“İdil Hanım, burada tam anlamıyla 6 tane avukat var ve bu avukatlar cidden ülkenin en iyi avukatlarından birkaçı. Sözleşmeye dilediğiniz maddeleri eklemek için buradalar. Dilediğiniz gibi rahat olabilirsiniz” Diye söylenen kadir Bey, kelimeleri bittiği anda avukatlardan biri ile göz göze geldi. Evet, şirketinin cidden çok ama çok güçlü her biri alanında çok başarılı tam 6 tane avukatı vardı. Bugüne kadar onların elinden kaçan veya başarısız oldukları bir daha ile karşılaşmamıştı. Gerçi onun bugüne kadar pek dava geçmişi olmamıştı. Bir ya da iki tane oda cidden gereksiz davalardı. Bakışlarını birleştirdiği avukatı anında oldukça ciddi çıkan bir sesle
“Şimdi” diyerek konuşmaya başladı ve
“Aras Bey ile evliliğiniz sadece nikah olarak yapılacak. Kadir Bey, cemiyet hayatının saygın bir ailesinden olduğu için ve Aras Bey’in durumu göz önünde bulundurulunca kesinlikle sorgulanmayacaktır. Nakil yapılacak olan hastane özel bir hastane olacak fakat devlet kontrolünde olduğu için işlemlerinizin tamamı yasal çerçevede yapılması gerekiyor. Evliliğinizde bu kısımda gerekli. İşleme başlamadan önce değerleriniz ölçülecek ve bu süre içinde evli olmanız gerekçesi var. Çünkü ülkemizde organ bağışı ölü kişiler üzerinden yapılır. Taraflar yaşıyorsa kesinlikle birinci derece akrabama olmaları gerekiyor. Buda kızı, eşi, annesi veya babası anlamına geliyor. Siz, eşi olarak tahlil yaptıracaksınız” diyerek devam etti ve derin bir nefes aldıktan ve soluklandıktan hemen sonra
“Buraya kadar olan işlemi tamamıyla biz üstleniyoruz. Siz sadece nikah için imza artacaksınız. Öncesinde karşılıklı olarak bir evlilik sözleşme…” dediği anda Kadir Bey, oldukça sert ve net çıkan sesi eşliğinde
“Buna gerek olmayacak.” Diyerek avukatı susturduğunda İdil durmak üzere olan kalbinin üzerine elini yerleştirdi. Kalbinin neredeyse atmadığından emindi. Kısık bir sesle derin bir nefes alıp verdi. Şu anda yaptığına kesinlikle inanamıyordu. Nasıl bir öfkenin içine düştüğünü ise kesinlikle anlayamıyordu.
İdil, tüm hayatı boyunca stresli bir süreç içinde koşturup dursa bile kesinlikle öfkesine hırsına yenik düşmezdi. Tamam yüzme havuzunda istediği süreyi tutturamadığı aman kaslarını yok edecek kadar hızla yüzdüğü dönemler hariç yapacağı her şeyi, alacağı her kararı bin kere düşünürdü. Şu anda buraya geldiğine ve bunu hiç düşünmeden yaptığına cidden inanamıyordu. Çünkü, takım binasından hızla çıkıp evine gidip hırsından tüm ortalığı dağıtmalı, avazı çıktığı kadar bağırmalı ve süresini bilmediği bir ağlama krizine girmesi gerekiyordu. Fakat şu anda, Kadir Bey’in devasa bir binanın içendeki ofisinde avukatlarının karşısında oturmuş evlilik durumunu konuşuyordu. Yani iki gün sonra evleniyordu ve eşine fazla olan böbreğini vermek için sözleşme durumunu konuşuyorlardı. Lanet olsun kendini neyin içine düşürmüş olduğu hakkında tek bir fikri yoktu. Ona birkaç saatlik bir düşünme fırsatı vermiş olsaydı kesinlikle vaz geçeceğini biliyordu fakat Kadir Bey, söylediği gibi tam 10 dakika içinde takım binasının önünden genç kadını aldırmıştı. Ofisine girdiğinden beri ise ortama hâkim olan havayı İdil hiç ama hiç beğenmemişti. Gelen giden herkes onun karşısında resmen muma dönüyordu ve aynı zamanda İdil’e de saygı gösteriyorlardı. İdil, derin bir nefes alarak düşüncelerinden sıyrıldı ve
“Sorun yok. İstediğiniz bir sözleşme varsa imzala…” diye söyleniyordu ki Kadir Bey,
“Ne istersen yapmaya hazır olduğum bir iyilik için sözleşme düzenlemeyeceğim İdil Hanım.” Diyerek genç kadının konuşmasını tamamlamasına izin vermeyen Kadir Bey, talimat veren bir sesle
“Şimdi diğer konulara gelelim” diye söylendiğinde avukatlardan bir diğeri sakin bir sesle
“Bu süreçte yani evlilik gerçekleştikten hemen sonra Aras Bey ile aynı evde yaşamalısınız. Bu işlem sonrasına kadar da devam etmeli. Sonrasında 2 yıl evli kalmanız dikkat çekmeyecektir. Fakat bu süreçte dilediğinizi yapmakta serbestsiniz. Beraber yaşama durumu ortadan kalkıyor.” Dediğinde İdil kocaman olan bakışlar eşliğinde
“2 yıl mı?” diye sorunca Kadir Bey, gülümseyen bir ifade ile
“Bu, seni rahatsız eden bir durum olmayacak. Zaten ilk beş ay tedavi sonrası olacak süreç olacak. Oğluma böbreğini vermek için evlendiğin gerçeğinin ortaya çıkmaması için birkaç yıl evli kalmanız gerekecek. Sadece eli kalmanız yeterli. Aynı evde yaşamak veya birbirinizi görmek zorunda değilsiniz.” Diyerek ona teminat verdiğinde İdil yutkunmuştu. Tüm konuşma bittiğinde Kadir Bey bakışlarını genç kadının gözlerinden ayırmadan,
“Şimdi sen ne istiyorsun? Buraya geldiğine göre bir isteğin olacak” diye sorduğunda İdil yutkundu ama o karaktersiz koçunun suratı gözlerinin önüne gelince bedenine dolan öfkeye karşı koyamadı. Derin bir nefes verdikten hemen sonra
“Bana sponsor olmanızı istiyorum. Takımdan atıldım ve bir sonraki seçmeler için bir yılım var. Kendim çalışacağım. Maddi olarak sizden bir talebim olmayacak. Para veya herhangi bir beklentim yok. Sponsorum olduğunuza dair bana bir yazı vereceksiniz o kadar. Yarışma için gerekli olan tüm masraflarımı ben karşılayacağım. Sadece yarışma sponsorluğu olmadığı sürece yüzücüler bireysel olarak kabul etmiyor.” Diyerek açıkladığında Kadir Bey sadece yutkunmuştu. Cidden hayatında hiç bu kadar ahlaklı bir kız ile karşılamadığına emindi. Şu anda istese ona tüm servetini bile verebilirdi. Fakat kız, sadece antetli bir kâğıda yazılmış, kaşe imza yapılmış bir sponsorluk yazısı istiyordu. Bu inanılmazdı. Kadir Bey derin bir nefs vererek
“Bu ve daha sonra gireceğin. Hatta ihtimalini bile düşündüğün her yarışma için Kılıçkan Holding senin sponsorun olacak. Kaybetmen veya kazanman önemli değil. Her zaman arkanda olacağız” diyerek ona teminat verdi ve avukatlarına
“Duydunuz. Hangi yarışma, nerede ve nasıl olduğu önemli değil. Protokolü düzenleyin İdil Hanım spor hayatında her zaman sponsoru olacağız” dediğinde avukatların her biri tamam dercesine başını salladı. İdil, kalbinin içinde heyecandan deli gibi attığını hissettiğinde sadece gülümsedi ve
“Teşekkür ederim” diyerek fısıldadı. Kadir Bey avukatlarını gönderdikten hemen sonra İdil’e baktı ve
“Bu akşam evine git ve eşyalarını toparla. Ya da sana istediğin ne varsa hazırlatayım. Benimle eve eliyorsun ve bundan sonra benim evimde yaşayacaksın. Ailem ile. Nikah işlemlerini yarına halledecekler. İki gün içinde kıyılır ve süreci başlatırız. Evde sana ait bir oda olacak ve ben her zaman arkanda olacağım. Ben, teşekkür ederim. Bana oğlumu geri vereceğin için” diyerek söylediğinde İdil resmen yutkunmuştu. Siktir. İşte bunu hiç beklemiyordu. Bunu Birce duyduğunda kesinlikle onu öldürecekti…
…………………………
“Siktir neyi kabul etti dedin sen?” diye haykıran Birce’ye karşılık gözlerini sıkıca yuman İdil. Bir ara kulaklarının zarı için doktora gitmesi gerektiğini hissedebiliyordu. Birce, çok güzel bir kızdı fakat, kızdığında veya bir konuda itiraz etmek istediğinde iki seçeneğiniz vardı. Ya delirecek yada sağır olacaktınız. Çünkü ya çok konuşurdu. Ya da cidden kulak zarını patlatacak şekilde bağırarak konuşurdu. her iki seçenektede canınız fazlasıyla sıkılırdı. İdil, kısık ama korku dolu çıkan sesi ile
“Beni takımdan attı!” diye bağırmaya çalıştığında Birce kocaman olan bakışları eşliğinde
“Ve sende buna evlenerek mi tepki vereceksin?” diyerek sorduğunda idil derin bir nefes verdi. Tamam bu cidden saçmalıktı. Bu gerçekten fazlasıyla saçmalıktı. Yani hangi sporcu takımdan atıldı diye bir evlilik yapardı ki? Oda böyle bir durum ile karşısına gelen arkadaşına tam olarak bu şekilde tepki verirdi. Ama bu işe girmiş, bir söz vermişti. Geri dönüşü de yoktu. İdil, hayatı boyunca verdiği hiç bir sözden dönmemişti ve şu anda da dönmeyecekti. Onun için sakin ve arkadaşının anlamasını umduğu açıklayıcı bir sesle
“Birce, kendi sağlığım ve yüzmeye devam edebilmem için bu böbreğin zaten nakledilmesi gerekiyor” diyerek açıklamaya başladığında
“Lanet olsun İdil! Bunun için evlenmen gerekmiyor ki? Üstelik bu yaptığın bir suç. Bir şekilde anlaşıldığında hapse bile girebilirsin. Bunu anlamıyor musun? Adamlar milyarder. Onlara bir şey olmayacağı kesin” diyerek bağıran arkadaşına yutkunarak baktı. Evet, Birce hukuk fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Ailesini, oda İdil gibi kaybetmişti ve bunun için bir sene gecikmeli mezun oluyordu. Oldukça disiplinli bir öğrenci olduğundan bölümü birincilik ile bitireceği ise kesindi. İdil, şimdiden gelecekteki davalarında karşısında olacak olan avukatlara şans diliyordu. Çünkü oldukça fazla ihtiyaçları olacaktı. İdil, oturduğu koltuktan sakin bir şekilde kalkarken,
“Vazgeçtiğini söyle. Şimdi ara ve vazgeçtiğini söyle. Zaten bağış yaptın ve birkaç güne uyumlu olduğun bir hasta için aranacaksındır. Aranmazsan bile biz zorlarız. Elinde sonunda bağış yapmasan bile sağlığın için alınacak. Bir avukat buluruz. Bir şey imzalamadın değil mi? Sözleşme falan. Gerçi bu durumda onu kullanamazlar. Korkacağın bir durum yok. Olmadı Dağhan abiyi arayalım. O tamamıyla çözer. Korkacak bir durumun yok” diyerek ona ılımlı bir sesle yaklaşınca İdil, yutkundu. Dağhan, onun Çanakkale’den resmen manevi abisiydi. Onu her zaman arar ve destek olurdu. Bu durumda yanına geldiğinde ona kimse dokunamazdı fakat İdil böyle bir şeyin yapılmasını istemiyordu. Onun için net bir ses ile
“Hayır. Bir söz verdim ve bir babanın çaresizliğini daha fazla arttırmak istemiyorum. Sadece iki yıl evli kalacağım ve bitecek. Bunun karşılığında sponsorum olacaklar. Bu durum için beş kuruş harcamayacaklar. Ben ise bir takıma ihtiyacım olmadan her yarışmaya girebileceğim. Sadece evlenene kadar ve operasyon yapılana kadar aynı evde kalacağız. Sonrasında ise evlilik kâğıt üzerinde kalacak. İki yıl tamamlandığında ise sessiz sedasız boşanacağız. Bunun için konuşmaya devam etmeyeceğim. Yarın sabah beni buradan alacaklar ve girdiğim bu yolda yanımda olmanı istiyorum. Karşımda değil.” Diyerek söylediğinde Birce, sıkılı dişlerinin arasından
“Yaptığın bir hata değil! Resmen aptallık. Zenginlere bir şey olmaz. Olan sana olacak!” diye söyledikten sonra hızla yanından geçip çantasını almış ve hızla evden çıkmıştı. Kapıyı öyle sert kapatmıştı ki idil bazen bu kızın içinde saklı olan bir ayı gücü olduğuna inanmıyor değildi. Çünkü çarpan kapı ile resmen ev sallanmıştı. Tabi kendi içinde korku dolu bir balık olduğunu hissediyordu. İdil, arkadaşının zengin insanlara karşı antipatisi olduğunu biliyordu. Her ne kadar arkadaşı anlatmamış olsa bile idil, zengin bir adam ile yaşadıklarından sonra nefret dolu olduğunu biliyordu. Her ne olduysa arkadaşının katıldığı bir organizasyonda yaşadıklarından sonra olmuşu. Hiç anlatmamıştı. Hiç konusu olmamıştı fakat, İdil o gece eve gelen Birce’nin tüm bedeninden kötü bir şeyin olduğunu anlamıştı. Hatta o zamana da genç kadın Dağhan abisini aramak istemişti fakat, Birce buna izin vermemişti. Sonraki iki yıl ise bu konu ile ilgili tek konuşmaya izin vermemişti. İdil, birkaç saniye önce kalkmış olduğu koltuğa kendini bırakarak derin bir nefes verdi ve
“Allah’ım sen bana yardım et. Ne olur hemen bitsin” diye diledi ve gözlerini kapadı. Onu neyin beklediğini, nasıl bir adam ile iki yıl evli kalacağını bilmiyordu. Başına neler gelecek ve neler ile savaşacaktı. Bir fikri yoktu ama kalbinin içindeki atışına engel olamıyordu. Gözlerinin önüne gelen o iki fotoğraf ile yutkundu. Adam resmen çökmüştü fakat, yine de içini titretecek kadar ürkütücü bakıyordu. Fakat, ürkütücülüğü bile yakıcıydı. Bu gerçeği atlaması imkansızdı. İdil, Çanakkale’de yaşadığı dönemlerde bir rivayet ile büyümüştü. Eros denen bir aşk tanrısı vardı ve elinde bir ok ile geziyordu. Zamanı gelen herkesi aşık etmek için ve genç kadın gözlerini hızla açarak
“Aklından bile geçirme tamam mı?” diyerek onu uyarma ihtiyacı duydu. Çünkü olabilecek en berbat şeyin bu olduğunu cidden biliyordu. O resme baktığında da kalbi bu şekilde atmıştı. adam ultra yakışıklıydı ve İdil bu güne kadar hiç ama hhiç aşık olmamıştı.
“Birazdan burada olacak ve sen istesen de istemesen de bugün evleneceksiniz. Başka seçeneğin yok Aras. Bunu kabul etmen gerekiyor. Bir daha bu kadar şanslı olmayabilirsin. Bir sonraki uyumlu nakil için uygun böbreğin ne zaman çıkacağını bilmiyoruz? Belki bir 5 yıl daha beklememiz gerekecek. Bu bir şans ve üstelik sana uyumlu tam 3 böbreği olan bir kızdan bahsediyoruz. “Diye söylenen Kadir Bey, oğluna dik dik bakıyordu. Genç adamı saatlerdir bu duruma ikna etmek için çabalıyordu. Ne yazık ki oldukça zorlayıcı keskin kuralları olan bir oğlu vardı. Üstelik itiraz edilemeyecek kadar net bir yapısı zorlayıcıydı.
Babasının onu pes ettirmek için oldukça ısrarcı konuşması karşısında bakıları değişmeyen Aras, içinde kopan öfkeyi dizginlemeye çalışmaktan dişlerini sıkıyordu. Çenesi ağrıyordu fakat bunun bir oyun olduğunu düşündükçe daha çok sinirleniyordu. Aras, oyunları, oyun ile gelen zorlamaları ve adaletsizliği kesinlikle sevmezdi. Adaletsiz olan bir durumda kesinlikle sessiz kalmadığı gibi hiçbir şekilde adaletsiz bir işin içinde de bulunmazdı. Fakat, sanki babası onu hiç tanımıyormuş gibi adaletsiz bir işe onay vermesini üstelik iki yıl boyunca bir oyun oynamasını istiyordu. Ne için? hayatta kalmak için. Sanki hayatta kalmasının pek bir anlamı varmış gibi üstelik.
Aras Kılıçkan, 30’lu yaşlarında eski bir Sat komandosuydu. Bundan 5 yıl önce kara harekâtı ile ortak bir operasyonda yaralanmıştı ve iki böbreğini de birden kaybetmişti. Bedenine tam 8 kurşun isabet etmiş ve bu 8 kurşunun iki tanesi her iki böbreği de parçalamıştı. O günden beridir hayatta kaldığı için çok öfkeliydi. Birçok arkadaşı şehit olmuştu. Onun hayatta kalmış olması saçmalığın önde gideniydi. Gerçi pek yaşadığı da söylenmezdi. Çünkü genç adam tam 5 yıldır iki günde bir diyalize girmek zorunda kalıyordu. Hiçbir şey yiyemiyor, hayat standartlarını yaşayamıyordu. Deniz komandosundan gazi olarak ayrılmak zorunda kalması yetmiyormuş gibi iki adım koşacak bir gücüde artık kalmamıştı.
Aras 5 yıl önce tam anlamıyla 98 kiloda bir adamdı. İri bir yapısı, güçlü kasları ve oldukça güçlü uzun boyu vardı. Fakat, 5 yıl içinde 98 kilodan 65 kiloya düşmüştü. 1.90 boyunda uzun bir iskelet gibi ortalıkta dolanıyordu. Aynaya her baktığında giderek eridiğini görmek tüm sinirlerini alt üst ediyordu. Üstelik yıllardır böbrek nakli bekliyordu. Sıra bir türlü ona gelmemişti ve gelse bile uyumlu bir böbrek olacak mı? Onu da bilmiyordu.
Şu anda ise babasına başkasına verilecek olan böbreği, ona oyunla kazandırdığı için neredeyse öfke kusacak boyutta sinirliydi. Üstelik, bunun için hiç ama hiç tanımadığı bir kız ile evlenmesi gerekiyordu. Yaptığı iyilik için karşılık isteyen ve üstelik alan bir kız ile olması da ayrı bir sinir bozuculuktu. Derin bir nefes veren Aras,
“O böbrek benim hakkım değil” diyerek karşılık verdiğinde babası net bir sesle
“Uyumlu olan sadece bir kişi var. Üstelik o adam 79 yaşında ve %52 oranında bir tutması var. Senin ise %99 ve asıl bu adil değil. Aldığı böbrek ile belki de 2 yıl yaşayamayacak olan ve belki de bedeninin bile kabul etmeyeceği bir böbreği alması ise kesinlikle adil değil. Adamın beyin emarı çekiliyor. Hastaneden çıkmıyor ve her an ölebilir. Onun için gayet hakkın.” Diyerek ona söylendiğinde Aras, tam bir şey daha söyleyecekti ki babası
“Ayağa kalkıp istediğin gibi dolaşmayı, istediğini yemeyi ve istediğin gibi kaliteli bir şekilde yaşamayı istiyor musun?” diye sordu. Aras, bunu her şeyden çok istiyordu. Resmen bir ot gibi yaşıyordu. Aslına bakarsa otlar bile ondan daha fazla su tüketiyor olmalıydı. Çünkü Aras’ın bir haftada sadece bir bardak su içme izni vardı. üstelik, sıkı bir perrizi vardı. ayda bir kere et yeme hakkı vardı ve bu et bir dilimden öteye geçmiyordu. Lanet olsun ekmeğin tadını unuttuğuna yemin bile edebilirdi. En son operasyondayken kan kana su içmişti. Ondan sonrasında ise bir bardak su ile bir hafta idare etmek zorunda kalıyordu ve onu bile bir anda içemiyordu. Bir keresinde dayanabileceğini düşünerek tüm yasakları delmiş ve tam bir litre su içmişti. Kendini zorlamıştı ve bunun karşılığında tam iki hafta enfeksiyondan ateşlenmiş bir şekilde hastanede yatmıştı. O günden beri biraz olsun öfkesini durdurmayı başarmıştı fakat hala sınırda gezdiğini söylemeden edemeyecekti. Babasının sorusuna vereceği bir cevap yoktu. Evet demekten başka ve sessiz kaldığında Kadir Bey, net bir sesle
“O zaman itiraz etmeye bir son ver. Bu, senin hayattaki ilk ve son şansın. 2 yıl sonra zaten boşanacaksınız ve işlemden sonra o kızı burada kimse tutamaz. Kesinlikle kalmak istemeyecektir. Görmeyeceksin ve kimsenin bilmediği bir evlilik olacak. Her ikinizde normal hayatınıza devam edeceksiniz. Bütün süreci avukatlar yönetecek.” diyerek söylediğinde Aras, derin bir nefes vererek
“Bunun karşılığında ne aldı?” diyerek sordu. Bunu cidden merak ediyordu. Yani böbreğini evlilik yaparak vermeyi kabul eden bir kişinin kesinlikle maddiyat istemeden yoluna devam etmesini beklemiyordu. Babası ise oldukça net bir sesle
“Hayallerini kazanmak için ihtiyacı olan ne ise onu” diyerek söylediğinde Aras sadece sırıttı. Bu oldukça itici ve küçümseyici bir sırıtmaydı. Böbreğini kaç milyon dolara sattı? diye düşünmeden edemedi. 24 yaşında olan bir genç kız, böbreğini vermek için bir adamla evlenme teklifini anında kabul ediyorsa kesinlikle bu ucuza gitmeyeceği anlamına geliyordu. Neyse ki babasının bol sıfırlı çekleri vardı. Emindi ki kesinlikle isteği rakam üzerinde bir pazarlık bile yapmamıştı. Aras, elindeki izlere baktı. Bedeninin halsizliğini hissetti ve artık bunun bitmesini dilediği geceleri hatırladı. Cidden bu şansı bir daha yakalaması imkansızdı ve sakin bir sesle
“Tamam. Ama onu çok fazla görmek istemiyorum.” Diyerek karşılık verdiğinde babası başını üzgünüm dercesine sallayarak
“Bunun için üzgünüm. Sizin aynı odada kalmanız gerekiyor. Bunun için yan odayı hazırlattım. Fakat. Buradaki kapı kullanılacak. Diğer kapıyı iptal ettireceğim. Odanın içine bir tek kıymet hanım girecek ve bu süreçte tek görevli o olacak. Bir süre hazırlanmanız gerekiyor. Değerleriniz eşleşene kadar burada kalması ve takipte olmalı. Ayrıca bu evliliğin kimse tarafında sahte olduğu öğrenilmemeli. Onun için bugün tüm hizmetliler izinli. Onlar geldiğinde ise senin işin olduğunu söyleyeceğiz. Bunu bozmaman gerekiyor.” Diye söylediğinde Aras, derin bir nefes vererek
“Yani o senin sevdiğin kadın ve evlendiniz. Ona göre davranman gerekiyor. Yemeğe beraber çıkacaksızınız, kontörlere beraber gideceksin. Sürekli yanında olacak. Ta ki böbrek nakli yapılana kadar. O aradaki süreç uzun olmayacak diye düşünüyorum. Her ikiniz bünyesine bağlı ama yine de olumlu düşünmek istiyorum.” Dediğinde Aras, sıkıntılı bir sesle
“Onu görmek istemiyorum diyorum” diyerek söylendiğinde babası Kadir Bey,
“Bende bu süreçte çocukluk yapmamanı ve kızı üzmemeni söylüyorum. Çalışanlar kadar anlayışlı olmayabilir ve sana çok büyük bir iyilik yapıyor.” Dediğinde Aras, kahkaha atarak
“Karşılığını alıyor. Buna iyilik falan denmez bildiğin alışveriş işi denir” dediğinde babası kaşlarını çatarak
“Talep ettiği karşılık sana yaptığı iyilik için aslında yok denecek bir detay. Şimdi kesinlikle saygılı ol ve onu üzme.” Dedikten hemen sonra elindeki telefon çalan ve gelen mesajı okuyan Kadir Bey,
“Nikah memuru gelmiş. Birkaç dakika sonra eşin olacak güzel kız da eve giriş yaptı. Uslu dur” diyerek söylendiğinde Aras resmen dişlerini sıkmıştı. Bu cidden tahammül seviyesini zorlayan bir durumdu. Kız hem böbreğini satmıştı. Hem de saygılı olması gerekiyordu. İşte bu konuda babası oldukça yanılıyordu. Aras, iyiliği bile belli bir ücret karşılığında yapan her varlığa cidden uyuz olurdu. Tıpkı bu kıza olduğu gibi…
HADİ BAKALIM YORUMLARA HANIMLAR. OKUYAN HERKESTEN YORUM BEKLİYORUM. HEMDE BOL BOL YORUM BEKLİYORUM. YORUMLARA GÖRE YENİ BÖLÜM ANINDA YAYINLANACAK:))) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . .