak, feryat edercesine öne atıldı ve beni sarmaladı. Bende sıkıca ona sarıldım. “Sana bir şey oldu sandım… Allah’ım sana şükürler olsun!” Onun kokusu içime işledi, gözyaşlarım yanaklarımı yaktı. “Sana bir şey yaptılar mı?” “Hayır,” dedim. “Bana zarar vermediler. İyiyim ben.” Babam Halil Ağa gözleri dolmuştu ama hala dimdik duruyordu. Bana değil, önce Sarp’a baktı. Sonra bana sarıldı. “Kızım… seni bana sağ getirdiği için Allah bu yiğitten bin kere razı olsun!” Ama tam o sırada kalabalığın arasından bir ses geldi. “Halil Ağa!” Başımı kaldırdım. Bu sözde nişanlım Ali Ağa’dan başkası değildi. Sarp’ın yanımda duran ezici varlığına şöyle bir baktı. Gözlerinde öfke, yüzünde gurur vardı. “Sağolasın asker,” dedi küçümseyici bir şekilde. “Dila, benim sözlümdür! Sana emanet etmiştim! Görüyorum ki, emanete sahip çıkmış yüce Türk Devletinin gücünü bir kez daha dosta düşmana kanıtlamışsın. Allah razı olsun. Ama şimdi… nişanlımı bana geri ver!” O an Ali Ağa’nın, öfkesini anladım. Sarp’ın on yıl önce beni istediğini biliyordu. Yanımda duran koca adamın beni hala istediğini, aşık olduğunu sanıyordu aptal. Benden nefret ettiğinden haberi yoktu. Kalabalık uğultuyla birbirine baktı. Annem donup kaldı. Ne oluyordu herkese? “Ben senin nişanlın değilim,” derken Sarp birden elimden yakaladı beni. Bir adım öne çıktı. Çelik gibi, ela bakışlarını Ali Ağa’nın üzerine dikti. Öyle korkusuz, öyle yiğit, öyle kudretli duruyordu ki, bir an dizlerim titredi. “O artık senin değil,” dedi taş gibi bir sesle. “Onu ben aldım. Onu kurtaran, koruyan benim. Bundan sonra da bana ait olacak. En başında olması gerektiği gibi.” Gözlerim dehşetle açıldı. “Ne?!” Ali Ağa öfkeyle hırladı. Yumruğunu sıktı. “Sen kimsin de benim sözlümü sahipleniyorsun asker?! Ben Bozanlı Ali’yim! Sen kime kafa tuttuğunu biliyor musun?” Sarp hiç irkilmedi. Gözleri ateş gibi, sesi buz gibi çıktı. “Sen devletin askerini tehdit mi ediyorsun?” diye gürledi. Askeri tim, tam arkamıza geçti. Öyle tehditkar bir şekilde Ali Ağa’nın karşısına dikildiler ki korkmamak elde değildi. Babam araya karışacak oldu ama Sarp eliyle durdurdu babamı. “Ben Yüzbaşı Sarp Karadağ’ım. O kızı o cehennemden çıkaran da benim, onu yaşatan da. Artık koruması da benim elimde. Senin masanda pazarlık malı değil.” Babam öne çıktı, elini kaldırdı. “Yeter!” dedi gür sesiyle. “Ali Ağa, sana son kez söyleyeceğim. Benim kızımı korumak için kılını bile kımıldatmayan ağaya bizden kız çıkmaz! Başından hata etmişim. Kızım artık senin değil. Kızım Sarp’ın olacak. Bu gece nikah kıyılacak, bu da böyle biline! Kızımın peşini bırak.” Kalabalık uğuldadı. Annem şaşkınlıkla elini ağzına götürdü. Ben ise donup kalmıştım. “Ne hakla?” dedim babama. “Nasıl beni böyle bir eşyaymış gibi satarsın? Fikrimi bile almadan…. Benden nefret eden bir adama beni verirsin?” Babam sertti. “Sus Dila! Örgüt konağı başımıza yıktı. Lider seni nikahına almak ister. Tüm işlerimize taş koydular. Seni geri alsam bile bu işin peşini bırakırlar mı sandın? Sarp’la evleneceksin ki, o örgüt senden umudunu