Askeri Üs/ Şafak Vakti
Sabahın ilk ışıkları pencereden içeri girerken elimde çevirip durduğum kalemi bıraktım. Uğur'a bakınca derin bir uykuda olduğunu anladım. Bundan sonra da görev geleceğini düşünmediğimden dolayı uyandırmadım. Avuç içerimi yanaklarıma bastırdım. Görevden gelince Uğur'un almış olduğu kraker, kek ve meyve suyu paketlerine hüzünlü bir bakış attım.
Kafamın içinde dolanıp duran bir soru vardı. O subayın yüzünü gündüz gözüyle tekrar görmek istiyordum. Helikopterin ışığıyla ne kadar görmüş olabilirdim ki.
En önemli konu kan kaybını durdurabilmişler miydi? Yok, canım tabi ki de durdurmuşlardır. Koskoca hastane değil mi? Mutlaka kurşunu çıkarmışlardır. Benim de uykum gelmişti ama nöbetimin bitmesine dakikalar kalmıştı. Birkaç dakika daha dayanmalıydım. Lojmana gitmeden önce komutanımdan bilgi alabilirsem onu ziyaret etmeyi planlıyordum.
Tabi eğer korunaklı bir odada değilse. Büyük olasılıkla üssün hastanesinde diye umuyordum ama burayı bırakıp da hastaneye gidecek değildim. Okulda çok başarılı olmasam da arama kurtarmada Uğur ve benim üstüme yoktu. Yani ikimizde sahada kuvvetli elemanlardık.
Saate bakınca geçmeyen dakikaların geçmiş olduğunu anladım ve Uğur'un yanına gidip omzunu dürtükledim.
"Uğur kalk hadi"
"Hm."
"Uğur hadi kalk nöbet bitti. Yine bir nöbeti uyuyarak bitirdin."
Nöbet bitti cümlesini duyunca usulca yerinden kalktı. Nöbeti bitirdiğimize dair imzalarımızı atınca usul usul lojmana çekildi. Fakat benim daha işim bitmemişti. İmzayı attıktan sonra binbaşının odasına gidip üssün hastanesinde olup olmadığını sormalıydım. İzin alamayacaksam da nasıl olduğunu öğrenmeliydim çünkü onu ben kurtarmıştım. Boynuna boyunluğu takan bendim, kanamalarını kısa bir süre içinde durduran da bendim. Bunu hak etmiş hissediyordum.
Binbaşının odasına gelince derin bir nefes aldım ve kapısını çaldım. O da benim gibi nöbeti bitirmek üzere olduğundan dolayı odasından cılız bir ses yükseldi ve içeri girdim. Selamımı verince oturmam için koltuğu gösterdiğinde oturdum. Gözlüğünü çıkarıp incelediği dosyanın üzerine koydu ve bana çökmüş gözlerle bakmaya başladı.
"Eva bir problem yoktur umarım."
"Hayır, hiçbir problem yok komutanım. Ben şey için gelmiştim. Gece arama kurtarmaya çıktığımız adam hakkında bilgi almak için gelmiştim. Kanaması falan vardı umarım durmuştur."
Binbaşı burun kemerini sıkarak konuşmaya başladı.
"Çok başarılıydınız. O adamı oradan kurtarmasaydınız çok büyük problemler çıkabilirdi fakat sen her zaman ki gibi beni şaşırtmadın. Git bak bakalım durumuna ne desem inanmayacaksın. Bir ziyareti hak ettin."
"Teşekkürler komutanım ama bildiğiniz gibi yanımda Uğur yüzbaşıda vardı."
"Tamam, git ziyaret et bakalım. Sonra da lojmana git ve güzelce uyu. Kapıdan içeri girdiğinde neredeyse korkacaktım. O gözlerin ne kızım?"
Binbaşıya gülümsedim ve ayağa kalktım tam selam verecekken beni durdurdu ve bir kâğıt çıkardı yazdı çizdi ardından mühür basıp bana uzattı. Şaşkınca uzattığı kâğıda bakarken açıklama gereği duydu.
"Onun yanına elini koluna sallayan herkesi almıyorlar."
O adamda ne vardı bu kadar önemli olan. Ziyaretinde sorarsam söyler miydi acaba?
"Komutanım. O adamı bu kadar özel yapan ne?"
"Çok başarılı bir saha subayıdır kendisi. Verilen tüm emirleri itinayla yerine getirir. Şimdi gözlerini hastanede açınca çok pişman olacak kafasını duvardan duvara vuracak ben böyle bir şeyi nasıl yaptım diye."
Subayları ne zamandır göreve çıkarıyorlardı. Tamam, hadi çıktılar. Ne zamandır tek başına yolluyorlardı.
"Sanırım karacı."
"Evet. Eva daha fazlasını söylemek istesem de bunu yapamam. Görev emri geldiğinde bile en iyileri yollayacağıma söz verdim. En iyileri en iyiler kurtarır. Onunla ilgili daha fazla bilgi veremem. Bunu ancak kendisi yapabilir."
"Teşekkürler komutanım." Diyerek selamımı verdim ve odadan çıktım. Giderken kâğıdı inceliyordum. Hadi ama adamın kara kaşına kara gözüne hasta olup bilgi vermiyorlarmış gibi davranmaları çok saçmaydı. Kâğıdı rulo yapıp kimsenin görmemesini sağladım. Ziyareti yaptıktan sonra bir an önce eve gitmeliydim yoksa yolda bile uyuyabilirdim.
Üssün hastanesine gelince önce bir duraksadım. Hastaneye baktım ve içeri girdim danışmadaki kıza Yüzbaşı Altan Deniz'in nerede kaldığını sordum. Adını ve soyadını da yazılmış bu kâğıttan öğreniyordum orası başka bir saçmalıktı.
"Yüzbaşı Altan Deniz'i ziyarete gelmiştim."
Kız önce bir bana baktı ardından keskin gözleriyle üstümü taradı.
"Yüzbaşı Altan'ın yanına kimseyi alamıyoruz maalesef."
Binbaşının hazırladığı dilekçe işime yaramıştı. Bu iyiliği yaptığı için ona binlerce kez teşekkür edebilirdim. Rulo yaptığım kâğıdı açıp kızın önüne koydum ve kız okumaya başladı. Okuduktan sonra başını kaldırdı ve bana sinir olmuşçasına bakmaya başladı. Ben her zaman her şeye hazırlıklıydım.
"Üçüncü kata çıkın. Sola dönün koridorun en sonundaki solda ki odada." Kıza sinsice gülümseyerek yanından ayrıldım ve kâğıdı ne olur ne olmaz diye yanıma almayı da unutmadım. Asansörü bekleyecek olursak uzun zaman alırdı. Sabah sporunu yapmak amacıyla merdivenlerden hızlıca çıkmaya başladım.
Üçüncü kata geldiğimde nefesimi düzene sokup sola döndüm. Hızlı bir şekilde yürüyerek koridorun sonundaki odaya gelince gireceğim odanın önünde iki tane askerin nöbet tuttuğunu gördüm. Aynısı yaptığım konuşmayı bu adamlara da yapacak olduğu anlayınca direk kâğıdı gösterdim ve konuşmaya başladım.
"Yüzbaşı Altan Deniz'i ziyarete geldim. Gördüğünüz üzere iznim var." Adamlardan biri yazılanları okuyunca eliyle içeriyi gösterdi. Bu adamı bu kadar korumalarındaki amaç neydi. Sonuçta bende bir subaydım ama yaralanmalarımın hiçbirinde kapımda asker nöbet tutmamıştı. Bu işte bir şeyler var diyerek kapıyı çaldım ve içeri usulca girdim.
Ben girince meşhur adamımız başını benim olduğum tarafa çevirdi ve gözlerini kıstı. Anlaşılan anlaşmamız biraz zor olacak gibi gözüküyordu.
"Yüzbaşı Altan geçmiş olsun." Deyince yattığı yerden kalmaya çalıştı. Yaraları vardı ve yerinde yatmalıydı. Yüzüne dikkatlice baktım. Sahadan ilk defa birisini kurtarmıştım ve karanlık olmasından dolayı tam olarak yüzünü görememiştim. Köşeli çenesi ona sertlik katıyordu. Sol kaşında ufak bir çizik vardı ve orada uzaması gereken kaş yoktu ama bu ona ayrı bir hava katmıştı. Sert olan kişiliğini daha da sertleştirmişti. Toprağın en güzel tonu gibi canlı bakıyordu gözleri. Adamı çok fazla incelediğimi fark edince yaptığım saçmalığı kestim.
"Sağ olun" saygılı olduğunu her hareketinden belliydi.
"Kalkmanıza hiç gerek yok. Yaralarınız var lütfen uzanın."
Ben böyle söyleyince yerinden kalkmadı. Odanın köşesinde bulunan sandalyeyi yakına çektim ve oturdum.
"Yüzbaşım uykusuz görünüyorsunuz." Deyince gülümsedim. Uykusuz görünmem gayet doğaldı. Aksiyonlu bir nöbet geçirmiştim. Bir de üstüne Uğur uyuyunca nöbet tamamen bana kalmıştı. Yatağıma kavuşunca uyanmayacağım kesinleşmişti şimdiden.
"Arama kurtarma nöbetindeydik ve sizi kurtardık Yüzbaşım. Arkadaşımın uyuyabilmesi için kendimi feda ettim diyelim."
"Beni siz mi kurtardınız?" söylediğim şeye büyük bir hayretle baktı. Onu kurtarmış olmamıza neden bu kadar şaşırmış olduğunu anlamamıştım.
"Yıldırımlar yarattık hem de." Bunu o söylüyordu. Uzun süre düşünmemin ardından ne olduğunun farkına varmıştım. Kara harp okunulun marşıydı. Onu kurtarırken de bunu söylemişti. Söylediğim şeye hafifçe gülümsedi.
"Görevle ilgili çok pot kırmışım o zaman. Komutanlarda beni kırmasın." Kapıdan girdiğimde anlaşamayacağımı düşünsem de öyle olmamıştı. Ellerimi kaldırıp ben masumum dercesine salladım.
"Ben bir şey hatırlamıyorum Yüzbaşım. En son sizle berber helikoptere binmiştim."
"Siz havacı değil misiniz?" havacıydım ama işini bilmeyen bir adam yüzünden koskoca helikopteri düşme tehlikesiyle baş başa bırakarak sizi kurtardım demek istesem de olmazdı.
"Evet. Şaşırmanıza gerek yok çünkü bir takım aksiliklerden dolayı helikopteri yardımcı pilota devredip aşağıya ben indim haliyle ilk yardımı da ben yaptım."
"Bildiğim kadarıyla Sikorsky'leri tek pilot kullanmaz. Bu biraz zor olmadı mı? Bu arada teşekkür ederim. O sırada belki görmüşsünüzdür ateş altındaydım. Mermilerim tükenmişti ve telsiz bozulmuştu. Hayatımı size borçluyum Yüzbaşım."
"Teşekkür etmenize gerek yok. Bu benim görevimdi ve kaptan pilot bendim tabi arkadaşıma devretmek biraz zorladı. İlk defa sahadan bir subay kurtardım arkadaşlarıma anlatmayı planlıyorum ama şunu merak ediyorum. Komutanım yanınıza girebilmem için kâğıt imzaladı. İki defa sizin için yapılan korumalardan oluşan kaleyi yıktım. Sizi bu kadar ulaşılmaz kılan nedir?"
Yüzü bir anda asıldı. Dişlerini sıkmaya başladı. Zor bir soru sormadığımı düşünüyordum. Sert yüz hatları daha da sertleşerek korkutucu bir hal aldı.
"Yüzbaşım isminiz nedir?"
"Eva. Eva Şehitoğlu."
"Eva. Yaratılan ilk kadın. Silahlı kuvvetler için yapamayacağım bir şey olmaz. Her türlü görevde yer aldım." Bu kadar bilgili olmasını beklemiyordum. İsmimin anlamını herkes bilmezdi. Ama bu Yüzbaşı tuhaftır ki biliyordu.
"Sizi bu kadar özel kılan her türlü görevde yer almanız mı? Ona bakılırsa bende çok arama kurtarma görevine çıktım ama hiçbir zaman yaralandığımda beni bu kadar askerin koruduğunu hatırlamıyorum."
"Yüzbaşı. Söyleyemem. Söyleyip sizi riske atamam. Ben size şöyle söyleyim hiçbir takım arkadaşım yanımda değil. Hepsi şehit oldu. Benden uzaklaştırıldılar. Subayların arasında istihbarat taşıyan tek subay olduğumu bilin yeter. Daha çok gençsiniz. Bildikleriniz yüzünden ölmenizi istemem."
"Anladım. Tekrar geçmiş olsun." Diyerek oturduğum sandalyeden kalktım ve gülümseyerek kapıya gittim. Çok fazla zorlamıştım bunu yapmamam gerekiyordu. Merakıma engel olamamıştım. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı. Amacım gülümsemek değildi. Nasıl konuşmuştu öyle, nasıl bu kadar içten konuşmuştu da beni bu denli etkileyebilmişti. İsmimle seslenince ona doğru döndüm.
"Eva." Asker selamı verdi. Gülümsedim ve bende ona selam verdim.
"Yıldırımlar yaratmaya devam et." Dedi ve gülümsedi. Anlaşma şeklimiz çok hoşuma gitmişti. Bende ona aynısını yapacaktım.
"Pervasız bir kartalım bu uçsuz göklerde." Diyerek odadan çıktım.
Odadan çıkınca gülümsedim. O bana kara harp okulunun marşıyla seslenmişti bende ona hava harp okulunun marşıyla. Ziyareti de tamamladığıma, kurtardığım subayın iyi olduğunu kendi gözlerimle gördüğüme göre artık lojmana gidip huzurlu bir uyku çekebilirdim. Lojmanın kapısını kapanan gözlerimden dolayı güç bela açmıştım. Üstümdeki üniformayı hızlıca çıkardım ve kendimi yatağa attım. Yemek yemediğimin farkındaydım ama akşam yemeğini yerim diyerek gözlerimi kapattım ve derin bir uyku çekmek üzere yastığıma sarıldım.