O gece hiç uyumadı Delal. Koşarak kaçtığı gerçek şimdi burnunun ucunda duruyordu. Ya abisinden vazgeçecekti ya da ömür boyu sevdiği adama kuma olarak gitmenin acısıyla yaşayacaktı.
Herkese öfkeliydi; en çok da Halil’e. “Seviyorum” dediği kadını kendine mahkûm etmeye çalışıyordu.
O zannediyordu ki Delal unutur, alışır, kalbi yumuşar… Ama ne olursa olsun teslim olmaya niyeti yoktu Delal’in.
Sabah uyanıp Halil’e mesaj attıktan sonra çıktı evinden; daha kimse uyanmamıştı.
Her zaman buluştukları kulübenin önüne geldi. Halil de gelmişti; elleri cebinde, gözleri kapalı, öylece duruyordu. Uzaktan baktı Delal sevdiği adama. Yorgun görünüyordu; saçlarına aklar düşmüştü genç adamın.
“Halil Ağa” diyip yaklaştı Delal; bir zamanlar “kurban olduğum” dediği adama.
Delal’in sesiyle açtı gözlerini Halil. Karşısında kaşları çatık duran genç kadına deli gibi âşıktı.
“Bi sorun mu var güzelim? Sabah sabah mesaj atınca endişelendim” diyen genç adama:
“Daha ne olacak? Beni kendine mahkûm etmeye çalışıyorsun Halil Ağa. Canımın canını yakarak kendine yar etmeye çalışıyorsun ama yapma” dedi genç kadın.
“Mahkûm etmek mi? Sana olan sevdamın farkında değil misin Delal? Ölüyorum ben. Gecem gündüzüm, her saniyem seni düşünmekle geçiyor. Kokunu duymak, o hasret kaldığım saçlarına dokunmak için can alır can veririm. Buna rağmen gelmedim peşinden, kendine yeni bir hayat kurmana izin verdim, bensiz yaşamana… Ama artık olmaz. Ne benim dayanacak gücüm kaldı ne de abinin yaptığından sonra başka yol” diyen Halil’in sözlerini histerik bir kahkaha atarak böldü Delal.
“Sen isteseydin bir yolunu bulurdun Aladağlı. Ama böylesi senin kolayına geldi. Hem madem evlilikle temizlenecek bu iş, evlendiğim kişi sen olmayacaksın” diyen genç kadına dikti öfkeden kararan gözlerini Halil.
“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” diyerek…
“Benim ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor Halil Ağa. Ölsem yine seninle evlenmem. Gerekirse abimin yerine ben canımı veririm, yine de sana kadın olmam” diyen Delal daha sözünü bitirmeden kolundan sıkıca kavrayıp kendine çekti genç adam.
“Sus! Sakın o lafın devamını getirme” diyerek.
Ama Delal’in susmaya hiç niyeti yoktu; hele de kendi canını acımadan yakan bu adama teslim olmaya hiç.
“Susmayacağım. Seninle evlenmeyi kabul etmiyorum, etmeyeceğim. Bunu aklına soksan iyi edersin” diyerek konuşmaya devam etti genç kadın.
“Hiç mi sevmiyorsun beni? Benim yerime başka biriyle evlenmeyi göze alacak kadar mı nefret ediyorsun artık? Yapma, beni bile bile öldürme” diyen Halil’e:
“Bana ölümden bahsetme Halil Ağa. Sen değil misin beni kendi ellerinle öldüren? Yengeni kendi nikâhına alıp benim tüm hayallerimi, umutlarımı öldüren… O yüzden bana hesap sormaya hakkın yok senin” diyip zar zor kurtuldu Halil’in elinden.
Ondan uzaklaşıp öfkeli gözlerini dikti gözlerine:
“Ben diyeceğimi dedim. Ya bir yolunu bulur hükmü bozarsın ya da seninle değil, Helin’in abilerinden biriyle olur bu nikâh” diyerek hızla uzaklaştı oradan.
Arkasında bıraktığı adam öfkeden olduğu yerde delirirken o, geldiği gibi yürüdü evine doğru. Artık hayatının iplerini eline alacaktı; ne olursa olsun evlenmeyecekti Halil’le.
Eve girip merdivenlere yönelmişti ki “Nereden geliyorsun sen sabahın bu saatinde?” diyen babasının sesiyle kalakaldı olduğu yerde.
“Biraz dolaştım” diyen kızına nefretle bakıyordu yaşlı adam. Ona göre olayların bu kadar büyümesinin tek sebebi Delal’di. “Baştan kabul edip Halil Ağa’yla evlense bunca yaşanan olmazdı.”
“Düğün olana kadar bir daha bu kapıdan çıkmayacaksın. Aklını başına alıp otur oturduğun yerde. Bu akşam toplanacak ağalar, sen de hükmü kabul edip susacaksın” diyen babasına öfkesini kusmamak için avuçlarına geçirmişti tırnaklarını Delal. Dayak yemekten korktuğu için değil; anası onun yüzünden daha fazla hırpalanmasın diye.
Sessizce çıktı odasına. Omuzunda o kadar fazla yük taşıyordu ki Delal, onun için nefes almak bile çok zordu artık.
Akşam olmuş, yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı ağalar. Mutfakta oturmuş, kurbanlık koyun gibi bekliyordu üç genç: Baran, Delal, Helin. Kimse mutlu değildi ama artık geri dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi.
Halil’in gözleri Delal’i arıyordu. Sabah söyledikleri çıkmıyordu aklından.
Oturduğu yerden bir hışımla kalktı Delal. “Napıyorsun?” diyenlere aldırış etmeden çıktı mutfaktan. Kaderini Halil’in eline bırakmayacaktı.
“Senin burada ne işin var?” diyen babasının konuşmasına izin vermeden başladı konuşmaya:
“Madem burada bu gece bizim hayatımız hakkında karar vereceksiniz, madem töre neyse ona uyulacak diyorsunuz, o zaman olması gerektiği gibi uygulansın töre” diyen genç kadına hayretler içinde bakıyordu herkes.
“Edepsizlik yapma, içeri gir” diyen babasını bu kez susturan yaşlı ağalardan biri olmuştu:
“Bırak kız konuşsun” diyerek.
Halil, Delal’in ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Sinirden kasım kasım kasılıyordu bedeni.
“De hele bakalım, neymiş olması gereken?” diyen adama:
“Siz de biliyorsunuz ki berdel, kaçan kızın abilerinden biriyle olur; amcaoğluyla değil. Madem bu işi berdel temizler diyorsunuz, Halil Ağa’yla değil, Helin’in abilerinden biriyle olacak bu evlilik. Yoksa şimdi burada kafama sıkıp öldürün beni. Çünkü ben ancak ölürsem Halil Ağa’ya eş olurum” diyen genç kızı sus pus olmuş izliyordu herkes.
“Hayatta olmaz!” diyip hızla kalktı oturduğu yerden Halil. “Ölürüm ama yine de buna müsaade etmem” diyerek yürüdü Delal’e doğru.
“Senden izin istemiyorum Aladağlı. Olması gerekeni söylüyorum. Şimdi hüküm sizin ağalar” diyip yürüdü, demin bir hışımla çıktığı mutfağa.
Kimse umrunda değildi; ne yanında durmuş “Ne yaptın kızım?” diye ağlayan anası, ne gözünde yaşlarla ona bakan abisi, ne de avludan yükselen sesler.
Yemin etmişti Delal: Sevdiği adama yar değil, ömür boyu unutamayacağı bir yara olacaktı.