kessin! Seni koruması için kendime bile güvenmiyorum artık. Devletin askerinden başka birine emanet edemem!” Duyduklarım karşısında şok geçiriyordum. On yıl önce, istemediğim, beğenmediğim adamla yine evlenecektim. Belli ki kaderim buydu benim. Hayatta bazı şeylere ne yaparsanız yapın engel olamazdınız ya; bu da onlardan biriydi belli ki. O sırada Sarp’ın dudak kenarında belli belirsiz bir gölge kıpırdadı. Hiç itiraz etmedi. Soğuk, buz gibi bir sesle söylendi. Belli ki bu konu aralarında daha önce konuşulmuş ve Sarp yüzbaşı kabul etmişti. Ali Ağa öfkesinden titredi ama geri adım attı. Çünkü askere karşı ileri gidemeyeceğini biliyordu. Ne silah çekebilir, ne tehdit edebilirdi onu. Yoksa Sarp bitirirdi onu. Gözleri de öyle yapacağını söylüyordu. Ali ağa dişlerini sıkarak, “Bunun hesabını sorarım,” diye mırıldandı. Sonra adamlarına “Hadi!” diye söylendi ve arabalara doluşup gözden kayboldular. “Sarp oğlum,” dedi babam tespihini hızla çekerek. “Dila burada kalacak amma…” Tespihini kaldırdı. “Töremize burada nikahsız yaşaması yakışmaz. Nikahına alacaksın onu.” “Tamam,” dedi Sarp. “Resmi nikah için yarın belediyeden bir memur çağırılır.” Sarp’ın arkasındaki askeri tim fısıldaşmaya ve gülüşmeye başladığında iyice sinirim kalktı. Elinde fıstık olan bir adam, “Vay arkadaş, savaşa gidiyoruz derken, düğüne gelmişiz,” dedi. Yanındaki bir adam ona dirsek attı. “Sus ulan, komutanın nefesinden bile korkuyorum şu an. Duyarsa keser bizi.” “Bu gece ne olacak?” diye sordu babam. “Evimde istediğiniz kadar kalabilirsiniz,” dedi Sarp. “İşlerimiz var,” dedi babam. Ben hala bir Sarp’a bir babama ağzı açık ayran budalası gibi bakıyordum. “O örgütün peşine kendim de düşmedim mi sanırsın? Savaş kapıda. Bu gece imam nikahı kıyılsın, bizde yolumuza gidelim.” “Baba?” dedim şok içinde. “Yapma bunu.” “Töre benim sözümdür,” dedi babam. “Söz de belli Dila! Bunu bir an önce kabullen. Sarp’ın karısı olacaksın, o kadar!” Sarp, imam nikahını kafasında şöyle bir tartarken gururum iyice kırıldı. Benimle evlenmek bu kadar mı iğrenç bir şeydi? Bu kadar mı nefret ediyordu benden? “Tamam,” dedi sonunda. “Bu gece bir imam ayarlayın. Halil Ağa ama şunu baştan söyleyeyim, bu evlilik sadece örgüttekilerin tamamı ölene kadar sürecek. Sonra kızını geri alacaksın.” Babam başını salladığında gururum daha da ezildi. Sarp bana döndü. “İmam nikahlı olmamızda fark etmez, neticede üç lafıma bakar. Boş ol, boş ol, -” “Yeter!” dedi babam. “Tamam! Zorlama sende. Dila, kızım, yorgunsundur. Yanımızda Gül’ü de getirdik. Sana yiyecek bir şeyler hazırlasın. Sende bir duş al, üstünü değiş. Tüm eşyalarını getirdik buraya.” Sarp’a baktım. Taş gibi duruyordu. Ne mutluluk, ne utanç, ne duygularını ele veren en ufacık bir işaret… Sadece buzdan yapılmış gibi ifadesiz bir şekilde duruyordu. “İçeri girin,” dedi sonunda. O an anladım ki, Sarp’tan kaçışım yoktu. Benden nefret eden bir adamla aynı yatağı paylaşmak zorundaydım… Ve benim kaderim artık onun iki dudağının arasındaydı…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD