4-Kızlığın Bozuk mu?

1343 Words
"Ne?" diyebildim sadece. Ben ve evlenmek; güney kutbu ile kuzey kutbu gibi ya da doğu ile batı gibiydi. Siyah ile beyaz, güneş ile ay, deniz ve çöl gibiydi. Kısacası birbirine zıt her ne kadar şey varsa o kadar imkansızdı işte. "Duydun," diye devam etti babam. "Seni evlendirmeye karar verdim Havin." "Baba sen ne diyorsun?" diye çıkıştım. "Benim Amerika'da bir hayatım bir işim var!" "Sıçtırma Amerika'na!" diye bağırdığında bir adım geri gittim. Babamı sinirlendirmeye gelmeyeceğini biliyordum ama evlilik meselesini kabul etmem mümkün değildi. Bir şekilde çıkış yolu bulmam gerekiyordu. "Baba bunca emeğim var orada, tamam evleneceğim günün birinde söz ama şimdi değil. Birkaç sene sonraya erteleyemez miyiz bunu?" "Amerikan rüyası bitti Havin, bunu kafana iyice sok. Biliyorum ben duydum o Amerika'da ki hayatını! Değil birkaç sene ertelemek birkaç gün bile erteleyemem bu işi." Dik durabilmek için duvardan destek aldım. Göğüs kafesim daralıyor, boğulur gibi hissediyordum. "Neden ama neden?" diyebildim çaresizce. "Karan Alpata," dedi sertçe. Sanki biliyormuşum gibi. Umurumda bile değildi kim olduğu, ben sadece sebebini bilmek istiyordum. Babam öyle apar topar kız verecek biri değildi. Şah İsmail Urfa'nın en önde aşiret ağalarından biriydi. "Eee, baba?" dedim. "Seninle evlenmek istiyor." "Beni nerede gördü de evlenmek istiyor ki?" diye çıkıştım. "Nereden aklına geldim bu adamın ne alaka?" Babam hızla tespihini çekerken ters ters bana baktı. "Sonra Havin," dedi sertçe. "Çık odadan şimdi." Babamın daha fazla ayrıntı verip konuşmak istemediği belliydi. Gözlerimden yaşlar süzülürken kapıdan çıktım. Halam babamın çalışma odasının karşısındaki kapıya yaslanmış elindeki kirazları yiyerek beni bekliyordu. "Demek evleniyorsun he Havin?" "Hala şimdi değil," dedim sertçe. "Aman kuru götlü anasının kuru götlü kızını kim ne yapacaksa... Ama gördüm seni istemeye gelen şu ağayı..." Hızla annemi bulmak için aşağı doğru yönelsem de halamın sözcükleri beni durdurdu. Hızla ona döndüm. "Sen ne biliyorsun bu konu hakkında?" "Valla çok fiyakalı geldiler ha... Düğün konvoyu yapmışlar sanki kapıya. En önde bembeyaz saçlı yaşlıca bir adam. Azıcık George Clooney gibi. Gözlüklü, fiyakalı. Üzülme kız, yaşı büyük ama karizma adam. Yaş atmış ama iş bitmemiş. Beli kuvvetli herif. Anana benzemeyip bir oğlan verirsen yaşatır seni. Altına boğar!" Duyduklarıma inanamıyordum. Babam beni üstelik altmış yaşında bir herife veriyordu! "Seni alaydı ya!" dedim kendime hakim olamayarak. "Sen dururken bana mı düştü onunla evlenmek? Yoksa sende iş mi bitti hala?" Halam kapıdan doğruldu ve sinirle bana baktı. Konuşurken ağzından kirazlar saçılıyordu. "Vah başıma gelen. Kız sen giyinmeyi bilmezmişsin gibi ağzını tutmayı da bilmezmişsin. Seni ayağımın altına bir alırım görürsün, zilli seni! Çok değiştirmiş seni Amerika çok. Zaten dedikodular yayıldı. Orada burada sabahlara kadar partiler yapıyormuşsun Amerika'da. Allah bilir sen kız da değilsindir. Hele öyle bir şey olsun, bu adam yakar senin çıranı!" O sırada diğer halam ağzını kapatarak şok içinde geldi. "Kız sen ne dersin?" dedi büyük halama doğru. "Havin ne yaptın sen ne yaptın? Aile şerefimizi iki paralık mı edeceksin? Kanlı çarşaf veremeyecek misin kocana sen? Ah biz bittik, mahvolduk biz!" Öyle sinirlenmiştim ki sinirden kaşım gözüm ayrı oynuyordu. "Ne saçmalıyorsunuz siz ya!" diye bağırdım. "Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Ne dedikodusuymuş o ben Amerika'larda partiliyormuşum bilmemne! Yalan bunlar!" "Hele sen evlen o adamla o uzun dilini kıvırıp götüne soksunda senin gör! Sen koskoca Alpata ağasını öyle ecnebi, nazik, karı gibi Amerika'lı herifler gibi sandın zaar! Çok çekeceğin var çoook..." Diğer halam da kirazlara dadanırken güldü. "Biraz yaşlıca bir herif ama fena değil, seveceksin artık kocanı. Eee kocan döver de sever de, orasını bilmem. Birde demiş ağabeyime; uzatmayalım hiç hemen haftaya geliyorum kızı almaya." "Babam neden hayır dememiş?" "Eğer bu iş olmazsa beni karşına alırsın demiş. Alpata aşireti bizi aşar. Çok kan dökülür. Ağabeyim bu riski alamaz. Bak Havin, kızlığın bozuk mu doğru söyle!" "Hala!!" dedim sinirden titreyerek. "Başka ne biliyorsunuz?" diye sordum çaresizce. "Eh, bu kadar işte Havin. O yaşlı herifle evleneceksin. Ağabeyim de onay verdi. Artık Amerika'yı anca rüyalarında görürsün. Oh iyi oldu ama sana..." Onları arkamda bırakarak annemi aramaya gittim. Sofra kaldırılmış, bahçedeki sandalyeler ters çevirilip masanın üzerine konulmuştu. Annemse bahçede çiçekleri suluyordu. "Anne, ne demek oluyor bu? Sen biliyor muydun?" Yanına birden gelmemle birlikte korktu sonra bana bakıp parmağıyla damağını çekti. "Havin ne öyle hayalet gibi yaklaşıyorsun?" "Söyle!" dedim hızla. "Babam beni Alpata mı Kalpata'mı bir aşiretin ağasıyla evlendirecekmiş! Nasıl olur bu?" "Bende az önce öğrendim," dedi sıkıntıyla bana bakarak. "Ah Havinim, kaderin böyleymiş demek ki." "İnanılmaz ya," dedim gülerek. "Hemen de kabul etmişsin anne öyle mi?" "Kızım ben bugüne kadar neye karşı çıkabildim de buna çıkayım? Hem adam fena değil, babana sordum. Bizden bile iyi ve köklü bir aşiretmiş bu. Babanı açıkça tehdit etmiş. Eğer bu evlilik bir hafta içinde olmazsa bizden bir kişi bile bırakmayacağını söylemiş." "Sizde kimse ölmesin diye beni feda ediyorsunuz yani?" "Olur mu öyle şey güzel kızım?" dedi annem. "Önünde sonunda evlenecektin Havin. Yaşını başını almış, olgun bir adam. Üzmez seni. Hem evlenmemiş hiç." "Yok birde kuma gitseydim tövbe tövbe..." "Havin," dedi annem hortumu bırakarak. Elini uzatıp çenemden tuttu. "Bende severek evlenmedim. Bizim buralarda kimse severek, isteyerek evlenmez zaten. Sonra sen doğdun, benimde kanım ısındı kocama... Hem Allah var baban ona bir erkek evlat veremedim diye bir kez hor görmedi beni." "Halalarımın aksine," dedim çemkirerek. "Herkes hor gördü seni. Babaannem ölene kadar etmediğini bırakmadı sana." "Ama üstüme kuma aldırmayı da başaramadı." "Aman ne büyük başarı." "Kızım," dedi annem tekrar. "Havinim... Baban her zaman çok iyi bir baba oldu. İyi kötü de bir koca oldu. Sana çok değer veriyor biliyorsun. Bizim adetlerimizde değil Amerika'ya gitmek, bakkala bile gidemezdin ama baban seni yolladı. Sen de ona bir söz verdin giderken, unutma. Sen bu topraklara aitsin kızım, başka türlüsü bize olmaz. Durumu bir an önce kabullen." "Anne saçmalama, kaçıp gideceğim buradan! O yaşlı bunakla ölürüm de evlenmem! Babam öyle büyük aşiretlerden korkacak bir adam değil. Savaşsa savaş çıksın, dökülecekse dökülsün kan, hiç umrumda değil!" "Sana açık konuşayım Havin," dedi annem. Yumuşakça ikna etme kartını oynamıştı ama beni oradan vuramayacağını da anlamıştı. "Amerika'da sabahlara kadar içkiler içip dans ediyormuşsun. Geldi hep bize bunlar... Baban yalanladı; ben de öyle şey olmaz dedim ama herkesin dilindeymiş. Hal böyle olunca baban da en doğrusunun başını bağlamak olduğunu düşündü. Kusura kalma ama ben de öyle!" Çığlık atacaktım şimdi. Annem de babamın tarafındaydı. Tüm dünya sanki evlenmem için karşımdaydı! Kaçmak istiyordum buradan, hem de bir an önce. "Kaçmak sadece babanı ve müstakbel kocanı kızdırır," dedi annem anlamış gibi. "Dünyanın en öte ucuna gitsen seni bulurlar. Kaçamazsın Havin, aklından at çıkar bunları." Hızla odama doğru fırladım. Tüm dünyam bir an da alt üst olmuştu. Kaçamıyordum, kendimi anlatamıyordum, evlenmek istemiyordum. O iğrenç beyaz gelinliği, kırmızı kurdeleyi falan takmayacaktım. Yaşlı bir adama kurban olmayacaktım. Sabaha kadar ağlamaktan başka elimden gelen bir şey olmadı... * Sabah avludaki seslere uyandım. Odam avluya bakıyordu. Halalarımın o cırtlak sesleri, birkaç saatlik uykumu bölmüştü. "Ne oluyor ya?" dedim cama çıkarak. "Ne bağırıyorsunuz?" "Aa- aa" dedi büyük halam Şerife. "Alacağım kız seni ayağımın altına, sinirimi bozma benim. Böyle öğlene kadar yatıyorsun bir de gelin olacaksın!" Diğer halam avluya dizilmiş bir sürü hediye pakedini tek tek açmakla meşguldü. "Hiii, saf ipek bu!" dedi kumaşı elleyerek. "Bayıldım. Ne güzel entari olur bu." Sinirle aşağı indim ve avluya açılan kapıyı araladım. "Ne bunlar?" "Kocan olacak adam, Karan Alpata; geldiğini duymuş sana hoş geldin hediyeleri yollamış. Bak bak şu kumaşın güzelliğine bak!" Hırsla kumaşı halamın elinden çekip yere fırlattım. "Hangi devirdeyiz ya! Yok bir de elimde basma etek mi dikeceğim?" "Kız sen evlenince böyle götün göbeğin açık giyinebileceğini mi sanıyorsun? Bak hele bak pijamasına tövbe tövbe. Yatakta kocana giyilmez bu." Kafamı eğip tamamen dantelden işlenmiş sutyenimsi crop'umla minicik şortuma baktım. "Karışmayın bana! Bu hediyeleri de geri gönderin, istemiyorum!" Annem de avluya geldiğinde küçük halam Güler anneme döndü. "Kızının hiç utanması yok hele giydiklerine bak. Senin elinde büyümüşten ne hayır gelir. Karan ağa aldığı gibi geri getirecek vallahi. Allah sana o yüzden erkek evlat nasip etmemiş işte, elinde telef olmasın diye." "Hala!" dedim uyararak. "Aaa şuna bak, beni dövecek." Annem sinirle bana baktı. "Üzerini değiştir öyle gel." Oflayarak yukarı çıkıp üzerime doğru düzgün bir şeyler geçirdim. Aşağıdaki cümbüş bitmek bilmiyordu. Açgözlü halalarım hediyeleri açıp açıp bakıyordu. Dönüp bakmamıştım bile. Huysuz huysuz Nazende'nin önüme getirdiği kahvaltıyı etmekle meşguldüm. Siyah bir araç kapının önünde durduğunda hepimiz ona baktık. Sanırım Karan Alpata ile tanışma zamanımız gelmişti. Dünyanın kaç bucak olduğunu şimdi ona gösterecektim!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD